[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#psikoloji

psikoloji haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, psikoloji haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İçte biriken duyguların fırtınası: Duyguları bastırmak savunma mekanizması mı? Haber

İçte biriken duyguların fırtınası: Duyguları bastırmak savunma mekanizması mı?

Bastırılmış duygular, genellikle farkında olmadan iç dünyamızda birikerek zamanla ruhsal ve bedensel sağlığımızı etkileyebilir. Kimi zaman hayatın zorlukları karşısında duygularımızı bastırarak geçici bir rahatlama arayışına gireriz. Ancak bu bastırılan duygular, bir süre sonra vücudumuzda çeşitli sinyallerle kendini göstermeye başlar. Psikolojinin derinliklerine inildiğinde, bu gizemli duygunun nasıl işlediği daha iyi anlaşılabilir. Peki, bastırılmış duygular nedir? İşte, duygularımızı bastırmanın arkasında yatan nedenler, en çok bastırılan duygular ve bu durumun sağlığımız üzerindeki etkileriyle ilgili bilinmeyenleri haberimizde… BASTIRILMIŞ DUYGULAR NEDİR? Psikolojide sıkça konu haline gelen bastırılmış duygular, bireyin farkında olmadan bilinçaltına ittiği hisler olarak tanımlanır. Çoğu zaman ifade edilmeyen bu duygular, kişinin ruh halini ve davranışlarını oldukça derinden etkiler. DUYGULARI BASTIRMA SAVUNMA MEKANİZMASI MI? Duyguları bastırmak, doğal bir savunma mekanizması olarak görülebilir. Kişi, baş etmekte zorlandığı stres veya travmatik deneyimlerle karşılaştığında bu duyguları bilinçaltına iterek geçici bir rahatlama yaşar. Ancak bu durum uzun vadede ruhsal dengeyi bozabilir. DUYGULAR NEDEN BASTIRILIR? İnsanlar, yaşamları boyunca birçok duyguyla karşı karşıya kalır. Bireyler çoğunlukla korku, suçluluk ya da toplumsal baskılar nedeniyle duygularını bastırmayı tercih eder. Özellikle öfke, üzüntü ya da korku gibi yoğun duygular, başkaları tarafından olumsuz karşılanabileceği düşüncesiyle ifade edilmek yerine bastırılıyor. EN SIK BASTIRILAN DUYGULAR NELERDİR? Günlük yaşamın akışı içerisinde insanlar birçok farklı duyguyla karşılaşır. Ancak bazı duygular, çeşitli nedenlerle ifade edilmek yerine bastırılır. Bu duygular, genellikle kişinin çevresel koşulları, toplumsal baskılar ya da içsel korkuları nedeniyle açıkça dile getirilmez. DUYGULARIN BASTIRILDIĞI NASIL ANLAŞILIR? Bastırılmış duygular, genellikle kendini fiziksel ve psikolojik belirtilerle belli ediyor. Sürekli gerginlik hali, açıklanamayan sinir bozuklukları ya da anksiyete bu belirtilerden bazıları olarak görülebilir. Bunun yanı sıra mide ağrısı, baş ağrısı ve kas gerginliği gibi fiziksel rahatsızlıklar da bastırılan duyguların sinyalleri olabilir. BASTIRILAN DUYGULAR SAĞLIĞI NASIL ETKİLER? Duyguların bastırılması, kısa vadede kişiye rahatlama sağlayabilir gibi görünse de uzun vadede ruhsal ve fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Uzmanlar, öfke, üzüntü, korku gibi duyguların bastırılmaması gerektiğini, aksine bu duygularla yüzleşmenin ve sağlıklı bir şekilde ifade etmenin daha faydalı olduğunu vurguluyor. Duygularını bastıran bireylerin, bu yükten kurtulmak için profesyonel bir destek alması tercih ediliyor.

