[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Lübnan

Lübnan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Lübnan haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İran Dışişleri Bakanı Arakçi: Savaş durumuna tamamen hazırız ve savaştan korkmuyoruz Haber

İran Dışişleri Bakanı Arakçi: Savaş durumuna tamamen hazırız ve savaştan korkmuyoruz

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Körfez ülkeleri turu çerçevesinde Irak'ın başkenti Bağdat'a gitti. Arakçi, Irak Dışişleri Bakanı Fuat Hüseyin ile bir araya geldi. İkili tarafından ortak basın toplantısı gerçekleşti. Arakçi, İsrail saldırıları sebebiyle bölgenin hassas bir süreçten geçtiğini aktararak, “Bölgenin tehlikeli ve hassas olduğu bir dönemde Irak gibi bölge ülkeleri ile istişare etmemiz gerekiyordu. İkili ilişkiler dahil olmak üzere bölgesel ve uluslararası önemli gelişmelerde Tahran ve Bağdat arasında işbirliği ve iletişim her zaman devam etti’’ dedi. Gazze ve Lübnan'da adil bir barış için çalışıyoruz İsrail ile artan askeri gerilime değinen Arakçi, “Biz savaş durumuna tamamen hazırız ve savaştan korkmuyoruz. Ancak savaş arayışında da değiliz. Gazze ve Lübnan'da adil bir barış için çalışıyoruz. Siyonist İsrail rejiminin durdurulması ve bölgede ateşkesin sağlanması konularında başta Irak olmak üzere dostlarımızla aynı düşüncedeyiz” dedi. Siyonist rejimin Lübnan ve Gazze'ye yönelik saldırıları durdurulmalı Bölgede askeri gerilimin yüksek olduğu ve çatışmaların bölgeye yayılabileceği uyarısında bulunan Arakçi, “Bölgedeki artan askeri gerilimin kaynağı, Gazze ve Lübnan'a yönelik işgal başlatan siyonist İsrail rejimidir. Mevcut askeri gerilim bölgeyi geniş kapsamlı bir savaşa sürükleyebilir. Siyonist rejimin Lübnan ve Gazze'ye yönelik saldırıları durdurulmalıdır” diye konuştu. Bağdat yönetimi ile özellikle diplomaside işbirliğine devam edeceğiz Arakçi, İran'a yönelik muhtemel bir İsrail misillemesi karşısında Bağdat yönetiminin tutumuna önem verdiklerini aktararak, “Irak'ın İran'a karşı bir girişimde hava sahasını hiçbir ülkeye açmayacağını doğrudan Irak Dışişleri Bakanından duymak memnuniyet verici. Bağdat yönetimi ile her türlü alanda, özellikle diplomaside işbirliğine devam edeceğiz” şeklinde konuştu. Hüseyin'den küresel kriz uyarısı Irak Dışişleri Bakanı Hüseyin ise açıklamasında, Irak hükümetinin savaşın yayılmasına karşı uyarılarda bulunduğunun altını çizerek, İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırılarının yeni bir savaşın çıkmasına yol açabileceğine dikkat çekti. Bölgedeki çatışmaların yayılmasının deniz taşımacılığını olumsuz etkileyebileceğini ve bir enerji krizi oluşturabileceğini dile getiren Hüseyin, bu durumun enerji kaynaklarını tehdit edebileceği ve küresel bir kriz oluşturabileceği uyarısında bulundu. Gazze ve Lübnan'daki savaşın devam etmesinin bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiğini belirten Hüseyin, Irak hükümetinin ülkenin hava sahasının savaş amaçlı kullanılmasına izin vermeyeceğini yineledi. Bölgenin tehlikeli bir dönemeçten geçtiğini ve yaşanan gerginliğin geniş çaplı bir savaş riskine yol açabileceği uyarısında bulunan Hüseyin, İsrail'in Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılarının durdurulması gerektiğini, barışın sağlanması ve ateşkesin tesis edilmesi için ülkesinin çaba gösterdiğini belirtti. Irak hava sahasının kullanılmasına karşıyız Irak Dışişleri Bakanı Hüseyin, İsrail tarafından savaşın İran'a taşınmasına karşı olduklarını belirterek, “İran'a karşı Irak hava sahasının kullanılmasına karşıyız” dedi. İsrail'in Gazze ve Lübnan'da devam eden saldırılarının bölgede büyük insanı drama yol açtığını belirten Hüseyin, Beyrut'a yönelik saldırılar nedeniyle binlerce Lübnanlının Suriye ve Irak'a göç etmek zorunda kaldığını söyledi. İsrail'in bu tehditleri Irak'ı da savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor Hüseyin, “Filistin ve Lübnan halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Kapılarımız Lübnan ve Filistin'den gelen kardeşlerimize açık. Irak olarak İsrail saldırıları nedeniyle savaşın bölgeye yayılabileceği uyarısında bulunmuştuk. İsrail açık bir şekilde İran'ı savaşla tehdit ediyor ve komşumuz olan bir ülkede belirtilen hedefleri vuracağını ilan ediyor. İsrail'in bu tehditleri Irak'ı da savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor. Tüm çabamız savaş olmaması yönünde” dedi.

