[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#istismar

istismar haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, istismar haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İstismarın gölgesinde çocuktan anneler Haber

İstismarın gölgesinde çocuktan anneler

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER - Türkiye’de çocuk yaşta doğum sayısı alarm veriyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2023 yılında 15 yaşından küçük 130 çocuk doğum yaparak çocuk anne oldu. Daha da içler acısı olan ise çocuklardan 4’ü ikinci doğumunu gerçekleştirdi. 15-17 yaş grubunda ise 6 bin 505 çocuk “anne” oldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Meclis’te 2023 yılında çocuklara yönelik cinsel istismar nedeniyle 92 bin 103 suç kaydı oluşturulduğunu ve bu suçlarla ilgili 69 bin 773 şüpheli hakkında işlem yapıldığını açıklamıştı. Her Yer Çocuk Derneği Başkanı Sedanur Uğur, yasal olarak caydırıcı yasaların olmadığından dolayı çocuk annelerin sayısının arttığını söyledi. Uğur, çocukların aile içindeki yapılan bazı hareketlerin normalleştirildiğini bundan dolayı da çocuğun ilk etapta taciz ve tecavüzü anlamadığı için kendini suçlu hissettiğini belirtti. ÇOCUKLAR GÜVENDE HİSSETMİYOR Çocukların, taciz, tecavüz ve erken evlendirmelerden dolayı ‘çocuk anne’ sayısının arttığını dile getiren Uğur, çocukların kendilerini suçlu hissetmemesi için her türlü desteğin sağlanması gerektiğini söyledi. Uğur, “Bu konudaki yasalar aslında çok muğlakta. Yalnızca ‘16 yaşından itibaren çocuklar evlendirilebiliyor’u biliyoruz, duyuyoruz. Çocuk hamile kalıyor ve çocuk, çocuk doğuruyor aslında. Bunu yasaklayabilmeleri için önüne geçmeleri gerekiyor. Sadece evlendirmekle değil, tecavüze maruz kalıyor ve doğum yapmak zorunda kalıyor. Yaşanılan bir olayda, bir çocuk 14 yaşında hamile kalıyor. Annesine söyleyemiyor ve karnında bebek büyüyor. Doğum yapmak zorunda kalıyor. En nihayetinde tecavüzü önlemek ve çocukları bu konuda bilinçlendirmek gerekiyor ama bakıldığında 14 yaşındaki bir çocuğu da doğum kontrol eğitimi nasıl vereceksin. Bu konuda yasaların çıkması gerekiyor. Caydırıcı cezalar verilmeli. Dernek olarak çocuklarla çalışıyoruz. Birçok çocuk kendini güvensiz hissediyor. Yaşanan bu durum Şirin’den, Narin’den ya da tecavüz edilen kadınlardan ayrı değil. Kendini güvensiz hissediyor çünkü nasıl bir ülkede yaşadığını, nasıl bir gerçeklikte yaşadığını biliyor ve bu nedenle de güvensiz hissediyor. Önleyici bir olgunun olmamasıyla birlikte de aslında bu suç katmerlenerek artıyor. Çocuk işçiliğinde de böyle, doğum yapan kız çocuklarında da böyle. Çocukların doğum yapmasını engellemek için tacizi, tecavüzü ve çocuk yaşta evlendirmeyi engellemek gerekiyor. Hiçbiri yasal değil. Çocuklara nasıl yaklaşılmalı konusunda ve kendini suçlu hissetmemesi için elimizden geleni yapmalıyız” diye konuştu. KENDİNİ SUÇLU HİSSEDİYOR Aile içinde yapılan bazı hareketlerin çocuk tarafından normalleştirdiğini söyleyen Uğur, bu durumda çocuğun taciz ve tecavüzü ilk etap anlamadığının altını çizdi. Uğur, “Aile içerisinde çocuk tacize maruz kaldığında hızlıca bu durumu açıklayamıyor. Çocuklarla çalışırken hafif bir güven ortamı oluşturulduğunda taciz veya tecavüz sinyalleri veren çocuklar var maalesef. Çocukların güvendikleri veya sorunlarına cevap alabildikleri bir ortam yok. Bu nedenle de çocuk sessiz kalıyor, kendini suçlu hissediyor. Kendinden yaşça büyük biri ona zarar verdiği için kendini inanılmaz suçlu hissediyor. Kız çocuğu bazı dokunmaları normalleştirilebiliyor. Çocuk oldukları için farklılıkları ayırt edemiyorlar. Bu nedenle de kız çocuğu o dokunmaları normal algılıyor ama başka boyutlara ilerlediğinde bunun normal olmadığını fark ediyor. Bu nedenle çocuklarla bedenime dokunma eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Bedenini koruma veya özel alanına sahip çıkma gibi önleyici eğitimler veriyoruz. Ancak çocuklara yapılanların önüne sadece eğitimle geçemeyiz. Bu korkunç olayları önleyecek bu doğumların önüne geçecek cezaların verilmesi gerekiyor. Bu konuda her türlü adım ivedilikle atılması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. TRAVMA OLARAK KALIYOR Çocuk yaşta yaşanan travmatik olayların ömür boyu kişilerin üzerinde kalıcı hasarlar bıraktığını belirten Uğur, “Çocukluk kavramı diye bir olgu var. Bu da 0-18 yaştır. Çocuğun çocukluğunu yaşayabilmesi, gelişim hakkının getirdiği sorumlulukların yetişkinler tarafından karşılanması gerekiyor. Ama karşılanmadığında 14 yaşında işçileştirilebiliyor, 16 yaşında evlendirilebiliyor bu çocuklar. O yüzden de çok hızlıca çocukluk döneminden çıkıyorlar. Ve bu doğum meselesi de aslında çok büyük bir travma olarak çocukta kalıyor. Çocuk direkt olarak yetişkin sorumluluğu aldığı bir biçimde büyüyor. Çocuk hamile kalıyor ve bunu kimseye söyleyemiyor. Çünkü kimseye güvenemiyor. Ve eminin ki aldırma mevzusu gündeme geldiğinde izin verilmeyecektir. Ancak ne yaşarsa yaşansın çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerekiyor” dedi.  

