[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#köy

köy haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, köy haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Köylüler göçüyor, tarım yok oluyor Haber

Köylüler göçüyor, tarım yok oluyor

Milli Eğitim Bakanlığınca kamuda tedbir tasarrufu kapsamında Taşımalı Eğitim Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik 1 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarında tasarruf sağlanması gerekçesiyle yapılan değişiklikler sebebiyle ilçeler ve köylerde ikamet eden öğrenciler sorun yaşıyor. Köylerden okumak için taşımalı sistemle gelen öğrencilerin bir kısmı değişiklik nedeniyle tekrar yatılı okullara dönmek zorunda kalırken, bazıları da eğitimden vazgeçti! Peki, köyler yalnızlaşırken, köylünün en önemli geçim kaynaklarından biri olan tarıma ne olacak? Konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, “Çiftçi yaşı 55’i geçmiş durumda. Gençler kırsalı terk ettiği gibi ebeveynler de artık köyü terk ediyor. Tarımı kurtarmak için göçü durdurmak hatta geriye çevirmek zorundayız” dedi. GENÇLER KIRSALI, EBEVEYNLER DE KÖYÜ TERK EDİYOR! Yaşananların mutlaka tarımı etkileyeceğini vurgulayan Başkan Çakıcı, şunları kaydetti: “Geçmiş yıllarda da eğitim hakkı göçün önemli bir faktörü olmuştur. Ancak son yıllarda tarımdan elde edilen gelirin düşmesi ve umutsuzluğun artması tabloyu daha da vahim bir hale getirirken, köylünün tarımı ve toprağını terk etmesini de hızlandırdı. Kırsalda geliri ve refahı artıramadığımız gibi eğitim, sağlık ve kültürel hak ve ihtiyaçları da iyileştiremiyoruz. Çiftçi yaşı 55’i geçmiş durumda. Gençler kırsalı terk ettiği gibi ebeveynler de artık köyü terk ediyor. Tarımı kurtarmak için göçü durdurmak hatta geriye çevirmek zorundayız.” PARA KAZANAMAYAN ÇİFTÇİ TARLASINI SATIYOR İzmir’deki köyler özelinde de konuşan Başkan Çakıcı, “Karamsarlık ve endişe hakim! Çok sıkıntılı. Özellikle büyükşehre yakınlık avantaj olacağına şehir merkezine göçü hızlandırıyor. Bunda en önemli faktör, şehir merkezine yakın alanlardaki tarım alanlarının emlâk gibi alınıp satılması! Bu neredeyse bir sektör haline geldi. Gerek hobi bahçesi gerekse ‘romantik tarım’ diye nitelendirdiğimiz, ‘birkaç dönüm toprağım olsun’ diyen şehirli insanlar emlak sektöründe çalışıyor. Tarlalar arsa değerinde satılıyor. Para kazanamayan çiftçi tarlasını iyi fiyata satıp tarımdan çıkıyor, tüketici oluyor. Maalesef sanayileşme, imara açılma ve lojistik tesis kurma amaçları tarım topraklarını tehdit ediyor!” sözlerini gündeme getirdi. ÇİFTÇİLER ÜRETİM MALİYETLERİNİN BASKISI ALTINDA Gidişata ‘dur’ demek için alınması gereken önlemleri aktaran Başkan Çakıcı, “Öncelikle çiftçinin üretimde kalması için gelirini ve refah düzeyini arttıracak tarım politikaları geliştirmek gerekli. Bunlar; başta üretim maliyetlerinin sübvanse edilmesi, gerçekçi taban fiyatlarının açıklanması, ekilecek ürünlerde çiftçinin yönlendirilmesi ve mutlaka kooperatifleşmenin desteklenmesidir” çağrısında bulundu. Başkan Çakıcı son olarak, “Türkiye'de çiftçiler üretim maliyetlerinin baskısı altında. Ektiği ürünler 1 yıl para ederken 2 yıl maalesef para etmiyor, çiftçi zora düşüyor. Kooperatifleşme zayıf olduğu için girdilerin tedavi ve ürünlerin satışı konusunda zorlanıyor!” mesajını verdi.

