#ruh sağlığı

ruh sağlığı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, ruh sağlığı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Konya'da sağlığa yatırım devam ediyor Haber

Konya'da sağlığa yatırım devam ediyor

Selçuklu Belediyesi'nin sağlık alanındaki yatırımlarından olan ve hizmet sunacağı tarihte sona yaklaşılan Toplum Ruh Sağlığı Merkezi vatandaşların sağlık hizmetine daha modern ve konforlu alanlarda ulaşmasına olanak sunacak. Yapımı tamamlanmak üzere olan tesisi Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı ve Konya İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç ziyaret etti. Yazır Mahallesi'nde inşa edilen Toplum Ruh Sağlığı Merkezi, Selçuklu Belediyesi, Konya İl Sağlık Müdürlüğü ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü iş birliğinde yürütülerek kurumlar arası işbirliğinin de uyumunu sergiliyor. Bu proje tüm Türkiye'ye örnek olacak Örnek bir tesisi daha Selçuklu'ya kazandırmaktan memnuniyet duyduklarını aktaran Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı, “Türkiye'ye örnek olacak iki projemiz Toplum Ruh Sağlığı Merkezi ve Sağlıklı Hayat Merkezi projelerimizde artık sona geldik. İl Sağlık Müdürlüğümüze binalarımızın teslimini yaptık. İl Sağlık Müdürlüğümüz de hızlı bir şekilde binalarımızın tefrişiyle ve kullanıma hazır hale getirilmesiyle ilgili çalışmalarını yürütüyor. Bugün İl Sağlık Müdürümüz ve ekibiyle birlikte tekrar binalarımızı dolaştık. Kullanımla ilgili, fonksiyonla ilgili gerekli talimatları hocamız ekibine verdi. İnşallah en kısa sürede artık burada faaliyetlerin başlamasını bekliyoruz. Bu proje tüm Türkiye'ye örnek olacak. Çünkü Toplum Ruh Sağlığı Merkezi Projesi şu anda Türkiye'de ilk defa uygulanan ayrı münferit binada, mekanda ilk defa uygulanan bir proje. Burada hem psikiyatri bölümünde tedavi gören hastalarımızın rehabilitasyonuyla ilgili önemli çalışmalar yapılacak hem de toplum ruh sağlığı açısından bizim üzerimize düşen çalışma gruplarına destek olabileceğimiz kısım neyse onları da bizlerin de desteğiyle, iş birliğiyle o çalışmaları da burada yapmış olacağız. Yine Sağlık ve Hayat Merkezi zaten Selçuklu'muzda, Konya'mızda daha önce farklı örnekleriyle hayata geçirdiğimiz bir projeydi. Burada da Sağlık ve Hayat Merkezi'nde ayrı, münferit bir binada hayata geçirmiş olduk. Yazır Mahallemiz nüfusu 60 bini geçen büyük bir mahalle. Aslında hem Yazır Mahallemize hem Selçuklu ilçemize hem de Konya'mıza hizmet edecek önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz. Ulaşım akslarının birleşiminde otobüs güzergahlarının, tramvay hattının kesişim noktasında vatandaşlarımızın da rahatlıkla ulaşabileceği bir lokasyonda bu projeyi hayata geçirmiş olduk” diye konuştu. Belki de Türkiye'de ilk bina olma özelliğini taşıyor Toplum Ruh Sağlığı Merkezi ve Sağlıklı Hayat Merkezi'nden ötürü Selçuklu Belediye Başkanı ve ekibine teşekkür eden İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç, “Konya'mız sağlık açısından hem binalarıyla hem uygulanan projeleriyle Türkiye'ye örnek oluyor. Bu örnek projelerden de iki tanesinin birlikte tamamlandığını görmekten mutluluk duyuyorum. Özellikle Toplum Ruh Sağlığı Merkezi psikiyatri kliniklerimizde tedavisi tamamlanan hastalarımızın topluma kazandırılması açısından çok büyük önem arz ediyor. Bu projeyi başkanımızla birlikte ilk planlandığımız andan itibaren psikiyatri klinik başkanı ve diğer hocalarımızla istişare halinde en verimli, en güzel şekilde planlandı ve hayata geçirildi. İnşallah uygulama olarak da en kısa sürede vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Bu yönden de ayrı bir binada temelinden itibaren toplum ruh sağlığı projesi olarak planlanan ve yapılan güzide eserlerden, nadide eserlerden biri oldu. Başkanınıza teşekkür ediyorum. Sağlıklı Hayat Merkezi de yine Konya'mızda ilk defa Selçuklu Altınoğlu Aile Sağlığı Merkezimizin üzerinde hem Aile Sağlığı Merkezi hem Selçuklu Sağlıklı Hayat Merkezi olarak hizmete sunduğumuz, başkanımızın bizlere hediye ettiği binamızda çok güzel hizmetlere öncülük etti ve Konya'mızda da bu işin ilk başlangıcı oldu. Burada da ayrı bir bina şeklinde ihtiyaçtan dolayı yine Sağlıklı Hayat Merkezi olarak planlanan nadir binalarımızdan. Belki de Türkiye'de ilk bina olma özelliğini taşıyor. Burada psikolog, diyetisyen, fizyoterapist, çocuk gelişimci, sosyal gelişimci gibi arkadaşlarımız vatandaşlarımıza randevu usulüyle birebir hizmet verecek. Ayrıca kanser taramaları, aşılama hizmetleri, üreme sağlığı gibi hizmetler burada verilecek. Konya'mız artık sağlıkta çıtayı çok yükseltti ve bu konuda da belediyelerimiz çok büyük katkı sağlıyor, hayırseverlerimiz destek sağlıyor. Ama burada lokomotif olan Selçuklu Belediyemize ayrıca teşekkürlerimi ve minnetlerimi iletiyorum. Ülkemize, Konya'mıza, Selçuklumuza hayırlı olsun” dedi.

