Zamanın içinde kaybolan miras: İzmir’in saat kuleleri
GÖNÜL MORSÜNBÜL-ÖZEL HABER/ Şehirlerin tarihi ve kültürel miraslarından biri olan saat kuleleri, kent meydanlarının ve kamusal alanların önemli unsurlarından birini oluşturuyor. Gündelik hayatı planlarken kullanılan saatlere günümüzde ulaşmak artık ‘kolay’ olsa da saatin tarihsel yolculuğu incelendiğinde kent meydanları ve kamusal alanlar için önemli “bellek nesneleri” olarak kullanıldıkları görülüyor. Kişisel saatlerin henüz gelişmediği geçmiş dönemlerde kamusal alanlara inşa edilen saatler halkın zaman hakkında bilgi sahibi olmasını sağlarken, teknolojik güç olarak da önem arz ediyordu. Özellikle kamusal alanlarda inşa edilen bu kuleler, halkın zamanı takip edebilmesi ve aynı zamanda teknolojik ilerlemelerin simgeleri olarak işlev görüyordu.
Saat kulelerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Gökçen Başaran İnce, imparatorluklardan ulus-devlete geçiş süreci ile birlikte zamansal ve mekansal düzenlemelerin, ulus-devletin kendini halka açtığı, halk nezdinde görünür kıldığı ve sembolik olarak da bir anlamda kültürel hegemonyasını oluşturduğu alanlar olması nedeniyle saatlerin önem kazandığını söylüyor. Doç. Dr. İnce, saat kulelerinin devletlerin kendilerini ve imajlarını halkla paylaştığı, topluma mesaj verdiği yapılar olduğunu vurgulayarak, “Kentlerdeki anıt, heykel veya saat kuleleri gibi yapılar, devletlerin halkla iletişim kurduğu ve kendisini tanıttığı alanlardır” açıklamasında bulundu.
İnce’ye göre, Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle Sultan Abdülhamid dönemi için, saat kuleleri “modernleşmenin sembolleri” olarak kabul edilirdi. Avrupa şehirlerinde yaygın olan bu yapılar, Osmanlı kent mimarisinde de modernleşmenin bir işareti olarak görülürdü. Saat kuleleri, halkın zamanı takip edebilmesini sağlarken, aynı zamanda modern şehircilik anlayışının da bir parçası olarak tasarlanırdı. Günümüzde de varlığını devam ettiren saat kuleleri tarihi ve kültürel dokusuyla sosyal yaşamda insanları bir araya getiren ortak alanlar olması nedeniyle canlılığını koruyor. Saat kulesi ile en meşhur illerden biri hangisi diye sorulsa kuşkusuz ki akla gelen ilk şehirlerden biri İzmir olur. İzmir, saat kuleleri açısından Türkiye’nin sayılı kentlerinden biridir. Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi inşa edilen saatlerin yanı sıra İzmir, birçok cephe ve meydan saatlerine de ev sahipliği yapıyor. İzmir Konak Saat Kulesi, İzmir Alsancak Garı Saat Kulesi, İzmir Bayramyeri Saat Kulesi, İzmir Şirinyer NATO Saat Kulesi, İzmir Fuarı Saat Kulesi ve İzmir Agia Fotini Saat Kulesi İzmir’in 6 “tarihi” saat kulesini oluştururken, Hisar Camii Muvakkithanesi de şehrin en eski meydan saatlerinden biridir. İzmir, tarihi saat kulelerinin yanı sıra yakın dönemde inşa edilen saat kulelerine de sahiptir. Sözgelimi Buca’da yer alan Buca Saat Kulesi, Tınaztepe Saat Kulesi yeni inşa edilen kulelerden bazılarına örnektir. İzmir’in zengin tarihi ve kültürel mirasının ayrılmaz bir parçası olan saat kuleleri hem estetik hem de işlevsel açıdan büyük bir öneme sahip. Tarihi ve kültürel miras ürünleri olarak önemli “hafıza mekanlarını” oluşturan saat kulelerinden yola çıkarak İzmir’de bulunan bu saatlerin tarihsel süreç içerisindeki değişimlerine bakıp, günümüzde hak ettikleri düzenli bakımı ve ilgiyi görüp görmediklerini irdeleyecek, bu yapıların günümüzdeki durumlarını ele alacağız… Türkiye’de tarihi ve kültürel yapılara olan ilginin az olması, bu yapılar hakkında bilgilerin sınırlı olmasına bazen de var olan bilgilerin gerçekle örtüşmemesine neden oluyor.
