[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Nüfus

Nüfus haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Nüfus haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Günümüz 65 yaş insanı daha sağlıklı ve üretken! Haber

Günümüz 65 yaş insanı daha sağlıklı ve üretken!

Tüm dünyada nüfusun giderek yaşlanacağını kaydeden Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Türkiye ise nüfusunun yüzde 10'undan fazlası 65 yaş üstü olduğu için ‘çok yaşlı ülkeler’ kategorisine girdi bile.” dedi. Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan: “Yaşlanıyoruz, bu doğru, ama karamsar bir tablo çizmek yerine, duruma iyi tarafından da bakabiliriz. Bugünün 65 yaşındaki insanı, eski zamanların 65 yaşındaki insanına göre daha sağlıklı ve üretken. Bu bir avantaj.” Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Türkiye'deki nüfusun giderek yaşlanması ve genç nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının azalmasını değerlendirdi. Türkiye’nin muhtemelen 90 milyon civarında bir nüfusa ulaşabileceği öngörülüyor Prof. Dr. Barış Erdoğan, dramatik bir şekilde nüfus ve doğum oranlarının düştüğünü dile getirerek, “Aslında nüfus ve doğum oranlarındaki düşüş, beklenilen bir durumdur. Dünyada kentleşme arttıkça, kadınların istihdama katılma oranları ve eğitim düzeyleri yükseldikçe, doğum oranlarında bir düşüş beklenir. Türkiye de uzun yıllardır bu trendin içindeydi. Ancak 2014'ten itibaren, özellikle son 4 yılda, bu düşüş beklenenden daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başladı. Ülke olarak 100 milyonluk bir nüfus hedefi bulunuyordu, ancak mevcut veriler bu hedefin zor göründüğünü gösteriyor. Bu trendler devam ederse, Türkiye’nin muhtemelen 90 milyon civarında bir nüfusa ulaşabileceği öngörülüyor.” dedi. Türkiye’de de diğer Avrupa ve gelişmiş ülkeler gibi beklenen yaşam süresi yükseliyor Bu durumun iki açıdan önemli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları dile getirdi: “Bir ülke için yeni ve genç bir nüfus, ekonomi açısından dinamizm demektir. Ancak, alt kademelerden yeterli nüfus gelmediğinde, yukarıda da sorunlar oluşmaya başlayacak. Neden diye sorabilirsiniz? Çünkü nüfusumuz aynı zamanda yaşlanıyor. Yaşlanmamızın sebebi ise, daha fazla insanın daha uzun süre yaşaması. Sağlık koşullarının iyileşmesi, bakım imkanlarının artması gibi nedenlerle Türkiye’de, diğer Avrupa ve gelişmiş ülkeler gibi, beklenen yaşam süresi yükseliyor ve 70'lerin sonlarına doğru ilerliyor. Şimdi sorulması gereken şu: Bu nüfusa kim bakacak? Alttan gelen nesillerin istihdama katılması, üretmesi ve onların vergileriyle, primleriyle yukarıdaki emekli maaşlarının ödenmesi, sağlık hizmetlerinin karşılanması gerekiyor. Önümüzdeki önemli sorunlardan biri, doğum oranlarını ne kadar yukarı çekmemiz gerektiğiyle ilgilidir.” Nüfusumuz artık artmayacak, hatta azalma trendine girmiş durumda Dünya genelinde doğurganlık oranının, yani kadın başına doğan çocuk sayısının, nüfusun yerinde kalabilmesi için en az 2.1 olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu oran genellikle 16-49 yaş arasındaki kadınlar için hesaplanır. Basit bir şekilde düşünürsek, bir kadın ve bir erkek evlenip aile kurduğunda, nüfusun sabit kalması için geride en az iki çocuk bırakmaları gerekir. Yani nüfusun artmasını bir yana bırakın, sabit kalması için bile bu şarttır. Ancak, TÜİK'in 2023 verilerine göre, Türkiye'de bu oran 1.51'e düşmüş durumda. Bu da gösteriyor ki, nüfusumuz artık artmayacak, hatta azalma trendine girmiş durumda. Bu aslında beklenen bir şey; dünya genelinde, Avrupa'da ve gelişmiş ülkelerde de benzer bir durum söz konusu. Geçmişte, tarım toplumlarında çocuklar aileye ekonomik katkı sağlarken, günümüzde insanlar neden daha az çocuk yapmayı tercih ediyor? Bunun çeşitli nedenleri var.” diye konuştu. Kırsal kesimdeki nüfus genel ortalamaya çok az katkı sağlıyor Türkiye'nin kırsal kesiminde yaşayan insan sayısının, oran olarak oldukça azaldığını dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Artık Türkiye'nin büyük