[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#İzmir Tabip Odası

İzmir Tabip Odası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, İzmir Tabip Odası haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sağlık çalışanına sözlü ve fiili saldırı: Hekimler için bıçak kemiğe dayanmıştır Haber

Sağlık çalışanına sözlü ve fiili saldırı: Hekimler için bıçak kemiğe dayanmıştır

İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu, Gaziemir Devlet Hastanesi acil servisinde bir sağlık çalışanına yönelik gerçekleştirilen sözlü ve fiili saldırıyı gündeme getirdi. Yaşananları kamuoyuna duyuran oda yönetimi, “Hekimler için bıçak kemiğe dayanmıştır. Hekimler, şiddet altında mesleğini devam ettirmek istemiyor. Hekimler, şiddetin mağduru olmak istemiyor” eleştirisinde bulundu. Yapılan açıklamada, “Gaziemir Devlet Hastanesi acil servisinde görevli bir meslektaşımız, acil serviste önce sözlü saldırıya (hakaret) maruz kalmıştır. Olayın ardından beyaz kod verilmiştir. Beyaz kod verilmesinden sonra hastaneden ayrılan kişiler, tekrar hastaneye dönmüş, meslektaşımıza bu defa fiili saldırıda bulunmuştur. Saldırganlar, meslektaşımızı saçından tutarak yerde sürüklemiş ve darp etmiştir” denildi. HEKİMLER, ŞİDDETİN MAĞDURU OLMAK İSTEMİYOR Açıklamanın devamında, “Kafa travması geçiren meslektaşımızın tedavisi halen Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde devam etmektedir. Odamız Genel Sekreteri Dr. Nuri Seha Yüksel ve Odamız Avukatı Mithat Kara, meslektaşımızla görüşerek Odamızın desteğini paylaşmış, hukuki ve idari süreçler konusunda bilgilendirme yapmıştır. Saldırganlar hakkında en ağır ceza hükümlerinin uygulanması konusunda hukuki sürecin takipçiyiz. Gelişmeler hakkında meslektaşlarımız bilgilendirilecektir. Ülkemizdeki şiddet sarmalının, her geçen gün yeni bir yansıması ortaya çıkmaktadır. Sağlıkta şiddetin önlenmemesi ve caydırıcı yaptırımlar getirilmemesi bir tercihtir. Şiddetin önlenmesi için gerçekçi bir irade ortaya koymayan yöneticiler, tercihini hekimlerin şiddete uğramasına göz yumarak göstermektedir. Hekimler için bıçak kemiğe dayanmıştır. Hekimler, şiddet altında mesleğini devam ettirmek istemiyor. Hekimler, şiddetin mağduru olmak istemiyor” mesajı verildi.