Uzmanı uyardı: Çocuklarınızın vesikalık fotoğrafını bile sosyal medyada paylaşmayın Haber

Uzmanı uyardı: Çocuklarınızın vesikalık fotoğrafını bile sosyal medyada paylaşmayın

Bir insanlık suçu olan çocuk cinsel istismarı, üzerinde önemle durulması gereken konular arasında bulunuyor. Genellikle beş alt boyutta ifade edilen çocukların ihmal ve istismarının dünyada en çok görülen türünün çocukların duygusal olarak istismar edilmesi olduğunu bildiren Dr. Bülent Tansel, “Bununla birlikte çocukların üzerinde yaşamları boyunca bıraktığı travmatik etkileri bakımından çocukların cinsel istismarı en önemli boyutu oluşturuyor. Cinsel istismar, çocukların yaşamları boyunca unutulmaz ancak, yapılacak psikoterapötik müdahaleler ve uygun sosyal destekle olumsuz etkileri azaltılabilir” dedi. “İstismarcılar, çocuklara ulaşırken onlarla ilgilenir, oyunlarına ortak olur” Daha ergenlik çağına gelmemiş, hormonal değişime uğramamış olan çocukların, cinselliğe dair bir fikre sahip olamayacağını aktaran Tansel, “Kendilerine yapılan bu türden eylemlerin cinsellik olduğunu ya da bir istismar olduğunu anlayamazlar. Ancak kötü bir şeyler olduğunu hissedebilirler çünkü çocukların hisleri en az bir yetişkininki kadar kuvvetlidir. İstismarcılar, çocuklara ulaşırken onlarla ilgilenir, oyunlarına ortak olur, öncelikle çocukların güvenlerini kazanmaya çalışırlar. İstismarcı, çocukla iletişim halindeyken ona küçük ödüller ya da aile tarafından onaylanmayacak imkânlar sağlar. Aileden bir dönüş gelmiyorsa, çocukla aile arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu artık keşfedip yavaş yavaş çocuğu istismara hazırlar. Özellikle küçük yaştaki çocukların ilk kez gördükleri yüzler yabancıdır fakat aynı yüzü ikinci kez gördükten sonra artık o kişi yabancı değildir. Çocukların içinde bulundukları döneme ait özelliklerinden biri de yetişkinleri memnun etme ve onların isteklerini yerine getirme şeklindedir. Oyun oynarken oyun kurallarına sıkı sıkıya bağlanırlar. İstismarcılar bu özelliği iyi kullanırlar ve yaptıkları istismarı bir oyunmuş gibi kurgulayarak çocukla aralarında bir sır gibi saklamalarını isterler” şeklinde konuştu. “İstismar ne yazık ki devam edebilir” Gerçekleştirilen çalışmalar ve var olan raporlar, çocukların en yakınındakiler tarafından istismara uğradıklarını açıklıyor. Dr. Öğr. Üyesi Bülent Tansel, “Bazı ailelerde, amca, dayı gibi yakın akrabalar eve geldiklerinde çocukları severler, elbette bu normaldir. Ancak, normal olmayan istismara yönelik kucağa alma, okşama gibi davranışlarında çocuk her ne kadar bunun cinsel içerikli olduğunu anlamlandıramasa da kötü bir şey olduğunu hisseder. O akrabasından uzak kalmaya çalışır, çocuğa karşı ‘O senin amcan/dayın, seni sevmeye çalışıyor, neden kaçıyorsun’ gibi telkinler çocuğun zihnini karıştırır. Hissettiği kötü şeyi, aslında yetişkinlerin sevme davranışı bu şekilde oluyor, diye düşünmeye başlar. Çünkü bu davranışı normalleştirmesini sağlayan, en güvendiği kişi anne veya babasıdır. İstismar ne yazık ki devam edebilir” dedi. “Aileler çocuklarına karşı daima erişilebilir olmalıdırlar” Çocukların; evde anne ve babalarıyla vakit geçirirken, televizyonda, sosyal medyada, yaşam alanlarında gördükleri, duydukları ve tanık oldukları cinsellik