[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Siyaset Kulisi

Siyaset Kulisi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Siyaset Kulisi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Başkan Başdaş: Yüzyılın başlangıcını İzmir’den yapacağız Haber

Başkan Başdaş: Yüzyılın başlangıcını İzmir’den yapacağız

GURBET YAVUKLU Cumhurbaşkanlığı seçimini yorumlayan Başdaş, İzmir'deki atmosferi şu şekilde yorumladı: “60 günlük seçim sürecini geride bıraktık. Kazanan Türkiye ve demokrasi oldu. Mazlum insanlar kazandı. Türkiye'nin gelişmesini istemeyen güçler kaybetti. Bizler Cumhurbaşkanımızı tekrar seçtirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Çünkü bizim 2053, 2071 hedeflerimiz vardı ve bu hedeflere adım adım gidiyoruz. Türkiye Yüzyılı başladı, seçimi kazandık yatacağız diye bir şey yok, seçimin ertesi günü hiç ara vermeden yerel yönetimler için hazırlıklarımız başladı. İzmir için de olağanüstü projelerimiz var. Bu yeni yüzyılda nasıl Türkiye'nin şahlanışı olduysa, 2024'te de başta Konak olmak üzere birçok ilçeyi Ak Parti Belediyeciliğiyle tanıştıracağız ve yüzyılın başlangıcını İzmir'den yapacağız.” EKSİKLERİMİZİN FARKINDAYIZ Seçimi İzmir üzerinden değerlendiren AK Partili Başdaş, “Vekil sayımızı koruduk, gönül daha iyisini yapmayı isterdi. Bizler bu seçimden dersler çıkardık.” diyerek İzmir’deki seçim sonuçlarıyla ilgili şu şekilde konuştu: “ Özellikle Konak ilçesinde analizler yaptık, oyumuzun yükseldiği ve düştüğü yerleri analiz ettik. Bizler asla Cumhuriyet Halk Partisi gibi vatandaşı suçlamıyoruz. Tam tersi kendi eksiklerimizi tespit ettik ve bu eksiklerimiz üzerinde çalışacağız. Biz vatandaşın söylediğini yapacağız. İzmir'de 40 bin oy daha almış olsaydık Cumhuriyet Halk Partisi ile kafa kafaya geliyorduk. Şu an onların 10 vekili, bizim 8 vekilimiz var.” İZMİR 25 YIL DAHA GERİYE GİTTİ Yeni dönemde İzmir'i neyin beklediği sorusuna yanıt veren Başdaş, “Yerel yönetimi açısından İzmir, 25 yıl daha geriye gitti. Onlar 'Hükümet, İzmir'i cezalandırıyor. İzmir'e pay ayırmıyorlar.' şeklinde algı yaratıyorlar. Tam tersi, sadece 2022 yılında bile onların algılarını çürütecek işler yaptık Konak'ta. Konak, İzmir'in merkezi, Konak demek İzmir demek. Konak'ta son 15 yılda 80 bin insan göç etti. Bu durum yerel yönetimlerin beceriksizliğinin bir göstergesidir.” dedi. “Konağın merkezine, eski tekel binalarının olduğu yere Kültür Merkezi yaptık, tüm gençlerimizi oraya davet ediyorum. Avrupa'nın en iyi stadlarından birisi olan Göztepe Stadı'nı yaptık. Konak Tünellerini yaptık. Konak'a yeni 17 okul yapıyoruz, 9 tanesi yeni öğretim yılına yetişecek. Spor ve sanat liseleri yapıyoruz. Halkapınar'da 10 gün içerisinde teslim edilecek olan İzmir'de bulunan 350 kulüp için Amatör Evi yapıyoruz.” diyerek İzmir’de gerçekleştirdikleri büyük projelerden söz etti. İzmir’deki çarpık kentleşme üzerinden Gültepe ve Beştepe projelerini değerlendiren Başkan Başdaş, “30 yıldır bu sorunu çözeceklerini söylüyorlar ama bu zihniyet hiçbir şeyi çözemez. 4 yıldır yapacaklarını söylüyorlar. Bu bilinçli olarak yapılmış bir gecikmedir çünkü yapamayacaklarını biliyorlar. İzmirliler kentsel dönüşüm bekliyor, imar planı değil.'' dedi. İZMİRLİ 25 YILDIR CEZALANDIRILIYOR İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde EXPO 2026 ısrarının sürmesi üzerine konuşan Ak Partili İlçe Başkanı, “Yeşildere'de TOKİ konutlarını inşa etmeye karar verdik. Vatandaş 20,30 yıldır hizmet alamadıkları yerin dönüşeceğini öğrendiklerinde çok sevindi. TOKİ'nin yapacağı evleri engellemek için daha önce açıklanan EXPO 2026, Pınarbaşı'ndan alınıp apar topar buraya getirildi. Vatandaş bu duruma isyan ederek Büyükşehir'e şikayet etti. Mecliste CHP vatandaşların bu itirazlarını reddetti. Biz Cumhur İttifakı'nın oylarıyla, 'siz vatandaşa rağmen bir şey yapamazsınız' dedik. Onların bu kararları meclisten oy çokluğuyla geçti ve sonrasında mahkemeye gidildi. Mahkeme kamulaştırmayı durdurdu ve 'burada EXPO 2026 yapamazsınız' dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi, vatandaşı 25 yıldır cezalandırılıyor ve şimdi de evlerinden etmek istiyor.'' şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu itirazlara rağmen kendilerinin nasıl bir yol izleyeceği sorusuna Sayın Başdaş, şu şekilde cevap verdi: “Biz önceki Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum'u ziyaret ettik.Kendisine durumu açıkladık. Murat Kurum, ' Burayı onların inisiyatifine bırakamayız.' dedi ve imar planlarını istedi. İmar planları için çeşitli yerlerden görüş istedik fakat oralardan da yanıt alamadık. Çevre ve Şehircilik Bakanımız değişti. Yakın tarihte kendisine ziyarette bulunacağız ve o bölgeyi bunların inisiyatifine bırakmayacağız. 2024 yılında bunlar gidecek ve biz hem Konak'ı hem Büyükşehir'i Ak Parti Belediyeciliği ile tanıştıracağız. Ve yerinde kentsel dönüşüm yaparak o vatandaşlara 30 yıldır alamadıkları hizmeti vereceğiz. Bunu yaparsa Ak Parti yapar.'' ÇANTADA KEKLİK OLMAYIN “Ak Parti Belediyeciliğinin olduğu köylerde bile doğal gaz var. Ama İzmir'in kalbinde yer alan 75 mahallede doğal gaz yok.” diyerek Konak'taki birçok mahallede doğal gaz olmamasını şu şekilde eleştirdi: “Doğal gaz, imar planları olmadığı için girmiyor. Vekillerimiz gerekli yerlerle görüştü ve biz Konak'ın her tarafına doğal gaz verelim dedik ama bizim yatırım yapacağımız yerlerde belediye bize güvence versin diyerek Ocak'ta soru önergesini verdik. O önerge Ocak’tan beridir mecliste bekliyor. Konaklı hemşehrilerime sesleniyorum. Artık kimse sizi çantada keklik görmesin. Tunç Soyer 4.5 yıldır Belediye Başkanlığı yapıyor. İlk kez doğru bir şey söyledi. İzmirliler değişim istiyor, doğru.” Körfezdeki koku problemiyle ilgili ve Tunç Soyer’in yakın tarihte Körfez’de yüzeceği haberiyle ilgili olarak,  “Tunç Bey yüzebilir ama pisliğin içinde yüzebilir, temizleyemez. Böyle bir derdi de yok. Konak’ta yaşayan herkes yazın gelmesiyle birlikte kokudan dolayı pencerelerini kapatmaya başladı. Eskiden Kordonumuzda sanatçılar film çekerdi, şimdi bırakın film çekmeyi insanlar artık koku yüzünden Kordon’dan geçemiyor. Eskiden Hatay, Güzelyalı’da oturmak ayrıcalıktı. Orada yaşayan vatandaşlar evlerini satıp oradan kaçıyorlar. Onların umurlarında değil.’’ dedi.