Başarıya sahip olduğu halde yetersiz hissetmek: Imposter sendromu Haber

Başarıya sahip olduğu halde yetersiz hissetmek: Imposter sendromu

Bazı kişiler çok başarılı oldukları halde başarılarını hiçbir zaman kabul etmezler ve çoğu zaman elde ettikleri bu başarıya şans eseri sahip olmuşlar gibi davranırlar. Kendi başarısını her daim küçümseyen bu kişilerde, ımposter sendromu adı verilen psikolojik bir rahatsızlık bulunur. Imposter sendromuna sahip kişiler mükemmeliyetçi oldukları kadar, kendilerini küçümserler. Bu yazımızda ımposter sendromuna daha detaylı göz atıyor olacağız. Imposter sendromu nedir, belirtileri nelerdir? İşte detaylar… IMPOSTER SENDROMU NEDİR? Imposter sendromu, başarılı bir kişinin, elde ettiği başarıları ve yeteneklerini içsel olarak hak etmediğini hissetmesi ve sürekli olarak başarısının tesadüfe ya da başkalarının yardımına dayandığını düşünmesi durumu olarak açıklanabilir. Bu kişiler sürekli olarak yetersizlik hissi taşıyıp, potansiyellerinin farkına varmazlar. Imposter sendromu, bireyin kendi yeteneklerini küçümsemesine, kendisini yeterli görmemesine sebep olur. IMPOSTER SENDROMU NASIL ORTAYA ÇIKAR? Imposter sendromunun oluşmasına neden olan çok sayıda etken bulunur. Genellikle bireyin geçmiş deneyimleri, çevresel etkiler, aile yapısı ve kişilik özellikleri sendromun ortaya çıkmasına yol açabilir. İşte olası nedenlerden bazıları: Yüksek Beklentiler: Çocukluk döneminde sürekli olarak yüksek başarıya ve mükemmelliğe zorlanmak, bu sendromu tetikleyebilir. Aile ve öğretmenler tarafından belirlenen aşırı yüksek standartlar, bireyin başarılarıyla ilgili güvenini sarsabilir. Mükemmeliyetçilik: Mükemmeliyetçi bireyler, başarılı olduklarında bile bu başarıyı tamamen kendi yeteneklerine atfetmezler. Başarılarını şansa ya da başkalarının yardımına bağlarlar. Yetersizlik Hissi: Kişinin kendisini sürekli yetersiz hissetmesi ve kendi potansiyeline inanmaması, ımposter sendromunu besleyebilir. Sosyal Medya: Sosyal medyanın etkisiyle, bireyler kendilerini başkalarıyla sürekli karşılaştırarak kendilerini yetersiz hissedebilirler. IMPOSTER SENDROMUNUN BELİRTİLERİ Imposter sendromu olan bireylerde yaygın olarak görülen bazı belirtiler bulunur. Bunlardan birkaçını listeledik: Kişi, başarısız olma korkusuyla sürekli kaygı hisseder. Bu kaygı ise, her işte mükemmel olmaya çalışmasına neden olur. Kişi, elde ettiği başarıyı genellikle şansa, fırsatlara ya da diğer insanların yardımına bağlar. Kendi yeteneklerine güvenmekte zorluk çeker. Kişi, başarıyı hak etmediğine dair duygularla savaşmak için, aşırı çalışarak "yeterli" olmaya çalışabilir. Bu da kişinin tükenmesine neden olabilir. Imposter sendromu yaşayan bireyler, kendi başarılarını ve yeteneklerini sürekli olarak küçümserler. Birey, elde ettiği başarıyı kalıcı bir durum olarak görmez, bunun sadece geçici bir başarı olduğuna kendisini ikna eder. Başarıya ulaştığında, bu başarıyı hak etmediğini düşündüğü için başarısının sonuçlarından korkar. Bu korku, kişinin daha fazla başarıya ulaşmasına engel olabilir. IMPOSTER SENDROMU NASIL KONTROL ALTINA ALINIR? Imposter sendromu ile başa çıkmak, kişinin içerisinde bulunduğu durumun farkında olmasıyla başlar. Aşağıdaki yöntemler bu sendromu kontrol altına almak için yapılması gerekenler arasında yer alıyor. Bunların ne olduğuna göz atalım: Farkındalık ve Kabul: Imposter sendromunun varlığını kabul etmek, ilk yapılması gereken adımdır. Kendinizin yeterli ve yetenekli olduğunuzu anlamak ve başarılarınızı hak ettiğinizi kabul etmek, bu sendromun üstesinden gelmekte en büyük yardımcınızdır. Başarıları Kutlamak: Kişi, küçük veya büyük her başarıyı kutlamalı ve bu başarıların tamamen kendi çabalarına dayandığını kabul etmelidir. Diğer insanların yardımlarını küçümsemek yerine, bu yardımların başarıya katkı sağladığını anlamak faydalı olacaktır. Pozitif Öz-değer Geliştirme: Kendinizle ilgili olumlu bir iç diyalog geliştirmek ve kendi başarılarınıza olan güveninizi artırmak bu sendromla mücadelede etkilidir. Olumlu düşünceler, özgüvenin artmasına yardımcı olur. Gerçekçi Beklentiler Belirlemek: Mükemmeliyetçilikten kaçınmak ve kendinize gerçekçi hedefler koymak önemlidir. Herhangi bir başarıda mükemmel olma beklentisini düşürmek, kaygınızı azaltabilir. Profesyonel Yardım Almak: Eğer imposter sendromu çok yoğun hale gelirse ve kişiyi günlük yaşamını olumsuz yönde etkilemeye başlarsa, bir terapist ya da psikologdan profesyonel yardım almak faydalı olabilir.

Anlık dürtülerin esiri olmak: Dürtü kontrol bozukluğu nedir? Haber

Anlık dürtülerin esiri olmak: Dürtü kontrol bozukluğu nedir?