çoğunluğu, neredeyse yüzde 90'a varacak düzeyde, kentlerde ya da kasabalarda, yani tarım dışı sektörlerde çalışan insanların olduğu bir ülke haline geldi. Dolayısıyla kırsal kesimdeki nüfus, yani çocuk doğurganlığı, genel ortalamaya çok az katkı sağlıyor. Örneğin, Şanlıurfa ve Mardin gibi illerimizde, bundan 30 yıl önce 5 civarında olan doğurganlık oranı, günümüzde 3.2 civarına düşmüş durumda. Bunun nedeni de tarımda traktörleşme ve makineleşmenin yaygınlaşmasıyla, çocuğa olan ihtiyacın azalması.” şeklinde konuştu. Çoğu aile bir çocukla yetiniyor Buna karşılık, kent ortamında da farklı bir sorunla karşılaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Artık insanların beklentileri de değişmeye başladı. Eskiden çocuklar büyür, devlet okuluna gider, imkânlar neyse ona göre yetişirdi. Çoğumuz mahallelerde böyle büyüdük. Ancak şimdi insanlar, çocuklarının özel okulda okumasını, piyano dersi almasını, ata binmesini ve en iyi imkanlara sahip olmasını istiyor. Tüm bunlar ekstra masrafları beraberinde getiriyor. Kreş ve özel okul ücretlerinin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, insanlar bu masrafları karşılamakta zorlanıyorlar. Bu nedenle, çoğu aile bir çocukla yetiniyor.” dedi. Çocukların güvenle emanet edilebileceği kreşlerin yaygınlaştırılması gerekiyor “Cumhuriyetin kuruluşundan beri bir nüfus problemimiz var. ‘On yılda on beş milyon genç yarattık, her yaştan’ derken, büyük savaşların ardından genç bir nüfusa ihtiyaç duyuyorduk. Günümüzde de üretken ve genç bir nüfusa ihtiyacımız devam ediyor.” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Peki, ne yapılabilir? İlk olarak, devlet okullarının kalitesinin artırılması ve kreşlerin yaygınlaştırılması önemli adımlardır. Anneler artık haklı olarak eskiye göre farklı bir konumda. Kadınlar eğitim alıyor, üniversite eğitimi görüyor, yüksek lisans ve doktora yapıyorlar. Çocukların güvenle emanet edilebileceği kreşlerin yaygınlaştırılması gerekiyor. Ayrıca, doğum yapan ya da belirli sayıda çocuk sahibi olan kadınlara erken emeklilik, kredi imkânları gibi bazı kolaylıklar sağlanabilir. Avrupa ülkeleri, Kore ve Japonya'da devlet büyük imkanlar sağlıyor, insanlar yine de çocuk yapmaktan çekiniyor.” dedi. Çocuk yapma ileriki yaşlara öteleniyor Eskiden toplumsal beklenti veya başarı ölçütünün bir an önce aile kurmak, çocuk sahibi olmak, çoğalmak, gelişmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Yeni dönemde bireycilik artırılmış vaziyette, sürekli olarak medyada gezin, dolaşın, dünyayı deneyimleyin, hayatınızı yaşayın pompalanıyor. Bütün bunları yaptığınız zaman çocuk yapma yaşınızı ileriki yaşlara doğru erteliyorsunuz. Erteledikçe de yani kendinize yoğunlaştıkça bu ertelediğiniz zaman dilimi içinde çocuk yapma yaş dilimi de daralmaya başlıyor. Bu, Türkiye'ye özgü bir durum da değil. Böyle bir dünyanın içinde insanlar çocuk yapmayı ya hiç istemiyorlar ya da ileriki yaşlara öteliyorlar.” diye konuştu. Prof. Dr. Barış Erdoğan, Türkiye'ye gelen Suriyeliler için de eskiden ‘5 çocuk yapıyorlar’ denildiğini ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı: “Ancak şimdi onların da çocuk sayısı 3'e düştü. Türkiye'ye geldikçe, kentleşmenin içine girdikçe çocuk sayısı azalıyor. Şartlar insanları zorluyor. Bu durum sadece Türkiye'ye özgü değil; tüm dünyada nüfus giderek yaşlanacak. Türkiye ise, nüfusunun yüzde 10'undan fazlası 65 yaş üstü olduğu için ‘çok yaşlı ülkeler’ kategorisine girdi bile. Yaşlanıyoruz, bu doğru, ama karamsar bir tablo çizmek yerine, duruma iyi tarafından da bakabiliriz. Bugünün 65 yaşındaki insanı, eski zamanların 65 yaşındaki insanına göre daha sağlıklı ve üretken. Bu bir avantaj. Ayrıca, robotik teknolojilerin, yapay zekaların gelişmesiyle birlikte, genç nüfusun yapacağı işlerin bir kısmını robotlara ve makinelerle devredebileceğiz. Ancak sonuçta, biz bu dünyada insan olabilmek için varız. Bu dünyayı robotlar ya da makineler için kurmadık. Bu yüzden, neslin devam etmesi, insanlığın hayrı ve selameti için önemli; bu açıdan da olaya bakmamız gerekiyor.”

