[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#osmanlı

osmanlı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, osmanlı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Osmanlı Hanedanı’nın 34. Padişahı II. Abdülhamid’in torunu Berna Sultan Osmanoğlu kimdir? Haber

Osmanlı Hanedanı’nın 34. Padişahı II. Abdülhamid’in torunu Berna Sultan Osmanoğlu kimdir?

Osmanlı Hanedanı’nın 34. Padişahı II. Abdülhamid’in 5. kuşaktan torunu olan Berna Sultan Osmanoğlu dünya evine girdi. Görkemli bir törenle gerçekleşen düğün merasiminde birçok önemli isim yer aldı. Berna Sultan Osmanoğlu’nun nikah şahidi ise İlber Ortaylı oldu. Berna Sultan Osmanoğlu kimdir? Birlikte inceleyelim. Berna Sultan Osmanoğlu kimdir? Berna Sultan Osmanoğlu, 1998 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı II. Abdülhamid Han’ın 5. kuşaktan torunu olan Berna Sultan Osmanoğlu'nun babası Orhan Osmanoğlu Şam'da, dedesi Harun Osmanoğlu ise Lübnan’da doğdu. Sultan II. Abdülhamid Han’ın en büyük oğlu olan dedesi Mehmed Selim Efendi ve Harun Efendi’nin babası Şehzade Mehmed Abdülkerim Efendi, 1924 yılında Osmanlı Hanedanı üyelerinin yurt dışına çıkarılması sırasında Beyrut’a gitti. Mehmed Abdülkerim Efendi, Şam’da evlendi. Bu evlilikten 1930 ve 1932 doğumlu iki çocuğu oldu. Ancak Mehmed Abdülkerim Efendi’nin 1935’te hayatını kaybetmesi ile çocukları erken yaşta babasız kaldı. Mehmed Selim Efendi’nin de 1937’de vefat etmesinden sonra, ailede Harun Osmanoğlu’nun annesinden başka kimsesi kalmadı. Aile uzun sürgün yılları süresince hayat mücadelesi verdi. 1974 yılında hanedan üyelerinin vatana dönmelerine izin verildi. Verilen bu iznin hemen sonrasında Osmanoğlu ailesi de Şam’dan İstanbul’a geldi. Şehzade Harun Osmanoğlu, yaşayan 24 Osmanlı şehzadesi içinde yaşça en büyük olanıydı. Bu nedenle de kendisine "Osmanlı hanedanı reisi" unvanı verildi. Berna Osmanoğlu, şehzade Orhan Osmanoğlu’nun beş çocuğunun dördüncüsüdür. Berna Sultan Osmanoğlu kaç yaşında? 1998 yılında dünyaya gelen Berna Sultan Osmanoğlu, 25 yaşındadır. Berna Sultan Osmanoğlu kiminle evlendi? Berna Sultan Osmanoğlu, 18 Şubat 2024 tarihinde Yiğit Onur Özcan ile hayatını birleştirdi. İstanbul'un Beykoz ilçesinde gerçekleştirilen düğün merasimi Kur'an-ı Kerim'in okunmasıyla başladı. Bu özel törene çift, mehter takımı eşliğinde giriş yaptı. Nikahlarını Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın kıyarken, tanıklıklarını yapacak isimler arasında ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı da yer aldı. Diğer tanıklar ise eski Refah Partisi Milletvekili Şevki Yılmaz ve tanınmış televizyon sunucusu, yazar ve hattat Mehmet Fatih Çıtlak oldu.