İzmir’deki saat kulelerine ilişkin en detaylı çalışmalardan birini hazırlayan araştırmacı yazar Hakan Kazım Taşkıran’dır. Smyrna İzmir, Şehir Araştırmaları Dergisi’nde bir seri olarak hazırladığı “İzmir’de Zaman” çalışmasında; Taşkıran, saat kulelerini detaylı olarak anlatır.
KONAK SAAT KULESİ’NİN BİLİNMEYENLERİ
“Konak’taki Saat Kulesi”, “Hamidiye Kulesi”, “Memleket Saati”, “İzmir Saat Kulesi”, “Konak Saat Kulesi” gibi farklı isimlerle ifade edilen saat kulesi için en doğru isimlendirmenin “İzmir Konak Saat Kulesi” olduğunu söyleyen Taşkıran, günümüzde İzmir’in simgesi olarak da anılan bu yapının Osmanlı’nın son dönemini temsil ettiğini söyler. Sultan Abdülhamit, 1899-1900 yılında yayınladığı bir fermanla vilayet ve sancaklarda saat kulelerinin yapılmasını buyurunca, İzmir’in tek şadırvanlı ya da çeşmeli saat kulesi olan bu tarihi yapı, Sultan II. Abdülhamit’in 25’inci cülus yıl dönümü için İzmir Valisi Mehmet Kamil Paşa döneminde mimar Raymond Charles Pere tarafından inşa edilir. Arap ve Batı mimarisinin harmanlanarak bir araya getirdiği İzmir Konak Saat Kulesi’nin inşası ile ilgili detaylı bilgiler veren araştırmacı yazar Taşkıran, 1901 cülus törenine yetiştirilmek koşuluyla projenin Pere’ye verildiğini ancak masrafların artması sonrasında valiliğin kaynak arayışına girdiğini ve halkın katılımının sağlandığı bir yardım kampanyasıyla inşa edildiğini aktarır. II. Abdülhamid’in 25. cülus yıl dönümü dolayısıyla yapılan kule için halk yardım ederken, kulenin saati ise Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edilir. 1927 yılına gelindiğinde saat kulesinde önemli bir değişim yaşanır. 28 Mayıs 1927 tarihinde kabul edilen ve 15 Haziran 1927’de yürürlüğe giren bir kanun gereğince Konak Saat Kulesi’nin dört yüzeyinde yer alan padişahın tuğraları ile Osmanlı armalarının kazınarak kazınan alana çapraz iki bayrak yerleştirilir. Bugün ise bakıldığında kazınan yerlere ay-yıldız figürlerinin yerleştirildiği görülür. Taşkıran’a göre, yapıdaki tek sorun arma ve tuğralar da değildir. Kulenin dört cephesinde yer alan iki Osmanlıca, iki Romen rakamlı kadranlar ve orijinal kadran çerçevelerinin yerine günümüzde modern rakamlı kadran almıştır. İzmir Konak Saat Kulesi’nin yüksekliği ise tartışma konusudur. Birçok internet sitesinde, Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı anısına kulenin 25 metre yükseklikte inşa edildiği yazar. Taşkıran ise bu bilgiye karşı çıkarak kulenin yüksekliğinin 21 metre 15 cm olduğu bilgisini verir. Konak Saat Kulesi inşasından sonra zaman zaman, çeşitli nedenlerle hasar görür. 31 Mart 1928 tarihinde İzmir’de yaşanan depremde saat kulesinin en üst bölümü yıkılır daha sonra yeniden restore edilir. İnternet sitesi tr.wikipedi.org’dan edinilen bilgilere göre, saat kulesi 1 Şubat 1974 tarihinde İzmir’de yaşanan 5,2 şiddetindeki depremden de etkilenir. Bu depremde saat kadranları üzerindeki son kat yıkılırken saat, depremin oluş saati olan 02:04’te durur. Yaklaşık iki yıl sonra 1976 yılında saat kulesi onarılır.