Ankara'nın bu köyünden asırlardır davul sesi duyulmuyor Haber

Ankara'nın bu köyünden asırlardır davul sesi duyulmuyor

Taşlıca köyü, birçok farklı efsaneye ev sahipliği yapıyor. Gelin alayının davulla geçişi sırasında taş kesildiği Gelin Kayası efsanesi de asırlardır kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Köyde bulunan Gelin Kayası, adını sahip olduğu ilginç hikayeden alıyor. Kayanın görünümü, uzaktan bakıldığında at üzerindeki bir gelini anımsatıyor. Efsaneye göre çok eski zamanlarda gelin alayı köyün içinde ilerlerken, bu sırada ibadet eden Oruç Gazi davul ve zurna sesinden rahatsız oluyor. Yapılan uyarılara rağmen düğün alayı yoluna daha sık davul çalarak devam ediyor. Bu sırada orada bulunan herkes taşa dönüşüyor. Efsane nedeniyle köyde düğünlerde asırlardır davul çalınmıyor. Oruç Gazi’nin Alaaddin Keykubat döneminde 1200’lü yıllarda yaşadığını belirten Taşlıca köyü sakinlerinden Ali İhsan Gökmen, “Oruç Gazi, bu bölgelerde dini konuları işlemiştir. O dönemki evliyalarımızın bir kolu olan Oruç Gazi, bizim köyümüze Allah’ın takdiriyle nasip olmuş. Burada tekkesini kurmuştur ve yine burada talebeler yetiştirmiştir. Ondan dolayı bizim çok ilgi ve saygı duyduğumuz, bayramlarda, özel günlerde gelip ziyaret ettiğimiz, dua ettiğimiz büyük bir zattır” dedi. Köyde uzun yıllardır davul çalınmadığını ifade eden Taşlıca Köyü Muhtarı Birol Özdemir ise, “Efsane olarak tüm Türkiye’de biliniyor bu. Fakat bizim bildiğimiz şu şekilde; burada yaşamış Oruç Gazi adında biri var, bir de annesi Kırmızı Ebe var. Oruç Gazimiz ibadet halindeyken buradan gelin alayı geçiyor. Gelin alayı geçerken Oruç Gazi yaptığı ibadeti huşu içerisinde yapamıyor ve çok rahatsız oluyor. Bu arada da gelin alayı bu eğlencenin dozajını arttırıyor. Bunun üzerine Allah vasıtasıyla bu insanlar üç defa uyarılıyor. Gelin alayı da yine bu uyarılara uymuyor, ardından gelin alayının burada taş olduğuna inanılıyor” ifadelerini kullandı. Gelin Kayası efsanesi anlatılırken yanlış anlaşılan noktalar olduğunu belirten Özdemir, “Oruç Gazi’nin gelin alayını uyardığını ve daha sonra da bu uyarıların ardından eğlenceye devam edilmesi üzerine ‘Allah sizi taş etsin’ gibi bir beddua ettiği söyleniyor. Bu yanlış, çünkü ermiş insanlar beddua etmezler. Burada rahatsız olunduğu için Allah tarafından gelin alayına ikaz geliyor. Oruç Gazi’nin bedduası yoktur” şeklinde konuştu. “Burada düğünlerde asla davul çalınmaz” Bu efsanenin Taşlıca köyünün bir kültürü haline geldiğini ifade eden Özdemir, “Biz burada davul çalmıyoruz. Mesela ben aracımla gelirken köyün girişine geldiğim zaman aracımın teybini kapatırım. Oruç Gazi’nin türbesine giderken veya Kırmızı Ebe türbesine giderken müzik sesini kısarız ve burada davul asla çalınmaz. Düğünlerde asla davul çalınmaz, eski Türk geleneğinden gelen sinsin oyunu oynanır, türlü eğlenceler yapılır düğün sahipleri arasında ama kesinlikle davul çalınmaz. Geçmişte de ‘Bu köyde davul nasıl çalınmaz, ben davul çalacağım’ diyenlerin başına rivayete göre farklı musibetler gelmiş. Biz bunu yüzyıllardır, yaklaşık olarak 1200’lü yıllardan 2024’e kadar davul çalmama geleneğimizi devam ettiriyoruz” diye konuştu. "Geçmişte inanmayıp davul çalanlar felç oldu" Geçmişte köyde davul çalmaya çalışanların başlarına türlü musibetlerin geldiğini söyleyen Hikmet Gökmen ise, “Davul zurna çalan bir komşumuz vardı. Davul ekibiyle bizim köyden geçerken bizim köyde davuluna vuruyor. ‘Siz burada çok abartıyorsunuz böyle bir şey olmaz’ diyerek davul çaldığını biliyoruz. Davulu çalıp ardından kendi köyüne gittiğinde adam rahatsız olup felç oldu ve o sürede hiç kalkmadan vefat ettiğini biliyoruz. Bizim yaşadığımız bir olay bu. Ben 1950 doğumluyum ve 10 ile 12 yaşlarımdayken bu mevzu meydana geldi. Sadece o adam çalmış, o da rahatsız olmuş, felç kalmış ve vefat ettiğini biliyoruz. Bu duyum değil, bizim yaşlarımızdakilerin yaşadığı bir şey” dedi. Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca köyünde türbesi bulunan Oruç Gazi hazretlerinin davul sesinden rahatsız olduğu ve bir gelin alayının davulla geçişi sırasında taş kesildiği efsanesi nedeniyle düğünlerde asırlardır davul çalınmıyor. Taşlıca köyü, birçok farklı efsaneye ev sahipliği yapıyor. Gelin alayının davulla geçişi sırasında taş kesildiği Gelin Kayası efsanesi de asırlardır kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Köyde bulunan Gelin Kayası, adını sahip olduğu ilginç hikayeden alıyor. Kayanın görünümü, uzaktan bakıldığında at üzerindeki bir gelini anımsatıyor. Efsaneye göre çok eski zamanlarda gelin alayı köyün içinde ilerlerken, bu sırada ibadet eden Oruç Gazi davul ve zurna sesinden rahatsız oluyor. Yapılan uyarılara rağmen düğün alayı yoluna daha sık davul çalarak devam ediyor. Bu sırada orada bulunan herkes taşa dönüşüyor. Efsane nedeniyle köyde düğünlerde asırlardır davul çalınmıyor. Oruç Gazi’nin Alaaddin Keykubat döneminde 1200’lü yıllarda yaşadığını belirten Taşlıca köyü sakinlerinden Ali İhsan Gökmen, “Oruç Gazi, bu bölgelerde dini konuları işlemiştir. O dönemki evliyalarımızın bir kolu olan Oruç Gazi, bizim köyümüze Allah’ın takdiriyle nasip olmuş. Burada tekkesini kurmuştur ve yine burada talebeler yetiştirmiştir. Ondan dolayı bizim çok ilgi ve saygı duyduğumuz, bayramlarda, özel günlerde gelip ziyaret ettiğimiz, dua ettiğimiz büyük bir zattır” dedi. Köyde uzun yıllardır davul çalınmadığını ifade eden Taşlıca Köyü Muhtarı Birol Özdemir ise, “Efsane olarak tüm Türkiye’de biliniyor bu. Fakat bizim bildiğimiz şu şekilde; burada yaşamış Oruç Gazi adında biri var, bir de annesi Kırmızı Ebe var. Oruç Gazimiz ibadet halindeyken buradan gelin alayı geçiyor. Gelin alayı geçerken Oruç Gazi yaptığı ibadeti huşu içerisinde yapamıyor ve çok rahatsız oluyor. Bu arada da gelin alayı bu eğlencenin dozajını arttırıyor. Bunun üzerine Allah vasıtasıyla bu insanlar üç defa uyarılıyor. Gelin alayı da yine bu uyarılara uymuyor, ardından gelin alayının burada taş olduğuna inanılıyor” ifadelerini kullandı. Gelin Kayası efsanesi anlatılırken yanlış anlaşılan noktalar olduğunu belirten Özdemir, “Oruç Gazi’nin gelin alayını uyardığını ve daha sonra da bu uyarıların ardından eğlenceye devam edilmesi üzerine ‘Allah sizi taş etsin’ gibi bir beddua ettiği söyleniyor. Bu yanlış, çünkü ermiş insanlar beddua etmezler. Burada rahatsız olunduğu için Allah tarafından gelin alayına ikaz geliyor. Oruç Gazi’nin bedduası yoktur” şeklinde konuştu. “Burada düğünlerde asla davul çalınmaz” Bu efsanenin Taşlıca köyünün bir kültürü haline geldiğini ifade eden Özdemir, “Biz burada davul çalmıyoruz. Mesela ben aracımla gelirken köyün girişine geldiğim zaman aracımın teybini kapatırım. Oruç Gazi’nin türbesine giderken veya Kırmızı Ebe türbesine giderken müzik sesini kısarız ve burada davul asla çalınmaz. Düğünlerde asla davul çalınmaz, eski Türk geleneğinden gelen sinsin oyunu oynanır, türlü eğlenceler yapılır düğün sahipleri arasında ama kesinlikle davul çalınmaz. Geçmişte de ‘Bu köyde davul nasıl çalınmaz, ben davul çalacağım’ diyenlerin başına rivayete göre farklı musibetler gelmiş. Biz bunu yüzyıllardır, yaklaşık olarak 1200’lü yıllardan 2024’e kadar davul çalmama geleneğimizi devam ettiriyoruz” diye konuştu. "Geçmişte inanmayıp davul çalanlar felç oldu" Geçmişte köyde davul çalmaya çalışanların başlarına türlü musibetlerin geldiğini söyleyen Hikmet Gökmen ise, “Davul zurna çalan bir komşumuz vardı. Davul ekibiyle bizim köyden geçerken bizim köyde davuluna vuruyor. ‘Siz burada çok abartıyorsunuz böyle bir şey olmaz’ diyerek davul çaldığını biliyoruz. Davulu çalıp ardından kendi köyüne gittiğinde adam rahatsız olup felç oldu ve o sürede hiç kalkmadan vefat ettiğini biliyoruz. Bizim yaşadığımız bir olay bu. Ben 1950 doğumluyum ve 10 ile 12 yaşlarımdayken bu mevzu meydana geldi. Sadece o adam çalmış, o da rahatsız olmuş, felç kalmış ve vefat ettiğini biliyoruz. Bu duyum değil, bizim yaşlarımızdakilerin yaşadığı bir şey” dedi.