Türk Tabipleri Birliği’nden çevrimiçi panel Haber

Türk Tabipleri Birliği’nden çevrimiçi panel

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından düzenlenen ‘Dünya Ruh Sağlığı Günü: Sağlık Ortamında Ruh Sağlığı, Sorunlar ve Çözüm Önerileri’ paneli, çevrimiçi olarak yapıldı. Panel, TTB’nin sosyal medya kanallarından canlı yayımlandı. Panelin ilk açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Alpay Azap yaptı. Son zamanlarda ağırlaşan çalışma koşullarına bağlı olarak hekimlerin ruh sağlığındaki bozulmaların ve intiharların arttığını söyleyen Azap, TTB ve TPD olarak bu konuda ortak bir görev gücü oluşturduklarını, hem stres yönetimi hem de çalışma koşullarının iyileştirilmesi üzerine görüşler oluşturarak çalışmalar yürütmeyi amaçladıklarını ifade etti. YAPILMASI GEREKEN ÇOK ŞEY VAR Bir diğer açılış konuşmasını yapan TPD Merkez Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ejder Akgün Yıldırım da bu yılki Dünya Ruh Sağlığı Günü’nün ana temasının işyerlerinde ruh sağlığı olduğunu ve bu bağlamda hekimlerin ruh sağlığını ele almak üzere bu etkinliğin yapıldığını aktardı. Son zamanlarda artan şiddet olaylarında ruh sağlığının ve ruhsal hastalığı olan insanların hedef haline getirilmesini eleştiren Akgün Yıldırım, “Evet, yapılması gereken çok şey var ama çözümü olumsuzlukların ve zorbalıkların sonucunda ortaya çıkmış acılar nedeniyle ruhsal zorluk yaşayan insanların hedef gösterilmesi olmamalıdır” dedi. MOBBİNG SADECE İŞ ORTAMININ BİR ÖZELLİĞİ DEĞİL… Kolaylaştırıcılığını Dr. Serap Erdoğan Taycan ve Dr. Burhanettin Kaya’nın yaptığı panelde ilk sözü Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Togay Yılmaz aldı. ‘Sağlık Sisteminde Mobbing ve Zorlayıcı Çalışma Koşulları’ başlıklı bir sunum yapan Yılmaz, mobbingin sadece iş ortamının bir özelliği değil, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile şekillenen neoliberal politikanın da yıkıcı bir unsuru olduğunu ifade etti. Mobbingin hem güncel hem de travmatik etkileri nedeniyle uzun vadede ruh sağlığı alanındaki etkisinden söz eden Yılmaz; bireysel ve kurumsal olarak yapılabilecekleri sıraladı. ÇALIŞMA KOŞULLARI DÜZENLENMELİ TPD Merkez Yönetim Kurulu üyesi Dr. Gülin Özdamar Ünal, ‘Hekimlerde Tükenmişlik ve Depresyon’ başlıklı bir sunum yaptı. Son yıllarda artış eğiliminde olan tükenmişliğin tanımını, köklerini, ölçümünü, nedenlerini, yol açtığı fiziksel ve ruhsal