İsrail tankları BM Barış Gücü üssüne zorla girdi Haber

İsrail tankları BM Barış Gücü üssüne zorla girdi

İsrail ordusu, Lübnan'daki BM Geçici Görev Gücü'ne (UNIFIL) ait üsleri ve mevzileri hedef almayı sürdürüyor. UNIFIL tarafından yapılan açıklamada, sabah saatlerinde Ramyah'taki BM üssüne İsrail ordusuna ait 2 tankın güç kullanarak girdiği ifade edilerek, üssün ana kapısının yıkıldığı ve 15 BM askerinin hafif şekilde yaralandığı belirtildi. UNIFIL, “Tanklar yaklaşık 45 dakika sonra irtibat mekanizmamız aracılığıyla İsrail ordusunun barış gücü askerlerini tehlikeye attığını belirtmesinin ardından üsten ardından ayrıldı” dedi. İsrail ordusundan bu şok edici ihlaller konusunda bir açıklama talep ettik Sabah yerel saatle 06.40 sıralarında ateşlenen bir silahtan çıkan duman nedeniyle 15 BM askerinin hafif şekilde yaralandığını ifade eden UNIFIL, “Son günlerde dördüncü kez İsrail ordusu ve tüm aktörlere BM personeli ile mallarının emniyet ve güvenliğini sağlama, BM tesislerinin dokunulmazlığına her zaman saygı gösterme yükümlülüklerini hatırlatıyoruz” şeklinde konuştu. BM üssüne izinsiz girilmesinin uluslararası hukukun ve 1701 sayılı kararın açık bir ihlali olduğunu vurgulayan UNIFIL, “Barış güçlerine yönelik her türlü kasıtlı saldırı uluslararası insancıl hukukun ve 1701 sayılı kararın ağır bir ihlalidir. UNIFIL'in yetki alanı, operasyon bölgesinde hareket özgürlüğünü öngörmektedir ve bu konudaki her türlü kısıtlama 1701 sayılı kararın ihlalidir. İsrail ordusundan bu şok edici ihlaller konusunda bir açıklama talep ettik” diye konuştu.