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan ve 1994 yılından bu yana Konak Saat Kulesi’nin bakımını yapan saat ustası Feti Pamukoğlu, saat kulesinin 1994 yılında da periyodik bakımları yapılmadığı için duruk vaziyette olduğunu söyler. Pamukoğlu’nun onarımıyla tekrar çalışan saat, 15 Temmuz 2016 yılında askeri darbe girişiminin yaşandığı gece, Atatürk Meydanı’nda tutulan “demokrasi nöbeti” sırasında bazı vatandaşların kuleye tırmanması nedeniyle tekrar hasar görür. 16 Temmuz 2016 sabahı kulenin saat ve çeşmelerin çalındığı, tarihi taşlarının ise zarar gördüğü fark edilir. Kulede yenileme ve güçlendirme çalışmaları yapılarak, saat kente yeniden kazandırılır. Günümüzde İzmir’in Konak İlçesi’nde Atatürk Meydanı’nda varlığını koruyarak sürdüren İzmir Konak Saat Kulesi, kentin merkezinde konumlanmış, birçok vatandaşın buluşma noktası olarak canlılığını korumaktadır. Saat ustası Pamukoğlu, Konak Saat Kulesi’nin mekanik olarak orijinalliğini eskisi gibi muhafaza eden, üzerinde modifikasyon yapılmamış ve ayar hassasiyeti son derece iyi olan sayılı kulelerden biri olduğuna dikkat çeker. İzmir Konak Saat Kulesi, İzmir’in en bakımlı, saati en düzgün çalışan tarihi saat kulelerinden biri olarak varlığını sürdürmekte, önemli turizm merkezlerinden biri olarak cazibesini korumaktadır.
NATO SAAT KULESİ: YASAKLI ZAMAN
İzmir’in bir diğer tarihi saat kulesi ise birçok vatandaşın varlığından dahi haberdar olmadığı Buca’daki NATO Karagahı içinde bulunan saat kulesidir. Araştırmacı yazar Hakan Kazım Taşkıran bu saat kulesini “İzmir Şirinyer NATO Saat Kulesi” olarak ifade ederken bir diğer araştırmacı yazar Erol Şaşmaz ise “Eski Amerikan Koleji Saat Kulesi” olarak ifade ediyor. İzmir Şirinyer NATO Saat Kulesi’nin zamanın gözden ırak bıraktığı saat kulelerinden biri olduğunu belirten Taşkıran, İzmir Şirinyer NATO Saat Kulesi’nin 1913 yılında Amerikan Erkek Koleji olarak kullanıldığını, 1937 yılında Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı Dönemi’nde ise bu okulun Kızılçullu Köy Öğretmen okulu olarak açıldığını, 1940 yılına gelindiğinde okulun “Kızılçullu Köy Enstitüsü’ne” dönüştüğünü 1950 yılında ise “Kızılçullu kız Köy Enstitüsü” olduğunu aktarır. 1952/1953 yılları arasında LSE Karargahı, 1953 yılında yapının bulunduğu alanın NATO’ya devredildikten sonra 6. ATAF Karargahı olarak kullanılmaya başladığını ifade eder. Şaşmaz ise, yapının 1912 yılında Buca’da Amerikan Koleji olarak yapıldığını yazar. Şaşmaz’ın internet sitesinde yer verdiği bilgilere göre, “Bu yapının giriş kapısı dört katlı dikdörtgen kule şeklinde olup dışarıya doğru taşırılmıştır. Kulenin katları arasında enine silmeler bulunmaktadır. Yuvarlak kemerli giriş kapısının üzerindeki iki katta ince uzun dikdörtgen pencereler bulunmaktadır. Üzeri balkonla sonuçlanan dördüncü katın üzerine yuvarlak kadranlı bir saat yerleştirilmiştir.”