hastalıkları ve yaygınlığını ayrıntılı bir biçimde aktaran Özdamar Ünal, daha sonra hekimlerde depresyonun fiziksel, ruhsal, davranışsal etkilerini dile getirdi. Hekimlerde intihar oranlarının yüksekliğine, kadın hekimlerde risk oranının fazla olmasına ve nedenlere değinen Özdamar Ünal, “Hekimlerin ruh sağlığını korumak için çalışma koşulları düzenlenmeli, ruhsal destek almalarının önündeki engeller giderilmelidir” diyerek sunumunu tamamladı. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI’NIN YIKICI ETKİLERİNDEN BİRİ… TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Murat Erkan, ‘Sağlık Çalışanlarının Hak Mücadelesi: Özlük Hakları ve İyileştirme Adımları’ başlıklı sunumunda hekimlerin Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane’den Bölge Etibba Odaları’na ve oradan da TTB’ye uzanan özlük hakları mücadelesinin tarihsel izleğini sundu. TTB’nin özellikle 60’lı yılların ortalarından itibaren dünyada ve Türkiye’deki gelişmelere de bağlı olarak toplumsal sorunlarla da ilgilendiğini, demokratik talepleri mücadele başlıkları haline getirdiğini, Beyaz Eylemler gibi yeni mücadele formları geliştirdiğini ifade eden Erkan, “Demokratik hakların alınmadığı bir ortamda mesleki hakların da alınamayacağı düşünüldüğünde, bu siyasallaşma eğiliminin doğru bir tavır olduğunu söylemek mümkün” dedi. 1980’den sonraki neoliberalleşme sürecinin ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yıkıcı etkilerinden birinin de hekimlerin ruh sağlığında yaşandığını vurgulayan Erkan, TTB’nin hekimlerin ruh sağlığına ilişkin doğrudan yaklaşımlarının yanı sıra yürütülen mücadelelerin de anlamlı olduğunun altını çizdi. SAĞLIK ÇALIŞANLARI CİDDİ RUHSAL HASTALIK ALTINDA Britanya Psikiyatri Birliği İşyeri Psikiyatrisi Grubu Yönetim Kurulu üyesi Dr. Muzaffer Kaşer ise, ‘Hekimlerin Ruh Sağlığına Erişim Hakkı ve Çözüm Önerileri’ başlıklı bir sunum yaptı. Sağlık çalışanlarını ruh sağlığının nedenlerinden ve ortaya çıkış süreçlerinden söz eden Kaşer; buna karşı uluslararası alanda çalışma saatlerini düzenleyen, dayanışma ortamlarını sağlayan, farkındalık eğitimleri veren, olumsuzluklara karşı destek sistemleri kuran birinci, ikinci ve üçüncü basamak girişimleri aktardı. Sağlık çalışanlarının ciddi ruhsal hastalık altında dahi çalışmaya devam etmesinin risklerine de dikkat çeken Kaşer, travma öykülerinden örnekler verdi. Panel, soru-yanıt bölümüyle birlikte son buldu.