İzmir Tabip Odası yarın yeni yönetimini seçecek Haber

İzmir Tabip Odası yarın yeni yönetimini seçecek

İzmir Tabip Odası, Seçimli Genel Kurulu, çoğunluk aranmaksızın Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde  bugün başladı. Seçimler  ise yarın. Saat 09:00- 17:00 saatleri arasında Namık Kemal Anadolu Lisesi’nde  (Fuar 26 Ağustos Kapısı Karşısı) gerçekleşecek. Seçimde yönetime aday olan Demokratik Katılımcı Hekimler adına bir konuşma yapan Doç.Dr. Zeynep Altın: ‘Bürokratik engeller olmadan, şeffaf bir yönetim anlayışıyla çalışan, hekimlerin aidiyet duygusunu artıran, katılımı güçlendiren, İzmir’e yakışır bir şekilde genç ve kadın hekimlerin de yönetim kademelerinde yer aldığı bir oda için EMEK BİZİM SÖZ BİZİM diyerek yönetime aday olduk.’ dedi. Doç. Dr. Zeynep Altın’ın İzmir Tabip Odası Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma şu şekilde: Tabipleri Colombia Üniv’den Yale’e, New York Üniv’den Harward’a yayılan Filistin’e destek protestolarında gözaltına alınan akademisyenleri ve Filistin hastanelerinde canları pahasına sağlık hizmeti vermeye devam eden meslekdaşlarımızı İTO Genel Kurul’undan selamlıyoruz. Demokratik Katılımcı Hekimler (DKH) Bir okul, bir ekol: Kendisini yeni olarak tanımlayan tüm gruplar burada yeşerdi, başkanlık dahil tüm kademelerde görev alıp deneyimlendi. Şimdi gençleşerek devam ediyoruz. Demokratik ve Dayanışmacıyız biz DKH’ler. İsmiyle değil yaşam pratiği ile. Seksenli yılların sonunda kirada bir oda iken, Orhan Süren başkanlığındaki DKH’ler, şimdiki oda binasını çimentosundan sandalyesine, cumbasından tuğlasına tek tek hekimlerin katılım ve dayanışmasını örgütleyerek inşa etti. 99 depreminde tüm uzaklığına rağmen Adapazarı’na ilk ulaşan heyetti. Hatay’da da Adıyamanda da ilk gidenlerdendi. DKH’ler: Sağlığı doğru tanımlayan gruptur. Sağlıklı toplum, sağlıklı birey için hekimlik diyen, eyleyen bir gelenek. Bu bağlamda insan hakları savunusunu koruyucu sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak görür. DKH ekolojiyi toplumun sağlık hakkı bağlamında ele alır. Türkiye’de köylülerin ve akademik meslek odalarının birlikte yer aldığı ilk çevre hareketi, Bergama Elele Hareketi, bu grubun yönetiminde tabip odası salonunda kuruldu. ⁠DKH: Bilimin, hekimlik sanatının geliştirici öznesidir. Neonatal resüsitasyon kurs ve sertifikaları doksanlı yıllardan başlayarak tüm Türkiye’de onlarca yıl DKH yönetimindeki odamız tarafından başlatıldı ve sürdürüldü. DKH: Emek bizim, söz bizim diyerek, kamu sendikacılığının yasaklı yıllarında sendikal refleks ile tabip odalarını yöneten bir gelenekten geliyor. Bugün de tüm hekim ve sağlık işkolu sendikaları ile omuz omuza bir emek mücadelesinin özgücüyüz. Mevcut iktidar kapitalist sistemin kar hırsı ile sağlık sistemine yaklaşmakta ve her geçen gün daha fazla nasıl kâr edeceğinin hesabını yapmaktadır. DKH OLARAK, herkese eşit, nitelikli, ulaşılabilir, ücretsiz sağlık hakkını savunurken; yurttaşın vergileri ile yapılan şehir hastanelerinin yabancı şirketlere peşkeş çekilmesinden bir an önce vazgeçilmesi, Sağlık Bakanlığı’na devredilerek toplum sağlığına hizmet eden kurumlar haline getirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. DKH: OLARAK çalışma ortamlarımızdaki şiddet sorununun çözümü için her alanda, her düzeyde emeğimizi ortaya koyduk. Sağlıkta şiddet nedeniyle kaybettiklerimizin anılarını “Şiddet Sona Ersin” diyerek; yaşattık, yaşatacağız. Çağdaş, laik, demokratik bir ülkede şiddetsiz bir ortamda ‘’iyi hekimlik’’ yapana kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz! DKH OLARAK, serbest cerrahi hekimlerin muayenehanelerinde bağımsız olarak çalışmasını kısıtlayan 6 ekim yönetmeliğinin tamamen kaldırılması ve muayenehane hekimlerinin reçetelerinin