Araştırmacı yazar Taşkıran, NATO’nun içinde yer alan bu tarihi saatin kamuya kapalı olduğuna dikkat çekerek “yasak zaman” tanımlaması yapar. Askeri alan içinde bulunan saatin kuleye ne zaman yerleştirildiğini bilemediklerini ancak kadranların zaman içinde değişmiş olabileceğine dikkat çeken Taşkıran, “Bu saat kulesi yapı bütünün parçası olarak inşa edilmiştir. İyi korunmuş durumda ve işlevini sürdürmektedir” diye yazmaktadır. Saat ustası Pamukoğlu da NATO Saat Kulesi’nin İzmir’in en bakımlı ve düzgün çalışan saatlerden birine sahip olduğunu belirtti. Pamukoğlu ayrıca Şirinyer NATO Saat Kulesi’nin çan sistemine sahip olduğunu fakat çanın çalıştırılmadığını ifade etti. İzmir Şirinyer NATO Saat Kulesi tıpkı İzmir Konak Saat Kulesi gibi bakımlı tarihi saat kulelerinden biri olsa da NATO Karargahı’nın içinde kaldığı için birçok vatandaş için “yasaklı” bir yapıdır. Dört yönlü bir yapı olan Şirinyer NATO Saat Kulesi’nin bir yönü Şirinyer Hamam Sokağı’ndan gözükse de diğer üç kadranının olduğu taraf bahçe etrafındaki yüksek duvarlardan dolayı dışarıdan gözükmemektedir. Kentin tarihi ve kültürel miraslarından biri olan bu asırlık yapı kolektif bellekte yeterince yer bulamadığı için kentin kültürel hafızasında yer alamamaktadır. Böylesi bir yapının İzmirliler tarafından bilinmiyor olması, kent tarihi için bir kayıptır. Yetkililerin, Şirinyer NATO Saat Kulesi’nin unutulmaması ve daha geniş bir kitle tarafından tanınması için çeşitli adımlar atması İzmir’in tarihi ve kültürel mirası açısından önemlidir.
ALSANCAK GARI SAAT KULESİ: YANLIŞ ZAMAN
Osmanlı dönemi eseri olarak kategorilendirilen İzmir Alsancak Saat Kulesi, kentin merkezi noktalarından birinde olmasına rağmen birçok İzmirli tarafından bilinmeyen, kentin tarihi eserleri arasında hak ettiği değeri göremeyen, hafıza mekanı olarak canlılığını yitiren saat kulelerinin başında geliyor. İzmir Alsancak Saat Kulesi’nin tam olarak hangi tarihlerde inşa edildiği bilinmiyor. Araştırmacı yazar Taşkıran’a göre, günümüzde Alsancak Garı’nın bünyesinde bulunan saat kulesinin 1870 yılında işletmeye açılan Paradi (Paradiso)- Buca Hattı’nın tarihçesiyle örtüştüğü düşünülüyor. Alsancak Garı yapım tarihinin 1857/1858, bu istasyonun bünyesinde açılan Buca Garı için ise 1870 tarihi bulunmaktadır. Önceden de ifade edildiği gibi saat kulesinin ne zaman yapıldığına dair kesin bir tarih yoktur. Bununla birlikte internet sitelerinde İzmir Alsancak Garı Saat Kulesi için söylenen “İzmir’in ilk ve en eski saat kulesi” olduğuna dair bilgi ise doğru değildir. Belki de burada “hayatta kalabilen” ya da “günümüzde varlığını sürdüren en eski saat kulesi” demek daha doğru bir ifadeye karşılık gelir. Nitekim İzmir’in bilinen