Lübnan göç dalgası sorunları derinleştirir Haber

Lübnan göç dalgası sorunları derinleştirir

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER- İsrail ordusunun geçtiğimiz günlerde Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine yönelik havadan ve karadan gerçekleştirdiği saldırısı sonrasında Lübnan’da bazı yerleşim yerleri boşaltıldı. Bu kapsamda savaştan kaçan Lübnanlı mültecilerin bir kısmının Suriye’ye göç etmeye başladığı görüldü. Ancak bu mültecilerin bir sonraki hedefinin Türkiye sınırları olduğu da ön görüler arasında yer alıyor. Böyle bir göç gerçekleşmesi halinde ülkemizde yaşanabilecek sosyolojik, ekonomik ve siyasi sorunlara karşı uyarılarda bulunan uzmanlar, Türkiye’nin mülteci göçüne yönelik izlediği “açık kapı politikası”ndan vazgeçmesi gerektiğini söyledi. HER ŞEYİ ETKİLER Göç dalgalarının yaratacağı kültür şokunun her iki ülke için de büyük etkilere yol açabileceğini belirten Siyaset Bilimci Dr. Zekiye Seda Sönmez, “Göç dalgası mekânsal bir değişim örneğidir ve farklı sebeplerle ortaya çıkmaktadır. Sadece insanların belli bir bölgeden başka bir yere geçmesi anlamına gelmez aynı zamanda da her iki ülke vatandaşları üzerinde kalıcı şekilde büyük etkiler yaratan bir süreçtir. Toplumsal ve bireysel olarak her şeyi etkiler. Siyasal anlamda da ülke genelinde bütüncül etkilere neden olur. Aslında hayatta kalabilme uğruna bir başka ülkeye giden kişiler aynı zamanda kendi içlerinde de güçlü dayanışma ile göç edilen yerde hayatlarına devam ederler. Suriye göçünde de açık kapı politikası ile modern dünyada pek görülmeyen bir yaklaşım ile ülkemiz tarafından milyonlarca göçle gelen vatandaş kabul edilmiştir. Bu da Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir” dedi. İÇ POLİTİKA MESELESİ “Lübnan’dan gelecek olan göç dalgası ile ilgili olarak başlangıçta bunun bir dış politika sorunu olarak görülse de Türkiye’nin en önemli iç politika meselesi haline geleceği kesindir” diyerek sözlerine devam eden Sönmez, “Sonuç itibariyle Suriyeli göçmenlerin meselesinde olduğu gibi ilk zamanlar sorunların kısa sürede çözüleceği beklenirken sorunlar daha da yaygınlaşıp derinlik kazanmıştır. Bu süreçte diplomatik bir aktör rolü ile duruma giren Türkiye bu değişim ve dönüşümün kısa sürede ne derece etkileri olacağını hesaba katmalıdır. Sorunlar sadece ekonomik ve sosyal hayata yönelik gibi görülse de aslında siyasal olarak bu alanı etkisi altında alan sorunları beraberinde getirir. Sosyo ekonomik alanın siyasallaşmasına bir anlamda aracılık eden bu göç dalgası böylelikle ülke genelinde yeni bir siyasal ayrışmanın da kapısını aralar. Bu süreç Türkiye’de yeni bir iktidar mücadelesinin önemli bir argümanı haline gelir ki bu da iktidar partisinin büyük şehirlerde seçmen desteği alması sonucunu doğurur. Lübnan Başbakanı’nın da açıkladığı gibi ülkede yerinden edilenlerin sayısı milyona yaklaşmışken ve Lübnan tarihinin en büyük göç dalgasını oluştururken bu da ülkemiz açısından yapısal başta olmak üzere ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal sorunları da beraberinde getirecektir” açıklamasında bulundu. NÜFUS KÖRFEZ ÜLKELERİNE YÖNELİYOR Lübnan’dan Türkiye’ye yönelik olası mülteci göçünün sosyolojik açıdan başlıca sebeplerine ilişkin konuşan Sosyolog Doç.Dr. İrfan Özet, “Lübnan yakın geçmişe kadar doğu Akdeniz’in en görkemli limanları ve kentsel kültürüne sahipti. Ancak özellikle 1975’lerden 1990’lara kadar uzanan iç savaşta yerleşik nüfusunun önemli bir kısmını kaybetmiş oldu. O dönemler Lübnan’dan sevk edilen bu göç dalgasının kapsadığı alanlarda Türkiye yer almıyordu. Göç, insanlık tarihindeki bir rutini tekrar edercesine etnisite-inanç-mezhepsel ortaklıklar üzerinden yakın görülen ülkelere yöneliktir. Hristiyan nüfus Avrupa ve Amerika’ya yönelirken; Müslüman nüfus, bölgede nispeten çalkantılardan uzak ve gelişmiş körfez ülkelerine yöneliyordu. İç savaşın sona ermesi, Lübnanlılar için göç trafiğinin durması anlamına gelmiyordu. 