Acar’dan muhalefete ‘Çiller’ göndermesi Haber

Acar’dan muhalefete ‘Çiller’ göndermesi

Ekonomist Prof. Dr. İbrahim Attila Acar, İLKSES TV ekranlarında yayınlanan Erdal Erek ile Siyaset Kulisi programına katıldı. Türkiye ikinci tura doğru giderken ekonomiyi değerlendiren Acar, muhalefeti eleştirdi: “Seçmeni kısa yoldan mutlu etmeye çalışan politikaların kısa vadede yeni sorunların da kaynağı olacağını” ifade etti. 1990’ların başında Tansu Çiller, ‘herkese iki anahtar; ev ve araba’ vaat ederek geldi.  Mevcut iktidarı “Refah getirmemekle, geliri paylaştırmamakla eleştirdi.” dedi.  Öte yandan mevcut iktidarın bütçe stratejisini de doğru bulmayan Prof. Dr. Acar, “İktidar şu an bütçe açığını tam ifade etmeyerek, gizleyerek bütçeyi uyguluyor.  Yıl içinde ek bütçe alarak, tamamlayıcı bütçe ile uygulamaya koyuluyor. Bu yüzden bütçe açığı beklenen değerlerin üstünde çıkabiliyor. “ Seçim döneminin, ülke ekonomileri için kriz dönemi olduğunu vurgulayan Acar, şunları ekledi: “Herkes iktidar olmak ister. İktidarın temel hareket noktası “vermek üzerine” kurulmuştur. İktidar olmak isteyen, işçiye, memura, çiftçiye ve diğer vatandaşlara vereceklerini ortaya koyar. Bunlar belli bir zamanda olmayıp, zamana yayılıyor. O yüzden kısa vadede sonuç vermeyebiliyor.  Bazen de EYT konusunda olduğu gibi yığılıp gelip seçim zamanı, ‘seçim ekonomisi’ gibi ortaya çıkıveriyor.  Ancak belirli bir noktada siyaset üzerinde bir baskı aracı haline de dönüşebiliyor.  Bu defa seçimler, ‘demokrasi için bir araç mı, yoksa çıkar gruplarının menfaatlerini gerçekleştiren bir yol mu’ tartışılmaya başlıyor.  İşte burada sıkıntı çıkıyor… İnsanlar örgütlendiği zaman, hak ve menfaatlerini daha kolay koruyorsa herkes bir sivil toplum kuruluşu çatısı altında hak arayışını başlatıyor.  Hükümetler de özellikle seçim zamanlarında, bu baskıya dayanamıyor.  Aynı zamanda, makam mevkilerin dağıtımında da bu örgütlü yapılar etkin oluyor.  Herkesi memnun edemeseler de istediğini alanların olduğu bir gerçek. Siyaset bu makam mevki ve kaynak dağıtımının bir aracı haline geliyor.  Sonuçta herkes istediğini alıyor: siyasetçi iktidarı alıyor, vatandaş menfaatine kavuşuyor.  Bunun iktidar,  muhalefet partisi olmasına gerek yok. “Verme” üzerine kurgulanan bir seçim politikası,  ‘kim daha çok verirse ona oy vereceğiz’ de olabiliyor;  güven vermeyen siyasetçiyi dışlama haline de dönüşebiliyor. Bu konuda seçmenin rasyonel olması, politikaların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine de gelip dayanıyor. Seçmen siyasetçiyi sorguluyor:  “O, bunu yapabilir mi?” deyip, ona göre karar veriyor. O dönem, 1993’te Tansu Çiller’in iki anahtar vaadi tutmuştu. Bir de nereden nasıl dağıtılacak, kimlere verilecek konusu da önemlidir.  Ancak ek bir şeyler vaat ediliyorsa ek kaynaklar da olmalıdır.  Ancak mevcut pasta aynı kalacaksa dağıtılan paylar değişir.  Pastanın büyütülemediğini söyleyen Acar, “Bunun büyümesi için üretimin, milli gelirin, çalışan sayısının artması lazım. Yeni bir üretim modeli, yeni bir teknolojiye ulaşmamız lazım ama şimdilik bu mümkün görünmüyor diyen Acar, muhalefetin de Türkiye ekonomisi hakkında yeterli ve gerekli bilgiye sahip olmadığını, Sadece IMF, Dünya Bankası, OECD verileri ile politika üretilemeyeceğini belirttir. Bunun için milletvekillerinin ilgili bakanlık ve kurumlardan bilgi almasının önemini vurguladı. Türkiye’nin şu an 450 milyar dolar dış borcu var. Bu borca yıllık 45 milyar dolar faiz ödüyoruz. 45 milyar da bizim cari açığımız var. Toplamda 90 milyar sadece böyle bir yük altındayız.  Bunları nasıl yönetecekler? Muhalefetin bu konuda da çok fazla fikri olmayınca bu defa seçmeni kısa yoldan mutlu etmeye çalışan, popülist politikalar egemen oluyor. “Türkiye seçim sürecine giderken, seçmeni hem ikna edeceksiniz hem kendinizi anlatacaksınız hem de vaatlerinizi gerçekleştireceğinize dair akıllarında soru bırakmayacaksınız” diyen Acar, “Mesela bir 300 milyar dolar kaynak konusu var. Ama bunu ham haliyle, geliştirmeden seçmene sundular. İlk intiba iktidar olalım ertesi gün 300 milyar dolar kasada imajı verildi. Sonra bir sene, sonra beş sene; en sonunda bu proje kredisi on seneden önce olmaz denildi. Bu anlaşma yapılmış olabilir.  Kaynak da gerçekçi olabilir.  Ancak bu güçlü argümanı bile halka aktaramadılar. Muhalefet ya da iktidarın eksikliği diğerine yarar. Muhalefet ne kadar güçlü ve argümanları güçlü olursa, iktidar o kadar güçlü olur. Vaadin ayrıntısı yok, programı yok, dolayısıyla eksik bilgi seçmende ters teper. İYİ BİR GELİR Mİ, MUTLULUK MU? Prof. Dr. Acar, şöyle devam etti: “Para rasyoneldir, uyumaz, sürekli dinç durur ve vatandaş kendi geleceğini ona göre belirliyor. Türkiye ekonomi olarak 20. Sırada ama mutluluk olarak 120. Sırada olsun bu anlaşılır değil. Gelir dağılımından yozlaşmaya pek çok neden sayılabilir.  Gelir dağılımı hesaplanırken nüfus beşe, gelir de beşe pay edilir. Herkesin eşit pay alması beklenir.  16-17 milyon kadar her beşte birlik kısım geliri paylaşacak.  Ancak öyle olmuyor. En düşük gelir grubu gelirin yüzde 5’ini alıyor. En yüksek gelir grubu da gelirin yüzde 55’ini… Bu hiç de adil değil. Mutsuzluk ve memnuniyetsizliğin kökeni biraz da burada.  Arada 10 kat fark var. Bu fark bu kadar açıldığı zaman düşük gelir grubunda memnuniyetsizlik başlıyor. TARIM DA SAHİPSİZ Cumhuriyetin kurulduğu dönemde nüfusun yüzde 80’i köydeymiş, bugün yüzde 8’i köyde. İnsanların yüzde 92’si şehirlere gelmiş. Şu an Ege Bölgesi’nde ekilebilir arazilerin yüzde 40’ı ekilebiliyor. Üretim yetmiyor haliyle. Sonra “samanı bile ithal” eder hale geliyoruz.  