[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#küresel ısınma

küresel ısınma haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, küresel ısınma haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Küresel tehdit! İklim krizi Haber

Küresel tehdit! İklim krizi

İklim krizi dediğimizde aklınıza ne geliyor? Küresel ısınma, deniz seviyesinin yükselmesi, orman yangınları, yok olma tehdidi altındaki türler, hatta aşırı hava olayları gibi durumları mı düşünüyorsunuz? Eğer öyleyse, haklısınız! Çünkü iklim krizi, tüm bu olumsuz etkilerin arkasındaki büyük resmi ifade eder. Ancak, bu krizin tam anlamıyla ne olduğunu, nedenlerini ve nasıl önleyebileceğimizi daha ayrıntılı olarak anlamamız gerekiyor. Küresel İklim Krizi Nedir? Küresel iklim krizi, dünya genelinde iklim değişikliğinin yarattığı tehlikeli durumları ifade eder. Uzun süreli hava durumlarından oluşan iklim, insan faaliyetlerinin -özellikle sera gazı emisyonlarının- bir sonucu olarak değişmektedir. Bu durum, dünyanın doğal dengesini bozmakta ve genel yaşam kalitesini tehdit etmektedir. Küresel İklim Krizi: Gerçek mi, Yoksa Sadece Bir Mit mi? Küresel iklim krizi konusunda hala bir tartışma mı var? Cevap, ne yazık ki, evet. Ancak, bilim insanlarının büyük çoğunluğu bu durumun gerçek olduğu konusunda hemfikir. NASA'ya göre, dünya sıcaklıkları son yüzyıl boyunca yaklaşık 1.18 derece Celsius (2.12 derece Fahrenheit) artmıştır ve bu trendin devam etmesi beklenmektedir. Bilimsel bulgular bu durumu net bir şekilde ortaya koyduğundan, iklim krizi kesinlikle bir mit değildir. İklim Krizi Nedenleri Peki, iklim krizi neden oluyor? İklim krizi nedenlerini belirlemek, sorunu çözmede ilk adımdır. İşte en yaygın nedenler: Fosil Yakıtlar: Petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yanması, atmosfere büyük miktarda karbondioksit (CO2) salar. CO2, bir sera gazı olup, atmosferdeki ısıyı tutarak küresel ısınmaya yol açar. Tarım Faaliyetleri: Tarım, metan ve azot oksit emisyonlarına önemli ölçüde katkıda bulunur. Bunlar da güçlü sera gazlarıdır. Ormanların Yok Edilmesi: Ormanlar, karbondioksiti emerek atmosferin ısısını dengeler. Ancak, ağaç kesimi ve orman yangınları gibi faaliyetler ormanları yok eder ve bu dengenin bozulmasına neden olur. İklim Krizi Nedenlerine Karşı Toplumun Tavrı Bu konudaki farkındalığın artması ve birçok ülkenin karbon emisyonlarını azaltma sözü vermesine rağmen, hala yeterli ilerleme sağlanamamıştır. Peki, neden? Çünkü bu, hem bireysel hem de toplumsal eylemleri gerektiren karmaşık bir sorundur. İklim Krizi Nasıl Önlenir? İklim krizinin etkilerini hafifletmek ve durdurmak için hem bireysel hem de toplu çözümler gereklidir. İşte bazı önemli adımlar: Sürdürülebilir Enerji Kaynaklarına Geçiş: Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmek, fosil yakıtların yerini alabilir. Daha Yeşil Bir Yaşam Tarzı Benimsemek: Enerji tasarrufu, atık azaltma ve doğa dostu ürünlerin kullanılması gibi eylemler, bireysel düzeyde büyük bir fark yaratabilir. Sürdürülebilir Tarım Pratikleri: Daha az kimyasal kullanımı ve doğal döngülerin korunması gibi sürdürülebilir tarım yöntemleri, emisyonları azaltabilir.Herkesin Rolü: İklim Kriziyle Mücadele Her birimiz iklim kriziyle mücadelede bir rol oynayabiliriz. Ancak, bu çabalar yeterli olmayabilir. Hükümetlerin ve iş dünyasının da bu konuda aktif olarak yer alması gerekir. Sonuç olarak, iklim krizi nedir, küresel iklim krizi nedir, iklim krizi nedenleri ve iklim krizi nasıl önlenir sorularına yanıt bulmak, çevremizi ve geleceğimizi korumak için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, bu konuda bilgi sahibi olmak ve gereken adımları atmak herkesin sorumluluğudur.