Dürtü kontrol bozukluğu, kişilerin çeşitli dürtülerini kontrol etmekte zorluk çekmesi ve bu dürtülere karşı koyamayarak çevrelerine ve kendilerine zarar verici ya da toplumsal açıdan uygunsuz davranışlar sergilemesi olarak açıklanabilir. Bu bozukluk, kişilerin düşünmeden hareket etmelerine, anlık hazlarını ya da isteklerini karşılamak için akıllarına gelen her fikri uygulamaya çalışmalarına neden olur. Bu durum, kişilerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilerken kendilerinin ve çevrelerinde yer alan insanların psikolojilerine zarar verebilir. Bu yazımızda dürtü kontrol bozukluğu konusunu detaylı bir şekilde ele alıyor olacağız. Peki dürtü kontrol bozukluğu nedir, belirtileri nelerdir? İşte detaylar… DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUĞU NEDİR? Dürtü kontrol bozukluğu, kişinin çeşitli dürtüleri, istekleri ya da düşünceleri engelleyememesi nedeniyle zararlı ya da uygun olmayan davranışlar sergilemesi durumu olarak açıklanabilir. Kişi, duygusal ya da fiziksel tatminleri için çeşitli zararlı alışkanlıklarını devam ettirir, zaman zaman bunları yapma konusunda pişmanlık duyabilir. Yine de eylemlerini sürdürmeye devam eder. Bu bozukluk, kişinin hem psikolojik hem de sosyal hayatını olumsuz yönde etkileyebilir. DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUĞU NASIL ORTAYA ÇIKAR? Dürtü kontrol bozukluğunun ortaya çıkışına neden olan faktörler farklılık gösterebilir ve genellikle birden fazla etkenin bir araya gelmesiyle oluşur. Bunların neler olduğunu incelediğimizde biyolojik, psikolojik ve çevresel birtakım etken ile karşılaşıyoruz. İşte onlardan bazıları… Biyolojik Faktörler: Beyindeki kimyasal dengesizlikler, dürtü kontrolünü zorlaştırabilir. Bununla birlikte genetik yatkınlık da rol oynayabilir. Psikolojik Faktörler: Erken yaşta yaşanan travmalar, stres, aile içi sorunlar veya kişilik bozuklukları da dürtü kontrol bozukluğunun gelişmesine zemin hazırlayabilir. Kişinin yaşadığı duygusal boşluklar veya çözülmemiş içsel çatışmalar da bu durumu tetikleyebilir. Çevresel Faktörler: Aile içindeki şiddet, aşırı kontrollü ya da yetersiz ebeveynlik, kötü sosyal çevre ve toplumsal baskılar gibi dışsal etmenler dürtü kontrol bozukluğunu artırabilir. DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUĞUNUN BELİRTİLERİ Dürtü kontrol bozukluğunun belirtileri, kişinin dürtülerini kontrol etme yeteneğini etkileyen çeşitli davranışlar ve duygusal durumlarla ortaya çıkabilir. Bu belirtiler şunları içerir: Kişinin düşünmeden hareket etmesi, toplumsal kurallara aykırı, zarar verici ya da yıkıcı davranışlarda bulunması belirtiler arasında yer alır. Davranışın hemen sonrasında pişmanlık duygusu yaşar, ancak bir sonraki dürtüsel davranışa karşı koyamaz. Dürtüler arttıkça, kişi daha fazla tatmin edici davranışlar aramaya başlar ve kontrolsüz bir şekilde bu davranışları sürdürmeye çalışabilir. Kişi, davranışları daha fazla zarara yol açacak şekilde artırabilir. Örneğin, başlangıçta sadece küçük bir yıkıcı davranışla başlayıp, zamanla daha büyük ve ciddi davranışlar sergileyebilir. Depresyon, anksiyete, stres gibi duygusal problemlerle birlikte gelişebilir. Kişinin bu duygusal halleri kontrol etme yeteneği bozulabilir. DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUĞUNUN TEDAVİ YÖNTEMLERİ Dürtü kontrol bozukluğunun tedavisi, çoğunlukla psikoterapi ve bazı durumlarda ilaç tedavisini kapsar. Bu tedavi süreci, kişinin yaşadığı sorunu anlamasına yardımcı olabilir ve sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmesini sağlayabilir. Bu tedavi yöntemlerinin neler olduğuna baktığımızda… Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Bu terapi türü, kişiye dürtülerin nasıl kontrol edileceğini öğretir ve davranışlarını değiştirmesine yardımcı olur. BDT, bireyin düşüncelerini yeniden yapılandırarak, zararlı dürtüleri nasıl engelleyebileceğini gösterir. Duygusal Regülasyon Terapisi: Kişinin duygusal yanıtlarını yönetmesine ve dürtülerini sağlıklı bir şekilde kontrol etmesine yardımcı olur. Bu terapi, bireylerin stresle başa çıkma, öfke yönetimi ve sağlıklı ilişki kurma becerilerini geliştirmeyi amaçlar. Aile Terapisi: Aile terapisi, bozukluğun kökenleriyle ilgili aile içindeki etkileşimlerin düzeltilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, aile üyelerinin de tedaviye dahil edilmesi, kişinin iyileşme sürecine katkıda bulunabilir. İlaç Tedavisi: Doktorların gerekli gördüğü durumlarda, kişinin davranışlarını kontrol altına almak için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Bunlar, duygusal dalgalanmaları ve dürtüsel davranışları azaltabilir. Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Dürtü kontrol bozukluğu, alkol ya da yasaklı madde bağımlılığı ile birlikte görülebilir. Bu yüzden, kişinin bağımlılıkla mücadele noktasında da gerekli tedaviyi olması faydalı olabilir.

Kendi kendine hastalık uydurmak: Munchausen sendromu nedir? Haber

Kendi kendine hastalık uydurmak: Munchausen sendromu nedir?

Bazı kişiler çevrelerinden yeterince ilgi görebilmek ve dikkatleri üzerine çekebilmek için hasta olmadıkları halde hastaymış gibi yaparak, gerçek dışı semptomlar uydururlar ve çevrelerini hasta olduklarına inandırmaya çalışırlar. Bu kişiler çevresindeki insanları hasta oldukları yalanına inandırmak için çeşitli manipülasyon yöntemlerini denemekten ve yalanlarının inandırıcı olması için kendilerine zarar vermekten çekinmezler. Nadir görülen psikolojik bir rahatsızlık olan bu durum, munchausen sendromu olarak adlandırılır. Bu yazımızda munchausen sendromu konusunu ele alıyor olacağız. Peki munchausen sendromu nedir, belirtileri nelerdir? İşte detaylar… MUNCHAUSEN SENDROMU NEDİR? Munchausen sendromu, kişinin kendisinde olmayan bir hastalığı veya yaralanmayı varmış gibi göstermesiyle karakterize edilen ve nadir görülen bir psikiyatrik bozukluk olarak açıklanabilir. Bu sendroma sahip kişiler, tıbbi olarak ilgi görmek ya da çevresindeki insanlardan şefkat ve ilgi toplamak için fiziksel veya psikolojik semptomlar uydururlar. MUNCHAUSEN SENDROMU NASIL ORTAYA ÇIKAR? Munchausen sendromunun kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli biyolojik, çevresel ve psikolojik etkenlerin beraberinde ortaya çıkabilir. Munchausen sendromunun ortaya çıkışında etkili olan unsurlardan bazılarına göz atacak olursak: Çocukluk Travmaları: Çocuklukta ihmale veya istismara maruz kalmış olmak, bu rahatsızlığın temel nedenleri arasında yer alır. Bu kişiler, şefkat ve ilgiyi yalnızca hasta olduklarında aldıklarını öğrenmiş olabileceklerinden, ilgi ihtiyaçlarını gidermek istediklerinde hep bu yola başvururlar. Psikolojik Problemler: Düşük özsaygı, depresyon, anksiyete ve çeşitli kişilik bozuklukları sendromun gelişiminde etkili olabilir. MUNCHAUSEN SENDROMU BELİRTİLERİ Munchausen sendromunun belirtileri, kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. En yaygın belirtilerden bazıları ise… Hastalık Uydurma: Kişi, olmadığı halde ciddi bir hastalığı olduğunu iddia ederek yaralanmalarını abartır veya kendine zarar verir. Tıbbi Müdahale İhtiyacını Zorlamak: Sürekli olarak gereksiz tıbbi test talebinde bulunur ve cerrahi müdahaleler için sürekli başvurular yapar. Bununla birlikte sık sık hastane ve doktor değiştirir. Semptomların Tutarsızlığı: Sıklıkla tıbbi açıklaması olmayan semptomlar gösterdiğini iddia ederler. Laboratuvar sonuçları genellikle kişinin iddialarıyla uyumsuz çıkar. Kendi Kendine Zarar Verme: İlaçları bilinçli olarak yanlış kullanır ve kendine zarar verir. Tıbbi Bilgiye Sahip Olma: Kendi semptomlarını daha inandırıcı kılmak için genellikle tıbbi terminoloji ve prosedürler hakkında bilgi sahibi olurlar. MUNCHAUSEN SENDROMU TEDAVİSİ Munchausen sendromunun tedavisi, zorlu ve uzun süreli olabilir çünkü hastalar çoğunlukla hastalıklarını kabul etmek istemezler ve tedaviye direnç gösterebilirler. Ancak hastanın tedavi görmeyi kabul ettiği durumlarda uygulanan tedavi yaklaşımları şunlardır: Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT): Kişinin düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmeye odaklanır. Travma Terapisi: Çocukluk travmaları veya diğer tetikleyici olaylarla başa çıkmak için faydalıdır. Grup Terapisi: Başkalarının deneyimlerinden öğrenme ve sosyal destek sağlama imkânı sunar. İlaç Tedavisi: Altta yatan depresyon, anksiyete veya kişilik bozukluklarının olması durumunda ilaç tedavisi kullanılabilir.