Bir de tarımsal alanlar yok ediliyor. Artık tarım yapılabilecek yerlerde binalar var, tarım yok o alanlarda.  Aydın ovası, Muğla ovası, Nazilli ve birçok yerde tarım alanlarına binalar dikmişiz. ‘Tarımın sürdürülebilir olması lazım’ stratejisini doğru yapmamız lazım. ‘İnsanların geliri mi, mutluluğu mu fazla olmalı?’ sorusunu araştırınca Gana’yı bizden daha üst seviyede mutlu gördük. Gana’da insanların gıdaya ulaşımı garanti edilmiş. Tarım stratejik sektör olmuş. Sorun yok, açlık yok, devlet tarım politikasına yön veriyor. ‘Üretim ne kadar olacak, nasıl üretilecek, kim ne üretecek, kimlere satılacak, gelir nasıl dağıtılacak?’ planı belli. Mutluluğu bu yüzden fazla. EKONOMİ İLETİŞİMİ YETERLİ DEĞİL ”Ekonominin de iletişime ihtiyaç duyduğunu” belirten Acar, “İnsanlara ekonomiyi anlatacaksınız.  ‘Döviz kuru şu olacak, cebindeki para değer kaybetmeyecek, satın alma gücünü kaybetmeyeceksin’ denildiğinde halkı ikna edeceksiniz.  Bunu anladıkları zaman, ülkenin kuru kaç olmuş onu önemsemez. Şu an ‘İktidar değişsin, ekonomi de batsın, ülke de toz olsun, yeter ki iktidar gitsin, ya da ne olursa olsun biz iktidarda kalalım modunda bazıları…  İki durumda da doğru iktidar ve muhalefetin kendini eksik ifade ettiği kanaatindeyim.  Doğru muhalefet iktidarlara yol gösterir. Doğru muhalefet halkı da doğru yönlendirir.  Bütçe açığı mı var, anlatacaksınız… Enflasyon işsizlik yüksek mi, izah edeceksiniz.  Yolunda gitmeyeni de gideni de halkın bilmesi hakkıdır. Bunun bedeli vergi ise kimlere ne ölçüde yük geldiği anlatılmalı; harcamalardan kesinti yapıldıysa ne ölçüde kesinti yapıldığı açıklanabilmeli. Bir “acı reçete” ise önerilen, etkisi, süresi konusunda toplum bilgi sahibi olmalı.  Sonrasında vatandaş bunu oylarıyla onaylar ya da reddeder.  Birini gönderir bir diğerini getirir. MUHALEFET ELEŞTİRMESİN DİYE… “Muhalefet eleştirmesin” diye bütçe açığı gizlenirse bu demokrasi açığını doğurur. Demokrasi açığı tiranlaşmanın önünü açar. Muhalefet de bunun farkına varmazsa,  yeterince seslendiremez. Demokratik olarak eksik bilgi ile oylamaya girmek kararların sağlıklı verilmesine de engel olur. Yanlış bilgiyle oluşan parlamento ve yönetim, vergilendirme ve harcama dağılımında da sağlıklı kararlar alıp veremeyecektir.  Paralel devlet böyle böyle ortaya çıkar. Bunu engellemek için demokrasinin bütün kurallarıyla işleyen bir model olarak yürürlükte olmalıdır. Son noktada seçim ile gerçekleşen demokratik sürecin işlerliği de buna bağlıdır. EKONOMİNİN NABZI, BİR TANSİYON GİBİDİR Nasıl ki belirli şikayetlerle doktora gidildiğinde bize önerilenler arasında hayat tarzının değiştirilmesi vardır: Hareket, beslenme alışkanlıkları, aşırı kilo, uyku düzeni bozukluğu ve stres gibi pek çok farklı alanlardan tedaviye destek önerileri gelir… Sadece bir ilaç tedavisi yeterli görülmez!.. O tansiyon da yılların bir birikimidir sonuçta… Öncelikle o yüklerden kurtulmak gereklidir.” diyen Prof. Dr. Acar, son olarak şunları kaydetti: Ekonominin bugünkü sonucu enflasyondur, döviz kurudur, işsizliktir, gelir dağılımı bozukluğudur, cari açıktır… Ama bunların her biri bir sonuçtur. Buraya nasıl gelindiyse, neler ihmal edildiyse öncelikle onları düzeltmek gereklidir uyarısında bulundu.” Devletin ekonomiyi nasıl yönettiğinin önemli göstergesi bütçe verileridir.  Eskiden bütçe açıklandığında gazetelerde uzun uzun kritikler yer alır, kurumların bütçe payları değerlendirilirdi. Şimdilerde ise bu kritikleri göremiyoruz.  Basın yayın organları ve web siteleri Cumhurbaşkanı yardımcısının dağıttığı bu bütçe bilgi metnini olduğu gibi sayfalarına taşıyarak, yorumsuz, kritiksiz habercilik yapmaktadır. Dolayısıyla bütçe içeriğini de çok algılayabilen bir ekonomi gazeteciliğinin ve gazetecilerinin de bulunmaması bu açık uygulamayı kadük bırakmaktadır. Sonuçta bütçenin açıklık ilkesi, anlaşılırlık ilkesi bakımından eksik kalmakta; yazılan çizilenler anlaşılmamaktadır.  Demokrasi verilerdeki detaylara girildikçe gelişecek. Açıklık oluştukça, bilgi sahibi oldukça gelişecek. Uygulamaların ekonomik sonuçlarını, yolsuzluk varsa bu bağlantıları ortaya koyabildiğimizde demokrasi yerleşiyor. Türkiye’de 2001’den beridir banka yapıları şu an çok güçlü. Dünyanın pek çok bölgesinde bankalar batarken, finans sistemi kırılganlığını sürdürürken Türkiye’de bankaların bu gücü ekonomik yapıyı desteklemektedir. Batarsa kötü… Batması kişinin mevduatının batması, kredi alabileceği mekanizmaların kapanması demektir.  Hem para batıyor hem de kredi bulamıyoruz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile TC Merkez Bankası bu kontrollü yapıyı iyi kurmuş durumda. Sonuçta, Türkiye’de insanlar tüketimin sınırına gelemediler, 25 milyon olan hane var. 30 milyon araba var. Her evde zorunlu beyaz eşyalar vardır.  Vaatlerin karşılık bulması seçim sonrasında görülecek bir durumdur.  Ekonomide seçimin bu dönemde olması itibariyle tam zamanına gelmiştir, diyebiliriz. Yeni gelecek hükümet bir ekonomi programıyla gelecek şüphesiz. Ancak 9 ay sonra yerel yönetimler seçimlerinin olması, programın yeterince sıkı bir politika olmasına da engel olacaktır.  Yine de ekonomi sürecini doğru bir şekilde yönetecek, daha güzel günlere ulaşacağımıza inanıyorum. Bununla birlikte Pazartesi günü her şey bir yana, şunu düşünmeyelim:  ‘Döviz kaç olur, faiz kaç olur?’… Bunlar gelip geçer. Önemli olan ekonomide geleceğe yönelik beklentilerin olumlu olması ve halkın bu olumlu beklentiye inanması ve satın almasıdır.”