Sezaryen doğumun nüfus artışını engelleyici bir basamak olma riski taşıdığı ortaya çıktı Haber

Sezaryen doğumun nüfus artışını engelleyici bir basamak olma riski taşıdığı ortaya çıktı

TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2023'te doğurganlık hızının 1,51'e gerilemesiyle konuya ilişkin çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu çerçevede AK Parti Kadın Kolları tarafından geçtiğimiz günlerde 'Nüfus Dinamikleri Riskler, Uluslararası Uygulamalar, Politika Önerileri Çalıştayı' düzenlendi. Çalıştaya katılan kadın sağlığı uzmanları; doğumu etkileyen, doğum şekilleri, ekonomik şartlar ve sosyal şartlar konuları üzerinde durdu. Çalıştayda tartışılan doğurganlık hızının düşme sebeplerinden birisi de sosyal medya içeriklerinde ve filmlerde normal doğum yapan kadın sahnelerinin korkutucu bir şekilde sunulması oldu. Çalıştayda yer alan Koru Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydan Biri de programda üzerinde durulun konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. “Doğum şeklinin sezaryene doğru kaymasının nüfus artışını engelleyici bir basamak olma riski ortaya çıktı” Prof. Dr. Biri, konuyu tartışabilme ve fayda sağlayabilme açısından akademik ve sivil toplum kuruluşlarından, iş ve basın dünyasından, birçok katılımcının katıldığını belirtti. Gelişmiş ülkelerin temel ve genel sorununun doğurganlığın azalması ve nüfusun yaşlanması olduğunu vurgulayan Biri, “Doğum önemli bir sorun. Ciddi anlamda ele alınması gerekiyor. Birçok ülke de bu konunun üzerinde duruyor. 2017’de 2,2 olan doğurganlık hızımız şimdi 1,5 seviyelerine geriledi. O günden bugüne doğum ve doğum şeklinin sezaryene doğru kaymasının nüfus artışını engelleyici bir basamak olma riskini taşıyan yönü ortaya çıktı. Tabii konuyu birçok yönüyle ele almak gerekiyor. Bu hep bir parça üzerinde durduğumuz bir konuydu. Bugün vardığımız noktada, doğurganlık hızı benim tahminimin de altına indi” açıklamasında bulundu. Programda, sezaryen hızının artmasının doğum sayısını azaltıcı basamak olma açısından risk taşıdığını belirten Biri, çalıştayda bu konuşmayı yapmadan önce de doğurganlık hızının Türkiye açısından önemli olduğunu, bu kapsamda zaman zaman siyasetçilerin de bu konuyu ele alarak doğum sayısıyla ilgili konuşmalar yaptığının altını çizdi. “Sezaryen doğum oranı yüzde 60’lara çıktı” Biri, kadın doğumunda sağlığın en temel parametrelerden biri olduğuna dikkati çekerek, “Özellikle neslin varlığı ve sağlıklı olması üzerine diğer unsurları konuşabiliriz. Doğumun neden önemli olduğunu konusunda konuşurken de dile getiriyoruz. Siz bir nesille başlıyorsunuz ve her şey bunun üzerine yapılanıyor. Dolayısıyla üreme sağlığı, kadın sağlığı, çocuk sağlığı, toplum sağlığı temelindedir. Üremenin sağlığı ayrı, yönetilmesi ayrı sorundur. Bu konuları yıllardır birbirleri içerisinde konuşuyoruz. Bu çerçevede her zaman doğum odağındaki konuşmalarımda sezaryenin önemli bir bariyer