[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#meme

meme haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, meme haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İzmir'de meme kanserine karşı farkındalık eğitimi Haber

İzmir'de meme kanserine karşı farkındalık eğitimi

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Sağlıkta Kalite Derneği tarafından Balçova Belediyesi'nin desteğiyle hayata geçirilen Umut Atölyesi kanser hastası kadınlara tedavi süresince ücretsiz barınma hizmeti veriyor. Umut Atölyesi uzmanları,  meme kanseri farkındalık ayı olan Ekim ayında kadınlara yönelik iki eğitim düzenledi. Bayındır ve Kemalpaşa’da yapılan eğitim buluşmalarında 150’den fazla kadına meme kanserine karşın alınması gereken önlemler, erken teşhisin önemi ve tedavi süreci anlatıldı. Eğitimlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı koordinasyonunda yürütülen Umut Atölyesi Projesi hakkında da bilgi verildi. Projeden faydalanan Melek Basum, Çiğdem Kurudere ve Saadet Köknel kansere yönelik mücadelelerini ve Umut Atölyesi'nden aldıkları hizmete yönelik deneyimlerini ve memnuniyetlerini paylaştı. İzmir'de kimse yalnız değil İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in ‘Burası İzmir Burada Kimse Yalnız Değil’ anlayışıyla çalışan Umut Atölyesi; şehir dışında yaşayıp İzmir'de kanser tedavisi gördüğü sürede kalacak yeri olmayan yurttaşların geçici barınma ihtiyacını karşılıyor. 16 kişilik barınma kapasitesine sahip Balçova Umut Atölyesi'nde hastalara üç öğün yemek ve hastaneye ulaşım hizmeti de veriliyor. Kadınların zor sürecin üstesinden dayanışma içinde gelmesinin hedeflendiği Umut Atölyesi Projesi’nden 2019’dan itibaren 548 kadın yararlandı. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Meme biyopsisi hakkında bilinmesi gereken 5 nokta!

Meme biyopsisi hakkında bilinmesi gereken 5 nokta! Haber

Meme biyopsisi hakkında bilinmesi gereken 5 nokta!

Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Arıbal, günümüzde artık kişiye özel tarama yöntemleri sayesinde erken teşhiste çok daha kolay ve doğru sonuç alınabildiğini belirtirken, meme biyopsisinin de teşhis koymada son derece önemli olduğunu vurguluyor. Meme biyopsisinde son yıllarda çok hızlı gelişmeler yaşandığını belirten Prof. Dr. Arıbal, son dönemde öne çıkan Vakum biyopsi ile tanı ve tedavi işleminin bir arada yapılabildiğini söylüyor. Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Arıbal, Ekim ayı-Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında yaptığı açıklamada meme biyopsisi ve vakumlu biyopsi hakkında bilinmesi gereken 5 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.   1. Meme biyopsisinde cerrahi yöntem çağ dışı kaldı!  Prof. Dr. Erkin Arıbal “Biyopsi amacı ile cerrahi operasyon yapmak eski bir yöntem olup çağ dışı kalmıştır! Meme biyopsisi iğne eşliğinde yapılmalı ancak ince iğne değil, kalın iğne denilen, tanı koydurucu küçük parçaların toplanabildiği biyopsiler memede ilk tanı yöntemi olmalıdır” diyor. Kalın iğne biyopsisi, biyopsi alınacak lezyonun en iyi görülebildiği yöntem (ultrason, mamografi, ilaçlı) hangisi ise o yöntemle yapılıyor. Lokal anestezi ile yapılan biyopside ağrı hissedilmiyor.  2. Meme biyopsisinde hurafelere dikkat!  Halk arasında ‘meme biyopsisi sonrası tümör başka dokulara yayılır’ şeklinde yanlış bir inanış olduğunu belirten Prof. Dr. Arıbal, aksine meme biyopsisinin yaklaşık 30 yıldır güvenle yapıldığını ve tedavinin biyopsiden alınan sonuca göre belirlendiğini söylüyor. Prof. Dr. Erkin Arıbal, bir diğer yanlış inanışın da ‘biyopsinin acıttığı’na yönelik olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Yapılan lokal anestezi sayesinde ağrı hissedilmeyen iğne biyopsileri konforlu bir yöntemdir. 10 dakikadan kısa süren işlem sırasında hasta ile sohbet etmek ve rahatlatmak mümkün olabilmektedir.” 3. Vakum biyopsi sırasında tümör de çıkarılabiliyor!  Vakum biyopsinin (vakum aspirasyon eşliğinde biyopsi) memede izlenen lezyonlara yönelik yapılan yeni bir biyopsi tekniği olduğunu belirten Acıbadem Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Altunizade Hastanesi Meme Radyolojisi Kliniği, Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Arıbal bu tekniği şöyle açıklıyor: “Vakum biyopsinin amacı tek bir kere iğne ile lezyon içine girildikten sonra iğneyi hiç çıkarmadan lezyonun tümünü örneklemeye yarayan bir tekniktir. İğne içine ardışık olarak vakum ile çekilen doku kesilip iğne içinden yine vakum yardımı ile dışarı alınır. Bu sayede 3 ile 5 cm ye kadar olan lezyonlar tümü ile örneklenebilmektedir. İyi huylu tümörlerde hem tanı koyucu hem de tedavi edici olmasına rağmen kötü huylu lezyonlarda lezyon tümü ile çıkarılsa da ardından küçük bir cerrahi müdahale ile bu bölgenin etrafının çıkarılması gerekir.” 4. Meme radyolojisinde önemli bir yenilik! Kontrastlı mamografi eşliğinde vakum biyopsinin, meme radyolojisinde önemli bir yenilik olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erkin Arıbal, “Hasta için konforlu ve pratik bir uygulamadır. Damardan iyotlu kontrast ilaç verilerek, mamografi veya ultrason gibi diğer teknikler ile görülemeyen sinsi kanser odakları görünür hale geldikten sonra, lezyonu vakum biyopsi ile örnekliyoruz. Meme MR eşliğinde biyopsi yerine kullanabilmekteyiz. MR eşliğinde biyopsiden daha kısa süren bu teknik, hasta açısından daha konforludur. Biyopsi süresi 10-15 dakika kadar sürmekte ve lokal anestezi eşliğinde biyopsi yapılabilmektedir. Hasta işlem sırasında bizimle konuşabilmekte ve MR odasında olduğu gibi kendini yalnız hissetmemektedir” diyor.  5. Dikiş gerektirmiyor Vakum biyopsinin, lezyon hangi yöntem ile (ultrason – mamografi – MR) en iyi görülebiliyor ise o yöntem eşliğinde yapıldığını belirten Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Arıbal “Seçilen yöntem ile lezyon yeri saptandıktan sonra cilde uygulanan lokal anestezi sayesinde ciltten geçilerek lezyona ulaşılır ve ardışık olarak vakum kesi yöntemi ile iğne içinden lezyon kesilerek tümü veya tüme yakın örneklenir. Ciltte sadece küçük iğne girişine ait bir yara olur, dikiş gerektirmez. Vakum biyopside lokal anestezi verilmesi yeterli olmaktadır. Genel anestezi uygulamasına gerek yoktur” diyor.  BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Ağrılarınızın sebebi depresyon olabilir

Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarır Haber

Meme kanserinde erken tanı hayat kurtarır

Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu belirten Prof. Dr. Tükel “Meme kanseri, bir grup meme hücresinden köken alır. Çoğalmaya başlayarak önce kendini oluşturur. Büyüdükçe önce çevre dokuya, daha sonra vücudun diğer bölgelerine yayılır. Meme kanserinin görülme olasılığını artıran durumlar ise aile öyküsü, stres, şişmanlık (obezite), yağdan zengin diyet, günlük fiziksel aktivitenin az olması, alkol ve sigara kullanımı, ileri yaş ve genetik yatkınlık olarak sayılabilir” diye konuştu. EN BÜYÜK RİSK FAKTÖRÜ KADIN OLMAK “Meme kanserinde en büyük risk faktörü kadın olmaktır” diyen Prof. Dr. Selma Tükel, şu bilgileri verdi: “Meme kanserinde en büyük çözüm erken tanıdır. Erken tanı hayat kurtarır. Evre 1 ve Evre 0 kanserlerde hayatta kalma şansı yüzde 92 olarak bildirilmektedir. Kanser taramasını düzenli uygulayan ülkelerde, meme kanserinden ölüm %30-50 oranında azalmıştır. Erken tanı ile memeyi kaybetmeden tedavi şansı sağlanabilir. 20 yaşından itibaren kendi memenizi tanımanız önem kazanmaktadır. Düzenli aylık meme muayenesi memelerinizin normal durumunu size öğretecek ve meydana gelebilecek değişiklikleri daha erken tanımanıza yardımcı olacaktır. Ancak unutmayın ki, kendi kendini her ay muayene etmek, 40 yaş üzerinde uygulanan yıllık tarama mamografisinin yerini tutmaz. Ayrıca 40 yaşın altındaki kadınlara 2 yılda bir, 40 yaşın üzerindeki kadınlara yılda bir doktor muayenesi de önerilmektedir. Son olarak, radyolojik incelemeler, kitle ele gelmeden iki yıl önce tanı koyabilmeyi hedefler. 40 yaş öncesi ultrasonografi, 40 yaş sonrası mamografi ve destek olarak uygulanan sonografik kontroller kanserin erken tanısı için ilk sıralarda yer almaktadır.” STRESTEN UZAK YAŞAM HEDEFLEYİN Hayatı her alanda olumsuz etkileyen stresin, vücut direncini düşürdüğünü ve bu durumun hastalıkları tetikleyebildiğini ifade eden Prof. Dr. Selma Tükel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ağır üzüntüler, ağır yorgunluklar sizin vücudunuzu savunmasız bırakır ve yatkın hücreler kontrolü ele alıp çoğalmaya başlar. Elbette hayatımızda birçok iniş çıkışlar olacaktır, ancak çözemeyeceğiniz durumlarda daha sakin kabul edişlerle kendinizi koruyun. Ayrıca haftanın üç günü en az 45 dakikalık yürüyüşler, kilo almayacağınız şekilde düzenlenmiş beslenme, alkol ve sigaradan uzak bir yaşam sizin sağlık sigortanız olacaktır” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Sonbaharda vitamin depolamanızı sağlayacak 5 meyve