barındıran görüntüler ya da durumlar hakkında konuşmak isteyebileceklerini aktaran Bülent Tansel, “Şayet aile, çocuğu susturur bunun ayıp, günah gibi kavramlarla konuşulmamasını sağlarsa, çocuk da bu gibi durumların aile bireyleriyle konuşulmaması gerektiği düşüncesini uyandırırlar. Bu durumlar karşısında çocuk ailesiyle artık konuşmayacaktır. Çok yanlış ve sakıncalı olan bu tutumun aksine aile bireyleri çocuğu müdahale etmeden sakince dinlemeli, hemen cevap veremeyecek durumda ise, çocuğa bunu en kısa zamanda öğrenip seninle konuşacağım diyerek konuyu araştırmalı veya bir uzmana başvurmalıdır. Aileler en değer verdikleri varlıkları olan çocuklarına karşı daima erişilebilir olmalıdırlar. Çocuğun sözel ve davranışsal ifadelerini yok saymadan, görmezden gelmeden sakince dinlemeli, her ne olursa olsun onun yanında olduklarını çocuğa hissettirmelidirler. Gününün okulda, oyun alanında, parkta nasıl geçtiğini sohbet konusu yapmalı, karşılaştığı ya da iletişim halinde olduğu kişiler hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar.” uyarılarında bulundu. “Ailelerin çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmamaları çok önemli” Ülkemizde özellikle son yıllarda çocuklarla çalışan bazı öğretmen ya da diğer uzmanların söylemleri uzmanlık alanlarıyla çelişki oluşturacak kadar ilginçtir. Çocuk cinsel istismarı hakkında kendilerine verilen bilgilendirme düzeyindeki eğitimlerine dair ‘buna ne gerek var’, ‘bu kadar açık konuşmak çok gereksiz’, ‘bunları konuştukça normalleştiriyorsunuz’ gibi vahim söylemlerde bulunulduğunu açıklayan Dr. Bülent Tansel, “Asıl normalleştirme bu konuların konuşulmaması, halı altına süpürülmesi ve sanki hiç yokmuş gibi görmezden gelinmesinden kaynaklanıyor. Diğer yandan özellikle pedofiliklerin çocukların vesikalık fotoğraflarından bile cinsel anlamda etkilendikleri düşünüldüğünde, ailelerin çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada ulu orta paylaşmamaları çok önemli. Çocuk cinsel istismarıyla mücadele, yaşanan olayların ardından sosyal medyada birkaç gün klişeleşmiş söylemlerle slogan kültürü içerisinde paylaşım yapmaktan ibaret değildir. Asıl mücadele sivrisineklerle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır. Çocuklara ‘iyi dokunuş’ ve ‘kötü dokunuş’un neler olduğu, istemedikleri, onay vermedikleri durumlar karşısında ‘hayır’ diyebilmenin en doğal hakları olduğunu öğretmeli ve bunları içselleştirebilmelerini sağlayacak programlar oluşturulmalı. Çok sayıda öğrenciyi bir arada toplayarak onlara birer saat süreyle cinsel istismar hakkında rehberlik eğitimi sunmak yerine, cinsel istismarla ilgili uzun soluklu yapılandırılmış psiko-eğitsel grup oturumları düzenlemek çok daha verimli ve etkili olacaktır. Bu nedenle, çocukların içinde bulunduğu yaş ve gelişim dönemleri dikkate alınarak okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeyindeki çocuklara yönelik disiplinlerarası yaklaşımı içeren, pedagojik formasyona sahip eğitim müfredatının oluşturularak, tüm okullarda sistematik bir şekilde uzun soluklu olarak derhal uygulamaya geçilmelidir. Diğer yandan özellikle başta çocuklarla çalışan uzmanlara, ailelere ve topluma da bu konuda nitelikli eğitim verilmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.