SGK tarafından karşılanması için tüm yolları sonuna kadar kullanacağız. Özel hekimlerin avukatlar gibi yeşil pasaport hakkının sağlanması için çabalarımızı yoğunlaştıracağız. DKH OLARAK, İşveren insiyatifinden çıkarılmış, standart kamu denetiminde olan, ücretin çalışma bakanlığı tarafından tahsil edilerek, işyeri hekimlerine ödendiği, hekimlerin tüm işyerlerinde standart hizmet şartlarını verebileceği, ve hizmeti karşılığı standart ücret alabildiği, çalışanın iş-sağlık takibinin yasal düzenlemeyle korunması için meslekdaşlarımızın yanında olacağız. DKH OLARAK: Ücretlerden ve tükettiklerimizden değil, kârdan ve ranttan daha fazla vergi alınan, az kazananın az, çok kazanın çok vergi ödediği bir vergi düzeni için; mücadelemiz sürecektir. Vergide adalet olmadan gelirde adalet olmaz. Aile hekimlerinin kesintisiz bir şekilde vergide adalet için yaktığı çoban ateşlerini, tüm hekimlik alanlarında birlikte büyütmeye çağırıyoruz. Vergide adaleti, gelirde adaleti, ülkede adaleti kazanacağız! Direne direne kazanacağız! Hayatlarını uzun bir eğitim ve çalışma dönemi ile geçiren hekimlerin emeklilik sonrasında bu çabalarının karşılığını almaları gerekirken, bugün derin bir yoksullaştırma politikasıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Emekli hekim maaşlarının çoğu yoksulluk, azımsanmayacak bir kısmı ise açlık sınırının altındadır. Emekli hekimler çalışmak zorunda bırakılıyor. Emekli hekimler mutsuz, umutsuz. Bizim bu durumu kabul edebilmemiz mümkün değil. DKH OLARAK; emekli hekimlerin hak ettiği bir gelir düzeyinin ve yaşam standardının sağlanması için çabalamak en önemli görevimizdir. DKH’ler, gelenek ile gençliği emek emek harmanlayanlardır. Bu seçimde en genç aday profili ile genç hekimlerin ve asistan hekimlerin, hak arayışında yanlarında olmaya devam edeceğiz. Genç meslekdaşlarımızı hekim göçüne zorlayan çalışma koşullarına karşı; “ Bu memleket bizim; Susmuyoruz, korkmuyoruz, hiçbir yere gitmiyoruz’’ diyoruz. Genç hekimlerin dayanağı bir oda için sözde değil listemizde de seferber olduk, olmaya devam edeceğiz. DKH OLARAK: Akademik kadroların bilimsel ölçütlere ve liyakata dayalı oluşturulduğu, ‘’toplum için bilim’’ üretilen bir üniversite mücadelesini birlikte büyüteceğiz. Kadın hekimler olarak gebelikte uzun nöbetlerimiz devam ediyor, riskli ortamlarda çalışabiliyor, özellikle asistanlık döneminde yasal izinlerimizi zamanında kullanmakta zorlanıyoruz. Cinsiyet ayrımcılığına karşı, adaletli bir iş ortamı için birlikte mücadele ediyoruz. İzmir tabip odası seçimlerinde kadınların sesini yükseltiyoruz! TCE ‘ni her alanda sağlamak için kadın hekimlerin yanında olacağız, DKH’ler OLARAK cam tavanı birlikte kıracağız. Kışkırtılmış sağlık talebi ile beraber hekimlerin değersizleştirildiği, mesleğimizin itibarsızlaştırıldığı koşullarda; biz halkın sağlık hakkı için emek vermeye, haklarımız için tüm meslektaşlarımız ve çalışma arkadaşlarımız ile birlikte mücadele etmeye söz verdik. Sözümüz bakidir. Şiddetsiz, güvenli, güvenceli bir sağlık ortamında çalışabilme koşullarımızı oluşturmak için mücadeleyi sürdüreceğiz. 1 Mayıs’a giderken; yok sayıldığımız, tüketim nesnesine dönüştürülen sağlığın araçları olarak tepe tepe kullanıldığımız, ölümüne çalıştırıldığımız, emeğimizin değersizleştirildiği koşullarda, Emekçilerin ‘’Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’’ olan 1 Mayıs’ta dünyanın dört bir yanındaki sınıf kardeşlerimizle beraber demokrasiye, adalete, özgürlüğe, eşitliğe, barışa ve kardeşliğe dair umutlarımızı ve taleplerimizi haykıracağız. DKH olarak, meydanlarda buluşacak, ekmeğimizin her gün küçülmesine, adaletin terazisinin daha bozulmasına, en temel hak ve özgürlüklerimizin gasp edilmesine karşı hep bir ağızdan dur diyeceğiz.