Savaş haberlerini takip etmek travmatik stres yaratıyor Haber

Savaş haberlerini takip etmek travmatik stres yaratıyor

Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, önce Rusya Ukrayna Savaşı, şimdi de İsrail Hamas Savaşının ruh sağlığına etkilerini anlattı. “Savaş, hiç tartışmasız ruh sağlığımızı olumsuz etkiliyor'' diyen Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, savaşın dünyanın ve ülkemizin güvenilir, insanların sevgi dolu olduğuna dair tüm inancı sarsarak uzun vadede travma sonrası stres bozukluğu gibi psikiyatrik tanılara, kişilerarası ilişkilerde ciddi bozulmalara sebep olduğunu kaydetti. Tetikte olma hali, agresyon ve öfke kontrol güçlükleri görülebiliyor “Savaş bölgesinde bulunmasak dahi, o bölgede yaşayan yakınlarımızın olması ya da uzaktan haberleri takip ediyor olmak bile travmatik stres yaratabilir. Buna ikincil travmatik stres denir.” diyen Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, savaşın uzaktan etkisini şöyle anlattı: “Direkt olarak savaşa maruz kalmasak da uzaktan etkisini hissederiz. Gün içinde sebepsiz huzursuzluk, tetikte olma hali, agresyon, öfke kontrol güçlükleri, uykuda bozulma, iştahta bozulma, hayatı sorgulama, anlamsızlık içinde olma hali, hayattan zevk alamama gibi belirtiler görülebilir. İkincil travmatik stres bir yandan da insanidir. Bu haberler karşısında elbette stresli hissedebiliriz. Ancak bunun ölçüsü ruh sağlığı ve beraberinde beden sağlığımızı olumsuz etkiler.” Duygusal hassasiyetlerimize dokunan haberlerin doğruluğundan emin olmalıyız Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, savaş haberlerinin getirdiği stres ile başa çıkmak için öncelikli olarak tetikleyicinin ne olduğunu bulmak gerektiğini kaydederek, şöyle devam etti: “En büyük tetikleyici sürekli olarak ve doğruluğundan emin olmadığımız savaş haberlerine maruz kalmaktır. İçinde bulunduğumuz dijital çağda haberlere ulaşmak hem çok kolay hem de çok zor. Cep telefonlarımızda sürekli bir haber akışı olmakla beraber bu haberlerin doğruluk değeri düşük olabiliyor. Medya, manipülasyon aracı olarak kullanılabiliyor, bazen de terör aracı haline geliyor ve maalesef insanların kutuplaşmasına ve linç kültürüne katkı sağlıyor. Bu sebeple duygusal hassasiyetlerimize dokunan haberlerin doğruluğundan emin olmalıyız. Güvenilir haber yaptığını düşündüğümüz bir iki kaynak belirlemeliyiz.” Özellikle yoğun gündemlerin olduğu dönemde son dakika takip isteğinin yoğun olabildiğini ancak son dakika haberlerini takip etmenin yine travmatik stres düzeyini yükselteceğini anlatan Demir, “Kendimize sosyal medya kısıtlaması getirmeli, günlük ekran süremizi kısaltmalıyız.” dedi. Felaketleştirme içeren haberlerden uzak durulmalıyız Demir, haberlerde geçen ‘3.Dünya Savaşı’, ‘kıyamet günü geldi’ gibi ifadelere tıklamadan önce düşünmek gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti: “Felaketleştirme içeren haberlerden kesinlikle uzak durulmalıyız. Savaşan milletlere mensup insanlarımızın bu stresi daha yoğun yaşaması kaçınılmaz. Güncel savaştan hareketle geçmişinde bir soykırım olan Yahudiler ya da yıllardır gündelik hayatından şiddetin eksik olmadığı Filistinli insanlarımız travmaları sebebiyle elbet daha fazla tetiklenecektir. Olayları siyaset penceresinden değil de ‘insanlık penceresinden’ yorumlamalı, nefret söylemlerinden kaçınmalıyız.” Savaş travmasının etkisi kuşaklar boyu sürüyor Tüm yaşananların ardından insanların kendini ve bedenini rahatlatmasının önemine işaret eden Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, sözlerini şöyle tamamladı: “Size iyi gelen, rahatlatan aktiviteleri keşfetmeli ve muhakkak bu etkinlikleri gündelik yaşamınıza dahil etmelisiniz. Özellikle sosyal temas, gün içinde çalışıyorsak mola vermek, sevdiklerimizle vakit geçirmek, farklı konularda sohbet sinir sistemimizi rahatlatır. Savaş travmasının etkisinin kuşaklar boyu sürdüğünü, bu sebeple hem kendi ülkemiz için hem de dünya için savaşı besleyecek tutumlardan uzak durmamızın önemini asla unutmamalıyız.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - İsrail- Gazze savaşında 11'inci gün