Kentten köye yolculuk… Artan maliyetler, bulunamayan işçi, heba olan mahsul, kuruyan ova!  Haber

Kentten köye yolculuk… Artan maliyetler, bulunamayan işçi, heba olan mahsul, kuruyan ova! 

Modern yaşamın getirdiği kaygılardan biri de şehirlerin daha da kalabalıklaşması… Kentlerin ve insanın telaşından, gürültüsünden kurtulmak için doğaya kaçış revaçtayken, sığınak olarak görülen köyler ise bu yorgun zamanın insanlarını kucaklamaya başladı… Tarım ve hayvancılıkla adından söz ettiren Bayındır ilçesine bağlı Çırpı da kentleşmenin getirdiği zorlukların önünde mücadele eden köylerden… İzmir’den kalkıp Çırpı Köyü’ne yerleşen iki çiftçi kadın: Yaprak ve Evrim… Biri Güzelbahçe’deki deniz manzaralı evini bırakıp tarlalara girmeyi tercih etti, diğeri ise kentteki geçim kaygısının üstesinden gelemediği için köyde ruhuna bir mola vermek istedi! Tarladan özenle toplanan ürünleri halkla buluşturan iki emekçi kadını ziyaret ettik… Çiftçilikte yaşanan sorunlara ve köy yaşamının getirdiği zorluklara da değinen kadınlar iki önemli konu üzerine eğildi: İşçi maliyetleri ve kuruyan ova! HAYALLERİ PEŞİNDE KOŞMAK İÇİN İSTİFA EDEN… Eşinin öncülük ettiği bir meyve-sebze işleme firması aracılığıyla köy yaşamına ve tarım yolculuğuna nasıl başladıklarını anlatan Yaprak Pelin Eczacının, “Eşimin 5 yıl önce buraya gelmesiyle çiftçilik serüvenimiz başladı. Sonraki yıllarda zorlanmaya başladığı için ben de destek amaçlı bu sene tamamen köye yerleşmeye karar verdim. Bayındır Hasköy’de tarlamız var. Çırpı’da ise yaşıyoruz. Oğlumun okul kaydını da buraya aldık. Eşimle birlikte Bayındır’da tarımla iç içe bir hayat sürdürme mücadelesindeyiz… Sağlıklı ve taze ürünleri doğaya zarar vermeden üreten, üniversite mezunu bir çiftçi ile kurumsal bir şirkette çalışırken hayalleri peşinde koşmak için istifa eden iki girişimcinin hikayesi bu aslında… Hem kendi ürettiğimiz hem de doğaya saygılı ve sağlıklı ürünler üreten çiftçilerden tedarik ettiğimiz ürünleri halkla buluşturmak için buradayız” dedi. ÇİLEK VE TATİL YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRMEDİ Tarım sektöründe derinleşen sorunlara eğilen Eczacının, “Bu krizden etkilenmemek mümkün değil. Çilek ve tatil yüzümüzü ne yazık ki güldürmedi. Ramazan tatili dolayısıyla çilek karardı, mahvoldu. Bayram tatillerinin uzun sürmesi, çilek fiyatlarının çok fazla düşmesi, talebin azalması ve fabrikaların tüm bunlara çanak tutması bizi çok etkiledi. Çilekten 3-4 yıldır hatta belki daha uzun bir süredir kar elde edemiyoruz. İşçilik maliyetleri çok yüksek, işçilerle alakalı ciddi sorunlar söz konusu. İşçi bulmakta sorun yaşıyoruz, işçiler verdikleri sözleri tutmuyor. Disiplinli çalışmıyorlar, işverenin dediklerini yapmıyorlar. Tek bir işçiye yapacakları görevi belki 10 kere anlatıyoruz ve bu artık yıpratıcı bir hal alıyor. Tatillerin bu denli uzun sürmesi piyasayı düşürüyor; hallerin kapanması, pazarların kapanması talebin de azalmasına yol açıyor” cümlelerine dikkat çekti. İŞÇİ EMEĞİ YOK OLUP GİDİYOR Tezgâha gelene kadar mahsullerin içler acısı bir şekle dönüştüğünü kaydeden Eczacının, “Durumun ehemmiyetini daha iyi anlayabilmeniz için şöyle bir örnek vereyim. Geçen gün pazara gittim, tezgahtaki enginarlar yenilmeyecek durumdaydı. Enginar olsun, çilek olsun… Tatil sürecinde ürünlerin