olduğunu konuşuyorum. Çünkü yüzde 60’ların üzerine çıktı bu durum. Fakat tabii o günkü toplantıda birçok farklı konunun üzerinde de duruldu. Ekonomik ve sosyal değişkenler, kadının eğitim ve iş hayatına katılımı, bebek ve evlilik planlarının sürekli ertelenmesi, sayının bu anlamda azalması, geç kalındığı için doğurganlığın geç kalmaya bağlı olarak da azalması, çocuk bakımın zorlukları gibi durumlar da buna sebep verebiliyor” ifadelerine yer verdi. “Doğum tercihlerinizden dolayı nüfusunuzun sağlık sorunları da var gibi görünüyor” Biri, toplantıda doğumun şekli, eğitim seviyesi ve çocuk bakım şartları, ekonomik ve çalışma hayatı şartları gibi konuların doğurganlık ve nüfus artışına etkilerine olan etkilerinin tartışıldığını belirterek, “Total sonuç olarak nüfusunuz azalıyor, yaşlanıyor ve doğum tercihlerinizden dolayı nüfusunuzun sağlık sorunları da var gibi görünüyor. Bu ülke bazında bir sorun bu sadece kadın doğum hekimlerini ilgilendiren bir durum değil” diye konuştu. “Doğumda korku algısının sosyal medyada abartılarak gösterilmesi doğum şekillerine olumsuz etki ediyor” Doğum şekillerinde yapılan tercihlere bakıldığında sosyal medya ve basındaki bilgilendirmelerin yanlış etkilerinin çok fazla olduğunu vurgulayan Biri, “Yaklaşık 3 yıl önce Ankara Ticaret Odası (ATO) bünyesinde sempozyumlar düzenliyoruz. Doğum algısına yönelik bir sempozyumumuzda 2 bine yakın bir anket düzenledik. Kadınlar aslında doğum süreçleriyle ilgili birçok bilgiye sahipler. Burada basının çok önemli bir rolü var. Şu anda insanlar artık bilgi kaynağı olarak kitap, sağlık personelleri gibi birçok şeyi kullanırken, sosyal medya ve yazılı görsel medya da bilginin ana kaynağına dönüştü. O sempozyum hazırlığı sırasında kadınların yüzde 95’i normal bir doğum sürecinin başlamasını ve normal bir şekilde sonlanmasını kendisi ve bebek sağlığı için iyi olacağını biliyor ama bu yüzde 95’in yüzde 90’ı çocuklarını özel hastanelerde ve sezaryenle dünyaya getiriyor. Bir şey bilmenin sonuca bir faydası olmuyor. Burada sürekli bir korku algısı üzerine doğum yönetiliyor. Kendine veya çocuğuna bir şey olacak diye korkuyor. Fakat sezaryen doğumda da bu korkularının geçmesi gibi bir durum yok. İşte bu korku algısı sosyal medya ve Türk filmlerinde abartılarak gösterildiği için olumsuz yönde abartılmış oluyor. Dolayısıyla basının da burada rolü var” şeklinde konuştu. “Beklentileri çok yönetildiğinde doğum süreçlerinin de çok iyi yönetildiğini görüyorsunuz” Normal doğumda da sorunların olabileceğini sözlerine ekleyen Biri, “Elbette zorlukları olabilir fakat binlerce normal doğum da son derece kolay sıradan ve bir kadının bu kadar olumsuz düşüneceği şekilde gerçekleşmiyor. Hiçbir şey kolay değil zaten insan bedeninde. Doğum da kendine özgü ve dinamik bir olay. Beklentileri çok yönetmek lazım, çok iyi anlatmak lazım. Böyle olunca doğum süreçlerinin çok iyi yönetildiğini de görüyorsunuz” değerlendirmesinde bulundu.