Doç. Dr. Zeynep Altın: Taleple sağlık sistemi arasında sıkışıyoruz Haber

Doç. Dr. Zeynep Altın: Taleple sağlık sistemi arasında sıkışıyoruz

İLKSES TV ekranlarında yayınlanan Erdal Erek ile Siyaset Kulisi programının bu haftaki konuğu İzmir Tabip Odası Demokratik Katılımcı Hekimler Yönetim Adayı Doç. Dr. Zeynep Altın oldu. Programda yaklaşan İzmir Tabip Odası seçimleri hakkında değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Altın, sağlıkta şiddet konusuna da değindi. ZEYNEP ALTIN: HASTANELERDE HER GÜN ŞİDDET VAR İzmir Şehir Hastanesi’nde geçtiğimiz günlerde meydana gelen hekimlere karşı saldırı girişimi hakkında konuşan Doç. Dr. Zeynep Altın, bu tarz şiddet olaylarının her gün yaşandığına işaret ederek, “Sağlıkta şiddet ülkemizde çok yaygın bir durum. Seçimler esnasında, çokça karşımıza çıkan bir video oldu. Bu videoda bir kadın ‘Doktor bile dövebiliyoruz’ kelimesini kullanıyordu. Dolayısıyla şiddetin geldiği aşamayı anlatan verilerden bir tanesi buydu. Bizler sağlık çalışanları olarak her gün buna maruz kalıyoruz. Çalıştığımız kurumlarda bizden birtakım talepler oluyor. Mesela hasta doktordan, izni olmadığı için istirahat raporu istiyor. Doktor bunu veremeyeceğini söylediğinde ise, ‘Doktorları boşuna dövmüyorlar’ sözleri ediliyor. Bir taleple sağlık sistemi arasında sıkıştığınızda bu şiddetin bir parçası oluyorsunuz. Şiddet bizim toplumumuzda yaygın bir durum oldu ama ne yazık ki sağlıkta şiddet çok daha belirgin bir noktaya geldi. Bunun ne gibi bir sakıncası var derseniz; biliyorsunuz ki hekim göçü bunlardan biri. Her yıl genç hekimlerimiz bu sebeple yurt dışına gitmek için Türk Tabipler Birliği’nden ve bakanlıktan talepte bulunuyor. Öte yandan hekimleri, hekimlik uygulamalarıyla, şiddet arasında tercih yapmak zorunda bırakan bir sistem mevcut. Dolayısıyla bilimsel özerkliğimizi de davranış modelimizi de etkileyen bir durum ortaya çıktı. Şimdi sanki İzmir’de tek bir olay oldu o da İzmir Şehir Hastanesi’nde gibi algılıyoruz ama öyle değil. Bizler her gün birçok hastanede, birçok poliklinikte şiddetin her türlüsüne maruz kalıyoruz ama İzmir Şehir Hastanesi’nde yaşanan olayda aynı gün içinde, aynı hastaneye 2 kere saldırı oluyor. Bu sorun ise ancak yasalar ile çözülebilir. İlk olarak şiddete karşı etkin bir şiddet yasası çıkarılmalı. Aslında yasayla ilgili çalışmalar yapıldı ama yasa bir türlü çıkarılmadı. Ayrıca bu çalışmalar yapılırken bütün tarafları bir tutmak ve tüm sağlık çalışanlarını katmak lazım” ifadelerine yer verdi SAĞLIK SİSTEMİ NASIL DÜZELİR? Sağlık sisteminin düzelmesi için öncelikle koruyucu hekimlik ve basamaklı sağlık sisteminin uygulamaya koyulması gerektiğini belirten Altın, “Bu durum 3-4 yıllık bir mesele değil. Sağlıkta Dönüşüm Politikasıyla birlikte, aslında belki de bütün dünyada kazanılmış olan bir takım sosyal ve temel hakların kaybedilmesi söz konusu. Sağlık da bunlardan nasibini aldı. Sağlıkta Sosyalizasyon Yasası yıllar önce uygulamaya konulmuş olmasına rağmen özellikle Türk toplumuna uygun bir sistemdi. Her yerde sağlık ocaklarının yaygınlaştırıldığı, koruyucu sağlık hizmetlerinin olduğu bir sistemdi. Ancak bugün sağlık sistemi çok farklı bir noktaya gelmiş durumda. Hastalık hastanede karşılanıyor. Aslında hastalıkların önlenmesi için koruyucu hekimler ve sağlık ocakları kullanılmalı ki hastanelerde birikme olmasın. Biz bunları anlattığımız zaman bazı şeyler havada kalıyordu. Fakat bunun önemini pandemi zamanında gördük. Koruyucu sağlık sistemi geliştirilmiş olsa basamaklı bir sağlık sistemine uygulanıyor olsa daha ekonomik ve daha iyi bir sağlık sistemine sahip olacağız” dedi.   LİSTEMİZDE GENÇ VE KADINN ADAYIMIZ ÇOK Temsilcisi olduğu Demokratik Katılımcı Hekimler listesinde kadın ve genç adayların çoğunluğu ile fark yarattıklarını anlatan Altın, “Seçimlerde 3 liste yarışacak. Bu bağlamda biraz kendi listemizden bahsetmek istiyorum. Bu 3 liste içerisinde bizim listemiz, en genç, en mücadeleci, en emekçi ve en fazla kadın adayının bulunduğu liste. Bu söylemler siyasette de çok fazla kullanılıyor. Ancak uygulamada belli başlı sorunları görüyoruz. Buradan yola çıkarsak Tabip Odası seçimlerinde, Türk Tabipler Birliği’nin bir genel kurul kararı var. Orada yüzde 40 cinsiyet eşitliği kotası var ve bu 3 liste içerisinde bu kotayı tutturan tek liste bizim listemiz” ifadelerini kullandı. 30 ADAYDAN 18’İ KADIN Seçime girecek 3 liste arasından yüzde 40’lık cinsiyet eşitliği kotasını tutturan tek listenin Demokratik Katılımcı Hekimler listesi olduğunu vurgulayan Altın, şunları söyledi: “Ben Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde İç Hastalıkları Uzmanı olarak çalışıyorum. Sağlık alanında, emek alanında hekimlerin Tabip Odası’nda kendilerini daha iyi ifade etmesi için oda ile aralarındaki ilişkinin kuvvetlenmesi için bu mücadelenin içerinde yer alıyorum. İzmir Tabip Odası kentin emek ve demokrasi güçleri açısından önemli bir bileşen. Biz de bu bileşen içerisinde kentin sağlık sorunlarına ve tabi ki sağlık sorunlarıyla ilişkin demokratik anlamdaki sorunlara bir şekilde müdahil olmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda yarın İzmir’de genel kurulumuz toplanacak. Pazar günü ise İTO seçimleri gerçekleştirilecek. Tüm meslektaşlarımızı oy kullanmaları için 28 Nisan’da sandıklara bekliyoruz. Seçimlerde 3 liste yarışacak. Bu bağlamda biraz kendi listemizden bahsetmek istiyorum. Bu 3 liste içerisinde bizim listemiz, en genç, en mücadeleci, en emekçi ve en fazla kadın adayının bulunduğu liste. Bu söylemler siyasette de çok fazla kullanılıyor. Ancak uygulamada belli başlı sorunları görüyoruz. Buradan yola çıkarsak Tabip Odası seçimlerinde, Türk Tabipler Birliği’nin bir genel kurul kararı var ve orada yüzde 40 cinsiyet eşitliği kotası var ve bu 3 liste içerisinde bu kotayı tutturan tek liste bizim listemiz. Biz bunu çok önemsiyoruz. Bizim 30 adayımızdan 18’i kadın. Baktığımızda kadın ve genç adaylar üstü en kolay çizilen adaylar oluyor. Çünkü işin geldiği son noktada kim seçilebilir diye bakılıyor. Bu kapsamda ne yazık ki gençler ve kadınlar en zor seçilenlerdir. Dolayısıyla kadın ve genç adayların konulmasını söylüyoruz. Bizim listemiz gelenek ve gençliği buluşturan listedir.”

