EGİAD'dan Sanayide Yeşil Dönüşüm Semineri
Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD), Türkiye’nin karbonsuzlaşma yol haritası sürecinde, “Sanayide Yeşil Dönüşüm”, “AB Yeşil Mutabakatı, “Karbon Ayak İzi: Krizler ve Fırsatlar”, “Karbon Piyasaları Firmalarımız İçin Karbon Ticareti ve Sürdürülebilirlik İlişkisi” başlıklarını tartışmaya açtı.
EGİAD Dernek Merkezi’nde gerçekleşen etkinliğe, EGE Üniversitesi Müh. Fak. Biyomüh. Bölümü Öğretim Üyesi, BASİFED Bilim Üyesi, BASİFED Yeşil Çevre Komisyon Başkanı, EBSO Bilim Üyesi, ENSIA Bilim Üyesi Prof. Dr. Nuri Azbar ve Deriva Danışmanlık ve Eğitim Yönetici Ortağı Dr. Tolga Uysal konuşmacı olarak katılım gösterdi. Prof. Dr. Nuri Azbar’ın Sanayide Yeşil Dönüşüm | AB Yeşil Mutabakatı | Karbon Ayak İzi: Krizler ve Fırsatlar başlıklı konuşması, Eğitim Yönetici Ortağı Dr. Tolga Uysal'ın Karbon Piyasaları | Firmalarımız İçin Karbon Ticareti ve Sürdürülebilirlik İlişkisi sunumuyla devam etti.
İklim Krizinde Dönüşü Olmayan Bir Aşamaya Yaklaştık
Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren EGİAD Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer, 2015 Paris İklim Anlaşması ile küresel ısınma konusunda somut adımlar atılması gerektiğini belirterek, 2050 yılında net sıfır hedefi konusunda mesafe alınmasının ortalama 1,5 derece sıcaklık artışı sınırına erişmek için elzem olduğunu vurgulayarak, “Geçtiğimiz aylarda Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli tarafından yayınlanan bir Rapor, eğer ciddi önlemler alınmazsa iklim krizinde dönüşü olmayan bir aşamaya yaklaştığımızı belirtiyor. Dünya genelinde 3 milyardan fazla insan, iklim değişikliklerine karşı son derece savunmasız koşullarda yaşıyor. Gıda ve su temininde güvenliğin azalması ve geçim kaynaklarının kaybolmasıyla karşı karşıyayız. Gerekli önlemler alınmaz ve yatırımlar yapılmazsa, bu yüzyılın sonunda 1.5 derecede sınırlanmak istenen ısınmanın, 3°C'lik bir ısınma seviyesine gelmesi riskini hep birlikte yaşayacağız” dedi.
Zarar Global Boyutta
Bunlara ilaveten bu ciddi çevre tehlikelerinin hem ekonomik hem de sosyal sonuçları bulunduğunu hatırlatan Yelkenbiçer, “Bu durum yalnızca belirli bir ülkenin sınırları içinde değil, global bir düzeyde hissedilmektedir. Bu durum, uluslararası tedarik zincirlerini, piyasaları, finans sektörünü, ticareti ve toplumun genel refahını etkilemektedir. Bu sonuçlar, dünya genelinde büyük ekonomik zararlara yol açmakta ve bu zararlar giderek artma eğilimi göstermektedir. Bu çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçları engellemek için öncelikle üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu durumda, yeşil dönüşüm süreci hem bir gereklilik hem de bir avantajdır. Savunduğumuz Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi küresel gelişmeleri bu bakış açısıyla benimsememiz önemlidir. Tüm değer zincirlerini etkileyen bu yeşil dönüşüm süreci, çevre koruması ve 2053 Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşılması bakımından hayati bir rol oynuyor. Yeşil dönüşüm sürecine uyum sağlama, Türkiye'nin sürdürülebilirlik odaklı uluslararası tedarik zincirlerinde güçlü bir unsuru olma ve rekabetçilik kapasitesini koruma açısından da önemlidir. Bu çerçevede, Türkiye'nin ekonomi modelinin sürdürülebilir kalkınma ilkeleri üzerine kurulması gerektiğini savunuyoruz” dedi.
