[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Prof. Dr. Doğan Yaşar

Prof. Dr. Doğan Yaşar haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Prof. Dr. Doğan Yaşar haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Denizin gübresi arttıkça denizanası da çoğalıyor! Haber

Denizin gübresi arttıkça denizanası da çoğalıyor!

İzmir’de özellikle Foça sahilinde yoğunlaşan denizanası yeniden gündeme geldi. Sosyal medyada paylaşılan denizanası fotoğrafları ve videoları endişe yaratırken, temas edildiği takdirde tehlike oluşturup, oluşturmayacağı da merak ediliyor. Hastanelerde her geçen gün vaka sayısı artarken, ‘Denizanası nedir, sahillerde çok sık görülmesinin sebepleri nelerdir, iklim değişikliği ve kirlilik denizanasının ortaya çıkmasında ne derece etkili?’ soruları da zihinleri meşgul etmeye başladı. Konuya dair görüşlerine yer verdiğimiz İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi ve İklim Bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar, “Doğadan denizlere zaten belirli miktar nutrient geliyor ve üzerine biz de içinde nutrient olan atık sularımızı arıtmadan denize verince bu kez ortamda çok oluyorlar. Yani Halil İbrahim sofrası!” dedi. DENİZLERİMİZİ FOSSEPTİK OLARAK KULLANIYORUZ Aslında her yıl Ağustos ayında sayılarının arttığını kaydeden Prof. Dr. Yaşar, “Çünkü hem sıcaklığın artması hem de maalesef denizlerimizi fosseptik olarak kullandığımız için ortamda besin de çok artıyor. Sonuçta sıcaklık ve ortamdaki besin arttığı için denizanası da çoğalıyor. Genelde her yıl Ağustos'ta kronikleşti” dedi. HALİL İBRAHİM SOFRASI… ‘Denizin gübresi’ olarak adlandırılan ‘Nutrient’ biçimindeki elementlere de değinen Yaşar, “Doğadan denizlere zaten belirli miktar nutrient geliyor ve üzerine biz de içinde nutrient olan atık sularımızı arıtmadan denize verince bu kez ortamda çok oluyorlar. Yani Halil İbrahim sofrası! Örneğin eğer bir tarlaya gereğinden fazla gübre verirseniz o tarlayı yakarsınız. İşte biz ortama gereğinden fazla nutrient (besleyici element de denir) attığımız için ortamda besin çok zenginleşiyor” bilgisini paylaştı.   FOÇA’DA YOĞUN GÖRÜLMESİNİN SEBEBİ AKINTI Denizanasının bazı türlerinin zehirli olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Yaşar, “Dokununca ciltte olumsuz etkiler yaratabiliyor, bu nedenle uzak durmak gerekiyor… Foça’da çok sık görülmesinin sebebi ise akıntı ile ilgili. Denizanasının hareket kabiliyeti azdır ve bu nedenle akıntılarla, rüzgarla hareket eder. Yani Foça’da görülen denizanasının yoğunlaşmasına akıntı ve rüzgar neden olur” sözlerine dikkat çekti. Önlem alma noktasında da bilgi paylaşan Yaşar, “Denizlere arıtmadan su vermeyi bırakacağız, tüm sular arıtıldıktan sonra denizlere verilmeli” dedi. Bu içerik de ilginizi çekebilir: Ev kirasını ödeyemeyen köyüne dönüyor