İzmir Tabip Odası’ndan ‘Şehir Hastanesi’ soruları Haber

İzmir Tabip Odası’ndan ‘Şehir Hastanesi’ soruları

İzmir Karşıyaka Çevre Yolu yanındaki alanda 2017’de yapımına başlanan 628 bin metrekare kapalı alana sahip Bayraklı Şehir Hastanesi hasta kabulüne başlarken, İzmir Tabip Odası’ndan hastaneye hakkında kritik sorular geldi. Oda tarafından yapılan yazılı açıklamada, süreçte kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemesi eleştirildi. Yöneltilen sorularda gecikmenin sebepleri, hastanenin yapı güvenliği, görev yapacak personel sayısı, kapatılacak diğer hastaneler ve ulaşım olanakları konuları yer aldı. MANİDAR BULUYORUZ Yapı güvenliğine ilişkin çeşitli söylentilere rağmen hastanenin ‘apar topar’ faaliyete geçirildiği belirtilen açıklamada, “Kamuoyunun bilgilendirilmesine ihtiyaç duyulmadan sessiz sedasız faaliyete geçirilmesini manidar buluyoruz. 18 Eylül 2023 tarihinde İzmir Sağlık Müdürlüğü’ne ilettiğimiz bir yazı ile T.C. Anayasası’nın 135. Maddesi ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu uyarınca, halk sağlığını ve hekimlerin menfaati ilgilendiren konularda çalışmalar yürütmekle yetkili ve görevli bir meslek örgütü olarak gerek hekimlerin özlük hakları konusundaki çalışmaları planlayabilmek gerekse halkın sağlık hizmetine erişimi konusundaki çalışmaları yapabilmek adına bazı temel bilgilere gereksinim duyduğumuzu ifade ederek Bayraklı Şehir Hastanesi konusunda bazı sorular sorduk. Yasal yanıt verme süresinin geçmiş olmasına karşın İl Sağlık Müdürlüğü sorularımızı yanıtsız bıraktı. Kamu sağlığını doğrudan ilgilendiren böylesi önemli bir konuda kamu yöneticilerinin kamuoyundan bilgi saklamasını sakıncalı buluyoruz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıllık devlet geleneğine yakışmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle yanıtsız bırakılan sorularımızı kamuoyu ile paylaşmanın doğru olacağını düşünüyoruz. Şehir hastaneleri modeline yönelik her fırsatta dile getirmiş olduğumuz eleştirilerimizi saklı tutarak, bir kamu hizmeti üretmek iddiasıyla hizmete sokulan İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi’nin kamu yararına en uygun şekilde kullanılması için de elimizden geleni yapacağımızı vurgulamak isteriz” ifadelerine yer verildi. 10 KRİTİK SORU YÖNELTİLDİ İzmir Tabip Odası, Bayraklı Şehir Hastanesi hakkında şu soruları yöneltti: 1- İzmir Bayraklı Şehir Hastanesinin açılış ve hizmete giriş tarihi nedir? 2- Hastanenin açılış tarihi konusunda basına yansıyan farklılıkların ve açılış tarihinin ertelenmesinin nedenleri nelerdir? 3- Bayraklı Şehir Hastanesi, depreme dayanıklılık, ulaşım olanakları ve alt yapı özellikleri bakımından güvenlikli ve yeterli midir?  Bu konuda yapılmış teknik analizlerin sonucu nedir? 4- Hastane binasının açılışa uygun hale gelmemesindeki gerekçeler nelerdir? 5- Hastanenin altyapı özellikleri, tıbbi donanım ve yeterli personel temini bakımından son durumu nedir? 6- İzmir Bayraklı Şehir Hastanesinin açılması için, İzmir’deki hangi hastanelerin kapatılması veya küçültülmesi planlanmaktadır? 7- Küçültülmesi planlanan hastanelerin bina ve altyapısının depreme dayanıklılığı konusunda sorunlar var mıdır ve bunların giderilmesi için ne gibi teknik yöntemler kullanılmaktadır? Hangi hastanelerin hangi binalarının yenilenmesi planlanmıştır? 8- İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi kadrosunda görevli olacak hekim sayısı nedir? Bu hekimler hangi hastaneden atanacaktır ve hangi kriterlere göre belirlenecektir? Hekimler arasında bir seçim yapılacak ise seçimde kullanılacak temel kriterler nelerdir? 9- İzmir Bayraklı Şehir Hastanesinde hekim dışı görev yapacak sağlık personeli sayısı nedir? Bu personel, hangi kaynaktan ve hangi kriterlere göre karşılanacaktır? 10- İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi’nin ve hizmet birimlerinin ruhsatlandırma süreci tamamlanmış mıdır? BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: İzmir’de bugün vefat edenler

‘Hastane’ değil ‘şantiye’ mi açılacak? Haber

‘Hastane’ değil ‘şantiye’ mi açılacak?