Meme kanserinde yaşam süresi uzadı Haber

Meme kanserinde yaşam süresi uzadı

Meme kanserinde tanı ve tedavi yöntemlerini anlatan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Baha Zengel, meme kanseri vakalarında artış olsa da yaşam süresinin uzadığını belirterek, “Erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleri ile meme kanserine yakalanan kadınlarda uzun bir yaşam beklentimiz var” dedi. İEÜ Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Baha Zengel, Meme Kanseri Farkındalık Ayı’na özel bilgilendirmede bulundu. Erken tanının önemine vurgu yapan Prof. Dr. Baha Zengel, “Kendi kendine meme muayenesi, meme tarama programları ve 40 yaşından sonra çekilecek mamografi ile erken tanı konulabilir. Meme kanseri vakalarında artış var ancak erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleri ile çok başarılı sonuçlar alınmakta ve meme kanserine yakalanan kadınlarda uzun bir yaşam beklentimiz bulunmaktadır. Bu uzun yaşam beklentisinde, hastaların yaşam kalitesini ve vücut bütünlüğünün korunmasının da düşünülmesi gerekiyor. Bu amaçla meme koruyucu cerrahi ve onkoplastik tekniklerle onkolojik açıdan güvenli meme cerrahileri yapılırken, kozmetik açıdan daha iyi sonuçlara ulaşılabilmektedir. Meme cerrahinin vazgeçilmez bir parçası da koltuk altı (aksilla) cerrahisidir. Koltuk altı için sentinel lenf nodu biyopsisi tekniği uygulanarak ileride oluşabilecek kol ödemi, his kaybı, kol hareket kısıtlılığı ve fonksiyon kayıplarının da önüne geçilmektedir” diye konuştu. Meme kanserinde risk faktörleri Meme kanserinde en önemli risk faktörünün kalıtsal gen mutasyonu taşıyıcılarında görüldüğünü, bunlardan BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonlarının en etkili mutasyonlar olduğunu belirten Prof. Dr. Zengel, meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 5 ila 10'u arasında bu mutasyonlara rastlandığını söyledi. Risk faktörlerini sıralayan Prof. Dr. Zengel, “Özellikle ikiz kız kardeş, kız kardeş ve anne gibi birinci derece akrabaların tanı alması, yine kişinin özellikle annesinin 50 yaş altında tanı alması, ailesinde yumurtalık kanseri vakası bulunması veya erkek meme kanseri vakası bulunması, riski artıran faktörlerdendir. Bunun yanında iç (endojen) hormonlardan östrojen hormonuna meme dokusunun maruz kaldığı süre, erken adet görme, menopoza geç girme ve ilk doğumu ileri yaşta yapma, riski artıran faktörlerdendir. Dışarıdan alınan hormon takviyeleri de süre uzadıkça riski artırabilmektedir. Çevresel faktörler de meme kanseri riskini artırabilir. Özellikle yağdan zengin gıda ile beslenme ve alkol tüketiminin miktarının artması riski artıran faktörler arasında yer alır” bilgisini verdi. Sekiz kadından biri, meme kanseri oluyor Sağlıklı doğal gıdalarla beslenme, bitkisel ve liften zengin gıda tüketme, emzirme süresinin uzunluğu, aktif ve fit bir yaşam tarzının, meme kanseri riskini azalttığını vurgulayan Prof. Dr. Zengel, “Bugünkü istatistiklere göre sekiz kadından biri, hayatının herhangi bir döneminde meme kanserine yakalanmaktadır. Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riski artar. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleriyle yaşam süresi oldukça uzadı. ‘Evre 1’ dediğimiz sadece memeye lokalize hastalıkta, sağ kalım oranı yüzde 99,3’tür. Meme kanseri tedavisinin başarısında kemoterapi, akıllı ilaç, immunoterapiler ve hormonoterapiler gibi sistemik ilaç tedavileri ile birlikte gelişen radyoterapi tekniklerinin de rolü çok büyük. Meme kanseri tedavisinde sağ kalım başarısı; güzel estetik sonuçlar ve artmış yaşam kalitesi, tüm tedavi modalitelerinin multidisipliner olarak uygulanmasıyla elde edilmektedir. Meme kanseri tedavisinde başarı, erken tanı ve ilgili uzmanlık branşlarının ortak mücadelesi ile olmaktadır” ifadelerini kullandı. “Erken tanı hayat kurtarır” Erken tanı için meme kanserine karşı kadınların farkındalığının artırılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Zengel, “Kadınların kendi kendine meme muayenesi konusunda bilgilendirilmeleri lazım. Ancak sadece kendi kendine meme muayene ile bu hastalığın erken tanısı konulamaz. Kendi kendine klinik meme muayenesi, kadınların kendi meme dokularını iyi tanımalarını sağlamaktadır. Takip sürelerinde bir anormallik geliştiği takdirde vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalarını öneriyoruz. Kendi kendine muayene dışında, 40 yaş üstü kadınların mutlaka mamografi tarama programlarına katılmalarını önemle tavsiye ediyoruz. Aile öyküsünde, özellikle birinci derece akrabalarda meme kanseri vakası varsa kalıtsal bir meme kanseri yatkınlığı olabilir. Bu yüzden bu kişilerin, birinci derece akrabanın tanı aldığı yaştan en az 10 yıl önce meme kanseri taramalarına başlaması lazım. Bir kişinin annesi 40 yaşında meme kanseri teşhisi aldıysa onun da 30 yaşından itibaren meme kanseri taraması için kontrole gitmesi gerekir. Unutmayın, erken tanı hayat kurtarır” dedi. Bireyselleştirilmiş tedavi ve multidispliner yaklaşım Meme kanseri tanısı alan bir hastanın tedavisinin, bireyselleştirilmiş olarak yapıldığını vurgulayan Zengel, şöyle devam etti: “Tedavisi sürecinde, kişinin tanı aldığı yaş, menopozal durumu, hastalığın evresi, tümörün biyolojisi, yandaş hastalıkların var olup olmadığı, ailesinde meme kanseri hikâyesinin olup olmadığı ve kalıtsal mutasyon varlığı değerlendirilir. Tanı alan hastaya bir sistemik tarama da yapılır ve vücudun diğer organlarına bir metastaz (sıçrama) yapıp yapmadığı belirlenir. Bunlar, tedavi yönetimini tamamen etkileyen ve değiştiren faktörlerdendir. Tanı almış ve evrelemesi yapılmış bir hasta, mutlaka multidisipliner meme konseyi tarafından değerlendirilir. Meme cerrahı, meme radyoloğu, meme patoloğu, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, nükleer tıp uzmanı, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı ve gerektiğinde diyetisyen, fizik tedavi uzmanı ve psikiyatri uzmanından oluşan multidisipliner meme konseyinde tedavi kararı, o hastaya özel bireyselleştirilmiş olarak alınır.” Meme, estetik sonuçla korunmaya çalışılıyor “Meme kanseri tedavisi, hastalığın ve hastanın durumuna göre önce cerrahi ile başlayabildiği gibi önce neoadjuvan sistemik tedavi dediğimiz kemoterapi ve/ veya akıllı ilaç tedavileri ile de başlayabilir” diyen Prof. Dr. Zengel, bu neoadjuvan tedavilerin hastaları endişelendirmemesi gerektiğini vurguladı. Zengel, sözlerini şöyle tamamladı: “Bugünkü gelişen ilaç tedavileri ile erken evredeki hastalarda tedavi, sistemik tedaviler ile başlayabilmekte ve çok iyi yanıtlar alınmaktadır. İster önce cerrahi ile tedaviye başlanılsın, ister kemoterapiden sonra cerrahi uygulansın, bir kadın için önemli olan bu organ, olabildiğince korunmaya çalışılır. Memeyi korurken de olabildiğince estetik sonuçlara ulaşmak için onkoplastik meme cerrahi teknikleri uygulanır. Bütün çabalara rağmen memenin alınması (mastektomi) gereken durumlarda, plastik cerrahi ile birlikte ya hastanın kendi dokularından ya da silikon implant ile rekonstrüksiyon yapılarak hastalar meme dokusundan yoksun bırakılmaz. Bu operasyonlar mastektomi ile birlikte eş zamanlı yapılabileceği gibi daha sonraki süreçte de gerçekleştirilebilir.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Sonbaharda vitamin depolamanızı sağlayacak 5 meyve

Meme kanseri tedavisi, meme kaybı olmadan mümkün mü? Haber

Meme kanseri tedavisi, meme kaybı olmadan mümkün mü?

‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ dolayısıyla açıklamalarda bulunan uzman hekimler, son yıllarda gelişen teknolojiyle beraber meme koruyucu cerrahi ile meme kaybı olmadan tedavinin yapılabildiği ve ileri seviye meme kanserinde bile başarı sağlandığı bilgisini verdi. Genel Cerrahi Uzm. Doç. Dr. Sönmez Ocak ve Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Faruk Bük, meme kanseri ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. "Meme koruyucu cerrahiyi daha ön planda tutuyoruz" Genel Cerrahi Uzm. Doç. Dr. Sönmez Ocak, “Geçmiş yıllarda meme kanseri tedavisinde meme dokusunun tamamen alınması, meme dokusunun arkasındaki kasların, omurgaların alınması gibi çok radikal işlemler yapılıyordu. Teknolojinin gelişmesiyle, kanser ilaçlarının gelişmesiyle şu an için meme koruyucu cerrahiyi daha ön planda tutmaktayız. Her ne kadar hayati bir organ olmasa da kadınlar için çok önemli olan meme organının tamamen alınması yerine, meme koruyucu cerrahi uygulanması hem hasta sağlığı hem de hastaya psikolojik destek olması için çok önemlidir. Biz bu cerrahide sadece tümörün olduğu dokuyu çıkartıyoruz ve ameliyatta özel bir boya vererek koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmadığını anlık patoloji ile saptayarak buna yönelik tedavi uyguluyoruz. Eğer koltuk altlarında lenf bezlerinde bir yayılım saptanmamışsa, koltuk altı lenf bezlerini çıkartmıyoruz. Meme koruyucu cerrahi geçiren hastalarda gebe sonrası emzirmede mümkün olabilmektedir. Büyük çoğunluğunu böyle yapsak da bazı hastalarda memenin tamamının alınması de gerekebiliyor. Memenin tamamen alınmasını sadece meme kanserinin tedavi etmek amacıyla değil ileri evre hastalıklarda meme dokusundan oluşan yara, akıntı ve kanamaları engellemek amacıyla hastanın konforunu arttırmak amacıyla da yapılabiliyor. Bizim kliniğimizde hem meme koruyucu cerrahi hem de memenin tamamen alınması ameliyatları başarıyla yapılmaktadır" dedi. "Ailesinde kanser görülen kadınlar daha dikkatli olması gerekiyor" Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Faruk Bük ise şunları söyledi: "Meme kanseri sıklığı yaş ile beraber artıyor. Her kadının bunu bilmesi ve bunun farkında olması gerekiyor. Meme aslında dışarıda bulunan bir organdır ve kanserin çoğu içerideki organlarımızda gelişir. Her kadının bu tür olumsuz bir durumun farkına varacağı bir organdır. Dolayısıyla her kadın kendini muayene edebilir. Yaşamın her döneminde özellikle üretkenlik döneminde vücutta bulunan östrojen hormonuna bağlı olarak çoğu zaman gelişir. Bu durumun uzadığı bazı durumlar vardır. Örneğin ilk adet yaşının erken olması ve menopoz yaşının da geç olmasıdır. Östrojene ne kadar maruz kalırsa bir kadın bu kadar artan oranda meme kanseri riski vardır. Dolayısıyla kadın östrojenin etkisinde olduğunu her zaman bilmeli ve kendisini kontrol etmelidir. Bizim ülkemizde 40 yaşa kadar tarama önerilmez. 40 yaşından sonra mamografi çekimi önerilir. Bu sonuca göre de yıllık veya 2 yılda bir kontroller yapılır. Bence mamografi yeterli değildir. Çünkü mamografi her zaman her şeyi göstermez. En ufak şüpheli durumda buna ultrasonu da eklemeliyiz diye düşünüyorum. 40 yaş üstü bütün kişilerin tarama programlarına girmesi gerekiyor. En önemli şey kadınların kendi kendilerine yapabilecekleri muayenelerdir. En önemli klinik bulgu ele gelen kitledir. Göğüs büyüdükçe muayene daha da zorlaşıyor. Bunun dışında aile hikâyesi tabii ki önemlidir. Özellikle birinci derece yakınlarında meme kanseri olan kadınların daha dikkatli olması gerekiyor. Tarama programları 30-35 yaşlara çekebilir. Bazı ailesel kanser sendromları vardır. Ailesinde 40 yaşında kanser görülen kadınlar daha dikkatli olması gerekiyor. Doğum kontrol hapları kullanan kadınlar daha dikkatli olması gerekiyor. Memede bir lezyonu olan kadının, takipte olan kadının doğum kontrol hapının kullanmasını çok önermeyiz. Meme kanserinde erken teşhis çok önemlidir. Bazen kadınlar memede değil, koltuk altında bir kitle hissediyor. Bu çok sık karşılaştığımız bir durumdur. Bu kanserin koltuk altına yayılmış bir durumu olabilir. Erken evlerde cerrahi tedavi öncelikli olarak düşünülebilir ama ileriki evrelerde kemoterapi gibi ileri tedaviler ön plana çıkar. Tedavide farklı yöntemler var. Eskiden çok daha radikal çözümler sunulurdu. Memenin tamamının alınması ile birlikte hatta kemiklerin alındığı vakalar bile vardır. Sonra zamanlarda meme koruyucu dediğimiz yöntemler daha ağırlıktadır. Tabii, avantaj ve dezavantajlara sahiptir. En radikal çözüm meme ve koltuk altının alınmasıdır. Diğer çözümler ise meme koruyucu dediğimiz memenin olduğu yeri tümör içermeyen temiz cerrahi sınırlarına çıkarmaktır. Meme dokusunun hepsini alırsak eğer hasta genelde radyoterapi görmez ama tümörün yayılım durumuna göre kemoterapi görme durumu ortaya çıkar. Meme koruyucu cerrahi olan bir hastada kemoterapi olmazsa olmazdır. Memenin tamamın alınması bu hastada aynı memede kanser gelişmeyeceği anlamına gelmez. Mutlaka geriye meme dokusu kalır. Hiçbir zaman tamamen temizlenemez ve bazen de yıllar önce alınmış meme bölgesinde bile tekrar tümör görmekteyiz. Cerrahi sonrası ilk 5 yıl sıkı takip yapılması gerekiyor. Hastalar için zor bir süreçtir. Hem tanı hem takip hem de sonraki süreçte durum böyle olunca erken tanı ve teşhis çok önem kazanıyor." BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: 5 sağlıklı kahvaltılık önerisi

Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarıyor Haber

Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarıyor

Meme kanseri, her sekiz kadından birinde görüldüğüne dikkat çeken Tezer, “Fakat erken teşhis edildiğinde tedavi şansı yüksek bir hastalıktır. Meme kanseri, meme dokusundaki normal hücrelerin bozulmaya uğrayarak kanser hücrelerinin oluşması ve kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla oluşmaktadır. Meme kanseri hakkında bilinçli olmak, önlem alma açısından oldukça önemlidir” şeklinde konuştu. Hastalığın başlıca belirtileri hakkında bilgi veren Tezer, “Memede ele gelen şişlikler, memede gözle görülür değişiklik, meme bölgesinde renk değişikliği, meme ucundan akıntı alması ve koltuk altında fark edilen şişliklerdir. Meme kanseri, erken teşhis edildiğinde tedavide başarı şansı yüksek bir kanser türüdür. Periyodik meme muayenesi ve mamografi, ultrasonografi gibi yöntemlerle teşhis edilir. 40 yaşından sonra meme kanseri riskinin artması ve ortalama meme kanseri görülme yaşının 51 olduğu bilgisi, bu yaş aralıklarında özellikle düzenli kontrollerin ve tarama programlarının yapılmasının önemini ortaya koyar” ifadelerini kullandı. Meme kanserinin giderek artan bir trendle görülme sıklığına sahip olması, bu konunun öncelikli bir halk sağlığı sorunu olduğunu gösterdiğinin altını çizen Tezer, “Bu kapsamda, sağlıklı yaşam tarzlarının teşvik edilmesi, düzenli egzersiz yapılması, dengeli beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi ve düzenli sağlık kontrollerinin yapılması gibi önlemler, meme kanseri gibi hastalıkların önlenmesinde ve erken teşhisinde kritik bir rol oynar. Erken teşhis, hastalığın ileri evrelere ilerlemeden önce tespit edilmesine imkân tanır ve böylece tedavi sürecinin daha etkili olmasına yardımcı olur. Memeleriyle ilgili hiçbir şikâyeti olmasa da her kadının 20-40 yaş arası 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise yılda bir kez klinik meme muayenesi için bir genel cerraha muayene olması gerekir, dedi." BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Meme kanseri tedavilerinde iyileşme arttı

Meme kanseri tedavilerinde iyileşme arttı Haber

Meme kanseri tedavilerinde iyileşme arttı

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Çetin, meme kanserinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirterek, Türkiye’de yaklaşık yıllık 24 bin yeni vakanın görüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Bülent Çetin, meme kanserinin, akciğer kanserinden sonra ikinci olarak en sık görülen kanser türü olduğunu söyledi. Kadınlarda en sık görülen kanserlerden biri olan meme kanserinin, dünyada her sekiz kadından birinde görülebileceğinin tahmin edildiğini ifade eden Çetin, Türkiye’de ise yaklaşık olarak yıllık 24 bin yeni vaka olduğunu açıkladı. Meme kanserinde erken tanının ve erken evrenin önemine vurguda bulunan Prof. Dr. Bülent Çetin, "Türkiye’deki yıllık vaka sayısı 24 bin civarlarında ama her geçen gün özellikle gençlerde daha sık görülmeye başladı. Aslında meme kanseri, elli yaş ve üzerinde görülen bir hastalık olmasına rağmen son dönemlerde gençlerde de prevalansının arttığını saptamaktayız. Kırk yaş sonrasında yaygın olarak görülen meme kanseri, son yıllarda otuzlu yaşların başında, hatta daha genç yaşta bile rastlanabilir hale geldi. Genel olarak menopoz sonrası dönemde görülse de menopoz öncesi dönemde de artık görülmekte" dedi. “Meme kanseri, yaklaşık olarak yüzde 5-10 arasında genetik” Meme kanserine sebep olan faktörlerden bahseden Çetin, “Meme kanseri, yaklaşık olarak yüzde 5-10 arasında kalıtsal, yüzde 30 aile öyküsü, yüzde 70-80 arasında da her hangi bir risk faktörü olmadan ortaya çıkmaktadır. Meme kanserine neden olan sebepler arasında adet görmeye erken yaşta başlamak veya menopoza geç girmek, uzun süreli östrojen hormonuna maruz kalmak, hareketsiz yaşam tarzı, obezite ve sigara kullanımı meme kanseri riskini artırabilir” ifadelerini kullandı. “Erken teşhis ve erken evre, meme kanserinde hayat kurtarıyor.” Meme kanserinde erken teşhisin önemini vurgulayan Prof. Dr. Bülent Çetin, “Meme kanserinin tedavisi diğer kanser türlerine oranla daha yüz güldürücüdür. Kanser 4. evre olsa bile beş yıllık sağ kalımlardan bahsedilebiliriz. Her sene, dünyada 100 bin kadından 10 bini ölüyor. Ancak son yıllarda gelişen teknoloji ve tedavilerle birlikte ölüm oranlarında azalma görüldü. Meme kanseri tedavi edilebilir bir hastalıktır. Önemli olan geç kalmamaktır. Meme kanserinde erken tarama ve erken tanı oldukça önemlidir. Erken teşhis ve erken evre, meme kanserinde hayat kurtarıyor. Erken teşhis için tarama programlarına uyulması, 30 yaşından sonra her kadının yılda bir kere mamografi çektirmesi, 20 yaşını geçen her kadının ise, adetinin bittiği tarihten sonra bir hafta içinde meme muayenesini kendisinin yapması gerekmektedir” diye konuştu. “Yeni çıkan tedavilerle birlikte ileri evre kanserde de iyileşme görülüyor” Meme kanserinin her bireyde farklı türlerde gözlemlendiğini ve her kanser türü için ayrı bir tedavi yöntemi uygulandığını dile getiren Prof. Dr. Bülent Çetin, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Meme kanserinde: Cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonoterapi ve hedefe yönelik tedavi uygulanmaktadır. Meme kanserinin alt tiplerine göre farklı tedaviler uygulanmaktadır. Yeni çıkan hedefe yönelik akıllı ilaçlar, meme kanserini tedavi edilebilir bir hastalık haline getirdi. Bu ilaçlar erken evrede çok iyi sonuçlar verebiliyor. Çok ileri evrelerdeki kanserler için de uygulanabilen bu ilaçlarla birlikte, iyileştirilen hasta sayısı oldukça fazla. Yeni ajandanın çıkması ve bu çıkan ajandanın Türkiye’de de ulaşılabilir olması meme kanserinin tedavilerdeki iyileşme boyutunu çok fazla artırdı.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Akdeniz beslenme nedir? Akdeniz beslenmesi kimler için uygundur?