İşsiz genç sayımız Norveç nüfusuna eşit Haber

İşsiz genç sayımız Norveç nüfusuna eşit

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne çevrim içi katılan Davranış Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Şirin, “Daha Yaşanabilir Bir Türkiye İçin 7 Mesele 7 Reçete” başlıklı sunum yaptı.  Türkiye’nin tarihindeki birkaç sefalet döneminden birini yaşadığını belirten Şirin, 2015 yılındaki 7 Haziran seçimlerinin kırılma niteliğinde olduğunu ifade etti. İktisat Kongresi buluşmasına katılmasından dolayı gurur duyduğunu söyleyen Şirin, yapısal reformların temelinin 100 yıl önce yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde atıldığını belirterek “Cumhuriyet devrimleri aslında yapısal reformlardır” dedi. ÇOK YANILTICI Kadın ve gençlerin istihdama katılımda sıkıntı yaşadığını vurgulayan Şirin, “İstihdama katılımda erkeklerin sıkıntısı yok. Müdahale etmemiz gereken alan kadınların istihdama katılımıdır. İtalya, Yunanistan, İspanya, Fransa Türkiye’ye benziyor diyebilirsiniz. Bu çok yanıltıcı. Oralarda ortalarda genç yok. Nüfus yapılarımız bir değil. Türkiye’de genç çok. Bizdeki ev gençlerinin sayısı Norveç nüfusuna eşit. İşsiz olanlardan söz ediyorum. Önümüzdeki dönemde bu kadar genç nüfusumuz olmayacak. Şimdiki gençleri çok iyi eğitip istihdama sokamazsak bu gençler yaşlandığında onların yerine ekonomiyi yürütecek genç kuşak gelmeyecek. Övündüğümüz gençlerin kaynağı kuruyor” dedi. KADINLAR OKUYOR Eğitimdeki kırılma yaşandığını belirten Şirin, kadınların 20-30 yıl öncesine kadar maruz kaldığı cinsiyet ayrımcılığının aşıldığını aktardı. Şirin, “Kadınların eğitime katılmasında ciddi bir fark var. Biz bunu aştık. Kardelen Hareketi’yle, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kuruluşlarla aştık. Kadınlar okuyor. Eğitimde başardığımızı istihdamda yeniden başarmamız lazım” diye konuştu. HABER MERKEZİ

Konut sorunu derinleşiyor: Gelecekler ama nereye? Haber

Konut sorunu derinleşiyor: Gelecekler ama nereye?