Temeli Mart 2013’te dönemin AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım ve eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun katıldığı törenle atılan Bayraklı’daki İzmir Şehir Hastanesi’nin depreme dayanıksız olduğu iddialarının ardından hastanenin açılışı bir kez daha muallakta kalmıştı. 2011 genel seçimlerinde de hükümetin seçim vaatlerinden biri olan, Türkerler Holding ve Gama Holding ortaklığıyla 622 bin 530 metrekare arsa üzerinde, 573 bin 546 metrekare toplam inşaat alanına sahip olan 2 bin 60 yataklı dev hastanenin 30 ayda tamamlanıp 2017’de hizmete gireceği duyurulmuş ancak açılış 7 kez ertelenmişti. Son olarak 27 Eylül’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla resmi açılışının yapılacağı söylenen hastanenin açılışının 29 Eylül’e ertelendiği iddiaları gündeme gelmişti. Hastaneye ilişkin depreme dayanıksız olduğu ve üç ayrı blokunda deprem güçlendirme çalışmaları yapıldığı iddiaları da kamuoyunda büyük yankı uyandırırken son olarak 29 Eylül’de yapılacağı iddia edilen açılışa ilişkin doktorlara bildirimin yapılmadığı ifade edildi. Konuya ilişkin İLKSES’e konuşan İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, iddiaları doğrularken açılışın törenle kalmaması durumda Sağlık Bakanlığı’nın yükümlülüklerini hatırlattı. SADECE AÇILIŞ TÖRENİNDEN İBARET OLACAKSA… Hastanenin şantiye halinde olduğunu ifade eden Kaynak, “Şehir Hastanesi’nin projelendirilmesi 2013 yılında. 2018 yılında açılması planlanıyordu ancak açılış tarihinin üzerinden 5 yılı aşkın bir süre geçti. Bu geç açılmanın topluma ve bütçeye bir maliyeti var. Son dönemlerde de 5-6 kez kamuoyuyla bazı tarihler paylaşıldı. En son 27 Eylül olarak ilan edilmişti. Ancak son birkaç gündür sosyal medyada birtakım duyumların paylaşılmasıyla 29 Eylül tarihi gündeme geldi. Ancak henüz resmi ağızlardan herhangi bir açıklama halen yapılmadı. 29 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Teknofest için İzmir’e geldiğinde bu arada da Şehir Hastanesi’nin açılış töreninin araya sıkıştırılmış olma ihtimali var. Ancak şu ana kadar doktorlara bu konuda herhangi bir bilgilendirme yapılmadı. Sorun da burada. Biz burada hastanenin açılıp hizmete başlayacağını sanmıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan İzmir’e gelmişken programına sıkıştırılmış bir tören olarak değerlendirilebilir. Yoksa hastanenin açılıp kamu hizmeti verecek şekilde tam anlamda hizmete girmesi şu anda mümkün görünmüyor. Biz yaklaşık 10 gün önce hastaneyi ziyaret etmek için gittiğimizde ‘Burası bir şantiyedir. İçeri alınmanız mümkün değil’ denildi. 10 gün önce şantiye olarak ifade edilen bir yapının bugün açılıyor olması bunun sadece bir açılış töreni olduğunu gösteriyor bize. Ayrıca bu hastanenin tam anlamıyla hizmete girebilmesi için en az 2 bin 500 hekime, yaklaşık 3 bin 500 hemşire ve en az o kadar da farklı eslek gruplarındaki profesyonel görevliye ihtiyaç vardır. Bu çalışanların burada görevlendirilip buraya yerleştirilip pilot çalışma yapılmadan hastanenin çalışıyor havasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu hastanenin çalışmasıyla ilintili yeterli bir ön çalışma yapıldığını görmedik ya da duymadık. Ayrıca taşınacağı, taşınacağı, insan kaynağı olarak kullanılacağı söylenen Bozyaka ve Tepecik Hastanesi’ndeki hekim arkadaşlarımıza da taşınma ya da Şehir Hastanesin açılıp çalıştırılmasıyla ilgili herhangi bir yeterli bilgi verilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla olay sadece bir açılış töreninden ibaret kalacak aslında hastane bir süre daha çalışmayacak gibi düşünülebilir” dedi. KAMUOYUNU İKNA EDİCİ AÇIKLAMA YAPILMADI Geçtiğimiz hafta gündeme gelen hastanenin depreme dayanıksız olduğu nedeniyle kolonlarında güçlendirme yapıldığı iddialarına da değinen Kaynak, “Depreme dayanıklılıkla ilgili olarak maalesef elimizde somut bir veri yok. Hastanenin bulunduğu yerde bir fay hattında olduğuna ilişkin bazı iddialar gündeme getirildi. Ama burada önemli olan fay hattından ziyade İzmir gibi bir deprem bölgesinde böyle büyük bir kompleksin depreme dayanıklı inşaat teknolojileriyle yapılmış olmasını bekliyoruz. O nedenle buna ilişkin ortaya atılan iddialar kamuoyunda birtakım şüpheler doğuruyor. Yetkililerin de çıkıp ‘Burası depreme dayanıklıdır. Karot testlerimiz mevcuttur’ gibi ikna edici açıklamalar yapmaları gerekiyor. Ama bunun yapılmaması çok yoğun spekülasyonlara neden oluyor” diye konuştu. KİRA VE İŞLETME GİDERİ ÖDENMELİ Kaynak ayrıca, şirketle yapılan sözleşmeye de dikkat çekerken hastanenin hizmete girmesi durumunda Sağlık Bakanlığı’nın yükümlülükleri olduğunun da altını çizerek şunları söyledi; “Burada kritik olan durum… Kamu-özel otaklığıyla yapılan bu hastanelerin yapımcı yani özel şirketler tarafından kamuya yani Sağlık Bakanlığı’na teslim edilip edilmemesine ilişkin bir husus da vardır. Teslimat yapıldığı takdirde, iki süreç işlemeye başlar. Birincisi, bakanlığın bu binaya sözleşmeler gereği yapması gereken kira ödemeleridir. İkincisi de yüzde 70’lik doluluk oranı itibariyle ve bu doluluk göz önünde tutulmak suretiyle işletme ödemeleridir. Bunların yürürlüğe girip girmeyeceğini bilmiyoruz. Bir teslimat söz konusuysa ve açılış yapılırsa bakanlık, sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getireceğini kabul eder hale gelir. Dolayısıyla olaya bir açılış töreni gözüyle bakıyoruz ama bu törenin kapsamında, yapılmış olan sözleşmenin gerekliliklerini yerine getirmek varsa hizmet vermesi geciktirilmiş bir sağlık kompleksi var demektir. Sağlık Bakanlığı tarafından herhangi bir hizmet üretimi yapılmadığı halde bina kirası ve işletme kirasının ödenmeye başlayacağı anlamına da gelebilir. Biz bu konuda İl Sağlık Müdürlüğü’ne bir bilgi edinme yazısı yazdık ama henüz bir cevap gelmiş değil.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - İzmir’de deprem meydana geldi!

Hemşire göçü! Haber

Hemşire göçü!

İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yüce Ayhan, Sultan Gümüş Kaya ile Birinci Sayfa programına konuk oldu. İzmir Şehir Hastanesi’ndeki son durumu, iyi hal belgesi için başvuru yapan sağlık çalışanlarının hak arayışını ve sağlıkta şiddeti gündemine alan Ayhan, “Hekiminden hemşiresine tüm sağlık çalışanları özveri ile bir sağlık hizmeti üretmeye çalışıyor. Dolayısıyla ülkemizdeki sağlık politikalarının bir sonucu olan aksaklıkların sorumlusu onlar değildir” dedi. SAĞLIK HİZMETİ BİR EKİP, İLETİŞİM İŞİ Açılışı sürekli ertelenen İzmir Şehir Hastanesi’ne değinen Dr. Ayhan, “Bir hekim olarak ben İzmir Şehir Hastanesi’nde çalışmak ister miyim? İstemem! Hizmeti üretmek açısından bir takım zorluklar içeriyor. Sağlık hizmeti sonuçta bir ekip, iletişim işi. Siz sağlık hizmetini bir endüstri, bant işçiliğine çevirirseniz bu iyi, nitelikli bir sağlık hizmeti olmaktan çıkar. Hastayı bütün olarak değerlendirme imkanınız ortadan kalkacak. Şu anda taşınma ve açılma üzerine yürüyen bir çalışma söz konusu. Bu doğru bir yaklaşım değil. Mevzuat gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, bunun yine şeffaf yapılmadığını görüyoruz. Bırakın sağlık çalışanlarını, Sağlık Bakanlığı’nın kendi yöneticilerine, birimlerine dahi yeterli bilgiyi verdiğini düşünmüyoruz” dedi. BELİRSİZLİK SAĞLIK ÇALIŞANLARININ PSİKOLOJİSİNİ ETKİLİYOR “Hangi hastanelerin gideceği henüz belli değil!” diyen Dr. Ayhan, “Belirsizlik sağlık çalışanlarının psikolojisini de etkiliyor. Yaşamlarına doğrudan etki edecek planlamaları yapamıyorlar. Ve bizim en büyük kaygımız, üzerinde önemle durduğumuz konu boş bırakılacak olan hastaneler. Çünkü bu hastaneler şehir merkezinde, rant değeri yüksek arazilerde ve bunların başka bir amaçla kullanılması tabi ki toplum yararına değil. Bu birimlerin yine sağlık hizmeti vermek üzerine ihya edilmesi gerekir. Çünkü şehir hastanesi tüm sorunlarınızı çözecek değil. Orası son basamak hastane olmak zorunda. O son basamağa kadar birinci, ikinci basamak sağlık kuruluşlarına ihtiyacınız var. Hele ki İzmir gibi büyük bir metropolde sadece bir şehir hastanesi ile sorunu çözme düşüncesi akıl karı değil” eleştirisinde bulundu.   ÜLKELERİNİ TERK ETMEYİ GÖZE ALIYORLAR Sıklıkla gündeme getirilen hekim göçüne de değinen Dr. Yüce Ayhan, “Ülke açısından üzücü. Kendilerini güvende hissetmedikleri için ülkelerini terk etmeyi göze alıyorlar. Türkiye’de 128 tane tıp fakültesi var. Bu yıl içerisinde 20 tıp fakültesi mezunu Türkiye’yi terk etmek üzere iyi hal belgesi için başvuruda bulundu. Çok vahim. İzmir’de ise neredeyse her gün onlarca belgeyi bizler hazırlıyoruz. Sadece hekimler değil, ciddi bir hemşire göçü de var. Hemşireler sağlık sisteminin çok önemli parçaları. Dolayısıyla bu kalifiye iş gücünü siz transfer ediyorsunuz. Ülke açısından büyük bir kayıp. Ekonomik nedenlerin ötesinde saygı, iş barışı ve iş güvencesi taleplerimiz var. Ekonomi bence en sonda geliyor. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam önceliğimiz. Bugün bir uzman asistan hekiminin maaşı yoksulluk sınırının altında. Hekimlere çok astronomik ücretler verildiği iddia ediliyor ama bordroya baktığımızda o rakamların gerçeği yansıtmadığını görüyoruz. Bir takım ek ödemeler var ama bu ödemelerin sürdürülebilirliği yok” bilgisini paylaştı. ADLİ KARŞILIĞI OLMUYOR “İzmir Tabip Odası olarak sağlıkçılara yönelik saldırılara şiddet demiyoruz artık. Bu bir terör halini aldı” sözlerine de dikkat çeken Ayhan, “Ve ne yazık ki bu saldırıların adli olarak bir karşılığı olmuyor. Yani bir insanı bıçakladığınızda, bir sosyal medya mesajınızla alacağınız cezadan daha az bir ceza alıyorsunuz. Belki basına yansımıyor ama neredeyse her gün büyük, küçük birçok olayla karşılaşıyoruz. Bu tek başına sağlık çalışanlarının mücadele edebileceği bir süreç değil. Kamu otoritesinin bunu önemsemesi ve önlem alması gerekiyor. Ama bu konuda kamu otoritesinden olumlu bir yaklaşım göremiyoruz” dedi. Dr. Yüce Ayhan, son olarak “Hekiminden hemşiresine tüm sağlık çalışanları özveri ile bir sağlık hizmeti üretmeye çalışıyor. Dolayısıyla ülkemizdeki sağlık politikalarının bir sonucu olan aksaklıkların sorumlusu onlar değildir. İkincisi toplum sağlığı açısından aşılama çok önemli. Aşı candır diyoruz, mutlaka planlı aşılarınızın yapılmasına izin verin, önemseyin… Ve Kovid-19’un yeniden tehdit oluşturmaması için maske, mesafe, hijyen diyoruz” çağrısında bulundu.