6 yaşındaki çocuğun ‘istismar' davasında karar verildi Haber

6 yaşındaki çocuğun ‘istismar' davasında karar verildi

Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.’nin 6 yaşında evlendirilmesi ve cinsel istismara uğramasına ilişkin görülen davada mahkeme kararını verdi. Anne Fatıma Gümüşel hakkında 16 yıl 8 ay, baba Yusuf Ziya Gümüşel’ hakkında ise 20 yıl hapis cezası veren mahkeme, imam nikahlı evlendirildiği Kadir İstekli hakkında ise 30 yıl hapis cezasına hükmetti. Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.’yi 6 yaşındayken 29 yaşındaki Kadir İstekli ile dini nikahla zorla evlendirdiği ve cinsel istismara uğradığı iddiası üzerine Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, baba Yusuf Ziya Gümüşel ve anne Fatıma Gümüşel'in “zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı” suçundan 22 yıl 6 aya kadar, imam nikahlı evlendirildiği Kadir İstekli'nin ise “zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı” ve “cinsel saldırı” suçlarından 67 yıl 10 ay 15 güne kadar hapis cezası istendi. 30 Ocak’ta görülen ilk duruşmada mahkeme heyeti yayın yasağı ve gizlilik kararı getirilmesine karar verdi. Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli’nin tutuklu, anne Fatıma Gümüşel’in tutuksuz yargılandığı davanın 17 Temmuz’da görülen duruşmasında baba Yusuf Ziya Gümüşel’in avukatı istifa etti. 9 Ekim’de görülen duruşmada ise Yusuf Ziya Gümüşel’in yeni avukatı savunma yapmak için süre talep etmişti. Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına tutuklu sanık Yusuf Ziya Gümüşel ve tutuklu sanık Kadir İstekli hazır edildi. Taraf avukatları da salonda hazır bulundu. Yaklaşık 4 saat süren duruşmanın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, “zincirleme şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan tutuklu sanık baba Yusuf Ziya Gümüşel hakkında 20 yıl, anne Fatıma Gümüşel hakkında 16 yıl 8 ay hapis cezasına hükmetti. İmam nikahlı evlendirildiği tutuklu sanık Kadir İstekli hakkında ise “zincirleme şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan 30 yıl hapis cezasına hükmedildi. Öte yandan, kararın ardından anne Fatıma Gümüşel’e yakalama kararı verilirken sanıkların tutukluluk halinin devamına hükmedildi. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Denizli'de bir garip cinsel istismar olayı

Mor Çatı'dan iki yeni video Haber

Mor Çatı'dan iki yeni video

Mor Çatı'nın farklı çizgi karakterlerle hazırladığı videolarda çocukların şiddete ya da istenmeyen dokunuşlara maruz kaldıklarında güvendikleri bir yetişkinden yardım isteyebilecekleri vurgulanıyor. Mor Çatı, bu videoların çocuklara ‘hayır’ deme haklarını hatırlatsa da, çocukların şiddetten ve her türlü ihmal ve istismardan korunmalarının, yetişkinlerin ve kamu kurumlarının sorumluluğunda olduğunun altını çiziyor. Bu videolar aracılığı ile yetişkinlere de kendi sorumlulukları hatırlatılıyor. Mor Çatı’ya maruz kaldığı şiddet nedeniyle ulaşan kadınların deneyimleri, çocukların da ev içi şiddetten etkilendiğini gösteriyor. Çocuklar ev içinde erkeklerin uyguladığı şiddete doğrudan maruz kalabildiği gibi, annelerinin şiddet gördüğü ortamda bu şiddetin etkilerini de yaşıyor. Bu nedenle Türkiye’de çocukların maruz kaldıkları her türlü ihmal, istismar ve şiddet destek sistemleri içerisinde görünmez durumda. KAFA KARIŞIKLIĞI, KIZGINLIK VE ÖZLEM… Şiddet ortamında büyüyen çocuklar maruz kaldıkları şiddet nedeniyle içe kapanma, kendini ve duygularını ifadede güçlük, kaygı, agresyon, öfke patlamaları, özellikle ergenlikten itibaren rastgele ve güvensiz ilişkilere girme, madde kullanımı, yoğun suçluluk, kafa karışıklığı, kızgınlık ve özlem gibi duygular ve davranışlar ortaya koyuyor. Alt ıslatma, gece uyuyamama, ilişki kuramama, dissosiyatif bozukluklar, intihar düşüncesi ya da girişimi, dikkat eksikliği, tikler, obsesif kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları, konuşma bozuklukları, tekrarlı davranışlar, konuşma geriliği, uyaran eksikliği kaynaklı zekâ geriliği gibi psikiyatrik zorluklarla da karşılaşılabiliyor.  BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Dünya Kız Çocukları Günü mesajları