Uzmanlar anlattı: Ruh sağlığı hakkımızı korumalıyız Haber

Uzmanlar anlattı: Ruh sağlığı hakkımızı korumalıyız

Ege Üniversitesi (EÜ) Hemşirelik Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı ve EÜ Öğrenci Dekanlığı iş birliğinde “Dünya Ruh Sağlığı Günü” dolayısıyla bir etkinlik gerçekleştirildi. EÜ Öğrenci Dekanlığı bahçesinde düzenlenen “Temel Hakkım Ruh Sağlığım” konulu söyleşiye Öğrenci Dekanı Doç. Dr. Fırat Sarsar, Öğrenci Dekanlığı Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Taylan Günay, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Söyleşiyi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Şenay Dülgerler verdi. “RUH SAĞLIĞI HAKKIMIZI KORUMALIYIZ”           Söyleşi öncesi konuşan Öğrenci Dekanı Doç. Dr. Fırat Sarsar, Dünya Ruh Sağlığı gününün önemine değindi. Doç. Dr. Sarsar, “Dünya Ruh Sağlığı Günü etkinlikleri kapsamında Hemşirelik Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı ve Öğrenci Dekanlığımız işbirliği ile ‘Temel Hakkım Ruh Sağlığım’ konulu söyleşi Doç. Dr. Şeyda Dülgerler Hocamızın moderatörlüğünde gerçekleştirilecek.  Rektör Hocamız Prof. Dr.  Necdet Budak’ın öğrenci odaklı üniversite misyonuyla öğrencisinin her zaman yanında olduğunu bilmenizi isterim. Kovid-19 süreci ve ülkemizin yaşadığı deprem felaketi tüm halkımızda travma etkisi yarattı. Ancak travma sonrası büyüme ve güçlenmek mümkün. Bunun için de temel hakkımız olan ruh sağlığı hakkımızı korumalıyız” dedi. “OLGUN İNSAN OLMAK TEMEL RUH SAĞLIĞI İLE MÜMKÜN” Doç. Dr. Şenay Dülgerler ise ruh sağlığının tanımı ve ruh sağlığını etkileyen faktörler hakkında açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Dülgerler, “Konuşmamın başında öncelikle sizlere sağlığın tanımını hatırlatmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü anayasasında sağlık şöyle tanımlanmıştır. ‘Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.’ Bu tanımda bedence ve ruhça iyilik hali sağlığın bilinen yönüdür. Hepimiz doğuştan ruh sağlığı hakkına sahibiz. Öncelikle bu hakkımızı sonuna kadar savunmalıyız. Covid-19 süreci ve yaşadığımız deprem felaketi sonucu hepimiz doğrudan ya da dolaylı olarak travma yaşadık. Özellikle Kovid-19 sürecinde yaşadığımız izolasyon sonucu ikili ilişkilerimiz bozuldu” dedi. Olgun insan olmanın ruh sağlığı ile bağlantılı olduğuna değinen Doç. Dr. Dülgerler, “Olgun insan tanımını yapacak olursak ruh sağlığı yerinde olan ve kendini seven birisinin tanımı yapmak yerinde olacaktır. Bu tanımdan yola çıkarak olgun insan olmak için temel ruh sağlığı hakkımızı aramalıyız” diye konuştu. Söyleşi sonunda Doç. Dr. Dülgerler katılımcıların sorularını yanıtladı. Bu haber de ilginizi çekebilir: Ege’de Mavi-Beyaz Atatürk Fotoğrafları sergisi sanatseverlerle buluştu

Dünya genelinde her 8 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk Haber