Kontrol Sende Cevabı Gende hayata geçti Haber

Kontrol Sende Cevabı Gende hayata geçti

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD), tüm dünyada en sık görülen ve en ölümcül kanser çeşitleri arasında yer alan meme ve yumurtalık kanserlerine karşı farkındalığı artırmak için AstraZeneca’nın koşulsuz desteği, oyuncu ve heykeltıraş Arzum Onan’ın elçiliğinde “Kontrol Sende Cevabı Gende” platformunu hayata geçirdi. cevabigende.com adresinden ulaşılabilen web sitesindeki anketleri dolduran ziyaretçiler, meme ve yumurtalık kanseri riski taşıyıp taşımadıklarına ve bu risk faktörlerinin hangilerine maruz kaldıklarına dair fikir edinebiliyorlar. Doldurdukları anketler sonucunda bu kanserlerin risklerine dair bilgilendirilen ziyaretçiler, sonrasında risk faktörlerinin azaltılabilmesine yönelik önerilerin bulunduğu kaynaklara yönlendiriliyorlar. Sitede her iki kansere dair belirtiler, risk faktörleri, yaygınlık gibi yararlı bilgilerin yanı sıra sıkça yöneltilen soruların yanıtları da yer alıyor. Dünyada en sık teşhis edilen kanser meme kanseri Sitede paylaşılan verilere göre dünya genelinde meme kanseri, en sık teşhis edilen kanser türü olarak görünüyor. Meme kanseri teşhisi konan kadınların çoğu 50 yaşın üzerinde, ancak daha genç kadınlar da meme kanserine yakalanabiliyor. Her 7 kadından yaklaşık 1'ine yaşamları boyunca meme kanseri teşhisi konuyor. Meme kanseri, erken bir aşamada tespit edilirse iyileşme şansı yüksek. Bu nedenle, kadınların memelerinde herhangi bir değişiklik olup olmadığını düzenli olarak kontrol etmeleri ve her değişikliği her zaman bir hekime muayene ettirmeleri büyük önem taşıyor. Yumurtalık kanseri üreme organı kanserleri içinde en ölümcül olanı Yumurtalık kanserleri ise dünyada kadınlarda en sık görülen 7'inci kanser ve yılda 314 bin kadına yumurtalık kanseri tanısı koyuluyor. Gelişmiş ülkelerde her 100 bin kadının 7’sinde, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ise 6’sında yumurtalık kanseri görülüyor. Başka bir açıdan bakıldığında 40 yaş üzerinde her 100 kadının 1,4’üne yumurtalık kanser tanısı koyuluyor. Yumurtalık kanserlerinin en önemli özelliği bunların yüzde 70-75’inin tanı koyulduğu zaman ileri evrelerde olması. Ayrıca yumurtalık kanseri üreme organı kanserleri içinde en ölümcül olanı ve tüm üreme organ kanserlerine bağlı ölümlerin yarısından fazlası bu kansere bağlı. “Bu platform ile kadınları meme ve yumurtalık kanserleri hakkında bilgilendirmeyi hedefliyoruz” Projenin tanıtım toplantısında konuşan Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı ve Gelecek Başkanı Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, meme kanserine dikkat çektiği konuşmasında, “Çalışmalar 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığının, 50 yaş altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla olduğunu söylüyor. Ailede birinci derece yakınlarında meme kanseri olan kişilerde, meme kanserine yakalanma olasılığı, ailesinde meme kanseri olmayan kadınlara göre 2 kat daha fazla. Rakamların da gösterdiği üzere Türkiye ve dünya için büyük bir sağlık problemi oluşturan meme kanseriyle mücadele kritik önemde. Meme ve yumurtalık kanserine karşı bilgiyi daha erişilebilir kılmak ve toplumda bu kanserler hakkında farkındalık oluşturmak adına büyük bir adım olan ‘Kontrol Sende Cevabı Gende’ projesini sayın Arzum Onan elçiliğinde ve AstraZeneca Türkiye’nin koşulsuz desteğiyle hayata geçirdik. Meme ve yumurtalık kanserleri hakkında bilgi sahibi olmak erken tanı açısından da büyük bir avantaj sağlıyor. Bu platform ile kadınları meme ve yumurtalık kanserleri hakkında bilgilendirmeyi ve bilinçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu platform, kadınları doğru bilgilerle donatmanın yanı sıra meme ve yumurtalık kanserinde kendi risk faktörlerini öğrenebilecekleri kapsamlı anketler de içeriyor. Bu anketler, kadınların risk faktörlerini anlamalarına ve gerekirse kontrolü ele alarak bazı risk faktörlerini hayatlarından çıkarma kararı vermelerine de yardımcı oluyor” şeklinde konuştu. “Meme ve yumurtalık kanseriyle mücadelede yeni bir sayfa açıyoruz” Konuşmasında yumurtalık kanseri hakkında ilgi çekici bilgilere değinen Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Gökşen İnanç İmamoğlu, “Vücuttaki her hücrenin düzenli bir çoğalma veya bölünme düzeni var. Bu bölünme düzeni hücrelerin genetik kontrolü altında. Çeşitli nedenler ile bölünmeyi önleyen genlerin etkisinin azalması ve bölünmeyi artıran genlerin etkisinin artması hücrelerin kısa zamanda çok sayıda kontrolsüz çoğalmasına neden oluyor. Kontrolsüz çoğalma sonunda tümöre ait kitleler meydana geliyor ve kaynaklandığı organın yapısını bozuyor. Bu durum kanser olarak tanımlanıyor. Eğer kanser yumurtalıklarda görülüyorsa buna yumurtalık kanseri diyoruz. Yumurtalık kanseri dünyada kadınlarda en sık görülen 7. kanser ve en çok ölüme neden olan kanserler arasında da 8. sırada. Dünyada yılda 314 bin kadına yumurtalık kanseri tanısı koyuluyor, bu kadınların 207 bini bu hastalıktan dolayı ölüyor. Burada ilk iş elbette kadınlara düşüyor. Biz de ‘Kontrol Sende Cevabı Gende’ projesini bu vizyonla oluşturduk. Bu projeyle, meme ve yumurtalık kanseriyle mücadelede yeni bir sayfa açıyoruz. Bilgiye dayalı, farkındalığı artırıcı ve bu kanserler hakkında kontrole teşvik ederek “kontrol sende” dediğimiz bu proje kapsamında; meme ve yumurtalık kanseri ile