İnsanlardan nefret etmek: Mizantropi nedir, belirtileri nelerdir? Haber

İnsanlardan nefret etmek: Mizantropi nedir, belirtileri nelerdir?

Bazı kişiler, temeli farklı nedenlere dayanarak çevresindeki insanlara karşı nefret besler. Bu kişilerin, insanlardan nefret etmek ve onları sevmemek için bir sebebe ya da kendisine bir şey yapılmış olmasına gerek yoktur. Kişinin psikolojisini etkileyen ve geçmişten getirdiği birtakım nedenler yüzünden herkese karşı koşulsuz öfke doludur. Bu durum psikolojide mizantropi olarak açıklanır. Mizantropi çoğunlukla tek başına bir rahatsızlık olarak kabul edilmez ve başka bir rahatsızlığın beraberinde yarattığı bir durum olarak incelenir. Bu yazımızda mizantropi konusu ele alıyor olacağız. Peki mizantropi nedir, belirtileri nelerdir? İşte detaylar… MİZANTROPİ NEDİR? Mizantropi, insanlardan genel olarak nefret ediyor olmak ya da herkese karşı derin bir güvensizlik ve olumsuz bir tutum geliştirmek olarak açıklanabilir. Bu durum, genellikle sosyal ilişkilerden kaçınma, insanlara karşı aşırı olumsuz düşünceler besleme ve toplumsal etkileşimlerden rahatsız olma şeklinde kendini gösterir. Mizantropi, bir ruhsal durum ya da tutum olup, bireyin çevresindeki insanlara karşı duyduğu sürekli hoşnutsuzluk, olumsuzluk ve güvensizlikle karakterize edilir. Mizantropi, genellikle toplumdan ve diğer insanlardan duygusal olarak uzaklaşmayı, yalnız kalmayı tercih etme, başkalarıyla empati kurmama ve insanları genellikle kötü ya da çıkarcı olarak görme eğilimidir. MİZANTROPİ NASIL ORTAYA ÇIKAR? Mizantropinin gelişmesinde birden fazla etken rol oynar. Bu etkenler psikolojik, çevresel ve biyolojik olabilir. Mizantropinin ortaya çıkmasında etkili olan etkenlerin neler olduğuna göz atacak olursak: Geçmişteki travmalar, ihanet, aldatılma ya da insanlardan sürekli olarak olumsuz tepkiler almak, bir kişinin insanlara karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine neden olabilir. Özellikle çocuklukta yaşanan travmalar, kişi büyüdükçe sosyal etkileşimlere karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine zemin hazırlar. Toplumun bireyler üzerinde baskı kurması, insanların sürekli olarak dışlanma ya da ayrımcılığa maruz kalması da mizantropiyi tetikler. Bunun yanı sıra, yaşanılan kültürlerde bireylerin diğer insanlara yönelik olumsuz tutumlar ve genellemeler sergiliyor olması da kişiyi mizantropik bir bakış açısına yönlendirebilir. Mizantropi, çoğunlukla çeşitli kişilik bozukluklarının belirtisi olarak ortaya çıkar. Özellikle narsistik kişilik bozukluğu, paranoid kişilik bozukluğu gibi durumlar, insanlara karşı olumsuz bakış açıları geliştirilmesine yol açabilir. Mizantropi, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık sorunlarının bir belirtisi olarak da kendisini gösterebilir. MİZANTROPİNİN BELİRTİLERİ Mizantropinin belirtileri, kişinin tutum, davranış ve genel düşünce tarzına yansır. Bu belirtiler kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte genel olarak şu şekilde kendisini gösterir: İnsanlardan Kaçınma: Mizantropik bireyler, insanlarla etkileşimde bulunmaktan hoşlanmazlar. Sosyal ortamlardan kaçınırlar ve genellikle yalnız kalmayı tercih ederler. Olumsuz Düşünceler: İnsanlar hakkında sürekli olumsuz düşünceler beslerler. İnsanları çıkarcı, bencil, sahtekar ya da kötü niyetli olarak görme eğilimi gösterirler. Empati Eksikliği: Mizantropik kişiler, başkalarının duygularını anlama ya da başkalarına karşı empati gösterme konusunda zorlanırlar, çoğu zaman bunu yapmak için herhangi bir çaba sarf etmezler. Toplumdan Ayrışma: Mizantropik bireyler, genellikle toplumsal kuralları reddeder, toplumdan uzaklaşmayı tercih ederler. İnsanlarla sosyal bağ kurmakta zorluk yaşarlar. Şüphecilik: Mizantropi, genellikle insanlara karşı bir güvensizlik ve şüpheci bir tutumun beraberinde gelir. Diğer insanların iyi niyetle hareket ettiğini kabul etmekte zorluk yaşayan bu kişiler, çevrelerindeki kimseye güvenmezler. Aşağılama ve Negatif Yargı: İnsanları sürekli olarak eleştiren, yargılayan ve aşağılayan bir tutum takınırlar. Çevrelerindeki kişilerin hatalarını ya da zayıflıklarını kullanırlar. MİZANTROPİ TEDAVİSİ Mizantropiyi kontrol altına almak veya tedavi etmek noktasında çeşitli yaklaşımlar uygulanabilir. Bu yaklaşımların neler olduğunu incelediğimizde: Bilişsel Davranışçı Terapi: Mizantropi tedavisinde en etkili yöntemlerden biri psikoterapi yöntemidir. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), bireylerin olumsuz düşüncelerini fark etmelerine ve bu düşünceleri daha sağlıklı ve gerçekçi düşüncelerle değiştirmelerine olanak sağlar. Mizantropik düşünceleri tanımak, bunları sorgulamak ve yeniden inşa etmek son derece önemlidir. Empati Geliştirme: Empati geliştirmek, mizantropiyi kontrol altına almak için önemli bir adım olabilir. Bireylerin diğer insanların duygularını anlamalarına yardımcı olmak, ilişkilerde daha sağlıklı bağlar kurmalarını sağlar. Farkındalık: Kişinin kendi duygusal durumunu fark etmesi, mizantropiyi kontrol etme noktasında en önemli adımdır. Kişinin durumunu kontrol altına alabiliyor olması için öncelikle bunun farkında olması gerekir. İlaç Tedavisi: Mizantropi çoğu zaman başka psikolojik rahatsızlıklarla birlikte görülür. Depresyon, anksiyete bozukluğu gibi durumların görülmesi durumunda, bu hastalıkları tedavi etmek için ilaç tedavisi önerilebilir.