Dünya genelinde her 8 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk

Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu; 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü temasını 2023 yılı için “Ruh Sağlığı Evrensel Bir İnsan Hakkıdır” olarak belirledi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Yılmaz, Dünya Ruh Sağlığı günü nedeniyle açıklamalarda bulundu. 1992 yılından bu yana 10 Ekim tarihinin Ruh Sağlığı Günü olarak kutlandığını ifade eden Yılmaz, “Ruh sağlığı ve hastalıklarının toplumda farkındalığını ve anlaşılırlığını artırmak amacıyla 1992 yılından bu yana her yıl 10 Ekim'de kutlanmaktadır. Dünya Ruh Sağlığı Günü etkinlikleri çerçevesinde ruh sağlığı sorunları yaşayan bireylerin sesini duyurabilmek, toplumda ruh sağlığı sorunları konusunda farkındalık oluşturmak, damgalamanın önüne geçebilmek, ruh sağlığı sorunlarının önlenmesine ve tedavisine katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Her yıl Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından belirlenen tema çerçevesinde kutlanmaktadır. Bu çerçevede 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü teması 2023 yılı için 'Ruh Sağlığı Evrensel Bir İnsan Hakkıdır' olarak belirlenmiştir” dedi. “8 kişiden 1’i ruh sağlığı sorunu yaşıyor” Ruh sağlığının insanlar için temel bir insan hakkı olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Her kim ve her nerede olursa olsun, herkesin ulaşılabilecek en yüksek standartta ruh sağlığına sahip olma hakkı vardır. Bu hak, ruh sağlığı risklerinden korunma hakkını, mevcut, erişilebilir, kabul edilebilir ve kaliteli bakım hakkını ve özgürlük, bağımsızlık ve topluma dâhil olma hakkını içermektedir. İyi bir ruh sağlığı, genel sağlığımız ve refahımız için hayati önem taşımaktadır. Dünya genelinde her sekiz kişiden biri ruh sağlığı sorunlarıyla yaşamaktadır. Bu durum bireylerin aynı zamanda fiziksel sağlıklarını, ekonomik refahlarını ve diğer insanlarla kurdukları iletişimi etkilemektedir. Yine ruh sağlığı sorunları özellikle ergenler ve gençler arasında da giderek artan önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tablo, ruh sağlığına her zamankinden daha fazla öncelik verilmesi gerektiğini gözler önüne sermektedir. Ruh sağlığı sorunlarına sahip olmak hiçbir zaman bir kişiyi insan haklarından mahrum bırakmak veya kendi sağlığıyla ilgili kararlardan dışlamak için bir neden olmamalıdır. Yine de dünyanın her yerinde, ruh sağlığı sorunları olan kişiler çok çeşitli insan hakları ihlallerine maruz kalmaya devam etmektedir. Birçoğu toplum hayatından dışlanmakta, birçoğu ise ihtiyaç duydukları ruh sağlığı hizmetlerine erişememekte veya yalnızca insan haklarını ihlal eden hizmetlere erişebilmektedir. Hiç kimsenin ruh sağlığı hizmetinden mahrum bırakılmaması gerekmektedir. Ruh sağlığının korunması ve iyileştirilmesi, herkesin bu evrensel haktan faydalanabilmesi ve ihtiyaç duydukları kaliteli ruh sağlığı hizmetlerine erişebilmesi için dünya genelinde acil önlemlerin alınması oldukça önemlidir" ifadelerine yer verdi. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR- Psikolojik sıkıntıların birçoğu ekonomik sebepli

Siyasetin dili ve toplum: “Hedef ülkenin iyiliği ise…” Haber

Siyasetin dili ve toplum: “Hedef ülkenin iyiliği ise…”