Bir yıllık doğal kaynağımızı 214 günde tükettik Haber

Bir yıllık doğal kaynağımızı 214 günde tükettik

İklim krizi, küresel ısınma, içinde bulunduğumuz tüketim toplumunun insanlara dayatmış olduğu hızlı tüketim alışkanlıkları, kentleşme ve sanayileşme için ormanların tahribi gibi faktörler dünyanın sahip olduğu doğal kaynakların gün geçtikçe tükenmesine neden oluyor. GELECEĞİMİZE BORÇLANIYORUZ Bu yıl Dünya Limit Aşım Günü, 2 Ağustos gününe denk gelirken, Türkiye'nin Limit Aşım Günü, 22 Haziran olarak belirlenmişti. Her ülkenin ürettiği ve tükettiği kaynaklar aynı olmadığından her ülke için belirlenen Limit Aşım Günü birbirinden farklı oluyor. Bu kapsamda bakıldığında tüm dünya, Türkiye ile aynı oranda tüketim gerçekleştiriyor olsaydı tüm kaynaklarını 22 Haziran'da tüketmiş olacaktı. Dünya, 3 Ağustos tarihinden itibaren kullanacağı doğal kaynakları geleceğinden borç alıyor olacak. Küresel Limit Aşım Günü, hesaplanmaya başlandığı 1970 tarihinden itibaren yalnızca 2020 senesinde, pandemi kısıtlamalarından dolayı üç hafta ileriye sarkmıştı. Ancak bu değişiklik kısa sürdü. Pandemiden sonra, iklim krizinin sebep olduğu aşırı hava olayları ve Ukrayna-Rusya savaşının beraberinde gelen kriz koşulları da doğal kaynakların gelecek için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Son dönemlerde yaşanan bu krizlerden sonra toplumsal ve ekonomik iyileşme yalnızca ekolojik kaynakları verimli kullanmakla mümkün olacak. Ancak insanoğlu ekosistemin yenileyebileceğinden yüzde 75 daha fazla doğal kaynak kullanarak, 1.75 adet Dünya varmışcasına tüketiyor. HABER MERKEZİ