Milletvekili Kırkpınar: “Her oy bir namus” Haber

Milletvekili Kırkpınar: “Her oy bir namus”

HULUSİ YEĞMEN İLKSES TV ekranlarında yayınlanan Erdal Erek ile Siyaset Kulisi’nin konuğu AK Parti İzmir Milletvekili Yaşar Kırkpınar oldu. Vekil Kırkpınar, “11 vilayetimizde olan deprem, Rusya - Ukrayna savaşı gibi birçok olay yaşadık, bunların muhalefetin öne geçmesi, seçimi kazanması için iyi bir fırsattı ancak biz oy oranımızı koruduk” dedi.  “Rekor bir oyla, rekor milletvekili hedefiyle yola çıktık” diyerek konuşmasına başlayan Kırkpınar, “İzmirli vatandaşlarımız Cumhur İttifakı olarak 9 milletvekilini takdir etti… İzmir’de 1 milyona yakın oy aldık, toplamda 3 milyona yakın oy aldık. 1/3’ünü İzmir’den almışız bu çok ciddi bir oy ama daha fazlasını bekliyorduk. Oy isterken sahada vatandaşlarımıza anlattık ancak vatandaşa kendimizi tam anlatamamışız, vatandaş böyle karşılık vermiş. Sahada ciddi çalışmalar yaptık, vatandaşlarımıza 21 yılda yaptıklarımızı, yapmak istediklerimizi anlattık” ifadelerini kullandı.   OY ORANIMIZI KORUDUK  Kırkpınar, sözlerine şöyle devam etti: “Vatandaşımız bizlere bir uyarıda bulunup ayar veriyor! 260 bin oy daha alsaydık bugün 2. turu konuşmuyor olacaktık. Referandumdan gelen 50+1 kanunundan dolayı 2. tura kaldık, normalde seçimi kazandık. Türkiye ortalamasında en az oy kaybettiğimiz yer İzmir, İzmir halkı bize olan desteğini muhafaza etti. 11 vilayetimizde olan deprem, Rusya - Ukrayna savaşı gibi birçok olay yaşadık, bunların muhalefetin öne geçmesi, seçimi kazanması için iyi bir fırsattı ancak biz oy oranımızı koruduk… 3 aylık bir hükümetken muhtırayla karşı karşıya kaldık, parti kapatma davasıyla karşılaştık, gezi parkı olayları, 15 Temmuz Darbesi… Bütün bu hadiselerle karşılaştık ve liderimiz bunlarla başa çıktı, insanlar bunu görüyor ve şöyle diyor, ‘Bütün bu olumsuzlar ortalıktan kaldırıldığında bu yapı öylesine güzel işler yapar ki…’ Türkiye artık dünya ticaretinden yüzde 1’in üzerinde pay alan, bölgesinde ve dünyada lider olan bir ülke haline geldi. Artık sadece kendi sorunlarıyla uğraşan bir ülke değil, çevreye yardım eden, sadece tribünde değil hem sahada hem de masada siyaset üreten bir ülke haline geldi. Vatandaş tüm bunlara baktığında bir güven duygusu hissediyor, tüm bu yapıyı yöneten bir lider görüyor.”  SİNAN OĞAN’IN DA ARZUSU BU YÖNDE  “Vatandaş muhalefete baktığında, vaatlerinde tutarsızlıklar görüyor” diyen Vekil Kırkpınar, “14 Mayıstan sonra Sayın Kemal Kılıçdaroğlu politika değişikliğine gitti. Vatandaş bu gelgitleri görüp yorumluyor, samimi olmadıkları için de vatandaşı ikna edemiyorlar. İstikrarlı bir politika yürütüyoruz, yıllardan beri ‘yerli ve milli’ düşüncesindeyiz. Her alanda yerli ve milli olmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Hem içerde hem de dışarda bu yolda yürüdük. Hiçbir zaman bundan taviz vermedik. Göçmenlerin onurlu bir şekilde gideceklerini, onlara yer ayarladıkça, düzenlerini kurdukça düzenli bir şekilde göndereceğimizi yıllar önce söylemiştik, bu politikamızda da herhangi bir değişiklik yok. Sayın Sinan Oğan’ın da arzusu bu yöndeydi, Sinan Oğan da ‘Yerli ve Milli’ bir anlayıştan gelen birisi” bilgisini paylaştı.  ALAYCI PAYLAŞIMLAR YAPARAK…  Kırkpınar, “Kılıçdaroğlu bu seçimi bir maç gibi görüyor ve taktik değişikliğine gitti, halkımız onlarla oynanıldığını görüyor, hissediyor ve sonuç bu seçimde çok daha farklı olacak. Muhalefet 2. tur kampanyasını yapmak için hem kendilerine hem de teşkilatına bir motivasyon sağlamak zorunda ve ben bu bakış açılarına saygı duyuyorum. Seçmenimize rehavete kapılmadan bir daha sandığa gidip aynı yönde oylarını kullanmalarını telkin ediyoruz. Millet İttifakı seçimi kazanmak için hem içerde hem dışarıda çok fazla taviz verdi. Kandil’den sıraya girdiler, ‘Biz Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz, bu seçimi kazanmalıyız’ gibi ifadeler kullanıyorlar. HDP yöneticileri de bütün tutsakları serbest bırakacaklarını, 100 yıllık Cumhuriyeti değiştireceklerini, tüm KHK’lıları görevlerine iade edecekleri söylemlerindeler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkan yardımcılarının Van’da ve Erzurum’da halkımızı tahrik edip iç savaş çıkarmaya yönelik girişimlerini vatandaşımız gördü ve kararını vatandan, birliktelikten ve istikrardan yana verdi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkan yardımcıları alaycı paylaşımlar yaparak 20.30 gibi sonuçları öngördüklerini, bu seçimi kazandıklarını söyleyerek seçmeni kandırdılar. 2-3 saat sonra ajanslardan birbirleriyle yüzde 100 uyuşan gerçek sonuçlar ortaya çıktı. Halkımız bunu gördü ve karşılığını 28 Mayıs’ta verecek” eleştirisinde de bulundu.  BU İŞİ ÇOK İYİ YAPIYORUZ  Parlamentoda çoğunluğu aldıklarını kaydeden Vekil Kırkpınar, “Milletimiz bu istikrarla gidecek ve bir daha Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı seçecek. Son dakikada politika değiştiren, maçı sürekli kaybetmiş birine teveccüh etmez. Dünyada seçim yapan birkaç ülkeden biriyiz. Seçimlerin yüksek katılımla gerçekleşmesi, sağlıklı bir seçim yapılması, sonuçların sağlıklı bir şekilde açıklanması ve itiraza açık olması açısından örnek bir durumdayız. Bu işi çok iyi yapıyoruz. Muhalefetin ‘Powerbanklarınızı alın, elektrikler kesilecek, diktatörler seçimi vermeyecek, ayaklanma olacak’ söylemleri vardı. Diktatör olan birisi seçimi yüzde 49,50’ta bırakır mı? Bu söylemlerin hiçbiri olmadı. Seçimde verilen her oy bir namustur, o sandığa giren oy aynı şekilde çıksın, bunu kendi müşahitlerimize de söylüyoruz. Sandıkta her partiden müşahit olmalı, her şey şeffaf bir şekilde olmalı, yapılmalı. Bu seçimde de sağ salim, huzurlu bir şekilde netice elde edeceğiz. 28 Mayıs’ta Türkiye bir seçim yaşayacak, biz buna 100 yılın seçimi diyoruz. Halkımız 14 Mayıs’ta parlamento çoğunluğunu Cumhur İttifakı’na verdi. 28 Mayıs’ta da Sayın Cumhurbaşkanımızı rekor bir oyla seçecek, Türk halkının istikrardan yana olup 5 yıllığına yeniden Cumhurbaşkanımızı seçeceğine inancım tam. 28 Mayıs’ta yaşayacağımız seçimimizin, vatandaşımıza ve ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum” dedi.