'Utanç davası' yeniden görülmeye başlandı: Sanıktan 'Psikolojim bozuldu' savunması! Haber

'Utanç davası' yeniden görülmeye başlandı: Sanıktan 'Psikolojim bozuldu' savunması!

ÇAĞLA GENİŞ İzmir’de faaliyet gösteren ODER isimli otizm derneğinde 2018 yılında yaşanan cinsel istismar dehşeti kamuoyunda şok etkisi yaratmıştı. Anne P.’nin dernekte müzik kursuna giden 13 yaşındaki otizmli oğlunun çantasına yerleştirdiği ses kayıt cihazıyla ortaya çıkan ve yargıya taşınan olay, eğitmen U. E.’in ‘çocuğa nitelikli cinsel istismarı’ suçundan 30 yıl hapis cezası almasıyla sonlanmıştı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının da müdahil olduğu davada, sanık U. E.’in avukatları dosyayı temyiz ederek Yargıtay’a taşıdı. Yapılan incelemenin ardından sanığın aldığı 30 yıl hapis cezası, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından bozuldu ve davanın yeniden görülmesine karar verildi. Yargıtay’ın temyiz incelemesinde, her ne kadar ses kaydı delil olarak kabul edilmişse de 08.11.2019 tarihli Jandarma Genel Müdürlüğü Komutanlığı uzmanlık raporunda herhangi bir çözümleme yapılamadığı da dikkate alındığında tahmini olarak tespit edilen konuşmaların delil olarak kabul edilemeyeceği belirtildi. VERİLEN CEZA BOZULDU Kararda, “Mağdurun 29.08.2018 tarihli raporunda kabızlık sorunu olduğu da dikkate alındığında elde mağdurun beyanı dışında herhangi bir delil bulunmadığı gözetilerek mağdurun mahkemece dinlenmesi, dinlenemediği takdirde soruşturma evresinde görüntülü alınan ifadesine ait CD’nin temini ile dökümü yaptırılarak imzalı tutanağa başlanmasından sonra duruşmada hazır bulunan taraflarla birlikte izlenerek buna ilişkin beyanların alınmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması karşısında alınan karar yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddine karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanık müdafisinin ve katılan Bakanlık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi’nin 19.03.2021 gün ve 2021/356 Esas, 2021/461 karar sayılı vaki istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine yönelik hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 302/2-4 madde ve fıkrası gereğince bozulmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine, 06.07.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi” denildi. YENİDEN YARGILANMASINA DEVAM EDİLDİ Yargıtay’ın bozma kararının ardından dava İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün yeniden görülmeye başlandı. Duruşma salonunda sanık ve müşteki avukatlarının yanı sıra istismara uğrayan çocuğun ailesi de hazır bulundu. Duruşmada mahkeme heyeti ilk söz hakkını sanık U. E.'e verdi. Afyon'da tutuklu bulunan U. E., duruşmaya SEGBİS yoluyla katıldı. PSİKOLOJİM BOZULDU, İYİ DEĞİLİM Yargıtay’ın bozma kararının ardından beyanlarda bulunan U. E., "8 celsede söylediklerimi tekrar etmek isterim. 5 senedir yapmadığım şeyden dolayı yatıyorum. Tutuklandım, tahliye edildim, askere gittim, hiçbir yanlış davranışım olmadı. Tutukluluğumda 3 seneyi bitirdim. Psikolojim bozuldu, inanın iyi değilim. İdare, müzik öğretmeni olduğun için belli günlerde burada müzik icra etmemi istiyor ama ben artık müzik bile dinleyemiyorum. Herşey mahvoldu. Ne uğruna? Neden burada olduğumu bilmiyorum. Kaç kere intihar etmeyi düşündüm bilmiyorum. Yargıtay'ın bozma kararının ardından beraatimi talep ediyorum. Adli kontrol şartıyla tahliyemi talep ediyorum. Ağır mağduriyet yaşıyorum. Benim de haklarım var. Karara etki ettiğim söyleniyor... Benim babam kebapçı, annem ev hanımıdır, Ankara'da bir tanıdığımız yoktur. Ben yalan söylüyorum diyelim çocuğun ifadesine bakın. Hayır dokunmadı diyor, üstümü çıkarmadı, dokunmadı diyor. O zaman nasıl yapabilirim ben