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde yaşanan konut üretimi sorunu Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından ayyuka çıktı. Deprem sahasından farklı şehirlere başlayan göç hareketliliği büyükşehirlerdeki yapı stokunu gündeme getirirken, görüşlerine yer verdiğimiz Müteahhitler Federasyonu Başkanı İsmail Kahraman, inşaat malzemelerine yapılan yüzde 300-400 bandındaki zamların sektörü sekteye uğrattığını dolayısıyla da müteahhitlerin konut üretmekte zorlandığını kaydetti. “Üretse dahi kime satacak? Böyle bir endişe yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor” diyen Başkan Kahraman, nüfus hareketliliği ile birlikte yaşanacak olası barınma krizini gündeme getirdi:  “Gelecekler ama nereye? Deprem öncesinde var olan konut problemi deprem sonrasında daha da derinleşecek.” Öte yandan, bazı müteahhitlerin İstanbul’da, 90’lı yıllarda inşa edilen binalar için deniz kumu kullandıklarına dair itiraflarını da değerlendiren Başkan Kahraman, “Deniz kumu kullanılmasında bir problem yok. Denizden çıktığı gibi getirip inşaatta kullanırsanız o zaman problem. Kumun elenmesi,  temizlenmesi gerekiyordu” dedi. KAMU ELİYLE ARSA ÜRETİLMELİ Göç dalgasından öncede yapı stoku probleminin yaşandığını dile getiren Kahraman, “Çünkü inşaat maliyetlerinin üstesinden gelemiyorduk. Malzeme fiyatlarındaki yüzde 300-400 bandındaki fahiş artış inşaat sektörünü ciddi ölçüde sekteye uğratmıştır. Bütün Türkiye’de olduğu gibi İzmir de bundan payını almıştır. Dolayısıyla müteahhitlerimiz konut üretmekte biraz zorlandı. Üretse dahi kime satacak? Böyle bir endişe yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Vatandaşın alım gücü de bu noktada önemliydi. Son çıkan konut kampanyası aslında sektöre bir nefes aldıracaktı. Bu anlamda iyi bir çalışmaydı. Tabi onun yanında en önemli sorunlardan bir tanesi de arsa olmaması. Arsa üretilemeyen bir durum olduğu için o alanda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Burada bizim önerimiz özellikle kamu eliyle arsa üretilmesi. Deprem öncesi birçok konuşmamızda da bunu dile getiriyorduk. Kentsel dönüşüm rezerv alanları geliştirmek zorundayız. Bugün aslında dönüşümün olmamasının ana nedenlerinden bir tanesi vatandaşa elde tutulur bir çözüm üretme alternatiflerimizin çok az olması” bilgisini paylaştı.   KAHRAMAN’DAN REZERV ALANI ÖNERİSİ Başkan İsmail Kahraman, sözlerine şöyle devam etti: “İzmir’i bir çanak olarak kabul edersek dört bir tarafında kamuya ait orman ve tarım vasfını yitirmiş, marjinal alanlar dediğimiz birçok alanımız var. Bu alanların uydu kent modellerle şehrimize kazandırılması gerekiyor. Kaldı ki İstanbul’da böyle bir çalışma uygulanacak. Yıllardır biz de bunu ifade ediyoruz. Rezerv alanlarını oluşturmak zorundayız. Vatandaşlarımıza alternatif alanları inşa etmek zorundayız. Gerektiğinde oralardan seçebilecek, gerektiğinde kendi ada parseli içerisinde seçebilecek alternatifler oluşturmak zorundayız. Zaten inşaat malzemelerindeki fahiş artışlar ve arsanın yokluğu nedeniyle konut üretiminde ciddi düşüş vardı, bir de depremzede vatandaşlarımızın da kentlerimize yerleşmesiyle elbette sıkıntılı bir süreç bizleri bekliyor olacak. Gelecekler ama nereye? Deprem öncesinde var olan konut problemi deprem sonrasında daha da derinleşecek.”   KUMUN ELENMESİ, TEMİZLENMESİ… Öte yandan, bazı müteahhitlerin İstanbul’da, 90’lı yıllarda inşa edilen binalar için deniz kumu kullandıklarına dair itiraflarını da değerlendiren Başkan Kahraman, şunları ekledi: “Yanlış bir anlaşılma söz konusu o noktada. Deniz kumu kullanılmasında bir problem yok. Denizden çıktığı gibi getirip inşaatta kullanırsanız o zaman problem. Kumun elenmesi,  temizlenmesi gerekiyordu. Çünkü üzerinde tuz ve bir takım kimyasallar bulunuyor. Eğer siz bunu elerseniz kullanımında bir problem yok ama maalesef o dönemlerde kum denizden olduğu gibi çıkarılıp, kepçelerle getiriliyordu. Çimento ile karıştırılıp beton olarak kullanılmışsa elbette ki ciddi bir sorun. Orada esas olan ayrıntı, malzemenin temizlenmeden kullanılmasıydı. Yoksa ‘99 yılından önce yapılan binaların hepsi yıkılacak’ diye bir tanım kullanamayız. Sağlam, düzgün, tüm detaylarıyla ele alınmış binaların yıkılmadığını da görüyoruz. Son deprem yönetmeliğine göre yapılan inşaatlarımızda bir kusur varsa orada bir ihmal silsilesi vardır zaten.”