Küresel ısınma gıda enflasyonunu artırıyor Haber

Küresel ısınma gıda enflasyonunu artırıyor

İnsan hayatı ve çevreyi etkilediği kadar ekonomiler üzerindeki etkisi de giderek artan küresel ısınmanın gıda enflasyonunu 2035'e kadar dünyada her yıl yüzde 3, manşet enflasyonu ise yüzde 1'in üzerinde artırabileceği hesaplanıyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nün iklim değişikliğinin makroekonomik etkilerindeki hızlı değişimi incelediği araştırması, küresel ısınma ve enflasyon arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. Araştırmanın bulgularını AA muhabirine değerlendiren Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü Araştırmacısı Maximilian Kotz, küresel ısınmanın enflasyon üzerindeki etkilerinin geçen yıl Avrupa'daki sıcak hava dalgalarının ardından ekonomistlerin daha çok dikkatini çekmeye başladığını söyledi. ''Küresel ısınma şiddetlendikçe enflasyondaki etkisi de artıyor'' Avrupa'da 2022'deki aşırı sıcak hava dalgaları ve kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde düşüş görüldüğünü ve bunun gıda fiyatlarını yükselttiğini ifade eden Kotz, şunları kaydetti: "121 farklı ülkede son 30 yılda iklim ve enflasyonda görülen değişimleri inceledik ve iklim değişikliğinin artan etkilerinin enflasyonu ve özellikle gıda enflasyonunu da artırdığını gördük. Örneğin, Avrupa'da geçen yılki aşırı sıcak hava dalgaları gıda enflasyonundaki artışa 0,7 puanlık katkı yaptı. Yüzde 10 seviyesindeki gıda enflasyonunun hepsi iklim değişikliğinden kaynaklanmadı elbette. Salgın ve Ukrayna'daki savaş gibi faktörler daha yüksek enflasyona yol açtı ancak küresel ısınma şiddetlendikçe enflasyondaki etkisi de artıyor." Kotz, küresel ısınmanın 2035'e kadar enflasyonu nasıl etkileyeceğine ilişkin de "İklim değişikliğinin giderek daha kötü hale geldiğini görüyoruz. Şiddetlenen küresel ısınmanın, dünyada 2035'e kadar özellikle gıda enflasyonunu artıracağını öngörüyoruz. Küresel ısınma, 2035'e kadar her yıl yüzde 1 ila 3 arasında daha yüksek gıda enflasyonuna yol açabilir. Bu oranlar yüksek görünmüyor olabilir ancak iklim değişikliğinin gıda enflasyonu üzerindeki etkisi ısrarcı hale geliyor." değerlendirmesinde bulundu. Göç ve gelecekteki iş fırsatları, iklim değişikliği baskısı altında Küresel ısınmanın enflasyonun yanı sıra istihdam ve büyüme oranlarını da etkileyeceğini ifade eden Kotz, makroekonomik büyüme oranlarının ve üretimin iklim değişikliği nedeniyle giderek azalacağına yönelik güçlü işaretler olduğunu söyledi. Bilim insanlarının iklim değişikliğinin makroekonomi ve iş gücü üzerindeki etkilerini incelediğini belirten Kotz, "İklim değişikliği nedeniyle çok yüksek ihtimalle gelecekte daha az iş fırsatları olacak. Tabii ki bu etkilerin ne kadar geniş çaplı olacağı fosil yakıtlar nedeniyle emisyonların ne kadar artacağına ve emisyonlardaki artışın küresel ısınmayı ne kadar şiddetlendireceğine bağlı." değerlendirmesinde bulundu. Küresel ısınma nedeniyle dünyanın özellikle bazı bölgelerinin yaşanamaz hale geldiğini ve bunun da iklim göçüne yol açtığını vurgulayan Kotz, kuraklık ve aşırı sıcak hava dalgalarının sıklığındaki artışın özellikle Sahra Altı Afrika'daki topluluklar için risk oluşturduğunu söyledi. Kotz, bu bölgelerde yaşayan insanların yerli tarımsal üretimle geçimini sağladığını belirterek, "Şu anda bu bölgelerdeki tarımsal üretimin azalmasına karşı bu toplulukları destekleyecek güçlü bir altyapı yok. Bunun muhtemel sonucu da iklim göçündeki artış... Bu konuda bilimsel olarak yeterli veri yok ancak iklim göçünün giderek daha büyük bir konu haline geleceğini görebiliyoruz. Sadece şu an bunun ne boyutta olacağını kestirmek bilimsel açıdan zor." dedi. ECB ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nün araştırmasına göre, iklim değişikliğine karşı adaptasyon uygulamalarının yetersiz şekilde devam etmesi durumunda küresel ısınma gıda enflasyonunda 2035'e kadar yüzde 0,92 ila yüzde 3,23 arasında, manşet enflasyonda ise yüzde 0,32 ila yüzde 1,18 arasında artışa yol açarken, enflasyonda görülen mevsimsel dinamikleri de değiştirecek. Küresel ısınmanın enflasyon üzerindeki etkisi "Küresel Güney" olarak ifade edilen, iklim değişikliğinde katkısı az olmasına rağmen bunun etkilerine karşı en kırılgan konumda olan gelişmekte olan ülkelerde daha yüksek olacak. Sıcaklık artışı gelecek 5 yılda 1,5 derece limitini aşabilir Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) verilerine göre, küresel sıcaklık artışı, 2022'de sanayi öncesi döneme göre 1,15 dereceye ulaştı. Birleşmiş Milletler'in (BM), sıcaklık artışında yaşanabilir son sınır olarak belirlediği 1,5 derecenin aşılması ihtimali ise son yıllarda hızlandı. WMO'ya göre, 2023 ila 2027 yılları arasında sıcaklık artışı 1850-1900 dönemine göre 1,1 ila 1,8 derece arasında daha yüksek olacak. Gelecek 5 yıldan en az birinin, dünyadaki en sıcak yıl ve 2023-2027'nin bir bütün olarak en sıcak yıllar olma ihtimali yüzde 98 iken, bu yıllar arasında 1,5 derece limitini aşma olasılığı da yüzde 66 olarak hesaplandı. AA