Bektaş: Siyaseti projeler üzerinden değerlendirmek lazım Haber

Bektaş: Siyaseti projeler üzerinden değerlendirmek lazım

KEMAL ÖZKURT MHP İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı Doç. Dr. Kadir Bektaş, bugün konuk olduğu Siyaset Kulisi'nde Erdal Erek'in moderatörlüğünde ve Gazeteci Adem Nakçı ve Adem Sarıkaya'nın sorularını yanıtladı. Programın başında kendinden bahseden Bektaş, "Siyasette ayrımcı dile karşı bir insanım. Siyaseti kutsallar üzerinden değil projeler üzerinden değerlendirmek lazım" dedi. "İKİ YIL ÖNCE İKLİM KANUNUNU MECLİSE SUNDUK" Kendisinin buralarda doğup büyüdüğünden ve akademik kariyerinden bahseden Bektaş, "Akademik çalışmalarımın dışında part-time olarak öğretim üyeliği yaparak öğrencilere ders veriyorum. Telekominikasyon şirketlerinde yaklaşık 8 yıl boyunca çalıştım. 2006 yılında TÜİK'de  çevresel hesaplar kurumunda çalıştım. Orada da sera gazının emisyon hesaplamalarını öğrendim. Ülkem tarafında 2015 yılından itibaren kıdemli uzmanım. 2022 ülkemi temsilen kıdemli uzman olarak Slovakya’ya Hollanda'nın sera gazı hesaplamalarını  doğruluğunu gözden geçirmiş olduk. 2018 yılında Enerji Bakanlığı'na geçtim. Burada vurgulamak istediğim noktalardan bir tanesi de sayın cumhurbaşkanımızın 2021 yılında Birleşmiş Milletler 76. toplantısında açıkladığı yeşil kalkınma devrimidir. 205'te net sıfır ve yeşil kalkınma devrimini vizyonunu ortaya koydu. Sonrasında bakanlar kurulu toplantısında da deklare etti ve içini doldurdu. Hemen sonrasında Paris İklim Anlaşması meclisten geçti. Can alıcı nokta şu Cumhuriyet’in kuruluş tarihinde 29 Ekim 2021 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurumunun yanına iklim değişikliği ibaresi geldi ve müstakil iklim değişikliği bakanlığı kuruldu. Bu kurum Türkiye'yi ileriye dönük yeşil dönüşüm sağlayacak, sanayiden ticarete, turizmden endüstriye bu yeşil dönüşümü nasıl sağlarız çalışmaları yapmak amacıyla kuruldu. Bunun yanı sıra biz iki yıl önce iklim kanununu meclise sunduk ama seçimden dolayı ertelendi. Bugün bu kanun çıksaydı çok farklı konuşacaktık" diye belirtti. "MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ BARIŞ DİLİDİR" Siyasi kimliğimle çok öne çıkmak istemeyen biriyim diyen Bektaş, " Siyasette ayrımcı dile karşı bir insanım. Milliyetçi Hareket Partisi barış dilidir. Siyaseti kutsallar üzerinden değil projeler üzerinden değerlendirmek lazım. Neye inanırsa inansın hiçbir insanın birbirinden farkı yoktur. 2005 yılından beridir MHP'de hizmet veriyoruz. Siyasi anlamda da iyi olduğumu düşünüyorum. Partiler bazında seçim stratejilerinin ortaya konması. Milliyetçi hareketimiz lise yıllarında başladı ve üniversitede Bilkent İzmirliler Grubu (BİG) adında bir topluluk oluşturup faaliyetler yürüttük. 2005 yılından itibaren de MHP'de hizmet veriyoruz. Temel uzmanlık alanımız çevre, yenilenebilir enerji gibi alanlardır. Partililer bazında yeni seçim sistemlerinin ortaya konmasında benim de payım var. Siyasi anlamda da  seçim sistemlerinde çok iyi olduğumu düşünüyorum" dedi. "EN BÜYÜK BOZKURTUMUZ ATATÜRK'TÜR" MHP'nin durduğu yer vatan ve milletin bölünmez bütünlüğü koruduğu yer olduğunu ve bu konuda hiçbir siyasi partinin bir tereddütü olmadığını söyleyen Bektaş, "Osmanlının son zamanlarında bu vatanın gerçek evlatları söz sahibi olabilmiştir. Milliyetçilik kavramı Türklerde çok  geç oluştu. Milliyetçi hareket gerçekten Atatürkçü müdür? Olmama ihtimali yok çünkü neşet ettiği bayrak bile oradan geliyor. Bu toprakların öz evlatlarının yönetimde olmasını söylen ve en büyük bozkurtumuz Atatürk’tür. Bu meşaleyi aynı inançla yürüten kişi Başbuğ Alparslan Türkeş’tir. Aynı fikirde aynı inançla devam eden ve 25 yıldır başımızda bulunmasından onur duyduğumuz isim de Devlet Bahçeli'dir.  