SULTAN GÜMÜŞ KAYA /RÖPORTAJ 14 Mayıs’ta bir seçim olacağı konuşulurken, siyasi parti liderleri vaatlerini sunmaya, sahada çalışmalar yapmaya başladı. Politikada sürekli değişen ve gelişen olaylar birçok sorunun üstesinden gelmeye çalışan bireyleri de elbette etkiliyor. Siyaseti toplumun her alanında hissettiğimiz gerçeği bir yana; ekonomik kriz, alım gücünün her geçen gün azalması, salgınla mücadele, doğal afetlerin hızla artış göstermesi toplumsal ruh sağlığını da tehdit ediyor. Politikacıların tercih ettiği söylemlerin / dilin topluma olan yansımasını değerlendirdiğimiz Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, “Her türlü kurumun siyaset üstü bir tavır sergilemesi ve bütün vatandaşların iyi olma hallerinin desteklenmesi çok önemlidir… Yakınlaştırıcı ya da uzaklaştırıcı olmak; yapıcı, inşa edici ya da yıkıcı olmak. Bundan hangisini yapmak “istiyorum”a bakmaları gerekir. Hedef eğer genelin yani ülkenin iyiliği ise dilin seçimi ona göre olmalıdır” dedi. Mayıs ayında bir seçim olacağı söyleniyor. Siyasi parti liderlerinin vaatleri ise her geçen gün konuşulmaya devam ederken zaten birçok sorunun üstesinden gelmeye çalışan bireyler bu süreçte ruh sağlığını koruyabilmek adına nasıl bir yol izlemeli?   Öncelikle baştan şunu belirtmek isterim ki siyaset ve siyasi yorum yapma konusunu siyasilere ve vatandaşlara bırakmayı tercih ederek sadece psikolog olarak bilimsel bir akış açısıyla konuyu ele almaya çalışacağım. Diğer kısımla zaten gündelik hayatta hemen herkes bir şekilde ilgilenmekte… Bu yeni dönem insanların bir kısmında umut yaratırken bir kısmında ise nötr olma durumunu devam ettirmektedir. İkisini de ayrı ayrı ele alacak olursak eğer; umut ve umutlu olmak hala ruhen ve bedenen “canlı” olduğumuzun en güzel göstergesidir. Umut ve umutlu olma sayesinde her yeni güne, yeniden ve yenilenerek başlamak mümkün olmaktadır. Bu sayede hem bedensel hem de ruhsal enerjimiz yüksek olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus bu “yüksek” enerjiyi nasıl kullanacağımız veya onu nereye nasıl sevk edeceğimizdir. Eğer hem kendimiz hem de çevremiz için iyiye ve güzele yönelik kullanabilirsek bu hem bireysel anlamda ruhsal ve bedensel olarak, hem de toplumsal olarak fayda sağlayacaktır. Ancak tam tersini yapacak olursak da hem bireysel anlamda ruhsal ve bedensel olarak, hem de toplumsal olarak çöküşe zemin hazırlar. Bu hususa çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Yıkan tarafta mı olacağız yoksa yapan, inşa eden tarafta mı olacağız? Detaylandırabilir miyiz?   Nötr olma durumuna bakacak olursak eğer bu kendi içinde monotonluğu, adam sendeciliği, vurdumduymazlığı ve benzeri duygu ve düşünce durumlarını içinde barındırabilir. Bu sebeple insan hareketsizleşip ve hissizleşip yavaş yavaş depresyon haline doğru sürüklenir. Bu sürüklenme de beraberinde umutsuzluğu getireceği gibi umutsuzluk depresyonu, depresyon da umutsuzluğu – aynı bir kısır döngü halinde – derinleştirir. Bu duruma düşmemek ya da düştüysek de daha fazla geç olmadan çıkabilmek için öncelikli olarak içe dönmeyi denemeli, kendi içimizdeki umutlu olma potansiyelini kaldırdığımız dolaptan, sakladığımız sandıktan çıkartmalıyız. Bunu yapmak için herkesin aslında en az bir motivasyon kaynağı vardır. Bu motivasyon kaynağı herkes için çeşitli olsa da; genel olarak ailemize, sevdiklerimize bakmak bunu bulmamızda yardımcı olacaktır. Bütün bu hususlara dikkat edecek olursak hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda her türlü karmaşık ve zor durumla baş edebilecek kaynağa erişmemiz ve birlikte düşünsel, bedensel ve ruhsal anlamda ilerlememiz mümkün olacaktır.   Yetkililerin böyle bir ortamda vatandaşların kişisel gelişimi için hangi faaliyetleri öne sürmesi gerekiyor?   