Türkiye’de adaleti sosyal medya mı sağlayacak?
Türkiye genelinde artan sorunlar, hukuk sistemine olan güveni derinden sarsmaya devam ediyor. Suçluların serbest bırakılmasının ardından sosyal medyada yükselen tepkiler sonucu tekrar tutuklanması hem adalet anlayışına olan güveni hem de ülkedeki güvenlik zafiyetini sorgulayan bir tablo yaratıyor. Halkın zihninde sıkça yankılanan 'Ülkede adalet sosyal medya aracılığıyla mı sağlanacak?' sorusu, yargı bağımsızlığına yönelik endişeleri de körüklüyor. Bu durumun temel nedenlerini değerlendiren İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, Türkiye’de hukuk sisteminin toplumsal tepkiye muhtaç hale geldiğini ve verilen kararların kişilere ve kurumlara göre değişkenlik gösterdiğini belirtti. Yılmaz ayrıca, adaletin sosyal medya etkisiyle şekillenmesinin, yargı üzerindeki baskıyı artırdığını ve hukuk devleti ilkesine zarar verdiğini vurguladı.
TOPLUMSAL TEPKİYE MUHTAÇ BİR HUKUK SİSTEMİ
Son zamanlarda suçluların serbest bırakılmalarının ardından sosyal medyada yükselen tepkiler sonucunda yeniden tutuklanmalarına dikkat çeken Yılmaz, bunun asıl nedeninin sistem ve cezasızlık politikası olduğunu vurguladı. Toplumsal tepkinin olduğu yerde, tepkiye uygun davranan bir adalet anlayışının olduğunu dile getiren Yılmaz, “İnfaz yönetimiyle ilgili şu anda çok büyük bir kargaşa var. Bu nedenle, özellikle yargı mensupları bu kargaşayı bir türlü aşamıyorlar. Bu doğrultuda da karşımıza sosyal medyada birtakım kampanyalar ya da birtakım söylemler olduğunda, bu tepkilere ve söylemlere göre tavır geliştiriyorlar. Aslında çok sakıncalı ve yanlış bir şey. Türkiye’de hukuk devletinin olmadığı bir süreci yaşadığımızı hep söylüyorum. Hukuk devleti değiliz çünkü. Eğer hukuk devleti olsaydık, bütün bunlar daha yargılama ve infaz aşamasında değerlendirilirdi. Toplumsal tepkiye bağlı olarak yeniden bir tutukluluk kararı verilmemeli. Doğru olan neyse o olmalı. Toplumsal tepkiye muhtaç hale gelmiş bir hukuk sisteminden bahsediyoruz. Bu da hukuk devletinin olmadığı sonucunu doğuruyor” diye aktardı.
SOSYAL MEDYADA YANLIŞ BİR KAMPANYA YÜRÜTÜLÜRSE NE OLACAK?
Türkiye’deki vatandaşların adalete olan güveninin kalmadığını vurgulayan Yılmaz, “Peki sosyal medyada yanlış bir kampanya yürütülürse ne olacak? Doğruya ve gerçeğe ulaşılmadan ortaya atılan bilgilerin sonuçları neler olabilir? Ceza hukukunun amacı gerçeğe ulaşmak. Toplumsal tepkinin yanlış olduğunu düşünün. O zaman bunun sorumluluğunu kimse almayacak. Çünkü sorumsuzlar. Hakimlerin ve savcıların şu anda baktıkları dava sebebiyle hiçbir sorumlulukları yok. Yanlış bir toplumsal tepki olursa ne yapacaksınız? Hukuk devletinde bunlar olmaz. Hukuk devletinde özellikle ceza mahkemesinin kararları, her türlü şüpheden uzak, maddi gerçeğe ulaşan bir değerlendirmeyle sonlandırılmalı. Bu nedenle yargının her aşamasında avukat olmalı. Avukatı salonlardan atarsanız, adliyeye, karakola sokmazsanız, kollukta yer almasına engel olursanız, kamu alanından izole ederseniz sonuç böyle olur. Tek başına yargının karar verdiği ya da yargının karar veremediği bir süreci yaşatırsınız. O zaman da toplumun hukuka olan, adalete olan inancını yok edersiniz. Şu an hukuka olan, adalete olan güven yüzde 1 civarında. Bu dünyanın hiçbir yerinde böyle değil. Yargıya olan güven açısından şu anda dünyanın son sırasındayız” dedi.