Mükemmel olamama korkusu: Atelofobi nedir belirtileri nelerdir? Haber

Mükemmel olamama korkusu: Atelofobi nedir belirtileri nelerdir?

Psikoloji dünyasında önemli bir yer tutan atelofobi, bireylerin mükemmel olamama korkusunu yaşamasına yol açar. Kişinin zihnindeki mükemmeliyet beklentileriyle uyumsuzluk, çeşitli kaygı ve stres durumlarına neden olabilir. Peki, atelofobi nedir, belirtileri neler? ATELOFOBİ NEDİR? Atelofobi, bireyin zihninde oluşturduğu beklentilerle uyumsuz durumlar nedeniyle yaşadığı huzursuzluktur. Bu tür huzursuzluklar bazen gerçekte var olmayan, hayali tehditlerden de kaynaklanabilir. Örneğin, yaz aylarında beklenen bir sel felaketi nedeniyle planların bozulması ya da bir buluşma öncesinde çıkan küçük bir sivilce, kişinin zihninde canlanıp kaygı yaratabilir. Kişinin zihninde canlandırdığı bu olaylar gerçek olabileceği gibi tamamen hayali de olabilir. Fobi düzeyine göre bu durum, kişinin panik atak geçirmesine veya yoğun stres yaşamasına yol açabilir. Bu tür yan etkiler, bireysel farklılıklara bağlı olarak değişebilir ve yaşanan paniğin şiddeti de kişiden kişiye farklılık gösterebilir. ATELOFOBİ NEDEN OLUR? Mükemmeliyetçilik korkusunun temelinde genellikle ebeveynlerin etkisi bulunur. Çocukluk döneminde ebeveynlerinin eleştirileri ve mükemmeliyetçi tutumlarıyla karşılaşan kişiler, bu korkuyu yetişkinliklerinde de taşıyabilirler. Ebeveynlerin çocuğun her hareketini eleştirmesi, beğenmemesi veya sadece mükemmel davranışları ödüllendirip diğerlerini görmezden gelmesi, bu fobinin gelişimine zemin hazırlayabilir. Yetişkinlikte, bu kişiler eleştirilmekten kaçınmak için sürekli olarak mükemmel olma çabası içine girerler. Çocukluklarında yaşadıkları bu tür davranışlar, onların hayatlarının farklı alanlarında da kendini gösterir. Arkadaş ilişkileri, iş hayatı ve toplumsal etkileşimler gibi pek çok durumda bu kişiler, hata yapmaktan veya kusurlu görünmekten korkarak sürekli olarak kusursuz olmaya çalışırlar. Çocukken yaşadıkları korkular nedeniyle, başkalarına karşı mükemmel olmak isterler. Bir hata yapmaları durumunda eleştirilecekleri veya cezalandırılacakları düşüncesi, bu korkunun temelini oluşturur. Ancak, bu duygular genellikle bilinçaltında kalır ve kişi, neden bu kadar stresli olduğunu veya bu kadar kaygılandığını tam olarak anlayamayabilir. Kafasında sürekli olarak oluşturduğu "en iyi olma" ihtimalleri arasında kaybolur. ATELOFOBİ BELİRTİLERİ NELERDİR? Atelofobi, kişilerin mükemmel olamama korkusunu yaşaması ile ilgili bir rahatsızlık olup, belirtileri kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Her bireyde aynı şiddetle görülmeyebilir ve belirtilerin tamamı bir kişide gözlemlenmeyebilir. Bu fobinin genel belirtileri şu şekilde sıralanabilir: •             Ani ve beklenmedik panik ataklar •             Hayatla ilgili kararlar almakta veya plan yapmakta zorluk çekme •             Huzursuzluk ve kalp çarpıntısı •             Baş dönmesi •             Vücudun çeşitli bölgelerinde ağrılar •             Ağız kuruluğu •             Aşırı terleme, hava sıcaklığına bağlı olmaksızın •             Nefes almakta güçlük ve daralma