Küresel ısınma gıda enflasyonunu her yıl yüzde 3 artırabilir Haber

Küresel ısınma gıda enflasyonunu her yıl yüzde 3 artırabilir

ECB ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü, küresel ısınmanın gıda enflasyonunda 2035'e kadar yüzde 0,92 ila yüzde 3,23 arasında, manşet enflasyonda ise yüzde 0,32 ila yüzde 1,18 arasında artışa yol açacağını tespit etti. İnsan hayatı ve çevreyi etkilediği kadar ekonomiler üzerindeki etkisi de giderek artan küresel ısınmanın gıda enflasyonunu 2035'e kadar dünyada her yıl yüzde 3, manşet enflasyonu ise yüzde 1'in üzerinde artırabileceği hesaplanıyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nün iklim değişikliğinin makroekonomik etkilerindeki hızlı değişimi incelediği araştırması, küresel ısınma ve enflasyon arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü Araştırmacısı Maximilian Kotz, küresel ısınmanın enflasyon üzerindeki etkilerinin geçen yıl Avrupa'daki sıcak hava dalgalarının ardından ekonomistlerin daha çok dikkatini çekmeye başladığını söyledi. Avrupa'da 2022'deki aşırı sıcak hava dalgaları ve kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde düşüş görüldüğünü ve bunun gıda fiyatlarını yükselttiğini ifade eden Kotz, şunları kaydetti: "121 farklı ülkede son 30 yılda iklim ve enflasyonda görülen değişimleri inceledik ve iklim değişikliğinin artan etkilerinin enflasyonu ve özellikle gıda enflasyonunu da artırdığını gördük. Örneğin, Avrupa'da geçen yılki aşırı sıcak hava dalgaları gıda enflasyonundaki artışa 0,7 puanlık katkı yaptı. Yüzde 10 seviyesindeki gıda enflasyonunun hepsi iklim değişikliğinden kaynaklanmadı elbette. Salgın ve Ukrayna'daki savaş gibi faktörler daha yüksek enflasyona yol açtı ancak küresel ısınma şiddetlendikçe enflasyondaki etkisi de artıyor." Kotz, küresel ısınmanın 2035'e kadar enflasyonu nasıl etkileyeceğine ilişkin de "İklim değişikliğinin giderek daha kötü hale geldiğini görüyoruz. Şiddetlenen küresel ısınmanın, dünyada 2035'e kadar özellikle gıda enflasyonunu artıracağını öngörüyoruz. Küresel ısınma, 2035'e kadar her yıl yüzde 1 ila 3 arasında daha yüksek gıda enflasyonuna yol açabilir. Bu oranlar yüksek görünmüyor olabilir ancak iklim değişikliğinin gıda enflasyonu üzerindeki etkisi ısrarcı hale geliyor." değerlendirmesinde bulundu. Göç ve gelecekteki iş fırsatları, iklim değişikliği baskısı altında Küresel ısınmanın enflasyonun yanı sıra istihdam ve büyüme oranlarını da etkileyeceğini ifade eden Kotz, makroekonomik büyüme oranlarının ve üretimin iklim değişikliği nedeniyle giderek azalacağına