bunu? Mağduriyetime son verilmesini istiyorum" sözleriyle kendini savundu. ADLİ TIP'TAN İNCELEME TALEBİ Sanık U. E.'in ardından konuşan müşteki avukatları Şule Arslan Hızal ve Nergis Tuba Aslan ise, Yargıtay'ın cezayı bozma kararının kabul edilebilir olmadığını belirterek, "Dosyada 4 rapor daha var bunlar değerlendirilmeyecek mi? Yargıtay bunları nasıl görmüyor? Koskoca Yargıtay'ın dosya okumadığını düşünmek istemiyoruz. Heyetinizin bozma kararına direnme kararı vermesinin hukuken ve ahlaken gerekli olduğunu düşünüyorum. Adli Tıp Kurumu ses kaydındaki tartışmalı kısımları çözümleyebilir. Bununla ilgili talebimizi içeren dilekçeyi de sunuyoruz. Dosyadaki eksiklikler giderilene kadar sanık salınmamalı. Tutukluluğunun devamını talep ediyoruz" ifadelerini kullandı. EN AĞIR CEZAYI ALMASINI İSTİYORUM Duruşmada söz alan anne P. de, "5 yıldır hukuk mücadelesi veriyoruz, geç gelen adalet adalet değildir. Ses kaydını dinlediğimde beynimden aşağıya kaynar sular aktı. Verilen raporlar gözardı ediliyor. Sanığın en ağır cezayı almasını ve tutuklu yargılanmasına devam edilmesini istiyorum " dedi.   İNTİHAR ETSE NE OLACAK? Sanık avukatı Soner Hamza Çetin ise U. E.'in tutuksuz yargılanmasını ve bir sonraki duruşmada mahkeme salonunda hazır bulunmasını talep ederek şunları söyledi: "Bu ses kaydına delil olarak dayanılamaz. Mağdur buraya gelememiş tabiki sözümüz yok, zavallı bir çocuk... Mağdurun beyanıyla sanık mahkum edilemez, bu adam ölmüş durumda. Bitti, bir daha öğretmenlik yapamayacak. Yazık ya suçsuzsa, içeride intihar etse ne olacak? Kaçma şüphesi yok, gelsin burada savunsun kendini. Siz de sanığın gözüne bakarak hüküm verin. Sanığın tahliyesine karar verilmesi gerekir." DAVA 3 NİSAN'A ERTELENDİ Tarafların dinlenmesinin ardından mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına, tartışmalı kısımların giderilmesi için ses kaydının Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesine ve sanığın 3 Nisan Pazartesi günü saat 13.30'da gerçekleşecek bir sonraki duruşmada mahkeme salonunda hazır bulunmasına karar verdi.  MOR DAYANIŞMA: ADALET SAĞLAYIN Mor Dayanışma, duruşmanın ardından adliye binasının önünde basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, "Bizler bugün gittiği otizm derneğinde müzik öğretmeni fail Uğur Erbil tarafından istismar edilen otizmli çocuk için toplandık. Otizmli çocuğa yapılan cinsel istismar davasında ana delil olan ses kaydına yönelik 2'si resmi ve 2'si de özel olmak üzere 4 bilirkişi raporu ve hatta mahkeme heyetinin "şüpheye yer bırakmayacak şekilde" bizzat duyduklarını tutanak altına almaları sonrası sanığa 30 yıl hapis cezası verildi.  Ancak Yargıtay tüm bu raporları ve ek delilleri( adli tıp raporları  vs) yok sayarak kararı bozdu. Biz bugün yine işte veya evde olmak yerine Bayraklı Adliyesi'ndeyiz. Dün ve ondan önceki günlerde buradaydık. Çünkü her güne bir kadın, çocuk katliamının istismar veya tecavüz olayının düştüğü günümüz Türkiyesinde şehir şehir mahkeme mahkeme bağırmak gerekiyor adalet diye... Sırtını adalet mülkün temelidir yazısına yaslayan fakat failleri değil mağdurları, erkekleri ve zenginleri yargılayan erkek adaletin uygulayıcılarına sesleniyoruz. Otizmli çocuğu sizin erkek vicdanınıza bırakmayacağız. Ve soruyoruz biz kadınlar yılmadan, yorulmadan adalet diye haykırırken sizler işiniz olan mevcut yasaları bile uygulamamaya utanmıyor musunuz! Sizler failleri, katilleri, istismar suçlularını, tacizcileri ve tecavüzcüleri cezasızlıkla ödüllendirdiğiniz için kadınlar ve çocuklar güvende değil. Taraf olduğunuz lanzarotte şözlesmesini uygulayın, çocukları istismardan, şiddetten koruyun velevki bunları beceremediniz bari suçluları adil bir şekilde yargılayıp adalet sağlayın" denildi.