Tuhaf fobiler| Hipnofobi: Uykudan korkmak Haber

Tuhaf fobiler| Hipnofobi: Uykudan korkmak

Tuhaf fobileri ele aldığımız yazı dizimizde bu kez uyumaktan korkma konusuna göz atıyoruz. Vücut için nefes almak ve yemek yemek kadar zorunlu bir ihtiyaç olan uyku, bazılarımıza kabus gibi gelebiliyor. Kişinin yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi ve biyolojik olarak sağlıklı olabilmesi için uyku şarttır. Ancak bazı kişiler uykuya karşı besledikleri korku nedeniyle birtakım sorunlarla karşı karşıya kalabiliyor. Hipnofobiye sahip kişiler, uyumaktan kaçındıkları için psikolojik olarak kötü etkileniyor ve gündelik yaşantıları olumsuz bir hal alıyor. Peki hipnofobi nedir, nasıl ortaya çıkar? İşte detaylar… HİPNOFOBİ NEDİR? Hipnofobi, kişilerin uykuya dalma veya uyku süreci ile ilgili yoğun bir korku hissetmeleri durumu olarak açıklanabilir. Bu fobiye sahip kişi uyumaktan kaçınmaya çalışabilir ve uykusuzluk gibi ciddi uyku problemleri yaşayabilir. Hipnofobi genellikle, kişinin uykuya daldığında bilincinin kaybolacağı fikri, kişisel güvensizlik, kontrol kaybı, rüya görebilme durumu veya daha derin psikolojik faktörlerle ilişkilendirilir. Bunun yanı sıra, uyku bozuklukları ve anksiyete gibi başka ruhsal sağlık sorunlarının bir sonucu olarak da meydana gelebilir. HİPNOFOBİ NASIL ORTAYA ÇIKAR? Uyku korkusu olarak bilinen hipnofobinin ortaya çıkışında birçok farklı neden ve tetikleyici rol oynuyor olabilir. Bu etkenlerden bazılarına göz atacak olursak: Travmalar ve Olumsuz Deneyimler: Çocukluk veya yetişkinlik döneminde yaşanmış olan travmalar, -özellikle korku veya kaygı verici bir olay yaşanmışsa- sonrası bu tür bir fobi ortaya çıkabilir. Örneğin, kötü rüyalar görmek, uykusuzluk, gece korkuları, uyku sırasında yaşanan korkutucu deneyimler hipnofobiye neden olabilir. Anksiyete ve Depresyon: Anksiyete bozuklukları ve depresyon, uykuya dalma korkusunu tetikleyebilir. Kişinin genel kaygı düzeyi arttıkça, uyku süreci de daha fazla endişe kaynağı haline gelebilir. Bu tür psikolojik rahatsızlıklar, zihnin dinlenmesi için gereken uykuya karşı olumsuz duygular geliştirebilir. Uyku Bozuklukları: Uyku apnesi, uykusuzluk, veya düzenli olarak kötü uyku kalitesi gibi uyku bozuklukları, kişinin uyuma korkusunu tetikleyebilir. Uykuya dalarken yaşanan zorluklar da, korku ve kaygı hislerini körükleyebilir. Kontrol Kaybı Korkusu: Uyku sırasında kişinin kontrolü kaybediyor oluşu, kişide ciddi bir kaygı yaratabilir. Bu fobi, kişinin uyku sırasında bilinç kaybından, kontrolsüz bir şekilde hareket etmekten veya rüya görme durumundan korkması ile bağlantılı olabilir. HİPNOFOBİ BELİRTİLERİ Hipnofobinin belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bu belirtiler fiziksel, duygusal ve davranışsal olarak üç farklı kategoride incelenebilir. Genel olarak gözlemlenen belirtilere göz atacak olursak: Fiziksel Belirtiler: Kalp Çarpıntısı Terleme Nefes Darlığı Titreme ve Kas Gerginliği Mide Bulantısı Duygusal Belirtiler: Aşırı Kaygı ve Huzursuzluk Depresyon ve Umutsuzluk Gerçeklikten Kopma Hissi Davranışsal Belirtiler Uykusuzluk Uyumaktan Kaçınma Alkol veya İlaç Kullanımı HİPNOFOBİ NASIL KONTROL ALTINA ALINIR? Hipnofobi tedavi edilebilen bir psikolojik rahatsızlıktır ve çeşitli tedavi yöntemleri ile kontrol altına alınabilir. Başlıca tedavi yöntemlerini incelediğimizde: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Bilişsel Davranışçı Terapi, kişinin uyumaktan korkmasına yol açan düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelik bir terapi yöntemidir. Bu terapiyle kişi, kaygılarının yanlış ve aşırı olduğunun farkına varabilir. Terapi sırasında, uykuya dair sağlıklı düşünme biçimleri geliştirilebilir. Maruz Kalma Terapisi: Maruz kalma terapisi, kişiyi korktuğu durumla yavaşça yüzleştirerek, bu korkunun zamanla azalmasına yardımcı olur. Kişi, uykuya geçmeden önce rahatlama teknikleri ile adım adım karşılaştığı korkuyla başa çıkmaya çalışır. Gevşeme Teknikleri: Nefes egzersizleri, meditasyon, yoga gibi rahatlama yöntemleri hipnofobinin kontrol altına alınması konusunda yardımcı olabilir. Uykuya dalmadan önce gevşemenin, korkuları hafiflettiği söylenir. İlaç Tedavisi: Hipnofobinin ciddi anksiyete bozukluğu veya depresyon ile ilişkilendirilmesi durumunda, psikiyatristler tarafından önerilen ilaç tedavisi yardımcı olabilir. Ancak ilaç tedavisi terapi ile desteklendiği ölçüde verimli olur.