İngiliz etnik müzik araştırmacısı profesörden Osmanlı müziğine övgü Haber

İngiliz etnik müzik araştırmacısı profesörden Osmanlı müziğine övgü

Türkiye'de çeşitli araştırmalar yürüten ve dünyanın önemli üniversitelerinde görev alan Stokes, Gaziantep Üniversitesi ve ilgili bölümlerdeki akademisyenlerle bir araya geldi, araştırmaları kapsamında bilgi aldı. Stokes, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hakim olan müziklerin kültürel bir etkileşimi bulunduğunu belirtti. Kültürel bir zenginlik içerisindeki Anadolu topraklarında var olan Osmanlığı İmparatorluğu'na ait müzik kültürünün engin bir deniz gibi olduğunu ifade eden Stokes, "Osmanlı müzik kültürü bildiğimiz gibi bir derya, hem de çok büyük bir derya. Tarihsel boyutları çok önemli, bu topraklar ve coğrafya buluşma noktasıdır. Osmanlı müzik mirasına herkes katkıda bulunmuştur. Türk, Arap, Ermeni, Yunan... Geniş bir coğrafyaya ait bir müzik, bu müzik kozmopolittir." dedi. Osmanlı müzik kültürünün maneviyat boyutunun da olduğuna işaret eden Stokes, şunları kaydetti: "Osmanlı müziği Cumhuriyet dönemiyle bitmedi, devam etti, hala yaşıyor. Bu müzik kültürü hem Türkiye'de hem de Türkiye'nin dışında devam ediyor. Yunanistan'da ve Arap topraklarında Osmanlı müzik geleneği sürüyor. Anadolu topraklarındaki kültürel zenginlik her zaman dikkat çekicidir. İstanbul'da uzun bir süre kaldıktan sonra dil öğrenmek için Anadolu'yu gezmeye başladım. Gezilerimde birçok şeyi gördüm, işittim. İlk saha çalışmalarımda Karadeniz'e gittim. Karadeniz'in çok derin bir halk müziği geleneği var. Karadeniz'de birçok şey öğrenmiş olduk. Ama hala horon folkloru beni etkiliyor ve şaşırtıyor." Stokes, müziğin kültürel boyutunun incelenmesi ve araştırılmasının kolay olmadığını, bunun için bu alanla uzun zaman uğraşılması gerektiğini dile getirdi. Etnomüzikolog olmak için belli bir alt yapıya, psikolojiye sahip olunması gerektiğini de aktaran Stokes, "Türkiye'de çok iyi üniversiteler var, şu anda çok iyi konservatuvarlar var. Etnomüzikoloji öğrenmek isteyen bir öğrenci ilk önce kendi müziğini öğrenmeli ve kendi müziğinin sahibi olmalı, oradan başlayabilirsiniz. Etnomüzikoloji artık dünya müziği demek." diye konuştu. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Dayanışmanın sesleri Sivil Sesler Festivali'nde buluşuyor

Osmanlı saraylarının misafir yemeği tescil yolunda Haber

Osmanlı saraylarının misafir yemeği tescil yolunda

Sivas’ın Altınyayla ilçesine özgü bir yemek olan 'üzümlü', yağsız kuşbaşı et, üzüm, şeker, tereyağı ve kaymağın bir araya gelmesiyle hazırlanıyor. Üzümlü hem göze hem damak tadına hitap ediyor. Geçmişte düğünlerde ve özel misafirler geldiğinde imece usulü ile yapılan üzümlü, tescil alıp yaygınlaştırıldıktan sonra restoran menülerinde de yerini almayı bekliyor. “Osmanlı’nın damak çatlatan lezzeti” Yemeğin tarihçesi ile ilgili bilgiler veren Altınyayla Kadın Kooperatifi Başkanı Mevlüde Seher, üzümlü yemeğinin Altınyayla ilçesine has özel bir yemek olduğunu ifade ederek, “Osmanlı saray mutfağından geliyor. Tarihi çok eskiye dayanıyor. Eskilerde düğünlerde yapılan bir yemeğimizdir. Maliyeti yüksek, lezzeti güzel olan bir yemek” dedi. Yemeğin yapılışını anlatan Seher, “Kuşbaşı etlerimizi haşlıyoruz, üzümlerimizi temizleyip yıkıyoruz. Ayrı bir tencereye önce et, ardından üzüm, şeker ve tereyağı eklenir. Tencereyi kapatana kadar bu şekilde devam ediyor. En son üzerine et suyu ve normal su eklenerek pişmeye bırakılır. Kısık ateşte yaklaşık 1 saat pişiyor” diye konuştu. “Restoran menülerinde görmek istiyoruz” Üzümlü yemeği için tanıtım toplantısı düzenleyen Altınyayla Yöresi Geliştirme ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Sedat Darıcı, “Tescilli Tonus köftemiz ve üzümlü yemeğimiz için bir etkinlik düzenledik. Selçuklu ve Osmanlı padişahlarının özel misafirlerine ikram ettiği yemeklerdendir. Bu yemeklerimizi hem hemşehrilerimize hem de Sivas bürokrasisine sunuyoruz. Tonus köftesi ve üzümlü yemeğini restoran menülerinde görmek istiyoruz. Geleneklerimizi unutmamak adına böyle bir etkinlik düzenledik. Bu yemeklerimizi görmek istiyoruz” ifadelerine yer verdi. Öte yandan Altınyayla Kadın Kooperatifi tarafından Sivas'ta düzenlenen etkinlikle üzümlü yemeği davetlilere tattırıldı. Şehrin yöneticilerinin ve siyasetçilerin katıldığı programda yiyenler üzümlünün tadına doyamadı. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: 400 yıldır hazırlanan pideler 8 saatte tükeniyor