Karbon Ayak İzi Moda Bir Kavram Değil, Bir Gerçeklik
Karbon ayak izinin moda bir kavram değil, bir gerçeklik olduğuna dikkat çeken Yelkenbiçer, “Hızlı sanayileşmeyle yıllar içinde, sera gazı emisyonlarının büyük ölçüde artması ve bu gazlar içinde karbondioksitin en yüksek orana sahip olması karbon ayak izinin moda bir kavram değil, bir gerçeklik olduğunu ortaya koymuştur. Uygulanacak olan karbon stratejileri firmaların karbon salımını azaltırken giderek maliyeti artan ve tedariği zorlaşan enerji tüketimini düşürmektedir. Orta ve uzun vadede maliyetler düşerken çevreye duyarlı stratejiler geliştirilmesi firmaların marka değerini ve satışlarına da olumlu katkılar sağlamaktadır. Karbon ticareti, özellikle küresel ısınmayı önlemek için küresel çapta eşgüdüm gerektiren bir konu olan karbon emisyonlarının düşürülmesi konusunda, ulusal ve uluslararası politikalar arasında bir denge sağlar. İklim krizi ile mücadele ve ülkemizin 2053 Net Sıfır Emisyon hedeflerine ulaşmak için önümüzde zorlu bir yol bulunuyor. Bu zorlukları aşmanın, çözümler bulmanın ve bu süreci daha yaşanabilir bir dünya için fırsata dönüştürmenin yolu, bilgi, bilinç ve eylemden geçiyor” dedi.
Prof. Dr. Nuri Azbar ise, karbon yakalama ve yok etme teknolojilerinin her alanda çok hızlı bir şekilde devreye sokulması gerektiğini belirterek aksi halde doğayla yapılan bu savaşta insanoğlunun kaybedeceğini aktardı. Yeşil Mutabakatın 40 yıllık bir süreci olduğunu ifade eden Azbar, “Yeşil Mutabakat bıçağın kemiğe dayandığı bir nokta. İklim krizi yönünde hep negatif sonuçlarımız var. Paris İklim Anlaşması ile biraz toparlandı. Avrupa en azından ben kendi kıtam olarak bir adım atıyorum dedi. AB yüzde 100 başarılı bile olsa küresel etkisi yüzde 7’yi ne yazık ki geçemiyor. Bizim de şu anda çok ciddi taahhütnamelerimiz var altına imza attığımız. Bu noktada önümüzde iki dönemeç var 2030 ve 2050 olarak. 2030’da yüzde 55 oranında azaltacaksın. 2050’de ise sıfırlayacaksın. Bu da yetmeyip olanı da temizlemek zorundayız. Freni patlamış kamyon gibiyiz. 2030’da frenin yarısına kadar basamazsak kritik noktadayız demektir. Frene çok hızlı basmamız gerekiyor. Avrupa ciddi bir yeşil finans fonu oluşturarak hem çevreyi kurtarmak hem sanayiciyi kurtarmak için çalışıyor” dedi.
Geleneksel yönetimlerdeki anlayışımızın hızla değişmesi gerektiğini dile getiren Azbar, “Üretimini, çevre sağlığını odağına alarak gerçekleştiren sanayiciler, sonucu yakalayacaktır. Buradaki aktif grup gibi faaliyet gösteren sanayiciler bu süreci alıp götürecek diye düşünüyorum. Ofislerinizde artık sürdürülebilirlik üzerine yeşil ofislerinizin mutlaka olması gerekiyor. Ve bunlar mış gibi değil, hissederek yapılmalı. Üretimlerde artık sadece kalite değil, çevreyle alakalı tüm kriterlere bakılacak. Hammadde yoğunluğundan enerji yoğunluğuna karbon ayak izine ve çevreye verdiğiniz tüm potansiyel zarara bakılmak isteniyor. OSB’lerin yeşil OSB’lere dönüştürülmesine kadar ince detaylı çalışmalar içeriyor” diye konuştu.
Dr. Tolga Uysal ise, finansal değerlendirmede bulunarak, dolar bazında fiyat yükselişlerine değindi. 2008’den bu yana bu alanda çalışmalar yürüttüğünü belirten Uysal, karbon fiyatlandırma üzerine sunum gerçekleştirerek, büyük şirketlerin sürdürülebilirlik konusunda aksiyon almaya başladığını ifade ederek, karbonun artık alınıp satılan bir finansal enstrüman haline geldiğini vurguladı. HABER MERKEZİ