toplanmaması hem üreticiye hem pazarcıya hem de alıcıya zarar! Bunlar dayanıklılığı çok yüksek sebze-meyveler değil. Ürünü beklettiğiniz an kartlaşmaya başlıyor. Bu ise tüketicinin hoşuna gitmeyen bir durum. Enginar da işçilik isteyen bir mahsul. Bu şekilde hem ürün hem de işçi emeği yok olup gidiyor. Tatillerin sadece memurların yararına olduğunu düşünüyorum. Olan yine günün sonunda ne kadar kar elde edeceğini kara kara düşünen üreticiye oluyor” eleştirisinde bulundu. ÇIKAN MAHSULÜN NE TADI KALDI NE DE… Maliyetlerdeki artışa da değinen Eczacının, “Gübreye, fideye gelen zamlar belimizi büktü. İşçi maliyetleri ise hepsinin önüne geçiyor! Yevmiyeler çok artmaya başladı. Bir işçi yevmiyesi neredeyse 620 lirayı aştı. Elbette ki hakları ancak bizler karşılamakta güçlük çekiyoruz. Çünkü sağlanan herhangi bir destek yok. Zaman içerisinde tarım işçisinin profili de değişti. Ve bu noktada sosyal medya çok fazla etkili olmaya başladı. Herkes lüks yaşamak, herkes patron olmak istiyor. Bu nedenle işçi sınıfı yok olmaya yüz tutuyor. Kimse tarlada bulunmayı tercih etmiyor… Yanımıza gelirken tarlalardan muhakkak geçmişsinizdir. Çileğin kokusunu alabildiniz mi? Hayır. Çıkan mahsulün ne tadı kaldı ne de görüntüsü. Tarlalar da suyun ciddi bir şekilde azaldığını görüyoruz, duyuyoruz. Ova kuruyor! Bu ova kurumaya başladı. Yeraltı sularında ciddi sıkıntılar var. Tarım alanlarında suyu bulmakta zorlanıyoruz. Çiftçiler olarak endişeliyiz. Ekilen mahsullerin ise sürekli sulanması gerekiyor. Çiftçi için büyük kayıp! İlerisi karanlık görünüyor” serzenişinde bulundu. İZMİR’DEKİ HAYAT ŞARTLARI ZORDU Kurulan firmanın muhasebe işlerini yürüten ancak birçok üretim sürecinde yer alan Evrim Özelbir ise şunları kaydetti: “İzmir’de yaşıyordum, yaklaşık 6 yıl önce Bayındır Çırpı’ya taşındım. 2 kızım var. İzmir’deki hayat şartları çok zordu. Ev kirası, bakıcı, geçim kaygısı derken büyük meblağlar ile boğuşmaya başladım. Tek başıma 2 kız çocuğunu yetiştirmek güç hale geldi. Babam Bayındır Arıkbaşı’nda yaşıyordu. Onun vesilesiyle buraya geldim. Muhasebeciyim. Bayındır’da tarım işleri ağırlıkta olduğu için köyde çalışmaya başladım. Çırpı’da çok fazla yapılaşma, çok fazla kültürden insan var. Burası köyün yerlilerinin dışında, Roman ve doğu kökenli vatandaşlardan da oluşuyor. Haliyle bir gruplaşma ortaya çıkıyor. Örneğin, köyün yerli halkı gidip Roman bir vatandaştan alışveriş yapmak istemiyor. Bu gruplaşmalar ise beraberinde çatışmaları getiriyor.” HİZMETTEN MAHRUM EDİLMEK İSTEMİYORUZ Yerel yöneticilerin köylere bakışını da değerlendiren Özelbir, “Bundan önceki yerel yönetim sunduğu vaatlerin hiçbirini yerine getirmedi. Yollarımız neredeyse çöküyor. Ben motorla işe gidip geliyorum ve defalarca kaza atlattım. Seçime son 10 gün kala bir önceki yönetimin çalışmalarını gördük. Ondan öncesi ve sonrası yok. Umarım bu yeni yerel yönetim köylerde de insanların yaşadığını unutmaz. İnşallah gelen gideni aratmaz. Bayındır halkı tarımla, hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Bu insanlara destek sağlayan her yönetimin yanındayız. Hizmetten mahrum edilmek istemiyoruz. Seçim zamanı adaylar daha çok nüfusu yoğun olan köylere gidiyor. Bunu da istemiyoruz. Bir kişi dahi olsa o köye el uzatmak zorundasınız” cümlelerine dikkat çekti.