Geçmişin yok olan mirası: Kapı tokmakları Haber

Geçmişin yok olan mirası: Kapı tokmakları

Osmanlı zamanında eve gelenin anlaşılması için kapı üzerine işlenen tokmaklar, şekli ve çıkardığı ses ile farklı anlamlar taşıyordu. Kapının üzerinde ana tokmak ve ana tokmağın altında küçük bir tokmak daha bulunur, kalın ses geliyorsa kapıyı çalanın erkek, ince ses geliyorsa kapıyı çalanın kadın olduğu bilinirdi. Erzincan’ın Kemaliye ilçesinde sadece bir demirci ustası tarafından üretilen kapı tokmakları motifleri ve sesleriyle bin yıllık bir tarihin kapısını aralıyor. Tarihe açılan kapılardaki bu sırrı tekrar yaşatmaya çalışan Mustafa Demirci, yok olmakla yüz yüze olan bir geleneği yaşatmaya çalışıyor. İlçe sakinleri evlerin kapılarına takılan tokmaklar sayesinde ev sahipleri, kapıyı çalan misafirlerini görmeden kadın ya da erkek olup olmadığını anlayabiliyor. Derin kanyonlar arasında uzanan bir vadiye yerleştirilmiş küçük ve şirin bir ilçe olan Kemaliye’de asırlardır yaşatılan ve Türklerin Şamanizm'e inandığı dönemdeki geleneklerden olan çeşitli motiflerle kapı süsleme ve demir kapı tokmağı üretimi geleneği, ilçedeki Mustafa Demirci usta tarafından yaşatılıyor. Erzincan'a 150 kilometre uzaklıkta bulunan 2 bin nüfuslu Kemaliye'de yazları nüfus 15 bini buluyor. İnsanların genelde yürüyerek bir yere gitmeyi tercih ettiği ilçede hiç trafik olmuyor. İlçeye dışarıdan gelenlerin gözüne ilk çarpan şey ahşap yapılar ve bu yapıların kapıları üzerindeki tokmaklar oluyor. Kemaliye’nin binlerce yıllık tarihini ve sosyolojik yapısını anlatan kapı tokmakları kentin göze çarpan en belirgin özelliklerinden biri. Geleneklere göre bir eve gelen misafir kapı tokmağını çalışına göre karşılanıyor. Ev sahibi tokmak sesine göre misafirin kim olduğunu anlıyor. Kapı tokmağının sesi gelenin kadın mı yoksa erkek mi olduğunu haber veriyor. Eğer misafir büyük tokmağı kullanır ve ses tok ve gür çıkarsa gelen kişi erkek ama diğerine göre ince daha az sesi olan küçük tokmak kullanılırsa gelen kişi kadındır. Her motifin bir anlamı var Kapı tokmaklarının mesajları bunlarla sınırlı değil. Tokmaklar üzerindeki motiflerin de bir anlamı var. Örneğin lamba motifli bir kapı tokmağı evin ocağı sönmesin hayat daim olsun anlamını taşıyor. Kuş motifi kullanılmışsa bu da ev sahibinin gurbette bir yakınının olduğu ve haber beklediği anlamına geliyor. Sağa sola ayrılan ve kuş kafasını andıran motifler evin Müslüman bir aileye ait olduğunu vurguluyor. Öküz motifi ise ailenin birlik olduğunu simgeliyor. Kapı tokmaklarında akrep yılan gibi motiflerde var. Bu motifler