yönelik güçlü işaretler olduğunu söyledi. Bilim insanlarının iklim değişikliğinin makroekonomi ve iş gücü üzerindeki etkilerini incelediğini belirten Kotz, "İklim değişikliği nedeniyle çok yüksek ihtimalle gelecekte daha az iş fırsatları olacak. Tabii ki bu etkilerin ne kadar geniş çaplı olacağı fosil yakıtlar nedeniyle emisyonların ne kadar artacağına ve emisyonlardaki artışın küresel ısınmayı ne kadar şiddetlendireceğine bağlı." değerlendirmesinde bulundu. Küresel ısınma nedeniyle dünyanın özellikle bazı bölgelerinin yaşanamaz hale geldiğini ve bunun da iklim göçüne yol açtığını vurgulayan Kotz, kuraklık ve aşırı sıcak hava dalgalarının sıklığındaki artışın özellikle Sahra Altı Afrika'daki topluluklar için risk oluşturduğunu söyledi. Kotz, bu bölgelerde yaşayan insanların yerli tarımsal üretimle geçimini sağladığını belirterek, "Şu anda bu bölgelerdeki tarımsal üretimin azalmasına karşı bu toplulukları destekleyecek güçlü bir altyapı yok. Bunun muhtemel sonucu da iklim göçündeki artış... Bu konuda bilimsel olarak yeterli veri yok ancak iklim göçünün giderek daha büyük bir konu haline geleceğini görebiliyoruz. Sadece şu an bunun ne boyutta olacağını kestirmek bilimsel açıdan zor." dedi. ECB ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nün araştırmasına göre, iklim değişikliğine karşı adaptasyon uygulamalarının yetersiz şekilde devam etmesi durumunda küresel ısınma gıda enflasyonunda 2035'e kadar yüzde 0,92 ila yüzde 3,23 arasında, manşet enflasyonda ise yüzde 0,32 ila yüzde 1,18 arasında artışa yol açarken, enflasyonda görülen mevsimsel dinamikleri de değiştirecek. Küresel ısınmanın enflasyon üzerindeki etkisi "Küresel Güney" olarak ifade edilen, iklim değişikliğinde katkısı az olmasına rağmen bunun etkilerine karşı en kırılgan konumda olan gelişmekte olan ülkelerde daha yüksek olacak. Sıcaklık artışı gelecek 5 yılda 1,5 derece limitini aşabilir Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) verilerine göre, küresel sıcaklık artışı, 2022'de sanayi öncesi döneme göre 1,15 dereceye ulaştı. Birleşmiş Milletler'in (BM), sıcaklık artışında yaşanabilir son sınır olarak belirlediği 1,5 derecenin aşılması ihtimali ise son yıllarda hızlandı. WMO'ya göre, 2023 ila 2027 yılları arasında sıcaklık artışı 1850-1900 dönemine göre 1,1 ila 1,8 derece arasında daha yüksek olacak. Gelecek 5 yıldan en az birinin, dünyadaki en sıcak yıl ve 2023-2027'nin bir bütün olarak en sıcak yıllar olma ihtimali yüzde 98 iken, bu yıllar arasında 1,5 derece limitini aşma olasılığı da yüzde 66 olarak hesaplandı. AA