21. yüzyıla girerken kötü yönetimlere ilaveten Suriye’deki iç savaşın taşıdığı mülteci şoku, Lübnan’daki sosyal, ekonomik istikrarı köklü bir düzeyde bozmaktaydı. Söz konusu travmatik süreçlerle göç seçeneğine başvuran Lübnanlıların güzergâhında Türkiye’nin de yer aldığına dair veriler epey öne çıkmakta. Ancak Türkiye’nin Orta Doğulu komşu ülkelerine nazaran Lübnanlılar, ülke üzerinde demografik bir baskı oluşturma kapasitesinden uzaktı. Tabi İsrail ve Hizbullah eksenindeki savaşın seyri, Lübnanlı göçmenlerle ilgili trendi daha da radikal boyutlara çekebilir” dedi. GÖÇMEN POLİTİKASI REVİZE EDİLMELİ Özet, Türkiye’nin göçmen merkezli demografiyi massetme kapasitesini çoktan aşmış durumda olduğunu vurgulayarak, “Yönetici kadrolar, her ne kadar göç sahasında farklı maslahatlarla uzun yıllar açık kapı politikası izlese de bu politikanın uygulanma koşulları giderek azalmakta. Aynı zamanda mevcut ekonomik resesyonu, göçmen politikalarıyla iç içe okuyan kentli tabakaların yerel seçimler başta olmak üzere, iktidar üzerinde ortaya koyduğu baskı da peyderpey yükselmekte. Artan konut fiyatlarına ilaveten, istihdam alanlarının esnekleşmesi ve güvensizleşmesiyle giderek prekaryalaşan kentli tabakalardaki protest eğilimler, iktidar çevrelerinin altyapıdan yoksun ve günübirlik göçmen politikalarını köklü bir şekilde revize etmesini gerektirmekte” diye konuştu. ŞİDDET EYLEMLERİ ARTAR “Mevcut toplumsal zemin, özellikle kozmopolitan metropol alanlarında orta sınıflara özgü güven, istikrar ve rasyonalite kaybının yaşanmasına dönük makro göstergelere sahne olmakta” diyerek sözlerine devam eden Özet, “Gündelik ve kamusal yaşamın belirsizleşmesiyle eş zamanlı olarak, göçmen kitlelere dönük toplumsal kabul eşiğinin sınırlarına gelindiği görünmekte. Yapılan kamuoyu yoklamaları da siyasal-ideolojik eğilimler düzeyinde kutuplaşan kitlelerin, kontrolsüz göç karşıtlığı düzeyinde ortaklaştığı yönündeki rutin verileri ortaya koymakta. Bu eğilimlere ilaveten göçmenlere yönelik barınma, beslenme, istihdam üçgeninde alt yapısal çerçevenin daraldığı gerçekliği de dikkate alındığında, olası bir yeni göç dalgasının tetikleyeceği toplumsal risklerin çapı da artabilmekte. Söz konusu risk ise; üreten sınıflardaki nihilist eğilimlerle, anomik davranış setleriyle, gündelik ve kamusal yaşamda hız kazanabilecek şiddet eylemleriyle varlık kazanabilecektir” şeklinde konuştu. BÜTÇE ÜZERİNDE YÜK ARTIYOR Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş ise ani ve kalabalık sığınmacı akınlarının ülkelerin ekonomileri üzerinde önemli baskılar yaratabildiğini vurgulayarak “İlk aşamada sığınmacıların sınırından giriş yapılan ülkenin devletinin bu sığınmacıların güvenliği, beslenmesi, kontrolü için aldığı tedbirler ülkenin bütçesi üzerinde bir baskı yaratıyor. Sığınmacıların kalış süresi arttıkça tedbirlerin sağlamlaştırılması, gıda, barınak ve altyapı ihtiyaçlarının ev sahibi devlet tarafından karşılanmaya devam edilmesi, kayıt altına alma işlemleri bütçe üzerinde yükü daha da artırıyor. Süre daha da uzadıkça ülkenin sığınılan bölgesinde sonra da ülke genelinde gıda ve barınma talebi yükseliyor. Bu da fiyat artışlarını gündeme getiriyor. Türkiye gibi yüksek enflasyon sorunu yaşayan ülkeler için enflasyonla mücadele anlamında ek yükler ortaya çıkacaktır. Giriş yaptıkları şehirlerde meydana gelebilecek ve sığınmacılar lehine olabilecek demografik değişimin yarattığı gerilimler de bölge ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Bazıları bu akımların ucuz iş gücü sağladığını,  maliyetleri düşürdüğünü ve ekonomiye fayda sağladığını ileri sürebilir. Ancak bu da vatandaşlarımızın işsiz kalmasına yol açarken, kayıt dışı istihdamın genişlemesine yol açabilir. Son 10 yılda Türkiye’de ekonomi yönetimi sığınmacıların ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri konusunda deneyim kazanmış olmalı. O nedenle artık çok dikkatli adımlar atmak durumundalar” ifadelerine yer verdi.