27 yaşındaki Almanca mezunu genç köyüne muhtar oldu Haber

27 yaşındaki Almanca mezunu genç köyüne muhtar oldu

Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Darıken Köyü’nde 31 Mart yerel seçimlerinde köy muhtarı olarak seçilen 27 yaşındaki Sercan İlarslan, köyünün sorunlarının çözümü için çaba harcıyor. Almanca bölümü mezunu olan İlarslan’a köylüler de tam destek veriyor. Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Darıkent Köyü yaklaşık 20 yıl beldeydi ancak yaşanan göçlerle birlikte nüfusu azan belde daha sonra köye dönüştürüldü. Beldeden köye düşen Darıkent’te 31 Mart 2024 tarihinde yapılan seçimlerde 5 muhtar adayı yarıştı. Yarışı, Almanca bölümü mezunu Selcan İlarslan kazandı. Uzun yıllardır köy sorunlarının çözümü için çaba harcayan İlarslan’ın seçilmesinden köylüler de son derece memnun. 27 yaşında olduğunu ve yıllardır köyde yaşadığını dile getiren yeni muhtar Sercan İlarslan, “Üniversite sürecinde Elazığ’a gidip okudum. Onun dışında sürekli köydeydim. Almanca bölümü mezunuyum. Belli süre özel kurumlarda Almanca öğretmenliği yaptım. Milli eğitimde ücretli öğretmenlik de yaptım. Muhtar seçilmeden önce de köyümüzde dernek kurduk. Köyümüzü güzelleştirme, kalkındırmaya yönelik kilitli parke, güneş paneli projesi yaptık. Bu köyde daha önce üç dinamo çalışıyordu bunu ikiye düşürdük. Tunceli’nin hiçbir köyünde yok iken 120 güneş paneli kurduk. Köy olarak kaymakamlığa 80 bin lira destek sunduk. İnsanların teşvikiyle muhtarlığa girmeye karar verdim. 31 Mart’taki seçimlerde köy muhtarı seçildim. Bundan sonra birlikte, dayanışma içinde çalışacağız” dedi. Köylerinin önemli sorunları olduğunu belirten İlarslan, “Burası daha önce belediyelikti. 20 sene belediye kaldı. Yazın nüfusu bini geçiyor. Şuanda 110 hane ve 5 mahallesi var. İçme suyu için 2 dinamo çalışıyor bu da bayağı maliyetli. Biz yine bir dinamo için güneş paneli kurmayı düşünüyoruz. Kaymakamlık ve özel idareden bu konuda destek bekliyoruz” diye konuştu. Köyde altyapı sorunları da bulunduğunu hatırlatan Sercan İlarslan, “Bu sorunların için insanlar muhtarlık için teşvik etti ben de kırmadım. Umarım mahcup olmam. Birlikte güzel çalışmalar yapacağımıza inanıyorum” şeklinde konuştu. Kendisi de muhtarlığa aday olan Mustafa Ceyhan ise “Beş arkadaş yarıştık, Sercan arkadaşımız kazandı. Biz de onun yanında yer alacağız. Köyümüzün sorunları çok ve tek kişiyle çözülecek gibi değil. Bu nedenle gerekiyorsa her zaman yanında olacağız” ifadelerini kullandı. Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Darıken Köyü’nde 31 Mart yerel seçimlerinde köy muhtarı olarak seçilen 27 yaşındaki Sercan İlarslan, köyünün sorunlarının çözümü için çaba harcıyor. Almanca bölümü mezunu olan İlarslan’a köylüler de tam destek veriyor. Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Darıkent Köyü yaklaşık 20 yıl beldeydi ancak yaşanan göçlerle birlikte nüfusu azan belde daha sonra köye dönüştürüldü. Beldeden köye düşen Darıkent’te 31 Mart 2024 tarihinde yapılan seçimlerde 5 muhtar adayı yarıştı. Yarışı, Almanca bölümü mezunu Selcan İlarslan kazandı. Uzun yıllardır köy sorunlarının çözümü için çaba harcayan İlarslan’ın seçilmesinden köylüler de son derece memnun. 27 yaşında olduğunu ve yıllardır köyde yaşadığını dile getiren yeni muhtar Sercan İlarslan, “Üniversite sürecinde Elazığ’a gidip okudum. Onun dışında sürekli köydeydim. Almanca bölümü mezunuyum. Belli süre özel kurumlarda Almanca öğretmenliği yaptım. Milli eğitimde ücretli öğretmenlik de yaptım. Muhtar seçilmeden önce de köyümüzde dernek kurduk. Köyümüzü güzelleştirme, kalkındırmaya yönelik kilitli parke, güneş paneli projesi yaptık. Bu köyde daha önce üç dinamo çalışıyordu bunu ikiye düşürdük. Tunceli’nin hiçbir köyünde yok iken 120 güneş paneli kurduk. Köy olarak kaymakamlığa 80 bin lira destek sunduk. İnsanların teşvikiyle muhtarlığa girmeye karar verdim. 31 Mart’taki seçimlerde köy muhtarı seçildim. Bundan sonra birlikte, dayanışma içinde çalışacağız” dedi. Köylerinin önemli sorunları olduğunu belirten İlarslan, “Burası daha önce belediyelikti. 20 sene belediye kaldı. Yazın nüfusu bini geçiyor. Şuanda 110 hane ve 5 mahallesi var. İçme suyu için 2 dinamo çalışıyor bu da bayağı maliyetli. Biz yine bir dinamo için güneş paneli kurmayı düşünüyoruz. Kaymakamlık ve özel idareden bu konuda destek bekliyoruz” diye konuştu. Köyde altyapı sorunları da bulunduğunu hatırlatan Sercan İlarslan, “Bu sorunların için insanlar muhtarlık için teşvik etti ben de kırmadım. Umarım mahcup olmam. Birlikte güzel çalışmalar yapacağımıza inanıyorum” şeklinde konuştu. Kendisi de muhtarlığa aday olan Mustafa Ceyhan ise “Beş arkadaş yarıştık, Sercan arkadaşımız kazandı. Biz de onun yanında yer alacağız. Köyümüzün sorunları çok ve tek kişiyle çözülecek gibi değil. Bu nedenle gerekiyorsa her zaman yanında olacağız” ifadelerini kullandı.