Prof. Dr. Yaşar’dan ‘en sıcak güne’ tepki Haber

Prof. Dr. Yaşar’dan ‘en sıcak güne’ tepki

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER  ABD Meteoroloji Servisi Çevre Koruma Ulusal Merkezi’nin (NCEP) verilerine göre, önceki gün kaydedilen rekor sıcaklık, Ağustos 2016'da ölçülen 16,9 dereceyi aştı. Küresel ortalama sıcaklığın 17,01 derece olarak ölçüldüğü 3 Temmuz, dünyada tüm zamanların en sıcak günü olarak kayıtlara geçti. Yaşanan gelişme iklim değişikliği ve krizine dair tartışmaları tekrar gün yüzüne çıkarırken, daha sıcak günlerin yaşanma ihtimali vatandaşları tedirgin ediyor. Konuya dair görüşlerine yer verdiğimiz İklim Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Doğan Yaşar, paylaşılan verileri eleştirdi: “Nasıl oluyor da bir gün içerisinde tüm dünyadaki meteoroloji istasyonlarından verileri toplayabilmişler. Bugün Temmuzun 5'i ve hala Türkiye haziran ayı ortalamaları belli değil” dedi. “İklim krizi yoktur. İklime hazır olmama nedeni ile ortaya çıkan su ve gıda krizleri vardır” çıkışında da bulunan Prof. Dr. Yaşar, “Yani krizi yaratan insanlardır. Çünkü iklimler sürekli olarak ya ısınmada yani verimli dönemde ya da soğumada yani kurak dönemdedir. Önemli olan tüm iklim şartlarına tarım, su ve enerji açısından hazır olabilmektir. Yani krizi iklim değil biz insanlar çıkartırız. Sıcaklık demek daha bol ürün, daha kaliteli ürün demektir. Örneğin bu yıl sıcaklar çok geç gelince pamukçular telaşlandı. Çünkü sıcaklık ile pamuktaki verimlilik artar” sözlerini kullandı. KUŞKU İLE BAKIYORUM  Yaşar, “4 Temmuz günü yapılan bir açıklamada ‘3 Temmuz gününün en sıcak gün olduğu’ belirtilmiş. ABD Meteoroloji Servisi Çevre Koruma Ulusal Merkezi tarafından yapılan bu açıklama birçok yerde yankı buldu. Ancak üzerinden daha 24 saat bile geçmeden yapılan bu açıklama kuşkuludur. Çünkü meteoroloji istasyonlarından alınan tüm verilerin ne zaman veri kalite kontrolünden geçirilerek açıklandığı benim açımdan soru işaretleri ile doludur. 18000 yıldan bu yana küresel ısınmadayız ve sıcaklık rekorları kırılabilir. Yani sıcaklık rekoru kırılmasını tuhaf bir durum değil tam tersi olağan bir durum olarak görmek gerekir. Ancak daha üzerinden bir gün bile geçmeden, hiçbir veri kalite kontrolü yapılmadan 3 Temmuzun 17.1 derece ile en sıcak yıl ilan edilmesi makul değil. Nasıl oluyor da bir gün içerisinde tüm dünyadaki meteoroloji istasyonlarından verileri toplayabilmişler. Bugün Temmuzun 5'i ve hala Türkiye haziran ayı ortalamaları belli değil… Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğü halen haziran ayı sıcaklık ve yağış bilgilerini açıklamamıştır. Oysaki genelde söz konusu ay ortalamalarını ikinci haftalarda açıklıyorlar. Meteoroloji Genel Müdürlüğü bildiğim kadarı ile Türkiye’deki 200 istasyondan verileri topladıktan sonra kalite kontrolünden geçirerek 10 günlük bir süreçte açıklama yapıyor -ki bu da doğal- Yani bir gün bile dolmadan açıklanan bu sıcaklık rekoruna kuşku ile bakıyorum” dedi. BUZULLARIN ERİMESİNDEN KORKULMAMALIDIR  Sıcaklık ve buzulların erimesi arasındaki ilişkiyi de ele alan Yaşar, “Cilo Dağı’nda eriyen buzullar görüntülendi. Hakkari'nin Yüksekova ilçesindeki Cilo Dağı; Sat Gölleri, Cennet Cehennem Vadisi ve Uludoruk eteğindeki buzullarıyla Türkiye'nin 'Nepal'i olarak nitelendiriliyor. Eşsiz doğasıyla kendine hayran bırakan bu bölgedeki buzulların erimesi son yıllarda hızlandı. Medya, buzullardaki erimeyi dron kamerasıyla görüntüledi. Uzmanlar, karla beslenen buzullardaki erimenin bu denli hızlı olmasını insanlık için kötüye işaret olarak yorumluyor. Ama değil. Dünyada iklimler ya ısınma çağında (Yağmur çağı) ya da soğuma çağında (Buzul çağı) olurlar. Optimum iklim şartları yoktur. Küresel ısınma dönemleri yağmur ve verimlilik dönemleridir. Yani tarımdaki verimlilik müthiş artar. Soğuma dönemleri ise dünyanın kendini nadasa bıraktığı dönemlerdir. Yani siz tarladan sürekli aynı verimliliği alamazsınız, zaman zaman tarlayı nadasa bırakırsınız. Bazen küresel ısınma dönemlerindeki sıcaklık nedeni ile eriyen ve tarımda müthiş verimliliğe neden olan buzullar bir süre sonra doğa tarafından yeniden geriye getirilir ve tüm doğa nadasa bırakılır. İşte bu nedenle buzulların erimesinden korkulmamalıdır” bilgisini paylaştı. KRİZİ YARATAN İNSANLAR “İklim krizi yoktur. İklime hazır olmama nedeni ile ortaya çıkan su ve gıda krizleri vardır” diyen Prof. Dr. Yaşar, “Yani krizi yaratan insanlardır. Çünkü iklimler sürekli olarak ya ısınmada yani verimli dönemde ya da soğumada yani kurak dönemdedir. Önemli olan tüm iklim şartlarına tarım, su ve enerji açısından hazır olabilmektir. Yani krizi iklim değil biz insanlar çıkartırız. Sıcaklık demek daha bol ürün, daha kaliteli ürün demektir. Örneğin bu yıl sıcaklar çok geç gelince pamukçular telaşlandı. Çünkü sıcaklık ile pamuktaki verimlilik artar” sözlerini kullandı.