en eski ve ilk saat kulesi bugün varolmayan Agia Fotini Saat Kulesi’dir. İzmir Alsancak Saat Kulesi’nin saati ile ilgili detayları yazan Taşkıran, “Beyaz, opal camdan yapılmış 120 cm. çapındaki romen rakamlı kadran, ilk yapıldığı dönemin orijinalliği ile dikkati çekiyor. Araştırmacıların hala mekanik olarak çalıştığını yazdığı saat kulesi, bugün tahmin edilenin aksine elektronik sistemle çalışmaktadır” bilgisini aktarır. Günümüzde Alsancak Garı’nda “otopark” olarak kullanılan alanın içinde yer alan kulenin caddeye bakan tarafında, dikdörtgen çerçeve içinde bulunan yuvarlak kadranlı saat çalışıyor görünse de yaklaşık 11 dakikalık süreyle zamanı yanlış gösteriyor. Alsancak Garı Saat Kulesi’ne ilişkin konuştuğumuz saat ustası Pamukoğlu, buradaki saatin orijinal bir saat mekanizmasına sahip olduğunu belirterek Alsancak Garı Saat Kulesi’nin saatinin “düzeltilebilir” olduğuna dikkat çekti. Pamukoğlu, “1870 senesinin saati, 154 yıllık bir saat... Bakımı yapıldığında günde 3 veya 4 saniye fark eder. Bu ise tarihi bir saat için ciddi bir ayar hassasiyetine sahip olduğunu gösterir” açıklamasında bulundu. Pamukoğlu, Alsancak Garı Saat Kulesi’nin saatinin faal bir vaziyette olduğunu, saat kuracak kimse olmadığı için elektronik olarak kendisi tarafından yapıldığını, elektrikle tetikleme sistemi çıkarıldığı zaman mekanik olarak saati çalıştırmanın mümkün olduğunu ve saatin tarihi dokusunun kesinlikle bozulmadığını ifade etti. Öte yandan Pamukoğlu, İzmir Konak Saat Kulesi, Şirinyer Nato Saat Kulesi gibi Alsancak Garı Saat Kulesi’nin de çan sistemine sahip olduğunu ancak bu çanların boşta bırakıldıkları için çalmadıklarını aktardı. Türkiye’de sadece saat kulelerinde değil, birçok tarihi yapıya baktığımızda çan seslerinin kapatıldığını görürüz. Alsancak Garı Saat Kulesi’nin kadranına dikkatli baktığınızda tahrip edildiğini görmeniz mümkündür. Kentin merkezi noktalarında birinde bulunmasına rağmen yeterli özeni göremeyen İzmir Alsancak Garı Saat Kulesi, birçok İzmirli tarafından ise unutulmuş durumda. Şehrin dokusunda yer alan herhangi bir tarihi eserin öncelikle şehirde yaşayanlar tarafından fark edilmesinin önemine değinen araştırmacı yazar Taşkıran, “Yeterli tanıtımın yapılmaması, göz önünde olmasına rağmen bir eserin unutulmasına yol açabilir. Bir şehirde yaşayanların bazı eserleri anımsama konusunda güçlük çekmeleri belki de bu ve benzeri nedenlere dayanır. Saat kulesi ve çevresini gösteren eski kartpostallara bakıldığında, meydana hakim konumuyla bu yapı hemen göze çarpar. Oysa bugün saat kulesi eski görselliğini ve meydana olan hakimiyetini yitirmiştir” der. Bu açıklama Alsancak Garı Saat Kulesi’nin günümüzdeki durumunu özetler niteliktedir.