Deniz kaplumbağaları risk altında Haber

Deniz kaplumbağaları risk altında

SULTAN GÜMÜŞ KAYA  16 Haziran tarihi deniz kaplumbağalarının önemini vurgulamak ve türe yönelik tehditler hakkında farkındalık yaratmak amacıyla Dünya Deniz Kaplumbağaları Günü olarak kutlanıyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı ise bir açıklama yaparak deniz kaplumbağalarına yönelik tehditlere ve alınması gereken önlemlere dikkat çekti.  Vakıf yaptığı açıklamada şunlara dikkat çekti: “Geceleri kumsalda ateş yakılmaması, ışıkla dolaşılmaması, denizden bakıldığında görülen ışıkların perdelenmesi gerekiyor. Kumsaldan itibaren 1 mil içerisinde, sürat tekneleriyle 8 milin üzerinde hız yapılmamalı. En önemlisi de deniz kaplumbağaları elle beslenmemeli ve diğer tüm yaban hayvanları gibi hazır besinlere alıştırılmamalı.” YUVALAMA KUMSALLARINDA NASIL DAVRANMALI?  Peki, kaplumbağa yuvalama kumsallarında nasıl davranmalı? Vakfın uyarıları arasında şunlar da yer alıyor: “Denizden itibaren 35 metrelik alan içinde şemsiye dikmeyin, kumu kazmayın. Kumsalda şezlong kullanmayın. Kumsala gece eşya bırakmayın. Kumsaldan görünen ışıklarınızı perdeleyin. Kumsalda gece ışıkla dolaşmayın. 1 millik sahil şeridi içinde teknelerle 8 mil/saat üzerinde hız yapmayın. Yavru deniz kaplumbağalarını elinize alarak denize bırakmayın. Kumsala motorlu taşıtlarla girmeyin. Kumsalda ateş yakmayın. Kumsala ve denize çöp atmayın. Evcil hayvanlarınızı kumsalda serbest bırakmayın. Yuvalama kumsallarında 1 Haziran – 15 Eylül tarihleri arasında konser, festival, etkinlik düzenlemeyin. Yuvalama kumsallarında koruma çalışmaları yürüten uzman ekiplere destek olabilirsiniz.”  DENİZ KAPLUMBAĞALARI HAKKINDA       110 milyon yılı aşkın bir süredir dünya denizlerinde yaşayan ve tarih boyunca birçok kültürde uzun yaşam, üretkenlik, dayanıklılık ve kötülüklerden korunmanın sembolü olan yedi deniz kaplumbağası türünün tamamı insan faaliyetleri sebebiyle tehlike altında. Yaşamlarının büyük bir bölümünü kıtalararası denizlerde geçiren bu türlerden yeşil deniz kaplumbağası ve iribaş deniz kaplumbağası ise Akdeniz Havzası'nda yuvalıyor.  NEDEN 16 HAZİRAN?  Okyanuslarda 100 milyon yıldan fazla bir süredir varlıklarını sürdüren deniz kaplumbağaları, deniz ve kıyı ekosistemlerinin sağlığı açısından vazgeçilmez ve tamamlayıcı bir role sahip. Ancak sanayileşme başta olmak üzere son 200 yıldır artarak devam eden insan faaliyetleri ve küresel ısınma deniz kaplumbağalarının popülasyonu üzerinde risk oluşturuyor. Deniz kaplumbağalarının önemine dikkat çekmek ve bu türe yönelik tehditler hakkında farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 16 Haziran, Dünya Deniz Kaplumbağaları Günü olarak kutlanıyor.