Yüzülecek demişlerdi: Balıklar bile yüzemiyor Haber

Yüzülecek demişlerdi: Balıklar bile yüzemiyor

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER  İzmir’de müsilaj sorunu gün geçtikçe derinleşiyor. Durumun ehemmiyetini bir kez daha vurgulayan İklim Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Doğan Yaşar, İnciraltı ve Narlıdere sahillerinde gördüğü manzarayı kamuoyuyla paylaştı. Kirlilik dolayısıyla kıyıya vuran ölü balıkların görsellerini aktaran Yaşar, son 20 yılın en kirli körfezi ile karşı karşıya olduğumuzu kaydetti. Körfezin foseptik olarak kullanıldığını belirten Yaşar, nüfus arttıkça yaşanan plankton patlamalarını da gündeme getirdi.  Öte yandan, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, ‘Körfezde 3 yıl sonra yüzeceğim’ açıklamalarını da hatırlatan Prof. Dr. Yaşar, “4 yıl oldu ve bırak yüzmeyi kirlilik hepten arttı. Değil 3 yıl, 33 yılda bile yüzemezsin… Körfezdeki kirliliğin giderilememesi ve gemi ulaşım kanalının açılamaması nedeniyle İzmir, turizmini güneye, ticaretini de kuzeye kaptırdı. Kötü yönetim sonucunda yalnızca İzmir kaybetmiyor, tüm Türkiye kaybediyor” dedi.  SON 20 YILIN EN KİRLİ KÖRFEZİ   Prof. Dr. Yaşar, “İzmir Büyük Şehir Belediyesi yetkilileri ya da danışmanları maalesef bilimden çok uzak. Körfez son yılların, sanırım son 20 yılın en kirli durumunda! 2000'den sonra Çiğli arıtma tesisleri çalışmaya başlayınca Körfez müthiş bir şekilde maviye dönmeye başladı. Ama 2004 yılında Ahmet Piriştina ölünce Körfez bir yıl içinde yeniden kirlenmeye başladı ve bu 2005 yılında basında ‘Körfez geriye mi dönüyor?’ başlığı ile yer aldı. Çünkü fabrikaların arıtma tesisleri aşırı enerji maliyeti nedeni ile çalıştırılmadı ve dönemin başkanı Aziz Kocaoğlu, Ahmet Piriştina gibi ağırlığını koyamadı, Körfez yeniden kirlenmeye başladı” bilgisini paylaştı.  KÖRFEZİ FOSEPTİK OLARAK KULLANDIK  2012-13'lerden sonra kirliliğin yoğunlaşmaya başladığını ve körfezin yeniden koktuğunu kaydeden Yaşar, “Sonrasında deniz marulları gözlenmeye başladı. Bunların oluşum nedeni de körfeze aşırı nutrient girişiydi yani kirlilik. Ama deniz marulları her geçen yıl daha da artarak görülmeye başladı. Biz bunlara makro alg deriz. Ve bu yıl ise tüm kıyıları ‘red-tide’ dediğimiz kırmızı renkli oluşum kapladı… İzmir Körfezinde ilk plankton patlaması 1954 yılında oluştu ve binlerce balık öldü. Çünkü biz körfezi foseptik olarak kullanıyorduk. Ve sonraki yıllarda nüfus arttıkça daha çok plankton patlamaları ve balık ölümleri gördük” dedi.  DEĞİL 3 YIL, 33 YILDA BİLE…  Başkan Tunç Soyer’i de eleştiren Yaşar, “Bilimden çok uzak. Körfezin kendi kendini temizleyeceğini düşünüyor. Bilimi kullanmadan olmaz. ‘3 yıl sonra yüzeceğim’ dedi ama 4 yıl oldu ve bırak yüzmeyi kirlilik hepten arttı. Değil 3 yıl, 33 yılda bile yüzemezsin. En son geçen yıl, ‘Körfezi Gediz kirletiyor’ diyerek bilim dışı bir konuşmaya imza atmıştı. Hâlbuki akıntı sistemi Gediz’den gelen suyu hep kuzeye yönlendirir yani Gediz’in suları hiçbir şart altında körfeze giremez” çıkışında bulundu.  Körfezdeki kirliliğin giderilememesi ve gemi ulaşım kanalının açılamaması nedeniyle İzmir’in, turizmini güneye, ticaretini de kuzeye kaptırdığını kaydeden Yaşar, “Kötü yönetim sonucunda yalnızca İzmir kaybetmiyor, tüm Türkiye kaybediyor. 2000 öncesi kirlilik ve koku nedeni ile İzmir Körfezinde yüzülemiyordu, 1 milyar dolar verip dünya standartlarında büyük kanal projesi yapıldı ve sistemin devreye girmesinde 18 yıl geçmesine rağmen hala kokuyor ve hala yüzülemiyor. Peki, o zaman biz bu 1 milyar doları niye harcadık?” sorusunu yönlendirdi.  YAŞAR’DAN ‘SÜBVANSE’ ÖNERİSİ  “1980 sonrası İzmir Limanını korumak için Yeşildere’nin uzatılması sonucu körfezin kokusu daha da çekilmez bir hal almıştır” diyen Yaşar, şöyle devam etti: “Dere yataklarının betonlaşması bu kokuların da baş sorumlusudur. Kocaoğlu döneminde defalarca uyarmamıza karşın derelerin altını betonlaştırdılar. Bu bilimsel katliamdı. Su ve toprağın nefes alışverişini engelleyerek kokunun çok daha artmasına neden oldular.”  Tek damla suyun dahi fabrikalardan kesinlikle arıtılmadan körfeze verilmemesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Yaşar, “Gerekirse fabrikaların arıtma tesisleri enerjileri sübvanse edilsin” dedi.  MÜSİLAJ / DENİZ SALYASI NEDİR? Müsilaj, biyolojik ve kimyasal birçok koşulun bir araya gelmesiyle oluşan, fitoplankton olarak adlandırılan bitkisel canlıların aşırı çoğalması, deniz sıcaklığının yükselmesi ve buna bağlı olarak bakteriyel aktivitelerin artmasıyla oluşan sümüksü, yapışkan bir yapı.