“Hastane yatışı ya da yoğun bakım gereksiniminde artış beklenebilir” Haber

“Hastane yatışı ya da yoğun bakım gereksiniminde artış beklenebilir”

Koronavirüs vaka sayılarının yeniden artması, tespit edilen ‘Pirola’ adlı varyantın daha bulaşıcı olduğunun dile getirilmesi, Kovid-19 endişesini bir kez daha arttırdı. Konuya dair resmi internet sitesi üzerinden yazılı açıklama yapan İzmir Tabip Odası, “Mevcut veriler kesin sonuçlar açıklamak için yeterli değildir. Ancak eldeki tablo ışığında önümüzdeki dönemde Kovid-19 vakalarının artacağı tahmin edilebilir. Bağışıklık sistemi yetersiz olan, kronik solunum yolu hastalıkları bulunan, ileri yaşlı bireyler gibi risk altında olan kişilerde hastane yatışı ya da yoğun bakım gereksiniminde artış beklenebilir” dedi.   Açıklamada şu ifadeler yer alıyor: “Kısaca Pirola adı ile bilinen virüs, Kovid-19 hastalığı etkeni SARS-CoV-2 virüsünün bir varyantıdır. Pirola varyantı daha önce Omicron varyantı olarak tanımlanmış ve varyantın yeni mutasyonlar ile karşımıza çıkan bir türüdür. İlk kez Temmuz 2023 döneminde Danimarka’da gözlenen bu varyant kısa sürede ABD, İsrail, Güney Afrika ve İngiltere’de de saptanmıştır.” DSÖ O VERİLERİ AÇIKLADI İzmir Tabip Odası’nın verdiği bilgilerin devamında şu bilgiler de paylaşılıyor: “Dünya Sağlık Örgütü 01 Eylül 2023 tarihli haftalık Kovid-19 bülteninde 31 Temmuz-27 Ağustos 2023 arasındaki 28 günlük dönemde 1.4 milyon yeni Kovid-19 olgusu ile 1800 ölüm olgusunun bildirildiğini açıklamaktadır. Bu oranlar son bir ayda hastalanan sayısında yüzde 38’lik bir artışa, ölüm sayısında yüzde 50’lik bir düşüşe işaret etmektedir. Yoğun bakım yatış oranlarını DSÖ’ne bildiren az sayıdaki ülkenin verileri hastaneye yatış oranlarında yüzde 40’lık bir artışa işaret ederken, yoğun bakım gereksinimi yüzde 33’lük bir azalmayı göstermektedir. Yani veriler vaka sayısındaki artış oranında yoğun bakım gereksinimi ve ölüm olmadığına işaret etmektedir.” YOĞUN BAKIM GEREKSİNİMİNDE ARTIŞ BEKLENEBİLİR “Pirola varyantında tespit edilen çok sayıda mutasyon nedeniyle virüsün bulaştırıcılığının artacağı öngörülmektedir” denilen açıklamada, “Amrikan Hastalık Kontrol Merkezi (CDC), Pirola varyantının daha önce Kovid-19 geçirmiş ya da aşılanmış kişileri enfekte etme kapasitesinin olabileceğine dikkat çekmektedir. Mevcut veriler kesin sonuçlar açıklamak için yeterli değildir. Ancak eldeki tablo ışığında önümüzdeki dönemde Kovid-19 vakalarının artacağı tahmin edilebilir. Bağışıklık sistemi yetersiz olan, kronik solunum yolu hastalıkları bulunan, ileri yaşlı bireyler gibi risk altında olan kişilerde hastane yatışı ya da yoğun bakım gereksiniminde artış beklenebilir. Önümüzdeki günlerde mevsimsel solunum yolu enfeksiyonlarında da artış olması muhtemeldir. Bu nedenle başta risk altındaki kişiler olmak üzere bireysel önlemlerin alınması önemli ve gereklidir. Toplu taşım araçları gibi fiziksel mesafenin ayarlanamadığı toplu yaşam alanlarında maske kullanılması önerilir” cümlelerine dikkat çekildi.   TEST SAYISINDA AZALMA Son olarak, “Şu anda dünyada genel olarak yapılan test sayısında bir azalma bulunması gerçek ve kesin verilere ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Ülkemizde solunum yolu enfeksiyonları bulunan bireylerin mevsimsel enfeksiyon etkenleri ile birlikte SARS-CoV- açısından araştırılması, testlerin yaygınlaştırılması, Kovid-19 saptanan olguların varyant analizlerinin yapılması, ülkemizde dolaşımda bulunan varyantların hızlıca tespiti açısından atık sularda virüs analizlerinin yapılması düşünülmelidir. Aşılama oranlarının nispeten yüksek olması nedeniyle pandeminin ilk günlerindeki gibi bir kapanma öngörülmemekle birlikte maske-mesafe-temizlik önlemlerine titizlikle uyulması sağlanmalıdır. Aşılama programlarında değişiklik yapılıp yapılmaması gerektiği, yeni aşılara ihtiyaç olup olmayacağı bilimsel veriler toplandığında tekrar değerlendirilmesi gereken bir konudur” sözleri aktarıldı. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Dr. Ayhan: “Sağlık Bakanlığı şeffaf davranmıyor”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.