Tuhaf fobiler| Dekatriaparaskevifobi: Ayın 13'ünün cuma gününe gelmesinden korkma Haber

Tuhaf fobiler| Dekatriaparaskevifobi: Ayın 13'ünün cuma gününe gelmesinden korkma

Birçok insan, büyük bir çoğunluğun tuhaf karşılayacağı fobilere ve batıl inançlara sahip olabiliyor. Bugün bu tuhaf sayılabilecek fobiler arasında yer alan dekatriaparaskevifobiyi ele alıyor olacağız. Bu fobi, ayın 13'ünün cuma gününe denk gelmesiyle duyulan korkuyu ifade eder ve temeli bir batıl inanca dayanır. Peki dekatriaparaskevifobi nedir, nasıl ortaya çıkar? İşte detaylar… DEKATRİAPARASKEVİFOBİ NEDİR? Dekatriaparaskevifobi, cuma günü ve 13 sayısının bir araya geldiği zamanlarda, özellikle bu günlerin uğursuz olduğuna inanarak yaşanan aşırı korku ve kaygıyı ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bu fobi, batıl inançların etkisiyle ortaya çıkar. İnsanlar, Cuma 13’ün uğursuz olduğuna inanarak, bu günleri korku içinde geçirirler. Bu inanç, tarihsel olarak farklı kültürlerde yaygın olarak görülür. Özellikle Batı kültüründe 13 sayısının uğursuz kabul edilmesinin, bu fobinin yayılmasında etkili olduğu düşünülür. Önemsiz gibi görünen bu fobi, ilerleyen boyutlara ulaştığında kişinin psikolojisini olumsuz yönde etkileyebilir ve günlük yaşantısını sekteye uğratabilir. DEKATRİAPARASKEVİFOBİ NASIL ORTAYA ÇIKAR? Bu tür fobiler, genellikle çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşanan çeşitli travmalar, ailelerde benimsenmiş olan korku kültürü veya çevresel etmenler nedeniyle ortaya çıkıyor olabilir. İnsanlar, batıl inançlara ve toplumda yerleşen korkulara maruz kaldıkları için bu tür kaygılar ortaya çıkabilir. Fobinin ortaya çıkmasında birkaç etken önemli rol oynuyor. Bu etkenlerin ne olduğuna göz atacak olursak: Ailevi ve Çevresel Etmenler: Kişinin ailesinde veya çevresinde, “Cuma 13” gibi batıl inançlar öğretiliyorsa, bu tarz ortamlarda büyüyen bireyler, zamanla bu inançları içselleştirip korku beslemeye başlıyor olabilirler. Toplumsal İnançlar ve Medyanın Etkisi: 13 sayısının ve Cuma gününün uğursuz kabul edilmesi, medya aracılığıyla sürekli bir şekilde pekiştiriliyor ve tekrar tekrar üretiliyor. Filmler, diziler ve kitaplar, bu inançları destekleyerek bireylerin daha fazla kaygı duymasına neden olabiliyor. Travmalar ve Korkular: Çocukluk dönemi yaşanan olumsuz deneyimler, bir sayıya veya bir güne karşı korku duygusunu bağlayabilir. Kişi, geçmişte yaşadığı bir kayıptan veya olumsuz bir olaydan ötürü o güne karşı korku besliyor olabilir. Biyolojik Faktörler: Genetik faktörler veya beyin kimyasındaki değişiklikler, bazı kişileri fobik bir hale getirebilir. Ailede fobi öyküsü olan kişilerde, bu tür fobiler daha sık gözlemlenebilir. DEKATRİAPARASKEVİFOBİ BELİRTİLERİ Dekatriaparaskevifobinin belirtileri, genellikle kaygı ve korku düzeyine göre değişkenlik gösterebilir. Bu tarz fobiler, kişinin duygusal ve fiziksel olmak üzere çeşitli tepkiler vermesine neden olabilir. Dekatriaparaskevifobisi olan kişilerde gözlemlenen başlıca belirtileri incelediğimizde şu belirtiler karşımıza çıkar: Fiziksel Belirtiler: Kalp çarpıntısı Terleme Titreme Nefes darlığı Mide bulantısı Baş dönmesi Ağız kuruluğu Baş ağrısı Duygusal Belirtiler: Aşırı kaygı ve korku Panik atak belirtileri Gerçeklikten kopma duygusu Kontrol kaybı hissi Cuma 13’ün yaklaşmasıyla yoğun stres Sosyal ortamlarda bulunma isteksizliği veya kaçma dürtüsü Davranışsal Belirtiler: Cuma günü 13 sayısı yaklaşırken belirli ritüel ve alışkanlıklar geliştirme (örneğin evden dışarı çıkmama, belirli eşyaları kullanmama) Cuma 13’ün olduğu günü dışarıda geçirmemek veya evde kalmak Batıl inançları takip etme (örneğin, uğursuzluk olacağına inandıkları için kişisel objelerle temizlik yapma) Zihinsel Belirtiler: Takıntılı düşünceler (örneğin, Cuma 13’te bir şey kötü olacak diye sürekli düşünme) Cuma 13 günüyle ilgili sürekli korku hissi Uğursuzluk veya talihsizlik düşünceleri DEKATRİAPARASKEVİFOBİ NASIL KONTROL ALTINA ALINIR? Bu fobiyi tedavi etmek mümkün olup, tedavi sürecinde kullanılan yöntemler kişiye göre değişebilir. İşte dekatriaparaskevifobinin tedavisinde uygulanan başlıca yöntemler: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, fobik bir durumu aşma noktasında en etkili terapi yöntemlerinden biridir. Bu terapi, kişinin korkularını, düşünce ve inançlarını yeniden yapılandırmasını sağlar. Kişi, 13. Cuma ile ilgili korkularını mantıklı bir şekilde sorgulayarak, batıl inançlardan kurtulabilir. Maruz Kalma Terapisi: Bu terapi, kişinin korktuğu şeye kontrollü bir şekilde maruz bırakılması ile gerçekleşir. Kişi, fobiye neden olan durumlarla yüzleştirilir ve korkuları zamanla azalır. Örneğin, ayın 13’üne denk gelen cuma günü kişinin dışarı çıkması sağlanabilir. İlaç Tedavisi: İleri derecede fobilerde, anksiyete bozukluklarını tedavi etmek için bazı ilaçlar kullanılabilir. Ancak ilaç tedavisi yalnızca doktorun gerekli gördüğü durumlarda uygulanmalı ve terapiyle desteklenmelidir.