İstismarı gizleyen anneye dava açan baba, bir üst mahkemeye gitti Haber

İstismarı gizleyen anneye dava açan baba, bir üst mahkemeye gitti

İzmir’de yaşayan baba M.G., engelli kızlarının istismara uğradığını bildiği halde “Sus kızım, bu aramızda sır olarak kalsın” diyerek istismarcı yeğeninden şikayetçi olmadığı iddiasıyla eşi A.G.’ye ayrı bir dava açtı. İstismarı gerçekleştiren sanığa 30 yıl hapis cezası verilirken, aile yükümlülüğünden doğan sorumluluğun ihlali ile yargılanan annenin suçu sabit görüldü; ancak şahsi cezasızlık sebebiyle ceza açıklanmadı. Kızının velayetini alan baba, annenin de ceza alması için bir üst mahkemeye gittiğini ve mücadelesini sürdüreceğini belirtti. İzmir Menemen’de yaşayan M.G. ve A.G. çifti, 2018 yılında ayrı yaşamaya başladı. Anne A.G., engelli kızları S.G.’yi (12) de yanına alarak 6 ay boyunca ablasının evinde kaldı. Bu sırada A.G.’nin yeğeni H.B. (20), birden fazla kez o dönemde 8 yaşında olan engelli S.G.’yi istismar etti. İddiaya göre, küçük S.G., durumu annesine anlattı, ancak “Sus kızım, bu aramızda sır olarak kalsın” yanıtını aldı. Okulundaki öğretmenlerinin dikkati sayesinde, S.G.’nin H.B. tarafından cinsel istismara uğradığı ortaya çıktı. Açılan davada sanık H.B., Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanarak 30 yıla mahkum edildi. Bu süre içerisinde eşinden boşanan baba M.G. ise olayı örtbas ettiği iddiasıyla eşine ayrı bir dava daha açtı. Aile yükümlülüğünden doğan sorumluluğun ihlali ile yargılanan anne, Menemen Asliye Ceza Mahkemesinde 2020 yılında hakim karşısına çıktı. Annenin suçu sabit görüldü; ancak şahsi cezasızlık sebebiyle ceza açıklanmadı. M.G., konuyu bir üst mahkemeye taşıyarak hukuk mücadelesini sürdüreceğini ifade etti. “Anne de yeğeni kadar suçlu” Olayı anlatan baba M.G., “Boşanma aşamasındayken eşim kızımı da yanına alarak ablasının yanına gitmişti. Kızım, orada kalırken annesinin yeğeni tarafından birkaç kez tacize uğramış. Annesine söylediğinde ise ‘Sus kızım, bu aramızda sır olarak kalsın’ cevabını almış. Bu olaydan 6 ay sonra, kızımın öğretmeni kızımdan bu durumu öğrenmiş ve kızımın pedagog eşliğinde ifadesi alınmış. Benim haberim olaydan 6 ay sonra oldu. Hemen dava açtık ve şahıs 30 yıl hapse mahkum oldu. Ancak ben, annesi bu durumu gizlediği için ona da ayrıca dava açtım. Yeğenini korumak için kimseye haber vermedi. Annesine açtığım dava görüldü ancak anneye ceza verilmedi. Ben de bir üst mahkemeye gittim. Şu anda onun sürecini bekliyoruz. Annenin de yeğeni kadar suçlu olduğunu düşünüyorum” dedi. “Gizlemeyin” Kızının velayetini aldığını söyleyen baba, “Daha önceden haberimiz olsaydı önlem alırdık, durumun daha önceden önüne geçerdik. Kızım benim yanımda iyi ama psikolojik tedavisi devam ediyor. Taciz eden kişiyi yıllardır tanıyordum. Böyle bir şey yapacağını tahmin etmezdim. Anne de suçlu, onun da ceza almasını istiyorum. Hukuken mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Anne de ceza alsın ki böyle bir olayın gizlenmemesi gerektiğini herkes bilsin. Anne ya da babanın, çocuğunun başına gelen bir olayı gizlemesi doğru değil. Anne ve babalara sesleniyorum; kesinlikle kimseden gizlemeyin. Açığa çıkarın ki o kişi bu suçu bir daha işlemesin” diye konuştu. "40 yıl ceza aldı, ancak 30 yıl olarak açıklandı" Aynı zamanda Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneğinde gönüllü avukatlık yapan Avukat Ozan Adıgüzel, "Alt sınırı 8 yıldan başlayan cinsel istismar suçu, nitelikli ve zincirleme şekilde gerçekleştiği gibi dört-beş ayrı artırım sebebiyle neticeten sanık, 40 yıl hapis cezası ile Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanarak cezalandırıldı. Çocukla akrabalık bağı da olan sanık, 40 yıl ceza aldı ancak 30 yıl olarak açıklandı. Aile yükümlülüğünden doğan sorumluluğun ihlali ile yargılanan annenin suçu ise sabit görüldü ancak şahsi cezasızlık sebebiyle ceza açıklanmadı. Biz de konuyu bir üst mahkemeye taşıdık" ifadelerini kullandı. İHA