ilgili bilgi kaynağı sunan cevabigende.com web sitesini hayata geçirmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Platform ile kadınları sağlıkları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmaya ve anketler aracılığıyla risk faktörleri hakkında bilgi sahibi olmaya çağırıyoruz. Meme ve yumurtalık kanserine karşı kadınlarla omuz omuza duran herkese gönülden teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. “Hedefimiz kanserin bir ölüm nedeni olarak ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak” AstraZeneca Uluslararası Bölge Onkoloji Başkanı Ti Hwei How ise proje hakkında, “Meme kanseri sadece 2020 yılında 2,3 milyondan fazla vaka ile dünyada en çok teşhis edilen kanser ve önde gelen ölüm nedenlerinden biri. Bu yükün 2040 yılına kadar yılda 3 milyondan fazla yeni vakaya ve bir milyondan fazla ölüme ulaşacağı tahmin ediliyor. Tüm jinekolojik kanserler arasında en yüksek ölüm oranına sahip olan yumurtalık kanseri de önemli bir sağlık sorunu. Yumurtalık kanserinin bu kadar zorlu olmasının nedenlerinden biri belirtilerin tespit edilmesinin zor olması. Yumurtalık kanseri hastalarının üçte ikisi, hastalık yayıldıktan sonra geç bir aşamada teşhis ediliyor ve bu da tedaviyi zorlaştırıyor. Ancak iyi haberler de var; tarama, erken teşhis ve yenilikçi hedefe yönelik tedavilerdeki ilerlemeler sayesinde bu kanser türlerine yakalanan kişiler daha uzun süre hayatta kalabiliyor. AstraZeneca'nın hedefi de meme ve yumurtalık kanserleri de dahil olmak üzere kanserin bir ölüm nedeni olarak ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak. Bu hedefe ulaşmak için hastalığın tüm türleri ve evrelerinde karşılanmamış ihtiyaçları ele almaya, meme ve yumurtalık kanseri olan tüm hastaların tedavilerini almalarını sağlayacak çözümler üretmeye odaklanıyoruz. Bu kapsamda bu önemli kanser türlerine ilişkin farkındalığı artırmak ve daha da önemlisi harekete geçme çağrısında bulunmak için burada bulunmaktan mutluluk duyuyorum” diye konuştu. “Kanser ile mücadelede başarıya giden yol iş birliklerinden geçiyor” Kanserin, insanların hayatını değiştiren ve çoğu zaman yaşam kalitelerini sınırlayan bir hastalık olduğunu vurgulayan AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış, “AstraZeneca olarak biz de kanseri ve tüm zorluklarını anlayabilmek adına bilimsel gelişmeleri takip ederek yaşam değiştiren tedavileri keşfediyor, geliştiriyor, sağlığın hizmetine sunuyoruz. 40 yılı aşan süredir ürettiğimiz kanser ilaçlarıyla hastaların yaşam süresini uzatırken kanser tedavisi alanında hastaların hayatında değer oluşturmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeyi amaç ediniyoruz. Bu yaklaşımla yaptığımız yatırımlar neticesinde Türkiye’de yürüyen klinik araştırmalara son iki yılda 420 milyon TL’den daha fazla yatırım gerçekleştirdik. Türkiye’de yürüttüğümüz çalışmalardan yüzde 73’ü kanser tedavi alanında. Tabii bu ciddi hastalığı önlemek için yapılan çalışmaları artırmak ve bu alanda bilinçlendirme çalışmaları yapmak da büyük önem taşıyor. Kanser hastalıklarıyla ilgili insanların hayatlarında anlamlı bir fark oluşturmak ve farkındalık sağlamak için başarıya giden yolun birliktelikten doğduğuna inanıyoruz. Bu nedenle dernekler, akademik kurumlar, teknoloji firmaları ve bilim insanlarıyla birçok iş birlikleri gerçekleştiriyoruz. Değerli paydaşlarımızdan Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ile bu yeni iş birliğimizde de bir kez daha yan yana olmaktan mutluluk duyuyoruz. Platformunun elçiliğini ise Arzum Onan’ın yapması da bizim için ayrı bir gurur. Bu anlamlı projede, meme ve yumurtalık kanserleri ile ilgili bilgilendirici içerikler ve anketler aracılığıyla risk faktörleri hakkında toplumun bilgilendirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Sağlığa erişim hedefimiz doğrultusunda bilinçlendirme projeleri ile milyonlarca insana ulaşmayı desteklemeye ve toplumda kanser hastalıkları hakkında farkındalık oluşturmaya devam edeceğiz” dedi. “Tüm kadınları risk durumlarını öğrenmeleri ve bilgi sahibi olmaları için platformumuza davet ediyorum” Meme ve yumurtalık kanserleri ile ilgili farkındalık çalışmalarına destek vermek amacıyla proje elçiliğini yapan oyuncu ve heykeltıraş Arzum Onan da konuyla ilgili şunları söyledi: “Türk Tıbbi Onkoloji Derneği'nin, AstraZeneca Türkiye'nin koşulsuz desteği ile hayata geçirdiği bu projeyi, dünya çapında sayısız kadının ve ailenin hayatını etkileyen meme ve yumurtalık kanserlerine karşı ortak mücadelemize umut olacak önemli bir adım olarak görüyorum. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu platformdaki verilerin her biri sadece sayılardan ibaret değil. Bir anne, bir kız, bir kız kardeş, arkadaş, hala, teyze Her rakam bir yaşamı temsil ediyor. Elçiliğini yapmaktan onur ve mutluluk duyduğum bu platform ile bu hastalıklarla mücadele yolculuğunda, umudun ışığını birlikte yakacağımıza inanıyorum. Bu platform üzerinden kadınların sadece bilinçlenmesine destek vermekle kalmıyor aynı zamanda onları sağlıklarının kontrolünü ellerine almaya da davet ediyoruz. Platformumuz hem bir web sayfası ve bilgi platformu hem de bir umut kaynağı ve harekete geçme çağrısıdır. Tüm kadınları platformumuzu ziyaret ederek bu hastalıklarla ilişkili riskleri taşıyıp taşımadıklarını öğrenmeye davet ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Meme kanserinden bu 8 besinle korunun