Biz her olaya ilkesel olarak yaklaşıyoruz ve bir biriden ayırmadan herkesi müreffeh bir Türkiye'de yaşamasını arzu ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi bu kadar ayrışan bir ülkede birleştirici bir unsurdur" diye konuştu. "ABD BİR KATİLDİR, ELİNDE MÜSLÜMAN KANI VARDIR" Darbelerin ciddi bir kırılma noktası olduğunu belirten Bektaş, "15 Temmuz darbesinden sonra sayın Erdoğan'la birlikte sayın Bahçeli FETÖ ve PKK ile mücadelede bir ittifak kurdular. Fakat uluslararası güç odakları emperyal güçlerin başındaki ABD bir katildir, elinde müslüman kanı vardır. Onunla hareket eden hiçbir siyasi yapının devam etme gücü yoktur. 14 Mayıs'ta bu bataklığı kurutacağız. Birlik ve dirlik sayesinde kurutacağız. Biz milli ve yerli olan herkese birlikte hareket ederiz. Büyük Orta Doğu projesinde Amerika ne yaptı? Fas Tunus  ve Cezayir'den başladı insanları yok etti. Şimdi bunu Türkiye'de devam ettirmeye çalışıyor. Parçala böl yok et stratejisiyle ülkeleri yok ediyor. Bunu FETÖ ve PKK  gibi farklı enstrümanlar kullanarak yapıyor" ifadelerini kullandı. Ders verdiği öğrencilerine ilk olarak enerji sitemlerinin çevresel etkilerini anlattığını aktaran Bektaş, "Çevresel duyarlılığımız çok fazla. Biz iklim değişikliği konusunda halkı tam olarak bilinçlendiremedik. Bununla baş edebilmemizin temek fonksiyonlarında bir tanesi buna sebep olan enerji kaynaklı emisyonlarını azaltmamız lazım. Bu yüzden de yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmemiz lazım. 2002 yılında elektrik alanında yenilenebilir enerji oranımız yüzde 39 civarındaydı şu anda yüzde 54.  Hidrolik oran yüzde 30, rüzgar payı yüzde 11, güneş enerjisi yüzde 9.4 Bizim 10 yıl sonra koyduğumuz hedeflere 3 yılda ulaştık yeterli mi değil.  Bunun İzmir özelinde baktığımız zaman RES ve GES potansiyelimiz çok yüksek bunlarla ilgilenilmesini isteriz" dedi. "İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE BİRLİKTE HAREKET EDELİM" Atıkların kaynağında ayrıştırılması lazım diyen Bektaş, "Bunu yapanlar bizden akıllı değiller. Organik atığı kullanmamız lazım. Şu anda bizim kullandığımız üret, kullan, at dediğimiz doğrusal ekonomi. Bu kadar zengin değiliz. Bizim dairesel ekonomiye girmemiz lazım.  Üret ama yeterli miktarda üret tekrar sisteme sok. Hatta araba üretiminde de modüler sisteme girmemiz lazım. Vahşi kapitalizme dur dememiz lazım. Biz bu konuda yapılan her çalışmayı destekliyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesine bir tavsiyem var. İklim değişikliği başkanlığı diye bir başkanlığımız var ve inanın orayla bir bağlantıya geçselerdi ben başkan yardımcısı seviyesinde gelecektim. Bir çağırmaları yeterdi bizim için. Birbirimize öğretecek şeylerimiz var. Bireysel hareket etmeyelim birlikte olalım" dedi. Son olarak GES ve RES ile ilgili de konuşan Bektaş şu ifadeleri kullandı; "RES ve GES kurulan yerlerde çevresel etkileri minimalize edecek sahaların tespiti yapılmalı ve denetlenmelidir. Bunun dışında gelgit ve hidrojen enerjisinin kullanılmasını öneriyorum ben. Bu doğrultuda meclise geçme imkanımız olursa çalışmalarımız olacak. Bu bahsini ettiğimiz konuların tamamı da hazırladığımız iklim kanunun içinde mevut. Üç başlık altında biz projemizi hazırladık. Ben bu projenin eksiksiz ve hatasız olmasını istiyorum."