Tuhaf fobiler| Vücut kokusundan korkma: Bromidrosifobi nedir? Haber

Tuhaf fobiler| Vücut kokusundan korkma: Bromidrosifobi nedir?

Fobiler çoğu zaman anlaşılır olabilir. Ancak bazı fobiler var ki ‘yok artık’ dedirtir. Bu yazımızda tuhaf fobilerden biri olan bromidrosifobiyi detaylıca inceliyor olacağız. Peki bromidrosifobi nedir diye soracak olanlar için, bromidrosifobi vücut kokusundan korkma fobisidir. Kulağa başta çok tuhaf gelebilir ancak bazı kişiler kendi vücutlarının ya da başkalarının vücutlarının kokusundan dolayı yoğun kaygı ve korku yaşayabiliyor. Bu psikolojik durum ise bromidrosifobi olarak açıklanıyor. İşte bromidrosifobinin detayları… BROMİDROSİFOBİ NEDİR? Bromidrosifobi, vücuttan gelen kokulardan aşırı derecede korkma ve kaygı duyma durumu olarak açıklanabilir. Bu fobi, özellikle terleme ve vücuttan yayılan kötü kokulara karşı duyulan aşırı hassasiyetle ilişkilendirilir. Kişiler, genellikle kendi vücut kokusunu ya da çevrelerinden gelen kokuları aşırı şekilde kötüleyebilir ve bu durumu sosyal ilişkilerinde sorun haline getirebilirler. BROMİDROSİFOBİ NASIL ORTAYA ÇIKAR? Bromidrosifobi, genellikle birtakım psikolojik ve çevresel faktörün birleşimiyle meydana gelir. Bu fobinin ortaya çıkış nedenlerine göz atacak olursak… Geçmişteki Travmalar: Erken yaşlarda yaşanan travmalar, özellikle sosyal ortamlarda küçümseme, alay edilme ya da dışlanma gibi durumlar, kişinin vücut kokusu ile ilgili aşırı endişe duymasına neden olabilir. Bu durum, fobik bir tepkiye yol açabilir. Ailevi ve Genetik Faktörler: Bazı bireyler, fobik eğilimlere sahip bir ailede büyüyebilir. Aile üyelerinin korku, kaygı ya da benzeri bozukluklar yaşaması, o kişinin de bu tür fobiler geliştirme riskini artırabilir. Sosyal Kaygı: Sosyal anksiyete bozukluğu, genellikle başkalarının kendilerini yargılayacağı ve eleştireceği korkusu ile ilişkilidir. Bromidrosifobi, bu tür kaygıların bir uzantısı olarak da meydana geliyor olabilir. Kültürel ve Toplumsal Etkiler: Vücut kokusuyla ilgili toplumsal normlar ve kültürel baskılar da bu fobinin gelişmesinde rol oynayabilir. Özellikle hijyenin yüksek standartlarda olduğu toplumlarda, kokulardan duyulan aşırı korku daha belirgin hale gelebilir. BROMİDROSİFOBİ BELİRTİLERİ Bromidrosifobi, tıpkı diğer fobiler gibi, duygusal, zihinsel ve fiziksel belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterir fakat görülen yaygın belirtilerden bazılarını ele alacak olursak: Kişi, vücudundan kötü koku çıkacağına dair sürekli bir endişe taşır. Başka birinin kendisini koklama ya da kötü kokmasını fark etme korkusu yaşar. Korku hissiyle birlikte kalp çarpıntısı, terleme, titreme, baş dönmesi, nefes darlığı, mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabilir. Kişi, bu korku nedeniyle sosyal ortamlardan kaçınmaya başlayabilir. Özellikle kalabalık yerlerde ya da yakın mesafelerde diğer insanlarla etkileşimde bulunmaktan kaçınabilir. Kişi, sürekli olarak ellerini yıkama, duş alma, parfüm kullanma gibi aşırı hijyen önlemleri alabilir. Vücut kokusunu kontrol etme çabaları, parfüm, deodorant kullanma, sık sık giyinme değiştirmenin yanı sıra, ayna karşısında vücut kokusunu kontrol etme alışkanlıkları görülebilir. BROMİDROSİFOBİ TEDAVİSİ Vücut kokusundan korkma fobisi olan bromidrosifobi tedavisi, fobinin şiddetine ve kişiye bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak tedavi yaklaşımları şu şekildedir: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, kişilerin olumsuz düşünce kalıplarını tanımalarına ve değiştirmelerine yardımcı olur. Bromidrosifobi için, kişiye vücut kokusuna dair yanlış inançlarını fark ettirme ve bu korkuyu mantıklı bir şekilde değerlendirmesine yardımcı olma yoluyla tedavi sağlanabilir. Maruz Kalma Terapisi: Kişiyi, korktuğu durumla kademeli olarak yüzleştirmek, korku seviyesini azaltma noktasında etkili olabilir. Bu terapi yöntemi sayesinde kişi zamanla korkularını yönetebilir hale gelir. İlaç Tedavisi: Fobinin şiddeti yüksek olan bireylerde, anksiyete bozukluğunu tedavi etmek için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. İlaç tedavisi genellikle terapiyle birlikte uygulanır ve yalnızca doktorun gerekli gördüğü durumlarda uygulanabilir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.