İzmir'in deprem gerçeği, Smyrna Agorası'nda da ortaya çıktı
İzmir’deki Smyrna Agorası, İzmir’in depremselliğinin 2 bin 500 yıllık kanıtlara dayandığını gözler önüne serdi. Antik kentte İzmir’in depremselliğine dair pek çok ipucunun yer aldığını belirten İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Türk İslam Arkeolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Kazı Başkanı Doç. Dr. Akın Ersoy, "Milattan sonra 551 yılına ait bir yazıt bulundu. Bu, o dönem İzmir valisi olan Damokharis’in İzmir'e deprem sonrasında yaptığı destekler sonucunda İzmir'in yeniden ayağa kaldırılmasına destek verdiğinden, kent meclisi kararı ile agoraya heykeli ve anısının dikildiğini gösteren bir yazıt. Üzeri muhtemelen bronz heykelle taçlandırılmıştır. Bronz heykel muhtemelen daha sonra alındı ve başka bir malzemenin üretiminde geri dönüştürüldü” diye konuştu. Söz konusu yazıtta, “Ey ustalıkta ünlü yargıç Damokharis, bu başarı da sana ait. Bir depremin öldürücü felaketlerinden sonra çok gayretli bir çalışmayla Smyrna’yı tekrar bir şehir haline getirmeyi de başardın” yazıyor. 6’ncı yüzyılın ortalarında ve 177 yılında gerçekleşen İzmir depremlerinin yazıt ve belgelerinin de bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Akın Ersoy, Roma döneminin inşaat teknolojisini de anlattı. Ersoy, o dönem yapılan yapılarda, depreme karşı güçlendirme çalışmalarının olduğuna dikkat çekti.
“İzmir’e deprem sonrası yardım edildi”
Aristides adlı bir hitabet sanatçısının günümüze ulaşmış eserlerinden öğrendiklerini aktaran Doç. Dr. Ersoy, “İzmir'de 177 ve 178 kışında büyük bir deprem meydana geliyor ve Aristides'in söylemlerinden de öğreniyoruz ki, İzmir'in güneşi solmuş. O yüzden de Aristides, dostluğuna binaen imparatora bir mektup yazıyor ve İzmir'e yardım istiyor. Bunun sonucu olarak imparator, İzmir'in 10 yıl boyunca vergilerini affediyor ve senatodan da İzmir'e destek için bir mali yardım çıkarıyor. Böylece güneşi solmuş İzmir, yeniden boyutlanmış ve eski haline gelmiş oluyor. Bu buluntuyu 2008-2009 yıllarında bulduk" bilgisini verdi.
Kemerler için güçlendirme çalışmaları
Antik kentteki duvar yazılarından da bahseden Ersoy, “Antik çağın siyaset dışında günlük yaşamındaki her alanına dokunan duvar yazılarının olduğu bir koleksiyon var. Orayı gelecek yıldan itibaren en azından bir bölümünü ziyaretçilere açmaya çalışacağız. Milattan sonra 177 sonrasında meşe kömüründen duvar yazıları karşımıza çıkıyor. 4’üncü yüzyıla kadar bu alanda resimler çizilmiş. Bu alandaki kemer sistemi de Roma döneminin inşaat teknolojisi. Roma, bu kemerleri yapmasaydı anıtsal yapılar yapamazdı. Roma'dan önce böyle bir kemer teknolojisi yok. Genelde yığma yapılar yapılıyor. Fakat buradaki kemerlerle birlikte, Kolezyum’un yapılmasının altlığında bu kemerler var. Kemerleri birleştirirsek bir alt geçit, bir üst geçit oluşuyor. Yani Kolezyum ancak böyle inşa edilebilirdi. Burada Roma'nın inşaat teknolojisinin izini görüyoruz. Kare kütleler de 24 metre yüksekliğindeki bu yapıyı taşıyabilmek, depremde yıkılmasını engellemek, kemerleri destekleyebilmek üzere yapılmış olan güçlendirmeler. İçinde hep devşirme malzeme var. Yani depreme karşı hızla yapmışlar. Deprem, İzmir'in kaderinde, tarihçesinde hep bulunuyor” sözlerine yer verdi.
193 hektarlık alanda kurulmuş bir antik kent
2007 yılından itibaren arkeolojik çalışmaların kazı başkanlığını yürüten Dr. Akın Ersoy, kazı çalışmaları ile ilgili şu bilgileri paylaştı: “Cumhurbaşkanlığı kararlı kazı kapsamında Smyrna Tiyatrosu ve Smyrna Agorası'nda arkeolojik çalışmaları yürütüyoruz. Kadifekale'den Kemeraltı'na kadar olan bu yamaç alanda, yani 193 hektarlık bir alanda kurulmuş antik kentten bahsediyoruz. Kentin efsanevi kurucusu Büyük İskender olarak karşımıza çıkar. 50-100 yıllık süreç içerisinde de Helenistik dönem ve Roma döneminin en güçlü, en büyük kentlerinden biri ortaya çıkıyor. Bu kentin özelliği, aynı İstanbul gibi üzerinde yaşanabilir bir kent halinde bugüne kadar ulaşmış olması. Bizler kentsel arkeoloji yapıyoruz. Burada dönem ayırt etmeksizin hem Helenistik ve Roma dönemi malzemesine hem de ondan sonraki beylikler ve Osmanlı dönemi ile erken cumhuriyet dönemin tabakaları ve objelerine saygı göstererek buradaki çalışmaları yürütmekteyiz.”
“Bin 483 adet objeyi İzmir Müzesine kazandırdık”
Alanda, birinci derece arkeolojik sit alanı olarak iki büyük alan olduğunu dile getiren Ersoy, şöyle devam etti: “Birisi Kadifekale, hemen altında yine birinci derece arkeolojik sit alanı içinde kalan Smyrna Tiyatrosu ve birinci derece arkeolojik sit alanındaki Smyrna Agorası. Hatta biz arkeolojik çalışmayı agoranın ötesine taşıdık. Antik kentin merkezindeyiz. Her İzmirlinin gün içinde bir defa da olsa uğradığı bir nokta burası. Burada tezgahlar vardı, dini ritüeller yapılıyordu, çocuklar koşturuyordu. Günlük yaşam içerisinde her türlü aktivitenin yapıldığı meydanın merkezinde yer alıyoruz ve bu meydanın çevresinde de sıcak havalarda, yağmurlu havalarda sığınılabilecek portikolar var. Bu portikolar, iki kat yükseklikte ve alanı çevreliyordu. 14 yıllık çalışmalarımızda, bin 483 adet objeyi İzmir Müzesine kazandırdık. İzmir Müzesinin bir köşesinde, son 14 yılda Smyrna kazıları çerçevesinde bulduğumuz heykel objelerinden oluşan bir köşemiz de var. Burada üç heykel eseri sergiliyoruz.”
“İzmir’in tiyatrosunda bir tuvalet yapısı ortaya çıktı”
İzmirlilerin en çok merak ettiği yapının Smyrna Tiyatrosu olduğunu dile getiren Ersoy, şöyle konuştu: “Bu yapıyı en kısa sürede ortaya çıkarmayı hedefliyoruz. Hiç ummadığımız buluntularla karşılaşıyoruz. İzmir’in tiyatrosunda bir tuvalet yapısı ortaya çıktı. Bu tarz beklenmedik yapıtları temizlemek ve belgelemek zaman alıyor. Tüm bunlar arkeolojik kazıların süresini uzatıyor. İzmir’de UNESCO kalıcı listesi içerisine girme çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmaların merkezinde Smyrna Agorası ve Tarihi Kemeraltı Çarşısı var.” İHA