Çocuğuma dokunma! Haber

Çocuğuma dokunma!

YUSUF ÇAĞIRTEKİN Eylül ve Leyla’nın acı ölümlerine Türkiye’nin dört bir yanından tepkiler gelmeye devam ediyor. Tüm Türkiye’yi yasa boğan acı gelişmelerin ardından önceki gün Buca’nın Bucakoop Mahallesi sakinleri de iş insanı Kemal Acar önderliğinde bir araya gelerek bir tepki yürüyüşü düzenledi. ‘Çocuğuma Dokunma!’ sloganlarının atıldığı yürüyüşe katılanlar, çocuklara karşı cinsel istismar suçu işleyenlerin ve şiddet gösterenlerin idam edilmesi gerektiğini söyledi. Yürüyüşün sonunda topluluk adına bir basın açıklaması yapan Kemal Acar, “Çocuklarımıza karşı şiddet uygulayanlara en ağır cezaların verilmesini talep ediyoruz. Bu konun her zaman takipçisiyiz. Ayrıca bu konuda bir imza kampanyası düzenledik. Çocuklarımıza karşı şiddet uygulayanların daha ağır ceza alması için isteyen herkes Bucakoop-Gıda Çarşısı Dolmuşları son durağına gelip imzalarını atabilirler” dedi. “EYLÜLLERİMİZ, LEYLALARIMIZ…” Açıklamasının devamında çocuklarımızın en kıymetli varlıklarımız olduğuna vurgu yapan Kemal Acar, “Eylül ve Leyla sadece bizi değil tüm ülkemizi yasa boğmuştur. Onların acısını yüreğimizde hissediyoruz. Çocuklarımız en kıymetli varlıklarımızdır. Bin bir zorlukla büyütüp vatanımıza ve milletimize yararlı bir birey olarak yetiştirmeye çalışırken, cani ruhlu, pis , sapkın insanlar yüzünden kaybetmek istemiyoruz. Bu konuda kanun koyucuların hareket geçmesini, bu adi heriflere en ağır cezanın verilmesini talep ediyoruz. Biz bu cani heriflerin idamla yargılanması gerektiğine inanıyoruz. Bu konun her daim takipçisi olacağız. Bu olayı hiçbir zaman unutturmayacağız. Bir daha Eylüllerimizi, Leylalarımızı yitirmek istemiyoruz. Bu iki meleğimizin ailelerine de Allahtan sabırlar diliyoruz. Bu konuda bir de imza kampanyası düzenledik. İsteyen herkes Bucakoop-Gıda Çarşısı dolmuşları son durağına gelerek imzalarını atıp, bizlere destek olabilirler” ifadelerini kullandı. Yürüyüşe katılan vatandaşların da oldukça tepkili olduğu gözlendi. Çocukları ile birlikte organizasyona katılım gösteren aileler, çocuk istismarcılarının idamla yargılanması gerektiğine inandıklarını ifade etti. Birçok vatandaş ise bu konuda tek yürek olunması gerektiğini, eylemlerin devam edip, kanun koyucuların hareket geçmesini sağlamak gerektiğine inanıldığı belirtildi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.