Şaman kültüründen kalma. Yılan motifleri genellikle anahtar delikleri çevresinde bulunuyor ve bu motifteki kilide anahtar sokulunca şeytanın o eve giremeyeceğine inanılıyor. Akrep motifi olan evlerde ise cinin şeytanın barınamayacağı inancı var. Günümüzde Kemaliye’de kapı tokmakları yapan kişi 6 kuşaktır geleneklere bağlı olarak bu işi yapan Demirci ailesinden Mustafa Demirci. Yaklaşık 120 yıl aradan sonra tekrar 1996 yılında bu geleneği sürdürme kararı alan Demirci ailesinin bu kararı sadece kaybolmakta olan bir geleneği yaşatmak değil aynı zamanda bu tokmakların işleneceği kapıları yapan marangozları ve buna bağlı olarak da eski taş ustalarını hayata bağlamış. Pek kimsenin rağbet etmediği marangozluk ve taş ustacılığı da kapı tokmakları sayesinde yeniden nefes almaya başlamış. ‘Kopya maneviyatı bozar’ Yıllar önce Kemaliye’de kapı tokmağı yapan yaklaşık 350 kişinin olduğunu ifade eden Mustafa Demirci, “Tabi o zaman kimse birbirinin yaptığını kopya etmezmiş. Ama bir süre sonra kopyalama başlamış. Kopya işin içine girince işin kalitesi düşmüş ve ustalar da artık kendi yaptıklarından zevk alamaz duruma gelmişler ve işi bırakmışlar. 120 yıldır kimse yapmıyordu. Biz 1996’da tekrar başladık” diye konuştu. “Misafiri kapı tokmağı sesinden tanıyorlar” Erzincan'ın Kemaliye ilçesinde, evlerin kapılarına takılan tokmaklar sayesinde ev sahipleri, kapıyı çalan misafirlerini görmeden kadın ya da erkek olup olmadığını anlayabiliyor. Şamanizm geleneğine göre, geçmişte hane halkını şeytana karşı koruduğu düşüncesiyle kapılara yapılan yılan figürü gibi süslemeleri kapı ve kapı tokmaklarına işleyen ustalar, Türklerin İslam'a geçişinin ardından uygulanan kapılara iki farklı tokmak takma geleneğini de yaşatmaya çalışıyor. Özellikle İslam geleneğinde ev halkının evlerine gelen misafirlerin cinsiyetine göre kıyafetlerine dikkat etmesini sağlamak amacıyla ustalarca yapılıp kapılara takılan iki farklı tokmak, eve gelen misafirin cinsiyeti konusunda ev sahibine bilgi veriyor. İlçe sakinleri, geçmişte adeta görüntülü kapı sistemi olan bu yöntemi kullanmaya devam ediyor. Kapı tokmağı imalatçılığının unutulmaya yüz tutan bir meslek dalı olduğuna işaret eden Mustafa Demirci, kendi çocuklarını ve torunlarını yetiştirmeye çalışıyor. Bu tür kapı tokmaklarının halen rağbet gördüğüne işaret eden Demirci, el emeği göz nuruyla uzun uğraşlar sonucunda ürettiği kapı tokmaklarının üzerine farklı anlamlara gelen motifler de işlediklerini sözlerine ekledi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: 64 yıldır okuduğu kitapların kaydını tutuyor