VERİLEN KARARLAR KİŞİLERE VE KURUMLARA GÖRE DEĞİŞİYOR
Toplumun haber alma özgürlüğünün doğal ve bir hak olduğunu ifade eden Yılmaz, halkın haber almadan yoksun kılınamayacağını belirtti. Bu konuda yapılması gerekenleri aktaran Yılmaz, “Burada yapılması gereken tek şey yargıyı bağımsız ve tarafsız kılmak. Yargı bağımsız kılındığı zaman sorunlar yavaş yavaş düzelir. Bunun en önemli argümanı ise yargı bağımsızlığının teminatı olan savunma mesleği yani avukatlar ve barolar. Bu alanlar güçlendirilmeli. Bu alanlara değer verilirse yargı itibarsızlaştırılmaz ve bağımsız hale gelir. Bağımsızlıktan kastımız yargılama aşaması değil. Bütün yargıçlar, savcılar baskıdan uzaklaşabilmeli ve baskıyı karşılayabilmeli. Bu baskıdan muaf olmaları gerekiyor. Hukuk devletlerinde bu durum böyle. Kişiye göre karar verilmez ve taraf tutulmaz. Yargı kararı bu ülkede yaşayan herkes için. Hukuk güvenliğinin sağlanması gerekiyor ancak sağlanamıyor. Kişilere göre tavırlar belirleniyor. Yani bağımsız ve tarafsız olmayan bir yargının olduğu sistemde, sosyal medyada her şey döner. Şu an mahkemelere, adliye kapılarına girildiği andan itibaren taraflı ve bağımlı bir yargının varlığını iliklerinize kadar hissedersiniz. Verilen kararlar kişilere ve kurumlara göre değişiyor. Biz bağımlıyız ve taraflıyız diye resmen haykırıyorlar. Bu yüzden yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı da ancak demokratik tahammüllerin hayata geçmesiyle ve hukukun üstünlüğüyle olur. Gerçekten hukuka, hukukun üstünlüğüne inanan, demokratik değerlere bağlı olan, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkesinden taviz vermeyen bir anlayışı bu ülkede gerçekleştirdiğinizde sorunları çözersiniz” ifadelerini kullandı.
ÖRTÜLÜ BİR AFFI ÜLKENİN GÜNDEMİNE SOKTULAR
Son zamanlarda Türkiye gündeminde yaşanan olaylara değinen Yılmaz, "Son 1 haftada 10 kadın öldürüldü. Bununla ilgili çıkıp doğru düzgün bir açıklama yapan var mı? İçişleri Bakanı 'gereği yapılacak' diyor. Şimdiye kadar yapıldı mı? Artık cins kırımına gidiyor her şey. Ne yazık ki kadınların bu ülkede yaşam hakkını ortadan kaldıran bir anlayış mevcut. Sadece sözel olarak kınayan ve bunun dışında başka bir şey yapmayan bir siyasal iktidar var. Kadınların evlilik kurumu 2023 genel seçimlerinde tartışmaya açıldı. Bunu bile tartışmaya açık hale getirdiler. Kadının sosyal, sağlık, öğrenim, ekonomik ve her alandaki durumunu tartışmaya açtılar. Ülkemizde kadınlar yerel seçimlere 1930'da katılmaya hak kazandı. 1934'te ise milletvekili olma hakları oldu. Dünyanın birçok ülkesinde sonradan hak kazandılar. Örneğin; İsviçre’de 1971’de yapıldı. Şimdi neredeyiz? Bunu sorgulamak gerekmiyor mu? Sorgulamayan, sormayan, eleştirmeyen, okumayan, fikir üretmeyen, yönetmeyen, yönetebilme kabiliyeti olmayan bir toplum yaratırsınız. 100 yıl öncesine döndürmeye çalışıyorlar. Biz barolar olarak, insan haklarından, demokrasiden yana olduk ve Cumhuriyetin değerlerini savunduk. Kadının, çocuğun ve doğanın yanında olmaya çalıştık. İnfaz rejiminin eğilip bükülmesinden, sürekli değiştirilmesinden kaynaklanan bir cezasızlık politikası mevcut. Af yok diyorlar ancak infaz kanunu sürekli değiştirerek, örtülü bir affı ülkenin gündemine soktular. Her şeyi torba yasalarla halletmeye çalışıyorlar. Kimseye sormadan, danışmadan, fikir alışverişi yapmadan. Ne sahadaki akademisyene ne barolara ne barolar birliğine hiçbir bilgi vermeden bir gecede yasa çıkarıyorlar” sözlerine yer verdi.