Küresel ısınma değil politik çıkar var Haber

Küresel ısınma değil politik çıkar var

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER Son zamanlarda küresel ısınmaya sebebiyet verdiği düşüncesiyle, kullanımından kaçının denilen şeylerin arasına et ve süt de girdi. Daha önce duymaya alışık olduğumuz şeylerin çok dışında olan bu fikri ilk olarak dünyaca ünlü Amerikalı bir iş insanı Bill Gates sosyal medyadan yaptığı açıklamada dile getirdi. Gates, büyük baş hayvanların havaya salgıladıkları Karbondioksit sebebiyle büyük ölçüde küresel ısınmaya neden olduğunu söyledi. Ardından sorunun çözümüne de yazsında yer veren Gates, yapay et ve süt kullanımının yaygınlaşmasıyla bu zararın azalacağını savundu. Ancak buna karşı çıkan uzmanlar da bulunmakta. Prof. Dr. Doğan Yaşar “ Dünyada küresel ısınma sebebiyle yapılan birçok çalışma var. Bu çalışmaların birçoğu da gelişmiş ülkeler tarafından yapılıyor. Fakat küresel ısınmaya neden olan faktörlerin büyük bir bölümünü, gelişmiş ülkeler ortaya çıkarıyor” diyerek, küresel ısınma için yürütülen çalışmaların genellikle ticari ve politik amaç güttüğünün altını çizdi. TAMAMEN EKONOMİK ÇIKARLAR Prof. Dr. Doğan Yaşar, küresel ısınmaya karşı alınan önlemlerin çıkar gözettiğini belirterek, küresel ısınmayı gelişmiş ülkelerin birbirlerine karşı kullandıkları dile getirdi. Yaşar sözlerine şöyle devam etti: “Şimdilerde büyükbaşların çok su tükettiği, havaya karbondioksit yaydığı söyleniyor. Ancak Bütün canlılar havaya gaz alıp gaz verirler. Hayvanların küresel ısınmaya sebep olduğunu düşünmüyorum. Konuya bu yönden bakarsak eğer, insanlar da karbondioksit salıyor, o zaman insanlara ne yapacağız? Bu görüş tamamen ekonomik ve politik çıkarlar sebebiyle ortaya atılmıştır.  Yapay et ve süte yatırım yapanlar, dünyada sanki başka sebep yokmuş gibi küresel ısınmaya bunları sebep göstermiştir. Gelişmiş ülkeler küresel ısınma konusunda, belli dönemlerde bazı şeyleri hedef gösterirler, bu bazen kömür olur bazen de egzoz gazları. Fakat nasılsa, aynı ülkeler bu şeyleri en çok kullanmış ülkeler. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri (ABD), rakiplerinden biri olan Çin’nin gelişmesinin önünü geçmek için,  Ülkeler arasında yapılan küresel ısınma konulu toplantılarda, kömür kullanılmaması gerektiğini dile getirdi. Neden derseniz Çin bu yakıtı en çok kullanan ve gelişmeye devam etmek için en çok ihtiyaç duyan ülkelerden biri. Yanı iş artık küresel ısınmayı engelleme planından, küresel ısınma politikasına ve ticaretine döndü. Her ülke kendi çıkarlarına göre hareket ediyor böylece sonuçlar da kaçınılmaz oluyor.” GERÇEK KURAKLIĞI YAŞARIZ Kuraklığın önlenmesi için, devletin tarımda ve sanayide kullanılan suyu kontrol altına alması gerektiğini savunan Yaşar “İklim olayları yeni de başlamamıştır, bizler 18 bin yıldan beri küresel ısınmadayız. Bu yüzden insan kaynaklı küresel ısınma diye bir şey yoktur aslında. Hatta bizim korkmamız gereken küresel ısınma değil küresel soğumadır. Küresel soğuma şu şekilde gerçekleşir, havalar gereğinden fazla soğur, sonrasında yağmur yağmaz. Üstüne de tarımda vahşi sulama devam ederse, barajlar boşalır, mahsul yetişmez, dolayısıyla kuraklık yaşanır. Tarım ve saniyede kullanılan yer altı suları devletin kontrolünde olmalıdır. Bunun örnekleri şuan Amerika’da var. Nereye ne ekileceğine devlet karar veriyor ve böylece gereksiz, vahşi sulamaya engel olunuyor. Bu bizim ülkemizde de hemen uygulanmalı. Yine aynı şekilde saniyede de böyle sanayide de yer altı kaynakları kullanıyor ama ne kadar derine girdikleri bile gizleniyor. Onlara bu haklar verilmemeli, bunların hepsi kontrol altında gerçekleşmezse çok yakında, bu güne kadar yaşamadığımız gerçek kuraklığı yaşarız” ifadelerini kullandı. ÜLKEMİZDE EĞİTİM KRİZİ VAR Kuraklığın önlenmesi için öncelikle bu konuda eğitimli olunması gerektiğini söyleyen Yaşar “ Ülkemizde şöyle bir algı var karbondioksiti ağaçlar çeker sanılıyor ancak onlar sadece yüzde 5 ini çeker yaklaşık yüzde 95 ini denizler ve okyanuslar çeker. 1 litre deniz suyunda 1 milyon plankton var. Bu canlılar karbonu alır sülfütü atar. Bunlar olmasa dünya olmaz. Bizim ülkemizde bilimden uzak insanlar. Zaten bu yüzden çok basit uygulanabilecek planlar uygulanmıyor ve biz su sıkıntısıyla karşılaşıyoruz. Ülkeden başta eğitim krizi var” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.