Sivilleri taşıyan amfibi gemilerden ilki Mersin'e vardı Haber

Sivilleri taşıyan amfibi gemilerden ilki Mersin'e vardı

Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı koordinesinde dün Lübnan'a insani yardımları ulaştıran amfibi gemilerden TCG Bayraktar, ülkeden tahliye edilen sivillerle çıktığı dönüş yolculuğunu sona erdirdi. Tahliye operasyonunun düzenlendiği Beyrut Limanı'ndan çıkarak Mersin Limanı'na varan gemi, rıhtıma yanaştı. İşlemlerin tamamlanmasının ardından gemide bulunan 588 kişi indirilecek. İsrail'in saldırılarının sürdüğü Lübnan'daki sivilleri tahliye eden diğer amfibi gemisi TCG Sancaktar'ın da 378 kişiyle ilerleyen saatlerde Mersin'e ulaşması bekleniyor. Yabancı ülke vatandaşlarına öncelik tanındığına dair haberler yalanlanmıştı Dışişleri Bakanlığı kaynakları, yaklaşık 1900 Türk vatandaşının Lübnan'dan tahliye edilmek istediğini nihai olarak beyan ettiğini ifade etmişti. Kaynaklar, 878 Türk ve 24 KKTC vatandaşıyla bunların birinci derece yakınları olan 64 kişi olmak üzere 966 kişinin Türk gemileriyle tahliye edildiğini aktarmıştı. Gemilere binişlerde yabancı ülke vatandaşlarına öncelik tanındığına dair haberlerin kesinlikle doğru olmadığı ifade edilmişti. 300 ton insani yardım ulaşmıştı Deniz Kuvvetleri Komutanlığının amfibi gemileri TCG Sancaktar ve TCG Bayraktar, AFAD'ın girişimiyle toplanan 300 ton insani yardım malzemesini dün Beyrut Limanı'na ulaştırmıştı. Yüklerin boşaltılmasının ardından amfibi gemileri, 2 firkateyn ve 2 karakol gemisi eşliğinde Türkiye'ye dönüşe geçmişti.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.