Diyarbakır ve Sincan’ı örnek gösterdi: “Buca Cezaevi yıkılmasın dedik” Haber

Diyarbakır ve Sincan’ı örnek gösterdi: “Buca Cezaevi yıkılmasın dedik”

AYLİN TOPALOĞLU İLKSES TV ekranlarında yayınlanan Erdal Erek ile Siyaset Kulisi programının bu haftaki konuğu Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Buca İlçe Başkanı Aybar Uygur oldu. İzmir ve Buca gündemiyle ilgili önemli açıklamalarda bulunan Uygur, Buca Cezaevi’ne ayrı bir parantez açtı. Cezaevinin kaldırılması ve yıkılmasının aynı şeyler olmadığının altını çizen Uygur, Diyarbakır ve Sincan Cezaevlerini örnek göstererek, “Geçmiş dönemde cezaevi binalarını yıkmayın dedik. Çünkü Buca Cezaevi’nin mimari yapısı yataydı ve çok hoş bir kültürel alan yaratılabilirdi. Bunun örnekleri Diyarbakır ve Sincan’da gördük” dedi. DEVA, DEMOKRATLARIN MERKEZİ OLDU Partisinin İzmir’in 30 ilçesinde teşkilatlandığını belirten Uygur, DEVA Partisi’nin tüm demokrat yapıdaki insanların merkezi haline geldiğinin altını çizdi. Uygur, “DEVA Partisi, İzmir İl Teşkilatını kurduktan sonra çok hızlı bir şekilde örgütlenmeye başladık. Ben o dönemde il başkan yardımcılığı görevini yürütüyordum. Yeni bir siyasi partiyi kurmak, Türkiye gündemine sokmak hele hele İzmir gibi demokrasi beşiği bir kentten İzmir’e nefes olmak kolay değil. Öncelikle örgütlenme çalışmamızı 30 ilçede sağladık. Daha sonra İl Başkanımızın ve Genel Merkezimizin Buca’ya olan önemini birlikte değerlendirdik. Benim de Buca’ya bir gönül borcum ve ilçe karşı aşkla bir sevgim var. Bütün bunlar birleşince ben de Buca İlçe Başkanlığı görevini aldım. Yaklaşık bir buçuk yıldır Buca’da ilçe başkanlığı görevini yapıyorum. İzmir’in DEVA Partisi’ne bakışı şu; DEVA Partisi tüm demokrat yapıdaki insanların merkezi haline geldi. İçimizde demokrasiyi özümsemiş, demokrasiyi ön plana çıkartmış her türlü siyasal yapıda arkadaşımız ve İzmir’in insan yapısına da uygun bir siyasal yapılanmamız var. Genel Başkanımızın Türkiye’deki duruşu, niteliği de ortada… Ben çok kısa sürede bu kadar ilgiyle karşılaşacağımızı açıkçası düşünmüyordum ama çok ciddi bir ilgiyle de karşı karşıyayız. Altını çizmem gerekir ki; çok nitelikli bir kadroyuz. Bu nedenle biz çok kısa sürede Türkiye’de gerçekten bu ülkeyi yönetebilecek kadroların DEVA Partisi içerisinden çıkacağını göstermek istiyoruz” ifadelerine yer verdi. BUCA’DA SİYASET YAPMAK BÜYÜK BİR SORUMLULUK Buca’da siyaset yapmanın önemine de değinen Uygur, “Buca İzmir’in en büyük ilçesi… Bunun yanında Buca, tarihi sorumluluğu, kökleri, misyonu açısından baktığınızda da çok özel bir geçmişe sahip. Bu geçmişin sorumluluğuyla da Buca’dan çıkan siyasetçilerin İzmir siyasetine vurduğu damgayla da çok meşhur bir ilçemiz. Bu siyasetçilerimiz Türkiye siyasetine de damga vurdular. O yüzden Buca’da siyaset yapmak, Türkiye siyasetine damga vurmak gibi bir sorumluluğu da biz Buca’da siyaset yapan siyasilerin omuzlarına sorumluluk olarak itiyor. Bu çok önemli bir sorumluluk. Yani siyaset Buca’da Türkiye’yi yönetmek iddiasını taşıyan insanların yetiştiği bir alan” dedi. BUCA ÇOK SORUNLU BİR İLÇE! Buca’nın yaşadığı alt ve süt yapı sorunlarına da değinen Uygur, Buca Metrosu ve cezaevinin yıkılması noktasında genel ve yerel yöneticilerle birlikte ortak bir sinerji yakalandığını ve bu sinerjinin Buca’ya yaradığını söyledi. Uygur, “Buca gerçekten çok sorunlu bir ilçe haline geldi. Bir defa insan