Orada bir köy var… Ağaçları kesilmiş, toprağı satılmış! Haber

Orada bir köy var… Ağaçları kesilmiş, toprağı satılmış!

Modern yaşamın getirdiği kaygılardan biri de şehirlerin daha da kalabalıklaşması… Kentlerin ve insanın telaşından, gürültüsünden kurtulmak için doğaya kaçış revaçtayken, sığınak olarak görülen köyler dahi ne yazık ki yaşanılamaz hale getirildi. Toprağın tarla vasfından çıkarılarak hobi bahçelerine, tiny houselere ve daha birçok uygulamalara hapsedilmesi hem binlerce fıstık ve zeytin ağacının kesilmesine neden oluyor, hem de üretimin gerçekleşmesine ket vuruyor! Türkiye’nin neredeyse yüzlerce köyü aynı kaderi paylaşırken, İzmir’de ise Menemen’in köylerini mercek altına aldık. Çaltı, Ayvacık, Telekler, Süleymanlı, Emiralem, Değirmendere, Yahşelli, Göktepe, Beyköy, Bağcılar, Alaniçi ve Karaorman köyleri ‘şehirli ve köylü’ arasında sıkışıp kalırken, vatandaş hukukun geçerliliğini sorguluyor! KİME, NEYİ SATIYORSUNUZ? Tarlası olan köylünün, özel şirketler tarafından yüksek ücretler ile ikna edildiğini öne süren Çaltı Köyü’nün önceki dönem muhtarı ve çevreci Gürol Kaplan, tüm bunlar yaşanırken yetkililerin nerede olduğunu sordu. “Bu bir duyarlılık meselesi. Toprağın talanı söz konusu” diyen Kaplan, şunları ekledi: “Tarlalarımız, nehirlerimiz, doğal kaynaklarımız, arkeolojik değerlerimiz toplumsal bir koruma ile elde tutulabilir. Şahısları tanımam etmem, onlara karşı bir husumetim de yok. Ama birileri gelip doğamızı pervasızca yok edemez. Ve tüm bunlar yaşanırken hukuk nerede? Ben ne zaman bu ülkede yazılı kanunlarımıza güvenerek, ona sırtımı dayayarak yaşayabileceğim? Buradaki birçok vatandaşın köy arazisi var. Birileri gidip bir yer alıyor, onun üzerinden parseller oluşturuluyor. Dizilerde gördükleri köy hayatını tarım arazilerimizi yok ederek oluşturmaya çalışıyorlar. O dünyayı kendin yaratacaksın ama böyle talan ederek değil; üreterek, eğitimden geçerek, toprak analizini yaparak… 20 dönüm bir arazi alıp, bunu küçük küçük parsellere bölerek kaçtıkları o şehir hayatını köylerde de yaratmaya başlayacaklar. Kime, neyi satıyorsunuz? Bunları denetleyen yok mu? Şu an ki konuşmam devletedir, belediyeyedir, ilçe tarımadır. Mesele bir kişiyi durdurmak değildir; bu zihniyete, köyleri yok eden bu sisteme ‘dur’ demektir.”   HALK NE KÖYLÜ OLARAK KALMIŞ NE DE ŞEHİRLİ Devletin 50 yıl önce aşıladığı fıstık ağaçlarının hobi bahçeleri ve tiny houseler yüzünden kesildiğini iddia eden Kaplan, “Ve başka bir köyde hatta şehirde bu fıstık ağaçlarını kolay kolay göremezsiniz. Ülkenin kurtuluşu bu güzelim toprakları parsel parsel satarak mı gerçekleşecek? Bu sistemle köylünün neyini yok ediyorlar biliyor musunuz? Masumluğunu! Köylü kurnazlaşıyor. Ama cahilce kurnazlaşıyor. Köylüyü üretimden, hayvancılıktan, süt üretiminden, toprağından ayrıştırarak kurnaz bir kitleye dönüştürüyorlar. Köylerde yaşadığımız sorun bu. Halk ne köylü olarak kalmış ne de şehirli olmuş. Ne şehir kültürü var, ne de köy! Tiny houseler bizim köyümüzde yoktu. İnsanlar ne olduğunu bile bilmezdi. Yeni yeni baş göstermeye başladı. Sahil kesimlerinden köylere, dağlara doğru, sinsice yaygınlaşmaya başladı. Tarım arazilerini, doğamızı öbekleşerek yok ediyorlar. Ve en acısı da bunu yapanlar bu dağların isimlerini bilmeyen, toprağını tanımayanlar… Yaklaşık 2 ay önce araziler bu hale getirildi işte. 2 ay içinde köylerimizi tiny house bataklığına sürüklediler. Hukuk, yasalar dahi engellerken, devlet buna nasıl izin verebilir?” isyanında bulundu. BİNLERCE FISTIK AĞACI YOK OLUYOR! Kaplan, sözlerine şöyle devam etti: “Toprağın tarla vasfından çıkarılması dahi yasakken gördüğümüz manzara korkunç. Ve daha kötüsü ne biliyor musunuz? Başka köylerde örneklerini gördük. Tiny houseleri inşa ediyorlar ama ardından yetkili biri gelip kapısına kilit vuruyor. Olan onca fıstık ağacına, zeytin ağacına, toprağımıza oluyor. Öbek öbek sözde evlerin dikildiği arazilerde binlerce fıstık ağacı var. Fıstık üretimini sağlamak varken –hele ki bu ekonomik krizde- kaynağını yok etmek çılgınlık. Fıstıktan geçimini sağlayan köylünün sosyolojik yapısını da bozuyorlar. Devletin kanunlarını birileri göz göre göre çiğniyor, şikayet edeceğimiz kimse de yok. Tarlalar amacı dışında kullanılıyor. Madem bu kadar basit, tarlası olan herkes milyonluk paralara toprağını satsın ve köyler tiny house dünyasına dönsün… Bunun denetleyicisi maliye mi, ilçe tarım mı, belediye mi, imar işleri müdürü mü? Buna kim ‘dur’ demiyor? İllegal değilse biz de yapalım o zaman? Hukukun geçerliliği kalmadıysa herkes yapsın öyleyse. Sosyal devletin olduğu bir ülkede bunlar yaşanmamalı. Tarlasını şirketlere satan köylü şimdi ki halini görünce üzülüyor. Ağaç kalmamış, kuru bir alan. Şehirliler tarafından bozulan köyler meydana getirildi. Kültürel yönden gelişmemiş ülkelerin haline acımak lazım.”   GEREKİRSE MAHKEMEYE TAŞIYACAĞIM “Bizim seçtiğimiz politikacılar bizlere benziyor” sözlerini kullanan Kaplan, “Köylüyü nelerin beklediğini görmemek mümkün değil. Korumazsak eğer köyler orijinal yapısını kaybedecek. Yeterince bozuldu. Hatta öyle bozuldu ki üretmiyor artık. Yumurtayı, ekmeği dahi bakkaldan alıyor. Çok dar bir alanda var olmaya çalışıyoruz. Yetkililere sesleniyorum, bu dar alanların yitip gitmesine izin vermeyin lütfen. Yoksa konuşulacak ne bir kültür kalır ne de hikaye. Zaten toplumlar da böyle böyle bitiyor. Mücadeleyi elden bırakmayacağım. Gerekirse mahkemeye taşıyacağım” dedi. BU HABER DE İDKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: KYK yurtlarında sorun bitmiyor