Ege Denizi'nde sular çekildi: Uzmanlar Haber

Ege Denizi'nde sular çekildi: Uzmanlar "Korkulacak bir şey yok" dedi

Prof. Dr. Yaşar, su çekilme olayının doğal olduğunu, her sene şubatın ikinci yarısı ile mart sonu arasında görülebildiğini ifade etti. Poyraz rüzgarının bu dönemde sert ve 7 - 8 günü bulan uzun sürelerce estiğini kaydeden Yaşar, "Bu rüzgar Marmara'dan Muğla'ya kadar olan Ege'nin suyunu Afrika'ya doğru şişirir. Özellikle Burhaniye, Seferihisar gibi sığ yerlerde çekilme 100 metreye kadar ulaşır ve hemen fark edilir. Geçen sene 20 Mart'ta o kadar çekilmişti ki İzmir'de vapur seferleri iptal olmuştu. Şu anda 60 santimetre kadar çekildiğini gözlemliyoruz." diye konuştu. Yaşar, poyrazın tersi olan lodosun ise güneyden kuzeye su bastığını, bu nedenle şiddetli lodosun Ege kıyılarında zaman zaman deniz taşmasına neden olabildiğini kaydederek, "Görülen su çekilmesinin sismik olaylarla ilgisi yok. Tamamen meteorolojik. Korkulacak bir şey yok." dedi. "Depremden önce denizde çekilme olur algısı yanlış" DEÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Gündüz ise İzmir Körfezi'nde su çekilmesinin her yıl tekrarlanan bir olay olduğunu vurguladı. Poyrazın yanı sıra atmosfer basıncındaki mevsimsel değişikliklerin de su çekilmesine neden olduğunu anlatan Gündüz, körfezdeki su seviyesi istasyonunun ocak ayı sonundan bu yana düşüş eğiliminde olduğunu söyledi. Gündüz, çekilmenin kış mevsimi sonuna doğru biteceğini dile getirerek, "Bunun depremle ilişkisi yok. Depremden önce denizde çekilme olur algısı yanlış." dedi. AA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.