Meme kanserinden bu 8 besinle korunun Haber

Meme kanserinden bu 8 besinle korunun

Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, neredeyse her 8 kadından 1’inin yakalandığı meme kanserinden korunmak için vücuttaki yağ oranını kontrol altında tutmak ve kansere karşı koruyucu etkisi bilinen besinleri tüketmenin önemli olduğunu söyledi. Özbay, bunun için öncelikle beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerektiğini söyleyerek, meme kanserine karşı koruyucu etki gösteren 8 besini şu şekilde anlattı: Kurubaklagiller Özellikle menopoz sonrası dönemde meme kanserinden korunmak için normal vücudun normal ağırlığında olması önemli bir faktör. Mercimek, barbunya, kuru fasulye ve nohut gibi kurubaklagiller ise posaları sayesinde kan şekerini dengelemede önemli bir yere sahip olduklarından tokluk süresini uzatarak kilo kontrolünü sağlamada yardımcı oluyorlar. Turunçgiller Vitaminler, hastalıklarla mücadelede büyük önem taşıyor. Antioksidan özelliği bilinen C vitamini yetersizliğinin kanser oluşumu ile ilgili olabileceği düşünülüyor. Bu nedenle başta portakal, mandalina, greyfurt gibi turunçgiller olmak üzere maydanoz, turp, yeşil biber gibi C vitamini deposu olan sebzelerin sofralarımızda yer alması gerekiyor. Sarımsak Araştırmalar bize sarımsağın da bağışıklığı güçlendirici ve kanserden koruyucu etkisi olduğunu gösteriyor. Bu olumlu etki ise sarımsakta bulunan “allisin” isimli bileşende gizli. Sarımsağın bu özelliğinden yüksek oranda faydalanmanın sırrı ise ezilip, çiğ olarak yenilmesi olarak gösteriliyor. Omega-3 Sardalya, somon, uskumru, palamut, lüfer gibi balıklar sahip oldukları yüksek orandaki yağ asitleri (Omega-3) sayesinde meme kanserine karşı koruyucu etkiye sahip besinler arasında geliyor. Bu nedenle balığa sofralarımızda ızgara ve buğulama gibi pişirme yöntemlerini kullanarak, haftada 2-3 kez yer vermek gerekiyor. Domates İnsan vücudu likopen üretmiyor. Ancak güçlü bir oksidatif etkiye sahip olan likopen oksidatif strese karşı koruyucu etkisinden dolayı kanser riskini düşürüyor. Likopen ise sofralarımızın vazgeçilmezleri arasında yer alan domates başta olmak üzere karpuz, çilek, nar, kayısı, kırmızı greyfurt, pancar ve kırmızı lahanada bulunuyor. Zeytinyağı Zeytinyağı bol miktarda E vitamini içeriyor. Bu sayede hem kanser oluşumunu engelliyor hem de bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Bundan dolayı yemek hazırlarken yağ tercihinin, kilo kontrolü açısından aşırıya kaçmamak şartı ile zeytinyağı yönünden kullanılması büyük önem taşıyor. Brokoli Brokolide bulunan 'indol' adlı bileşikler, hassas hücrelerde tümör oluşumunu tetikleyen östrojeni etkisiz hale getiriyor. Ayrıca içeriğinde bulunan ve güçlü bir antioksidan olan beta-karoten, vücuttan zararlı maddelerin atılmasını hızlandırarak sağlıklı hücrelerin zarar görmesini engelliyor. Zerdeçal Ana vatanı Hindistan olan ve içeriğindeki kurkumin sayesinde yüksek antioksidan etki gösteren zerdeçal, hücresel yapıların güçlendirilmesine katkıda bulunuyor. Bu sayede kanserleşmeyi önlerken, meme kanseri de dahil olmak olma üzere tüm kanser türlerine karşı koruyucu bir etki sağlıyor. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Aralıklı oruç nedir? Aralıklı oruç nasıl yapılır?

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.