Bu dükkan Osmanlı'dan günümüze köprü görevi görüyor Haber

Bu dükkan Osmanlı'dan günümüze köprü görevi görüyor

Aydın’ın Efeler ilçesinde bulunan tarihi Salı Pazarı’ndaki antika dükkanı, insanları adeta geçmişe götürüyor. İnsanların evlerinde bulunan eski ürünleri alıp, bakım ve tamirini yaptırdıktan sonra satışa sunan 44 yaşındaki dükkan sahibi Sultan Ünver, “Bu işi sevmeyen insan yapamaz” dedi. HOBİ OLARAK BAŞLADI Küçükken antikalara duyduğu meraktan dolayı, 4 yıl önce antikacılık yapmaya başladığını belirten Ünver, genelde bakır ürünleri alıp, kalaylarını, ve polisaj bakımlarını yaptırdıktan sonra sattıklarını belirtirken, bu işin ticari boyutunun yanı sıra, manevi boyutunun da göz önünde bulundurulmasının önemine değindi. Hobi olarak başladığı bu işi daha sonra ilerleterek, küçük bir antika dükkanı açan Ünver, ikinci el satışlar gerçekleştirdikleri için, müzayedelere göre fiyatların daha uygun olduğunu belirtti. İçerisinde 150-200 yıllık antika ürünler bulunduran dükkan, Osmanlı’dan kalan radyolar, havanlar, saatler gibi birçok ürüne ev sahipliği yapıyor. ''GENÇLER KASET VE PLAKLARA İLGİ GÖSTERİYOR'' Genellikle 35-40 yaş gruplarına hitap ettiklerini belirten Ünver, son zamanlarda gençlerinde antika ürünlere ilgi duyduğundan bahsederken, “ Gençler antika ürünlere yeni yeni ilgi göstermeye başladı. Vintage ürünlerin moda olması da bu duruma oldukça etkili oldu. Kaset ve plaklara yoğun bir ilgi gösteriyorlar. Tamiri ve bakımıyla uğraşma korkuları olduğu için genellikle bu tarz ürünleri almayı tercih ediyorlar. 35-40 yaş grubundaki insanlar ise onların gençliğindeki merak konusu olan Osmanlı’dan kalma ürünlerle ilgilenip, o tarz ürünleri almayı tercih ediyorlar.” ifadelerinde bulundu. İHA

Osmanlı döneminden kalma haberleşme kulesinin 3 boyutlu dijital belgelemesi yapıldı Haber

Osmanlı döneminden kalma haberleşme kulesinin 3 boyutlu dijital belgelemesi yapıldı

KÜTAHYA (AA) - Kütahya’nın Domaniç ilçesindeki Osmanlı döneminden kalma tarihi haberleşme ve gözetleme kulesinin 3 boyutlu dijital belgelemesi yapıldı.Domaniç Kaymakamlığınca taş evleri, yapıları ve 800 yıllık tarihi meşesi ile görsel bir güzelliğe sahip olan Berçin köyündeki tarihi Berçin Haberleşme ve Gözetlemesi Kulesi'nin restorasyonu için çalışmalara başladı.Kaymakam Muhammet Enes İpek, gazetecilere yaptığı açıklamada, kulenin Osmanlı döneminden kalma 36 metrekare genişliğinde ve 9 metre yüksekliğinde önemli tarihi ve kültürel bir yapı olduğunu söyledi.Kulenin ahşap hatıl, balkon ve çatı haricinde tamamıyla taştan oluştuğunu belirten İpek, şöyle devam etti:"Zamanla yıkılmaya yüz tutmuş bu yapı, atıl bir halde beklemektedir. Domaniç'te bulunan en yüksek tarihi yapı olma özelliğini taşıyan bu yapının hem ilçemizin tarihi hem kültürel turizmine kazandırılması için gerekli inceleme ve araştırmaları beş aydır yapmaktaydık. Geçtiğimiz ay içinde yol haritamız belli oldu ve gerekli çalışmalara başlandı. Tarihi kulenin röntgen cihazı ile ölçüleri ve planını belirleyecek teknik ekip gerekli çalışmayı yaparak mimari ve teknik çalışmanın ilk aşamasını gerçekleştirmiş oldu."İpek, daha sonra teknik plan üzerinden aslına uygun şekilde bir restorasyon projesi oluşturulup tarihi kulenin tescil sahibi Kütahya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna sunulacağını, izinler alındıktan sonra da kaynakların temin edilmesiyle kulenin restore edilerek turizme kazandırılacağını dile getirdi.Üç boyutlu dijital belgeleme çalışmasını yürüten mimari belgeleme uzmanı Doğan Tekin de bugünün teknolojileriyle eski kültürel miras yapıların 3 boyutlu dijital belgelemesini yaptıklarını, gelecekte yapıda herhangi bir yıpranma, ortadan kaybolma olsa dahi elde edilen 3 boyutlu dijital veriler sayesinde restorasyon çalışmalarının rahatlıkla gerçekleştirilebileceğini aktardı.