Deprem sonrası nüfusu yüzde 40 arttı Haber

Deprem sonrası nüfusu yüzde 40 arttı

Mersin’deki kurum ve kuruluş ile STK’ların temsilcileri, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Mersin Ticaret Borsası’nda bir araya gelip, ortak metin yayımladı. Türkiye’yi sarsan depremlerin ardından Mersin’e yaklaşık 400 bin depremzede geldiğinin belirtildiği metinde, “Afet sonrası Mersin’e gelen plansız ancak zorunlu göç dalgasının etkisiyle altyapı, barınma ve ulaşım başta olmak üzere pek çok alanda kentin olanaklarının üzerine çıkılmasından dolayı, göç dalgası bir ‘sosyal afet’ haline dönüşmüştür” denildi. YÜZDE 40 ARTTI Kentin içinde bulunduğu mevcut durum değerlendirildiğinde, depremzedelerin göçüyle ortaya çıkan ihtiyaçların sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde karşılanabilmesi ve kentin daha dirençli hale gelmesi için talepler bildirildi. Metnin devamında, talebe ilişkin ayrıntılı açıklamayla “Mersin, özel bir destek/statü kapsamına alınmalıdır. 2022 il nüfusu 1 milyon 916 bin olan Mersin ve kentimizde yaşayan ve nüfus sayımına dahil olmayan yabancı uyruklu 400 bin yabancıya ek olarak, yaklaşık 400 bin depremzedeye de ev sahipliği yapmaya başlamıştır. İki hafta gibi kısa bir süre içinde Mersin’in nüfusu yüzde 40’e yakın bir oranda artmıştır” denildi. “MERSİN 5’İNCİ BÖLGEYE ALINMALI” Sağlık ve eğitim dahil birçok ihtiyacın kentte arttığının vurgulandığı metinde, “Bu ihtiyacı karşılayabilmek için, bu hizmetlerin miktarını ve bunları yerine getirecek personel sayısını hızla artırmalıyız.” ifadeleri kullanıldı. Depremzedelerin isthdam edilmeleri konusunda İŞKUR tarafından istihdam teşvik programlarının başlatılması gerektiğinin vurgulandığı metinde “Yatırım Teşvik Sistemi’nde 3’üncü bölgede yer alan Mersin’in, mevcut olağanüstü koşullar göz önüne alınarak, 5’inci bölgeye alınması sağlanmalıdır” ifadeleri kullanıldı. Metnin devamında şunlar kaydedildi: “Kentimiz için hayata geçirilmesi önem arz eden aşağıdaki projelerin ivedilikle tamamlanmasını talep ediyoruz; içme ve kullanma suyu ihtiyacını giderecek Pamukluk Barajı’nın isale hattı ve arıtma tesisleri, Çukurova Bölgesel Havaalanı’nın hizmete açılması, istihdam sorununu çözecek OSB ve küçük sanayi sitelerinin; altyapılarının tamamlanması ve genişletilmesi için olanaklar sağlanması, konut açığının giderilmesi için toplu konut ve altyapı yatırımlarına destek sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca Mersin’in ekonomik gelişimine önemli katkılar vereceğine inandığımız devam eden ve planlanan projelerin hayata geçirilmesinde fayda görüyoruz. Bunlar; ilan edilmiş turizm bölgelerinin yatırıma dönüştürülmesi, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’na da alınmış olan Mersin metrosunun hayata geçirilebilmesi için ilgili tüm prosedürlerin tamamlanması, Çeşmeli-Taşucu Otoyolu Projesi, Mersin-Antalya yolunun, Mersin-Gaziantep Hızlı Tren Hattı’nın, Mersin Ana Konteyner Limanı’nın yapılması. Önerilerimiz başta Cumhurbaşkanı’mız olmak üzere ilgili mercilere iletildi. İvedilikle uygulanmasının bu sürece büyük faydası olduğu kanaatindeyiz.” HABER MERKEZİ