yoğunluğumuz çok fazla. İnsan yoğunluğunun olduğu her yerde sorunla başetmek, her sorunu bitirdiğinizde başka bir sorunla adım attırmanız gereken bir hinterlandayız. Yıllardır bir ulaşım sorunumuz var ancak geçen yıl metro hattının temeli atıldı. Bir takım hukuksal sorunları oldu, o hukuksal sorunlardan sonra da bunlar aşıldı. Daha sonra hükümet-muhalefet dengesinde birtakım sorunlar oluştu, bu sorunlar da aşıldı ve nihayet temel atıldı. Çok önemli bir adım. Bunu söylerken de cezaevine de atıf yapmak istiyorum. Ben siyaseti uzlaşmayı çok önemseyen bir siyasi geleneğim var. İktidar ve muhalefet bir araya geldiğinde kentte yaşayan vatandaşına, kenti nasıl katkı verebileceğine en iyi şekilde gösteren örneklerden biridir metro. Muhalefetiyle, yerel yönetimiyle birlikte bir eş güdümle çalışıldı. Buca’nın talebi doğrultusunda önemli bir sinerji yakalandı. Aynı sinerji cezaevinde de ortaya çıktı. Yani eğer doğru bir anlatımla, doğru bir taleple giderseniz iktidar hangi partiden olursa olsun, iktidar-muhalefet dengesi ne olursa olsun o kente bir katkı koyuyorlar. Biz Buca’ya taş üstüne taş koyan hangi anlayış, hangi insan olursa başımızın üstünde taşımaya hazırız. Bu anlamda hem iktidardaki hem de yerel yönetimdeki siyasi partilere gerçekten müteşekkiriz. Buca’nın çok geç kalmış, bence ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına ramak kala bu sinerji yakalandı. Umut ediyorum ki metro süreci de çok hızlı bir şekilde yine bu eş güdümle gelen sinerjiyle tamamlanır. Buca metrosu; sonu hayra giden ama çok hızlı gidilmesi gereken bir süreç” diye konuştu. YAPILARIN YÜZDE 80’Nİ KAÇAK Buca’daki kaçak yapılaşmaya da dikkat çeken Uygur, “Buca’da ikinci bölge dediğimiz bölge, daha çok göç alan bölge. Bu bölgede bizim çok ciddi imar sorunumuz var. Yüzde 80’ni kaçak yapılaşma söz konusu. İmar barışı denen çok ciddi bir sıkıntımız vardı. Buralardaki kaçak yapılaşmalar yasalaştı. Bütün bunlarla beraber yaşam keşmekeşin içerisinde çok ciddi bir sosyal projeye, çok ciddi bir imar yapılanmasına ihtiyaç var. Bütün bunlar dediğim gibi yerel yönetim yetkileriyle, büyükşehir yetkileriyle ve hükümet desteğiyle gerçekleşebilecek projeler. Bunlar sadece bir ilçe belediyesinin yapabileceği projeler değil. Bu anlamda eş güdümü gerçekten çok önemsiyorum” dedi. CEZAEVİ ÖNERİMİZ: ‘YIKMAYIN’ DEDİK “Buca Cezaevi’nin kaldırılmasıyla Buca Cezaevi’nin yıkılması çok farklı şeyler” diyen Uygur,“Buca Cezaevi’nin kaldırılması yaklaşık 10-12 yıldır konuşulan bir konuydu. Geçmişte şöyle bir öneri getirmiştik. Cezaevi arsası çok önemli bir rant alanı. Burası yıkılırsa insanların iştahını kabartacağını, farklı savrulmaların yaşanabileceğini öngörmüştük. Bizim önerimiz şuydu; ‘Binaları yıkmayın’ dedik. Çünkü Diyarbakır’da yıkmadınız, Sincan’da yıkmadınız ve buralarda çok ciddi bir sosyal alan yaratıldı. Buca Cezaevi’nin mimari yapısı yataydı ve burada çok hoş bir kültürel alan yaratılabilirdi. Yani yıkmadan, kenarlar da boştu, yeşil alanları etrafına yayılabilirdi. Bizim o dönem önerimiz buydu. Çok güzel müzeler, tiyatrolar, sinemalar, sergi salonları, alışveriş merkezleri yapılabilirdi. Yatay mimari olduğu için de arka tarafında çok ciddi bir oto park alanı da var. Herhangi bir trafik sıkışıklığını da geçirmeyecekti ama maalesef bu önerimiz gerçekleşmedi” şeklinde konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.