Yangın felaketinin yaşandığı köyde yaralar sarılıyor Haber

Yangın felaketinin yaşandığı köyde yaralar sarılıyor

Kastamonu’nun Tosya ilçesine bağlı Yağcılar köyünde dün saat 16.00 sıralarında çıkan yangında 39 binadan 48 hane tamamen yanarak kullanılamaz hale geldi. Büyük uğraşlar sonucunda kontrol altına alınabilen yangında 230 hanesi bulunan köyde büyük bir felaket yaşandı. 15 büyükbaş hayvanında telef olduğu yangında, toplamda 39 bina ile 14 samanlığında tamamen yandığı belirlendi. Yangın bölgesine gelerek incelemelerde bulunan Vali Meftun Dallı, yetkililerden son durum hakkında bilgi aldı. Evleri yanan vatandaşlarla da görüşen Vali Dallı, en kısa sürede yeni konutların yapılarak vatandaşların evlerine yerleştirileceğini kaydetti. Tosya’nın Yağcılar köyünde 230 hanede yapılan tespite göre 39 binanın yandığını belirten Kastamonu Valisi Meftun Dallı, “Arkadaşlarımızın bugün yapmış oldukları hasan tespit çalışmalarına göre 53 binamız hasar görmüştür. Bu binalardan 39 tanesi mesken oluyor, 14 tanesi samanlık oluyor. Bu binaların 44 tanesi tamamen yıkık durumda, 7 tanesi ağır hasarlı, 2 tanesi de az hasarlı tespitlerimize göre. Bu 39 konutta 48 hane var vatandaşlarımız yaşadığı” dedi. Evleri yanan vatandaşlara 44’er bin lira yardımda bulunacaklarını anlatan Vali Dallı, “Köyde ikameti sürekli burada olan vatandaşlarımız var olmayanlar var. 14 kişinin ikameti köyde bulunuyor. Bunlara AFAD Başkanlığımız tarafından 44 biner lira yardımda bulunulacak. Bu paralar 1-2 gün içerisinde yangınzede vatandaşlarımızın hesaplarında olacaktır. Diğer evleri yanan vatandaşlarımızın aslında köylerinde ikametleri bulunmuyor fakat hiç değilse onlara da bir katkı olur diye Sayın İçişleri Bakanımızın talimatıyla 10’ar bin lira hiç değilse ihtiyaçlarını karşılasınlar diye vatandaşlarımıza da 10’ar bin lira yardımda bulunacağız. Onları yarın inşallah hesaplara aktarmış oluruz” diye konuştu. Hak sahipliği sürecini de anlatan Vali Dallı, “Bunların dışında şu anda bir hak sahipliği süreci olacak. AFAD Başkanlığımızın tanımış olduğu 60 günlük bir süre bulunuyor. 60 gün içerisinde yapılacak konutların, almak isteyen vatandaşlarımızın talepte bulunması gerekiyor. 60 günlük süreyi geçirdiklerinde bu haklarını kaybediyorlar. Bunu köy muhtarımız, ilgili arkadaşlarımız ve burada bulunan arkadaşlarımız vatandaşlarımıza bunları duyursunlar. Vatandaşlarımızda taleplerini yapsınlar. Aynı zamanda bu süre içerisinde yer tespiti çalışmalarımızı da bir yandan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz tarafından yapılacak. Bu konuda kimlerin desteği gerekiyorsa herkesten destek bekliyoruz. Çünkü bu işin içine daha sonrasında farklı faktörlerde giriyor. Mirasçılar anlaşamıyor, yer bulmakta sıkıntı yaşanıyor, köy yerleşim planı diye bir şey var, bunda sorun çıkıyor. Orman, bu konularda yer vermekte bir hayli kanunları sert. Bir prosedür işleniyor. Merada köyümüzde zannediyorsam yok. Köy tüzel kişiliğine ait iki yerden bahsedildi. Sorunsuz bir şekilde buralar hazır hale getirilebilirse sorunlar çözülürse köylülerimiz tarafından süreç kısalmış olur. Yoksa uzuyor ama bizler bir an önce vatandaşlarımızın evlerinin yapılması ve mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor. Öncelikle köylülerimizin öncelikle anlayışlı davranmalarını kendilerinden bekliyoruz. Görüldüğü üzere köyümüzde de güzel bir dayanışma bulunuyor. Herkes evi yananları sahiplenmişlerdi, bugünde hiç kimse konteynır istememiş. Herkes demek ki bir şekilde burada başının çaresine bakıyor. Birbirleriyle yardımlaşıyorlar. Bu konuda da aynı şekilde dayanışma içerisinde hareket ederlerse sorunları en kısa sürede çözülmüş olur. Bunun içinde kendilerinden bir hassasiyet beklediğimizi bir kez daha söylemek istiyorum” şeklinde konuştu. 48 hanenin tamamen yandığını ifade eden Vali Dallı, “39 konut bulunuyor, bunların bazıları iki katlı, bazıları üç katlı. Bunların hepsinin ayrı evler olduğunu düşündüğümüzde dolayısıyla 48 hane yanmış oluyor. 39 binada mesken olarak 48 hane var” dedi. AFAD Başkanlığı olarak istenilen sayıda konteynır getirmeye hazır olduklarını söyleyen Vali Dallı, “Bizler, istenilen sayıda konteynır getirmeye hazırdık, AFAD Başkanlığımız hepsini temin edecekti. Evi yanan bazı vatandaşlarımızın bir kısmının İstanbul’da evleri bulunuyor, oralarda ikamet ediyorlar. Oralara gideceklerini söylediler. Burada köyde kalacakları da sağ olsun köylülerimiz bir şekilde barındırmaya karar vermiş, sahiplenmişler. Dolayısıyla bizler konteynır talep etmiyoruz dediler. O yüzden konteynır gelmeyecek. Şu anda konteynır sorunu da talebi de yok. Soğutma çalışmaları da tamamlandıktan hemen sonra enkaz kaldırma çalışmalarına hızlı bir şekilde başlayacağız” ifadelerini kullandı. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Kastamonu Valiliği nerede? Kastamonu Valiliği adresi ve iletişim bilgileri

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.