Osmanlı suları tarih kokuyor Haber

Osmanlı suları tarih kokuyor

NİLGÜN TAZE / ÖZEL HABER 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği grup üyelerinde var olan doğa ve tarih sevgisi, gündelik yaşam koşuşturmaların önüne geçmeye başladığında, kendilerini tarih için bir şeyler yaparken bulurlar. Tarihin insanlığa bıraktığı izleri sürerken, o izlerdeki parçalar olmaya başlayan gurup üyeleri geçmişi ve o zamanlar doğayla daha iç içe olan insanın yaşamı gerçekten anlamaya başlayarak tarihin masalsı algılanışına alternatif projeler üretmeye karar verir. Antik Çağda Kullanılan Balık Av Araçları Projesi’nde antik kaynaklar ve arkeolojik veriler ışığında çalışmalarını sürdürdüklerini açıklayan 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği Başkanı Osman Erkut, “Bilimsel ve deneysel yöntemler kullanarak antik çağlarda kullanılan balık av araçlarının kullanım yöntemlerini araştırdık. Çalışma yöntemi olarak deneysellik benimsenmiş, antik kaynaklar ve arkeolojik verilerden elde edilen örnekler canlandırılarak günümüz örnekleri ile karşılaştırılmış ve istatistiki bilgiler elde edilmiştir. Bu proje, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Avlama İşleme Teknolojileri Bölümü öğrenci lisans tezi olarak çalışılmaktadır” dedi. TAHLİSİYE SANDALLARI Osmanlı Devleti’nde 1869 yılında “Tahlisiye İdaresi” adı altında kurulan tahlisiye hizmetlerinin 1881 yılına kadar Osmanlı Bahriyesi tarafından idare edildiği bilgisini veren Erkut, “Çeşitli yönetilme biçimlerinden sonra bu kurum bugün ‘Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’ olarak hizmet vermektedir. Tahlisiye Teşkilatı ve Tahlisiye Sandalları Projesi’nde amaç kuruluşundan bu güne kurtarma da kullanılan, özel yapılarıyla, tamamen insan gücüyle kullanılan bu teknelerin ve diğer kurtarma araç gereçlerinin yok olmadan incelenmesi ve kayıt altına alınmasıdır” ifadelerini kullandı. SAZ TEKNELER 2014 yılında gerçekleştirdikleri En Eski, En İlkel Saz Tekneler Projesi hakkında bilgi veren Erkut şu ifadeleri kullandı: “Deniz ya da su kenarında yaşayan insanların yüzen ve suyun üzerinde durabilen her cisim ilgisini çekmiştir. Coğrafi olarak birbirinden çok uzak olsa da insan toplulukları doğal yollarla oluşmuş saz kütlelerini durgun sularda yönlendirerek ve onların üzerine ata biner gibi binerek avcılık ve küçük ölçekli tarımda kullanmışlardır. Tarihin her döneminde kullanılan saz demetlerinden oluşmuş ilkel su taşıtları hakkında Sümer, Babil ve Mısır kaynaklarında ikonografik bilgi açık ve net olarak bulunmaktadır.” YENİ PROTOTİP Erkut, saz teknelerin nasıl imal edildiğinden nasıl kullanıldığına kadar her aşamasının günümüze kadar ulaşan ikonografik bilgilerde mevcut olduğunu açıklayarak, “Bu proje ile yapmak istediğimiz, konu ile ilgili bilinen ve bilinmeyen noktaları aydınlatmaktır. Elde edilen sonuçların tipoloji konusundaki bilgilerimize yeni bir boyut katacağına inanmaktayız. Saz teknelerin özelliklerini daha iyi anlayabilmek için bir adet 4.5 m boyunda prototip yapılmıştır. Daha sonra 14.5 m. boyunda olan projenin ana teknesini inşa edilmiştir. Kürek ve yelken denemeleri yapılmıştır” açıklamasını yaptı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.