İzmir'in nüfusu belli oldu Haber

İzmir'in nüfusu belli oldu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'den alınan bilgilere göre Türkiye nüfusu 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 85 milyon 279 bin 553 kişi oldu. Türkiye'de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla bir önceki yıla göre 599 bin 280 kişi artarak 85 milyon 279 bin 553 kişiye ulaştı. Erkek nüfus 42 milyon 704 bin 112 kişi olurken, kadın nüfus 42 milyon 575 bin 441 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle toplam nüfusun %50,1'ini erkekler, %49,9'unu ise kadınlar oluşturdu. İzmir'de nüfus 4 milyon 462 bin 56 oldu İzmir nüfusu 2021 yılına göre 36 bin 267 kişi artarak 4 milyon 462 bin 56 kişi oldu. İstanbul'un nüfusu, bir önceki yıla göre 67 bin 51 kişi artarak 15 milyon 907 bin 951 kişi oldu. Türkiye nüfusunun yüzde 18,65'inin ikamet ettiği İstanbul'u, 5 milyon 782 bin 285 kişi ile Ankara, 4 milyon 462 bin 56 kişi ile İzmir, 3 milyon 194 bin 720 kişi ile Bursa ve 2 milyon 688 bin 4 kişi ile Antalya izledi. İzmir'de nüfus artış hızı arttı Türkiye İstatistik Kurumu’ndan alınan bilgilere göre İzmir'de 2020-2021 yılı için binde 7,1 olan yıllık nüfus artış hızı 2021-2022 yılı için binde 8,2’ye yükseldi. İzmir'de kadınlar erkeklerden fazla İzmir'de erkek nüfusun oranı yüzde 49,7 ile 2 milyon 215 bin 716 kişi, kadın nüfusun oranı ise yüzde 50,3 ile 2 milyon 246 bin 340 kişi olarak gerçekleşti. İzmir nüfusunun ortanca yaşı arttı Türkiye'de 2021 yılında 33,1 olan ortanca yaş, 2022 yılında 33,5'e yükseldi. Cinsiyete göre incelendiğinde, ortanca yaşın erkeklerde 32,4'ten 32,8'e, kadınlarda ise 33,8'den 34,2'ye yükseldiği görüldü. Ortanca yaşın illere göre dağılımına bakıldığında, Sinop'un 42,4 ile en yüksek ortanca yaş değerine sahip olduğu görüldü. Sinop'u, 41,6 ile Kastamonu ve Giresun izledi. Diğer yandan 20,8 ile Şanlıurfa en düşük ortanca yaşa sahip il oldu. Şanlıurfa'yı, 22,2 ile Şırnak ve 23,3 ile Siirt ve Ağrı takip etti İzmir'de ise 2021 yılında 37,6 olan ortanca yaş, 2022 yılında artarak 38,0’a yükseldi. Nüfusu en yüksek ilçe Buca oldu İzmir'de nüfusu en yüksek ilçe 522 bin 404 ile Buca olurken, Buca’yı 479 bin 338 ile Karabağlar, 454 bin 470 ile Bornova, 346 bin 264 ile Karşıyaka izledi. Nüfusu en düşük ilçe ise 12 bin 30 ile Beydağ oldu. İzmir nüfus yoğunluğu en fazla olan 3. il oldu Nüfus yoğunluğu olarak tanımlanan "bir kilometrekareye düşen kişi sayısı", Türkiye genelinde 2021 yılına göre 1 kişi artarak 111 kişiye yükseldi. İstanbul, kilometrekareye düşen 3 bin 62 kişi ile nüfus yoğunluğu en yüksek olan ilimiz oldu. İstanbul'dan sonra 576 kişi ile Kocaeli ve 371 kişi ile İzmir nüfus yoğunluğu en yüksek olan iller oldu. Diğer yandan nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi, kilometrekareye düşen 11 kişi ile Tunceli oldu. Tunceli'yi, 19 kişi ile Ardahan ve 21 kişi ile Erzincan izledi. İHA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.