Her türlü kurumun siyaset üstü bir tavır sergilemesi ve bütün vatandaşların iyi olma hallerinin (well-being) desteklenmesi çok önemlidir. Kamusal alanda yani gündelik hayatta bunu ne kadar sağlarsak toplumsal refaha erişimimiz daha olası olacaktır. Bunun için yapılan haberlere, tartışma programlarına, gündelik her türlü basılı-görsel vb. yayına dikkat etmek gerekir. Öznellikten olabildiğince uzak, nesnelliğe olabildiğince yakın bir şekilde bireylere bu organlarca ulaşmak ne kadar mümkün olursa bireylerin bir şeyleri daha doğru ve net bir şekilde öğrenmelerine katkı sağlamış olurlar. Bu sayede de bireylerin hem düşünsel hem de ruhsal gelişimi için gerekli olan besleyici kaynakları da vermiş olurlar. Bu yapılması aslında basit ama sadece yapmayı tercih edip etmeme ile alakalı bir durum. Bir şeyleri yıkmak kolaydır; ancak yapmak ya da yeniden inşa etmek de sandığımız kadar zor değildir. Mevzu sadece yapmayı ya da yapmamayı tercih etme meselesidir.   Halktaki karşılığını düşünecek olursak, politikacıların söylemleri, seçim sürecinde kullanılan dil nasıl olmalı?  Demin yukarıda kurumlar ve yetkililer, iletişim araçlarının kullanımı vb. ile ilgili söylediklerim aslında bu sorunuz için de geçerli. Yakınlaştırıcı ya da uzaklaştırıcı olmak; yapıcı, inşa edici ya da yıkıcı olmak. Bundan hangisini yapmak “istiyorum”a bakmaları gerekir. Hedef eğer genelin yani ülkenin iyiliği ise dilin seçimi ona göre olmalıdır ama başka bir şeyse o zaman tam tersini yapmalılar.   Küçük yaştaki çocukların mahalle arası sohbetlerinde dahi siyaseti duyabiliyoruz. Yaşamımızın neredeyse her alanında yer edinmesinin bireylere olumsuz bir yansıması söz konusu mu? Veyahut bunun yaşanmaması için (bilim, felsefe, kişisel gelişim) farklı alanlara yönelmek doğru olur mu?   Tabi ki olumsuz yönleri var. Konuştuğumuz ve düşündüğümüz başka bir şey kalmadı gibi bir şey. İşin en acı tarafı ise konuşuyoruz, konuşuyoruz ama eyleme geçme durumunda aynı girişimi göster(e)miyoruz. Kısa vadede içimizdeki dolan enerjinin boşaltımına yardımcı oluyor gibi olsa da bu durum uzadıkça bizi olumsuz bir kısır döngüye itiyor. Ve sonuçta kısır düşünceleri, söylemleri olan ve hiçbir şeye etkisi olmadığına dair olumsuz bir bakış açısına sahip, umudunu yitirmiş, depresif bireyler ve bu bireylerden oluşan bir toplum ortaya çıkıyor. Bundan kurtulmanın en temel yolu ise sizin de sorunuzda örneklendirdiğiniz bilimle, felsefe ve kişisel gelişim ile ilgilenmek. Bütün bu örnekler içinde okumayı, okuduğunu anlamayı, anladığını içselleştirmeyi, içselleştirdiğini uygulamayı, uyguladığını tartışmayı, tartıştığından ders çıkarmayı, ders çıkardığına yönelik yeniden okumayı ve aynı döngüyü sürekli olarak sürdürmeyi barındırmaktadır. Bireyler bunu ne kadar yapabilirse birbirlerini de aynı şekilde etkilerler, ilk olarak küçük gruplar olarak bunu yapmaya devam ederler ve nihayetinde de neredeyse bütün bir toplum olmasa bile oldukça geniş bir kitle halinde yeni bir kültürün – yapıcı olma, inşa eden olma – temelini atabilirler.  Konuya dair son olarak neler söylemek istersiniz?  Her birimiz her şeyden önce birey olarak var olmak durumunda olduğumuzu, birey olarak kendimize yapacağımız yatırımlar sayesinde bir şeyleri yapmaya, inşa etmeye yönelik gücümüz ve enerjimiz olacağını hayatımızın her alanında hatırımızda tutmayı ihmal etmeyelim. Bu beceri ve yetkinliği kazanan toplumlar günümüzde gelişmiş toplumlar olarak anılmaktadır. Ve inanın normal şartlarda birinin diğerine yönelik üstünlüğü yok. Toplumlar arasındaki gelişmişlik düzey farkının esas sebebi kimisi sorumluluk almayı, düşünmeyi, gelişmeyi ve bir şeyler yapmayı tercih ederken; kimisi ise bunun tam tersi olan tembelliği ve kolaylığı tercih eder. Toplumdaki bireylerin çoğunluğunun hangi tarafta olduğu o toplumun düşünce, yaşayış ve algılayış yapısını ortaya koyar. Hangi tarafta olmak istediğimize önce karar vermeliyiz, daha sonra da o isteğimize yönelik ilk olarak “ben yapayım ki başkalarına da örnek olayım etki edeyim” şeklinde edilgen değil etken bir şekilde harekete geçmeliyiz. Bunu yapabildiğimiz takdirde pek çok sorun olmaktan kendiliğinden çıkacak ve bizler de daha az sorunla yaşayan, kendisi ile barışık bireyler ve toplum haline gelebileceğiz.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.