İZMİR FUARI SAAT KULESİ: ÇALINMIŞ ZAMAN
İzmir Alsancak Garı Saat Kulesi’nin bu atıl halinden biraz daha ilerlediğinizde bu kez de bir başka saat kulesi olan İzmir Fuarı Saat Kulesi ile karşılaşılır. Kültürpark’ın içerisinde Lozan Kapısı’nın girişinde bulunan İzmir Fuarı Saat Kulesi, 1938’de mimar Harbi Hotan tarafından yapılır. İzmir Fuar alanındaki saat kuleli mekanın 1938 yılında açılarak önce Vakıflar Pavyonu, daha sonra Hindistan Pavyonu ardından da Pakistan Pavyonu olarak hizmet verir. Araştırmacı yazar Hakan Kazım Taşkıran bugün orijinal saati olmayan eski Vakıflar (Evkaf) Pavyonu Saat Kulesi için “çalınmış zaman” tanımlaması kullanır. Taşkıran bu durumu şöyle anlatır: “İzmir Fuarı’nın ilk yapıldığı zamanlar, Vakıflar Pavyonu adıyla anılan bu mekanın kulesinde, bir zamanlar İstanbul Çemberlitaş’ta atölyesi bulunan tanınmış saat ustası Mustafa Şemi Pek (1870-1955) tarafından üretilmiş bir mekanik saat vardı. Bugün kulede olması gereken saatin ve dört cephesinde yer alan kadranların yerinin boş olduğu görülmektedir. Kule saati üzerine Şevki Bilgili’den edindiğimiz bilgiye göre Mustafa Şemi pek imzasını taşıyan bu saat 1970- 1980 yılları civarında kuleden çalınmış, akıbeti ise bilinmiyor. Şevki Bey, ‘Büyük bir ihtimalle saat parçalanıp hurdaya gitmiştir diyor’ üzülerek...” Günümüzde ise İzmir Fuarı Saat Kulesi’ne her ne kadar orijinaline benzer yuvarlak kadranlı yeni bir saat takılmış olsa da buradaki saat ne yazık ki çalışmamaktadır. Saat ustası Feti Pamukoğlu’na göre, İzmir Fuarı Saat Kulesi’ndeki saatin temel sıkıntısı ise elektrik tesisatı ile ilgilidir. Fuar alanında topraklama sisteminin yapılmadığı, saatin aldığı enerji ile tükettiği enerji arasında dengenin olmaması saat kulesinin temel sıkıntılarını oluşturuyor. Pamukoğlu’na göre, İzmir Fuarı Saat Kulesi’nin düzgün çalışabilmesi için öncelikle belediyenin teknik ekipleri tarafından bu sorunların çözülmesi gerekiyor. İzmir Fuarı’nın ortasında yer alan bu tarihi saat yetkililerin ilgisini bekliyor. Düzenli bakım ve ilgiye sahip olmayan İzmir Fuarı Saat Kulesi, kentin en hareketli alanlarından birinde olmasına rağmen tarihsel ve kültürel ilgiyi göremiyor.
BAYRAMYERİ SAAT KULESİ: UNUTULAN ZAMAN
İzmir Bayramyeri Saat Kulesi unutuldu mu? diye soran araştırmacı yazar Taşkıran, “Her geçen gün önemini biraz daha yitiren mekanik kule saatleri, günümüzde şehirlerimizi süsleyen “yalnız” birer obje gibi dururlar, Bayramyeri Saat Kulesi de bunlardan biridir” diyor. Mimar Harbi Hotan’ın bir diğer saat kulesi eseri olan Bayramyeri Saat Kulesi, cumhuriyet dönemi eserlerinden biridir. Konak Varyant’ta bulunan Bayramyeri Saat Kulesi, Demokrat Parti döneminde Türkiye’de yapılmış tek saat kulesidir. Bu saat kulesi aynı zamanda çansız imal edilmiş bir sisteme sahiptir. Araştırmacı yazar Taşkıran, Bayramyeri Saat Kulesi’ne ilişkin şu bilgileri verir: “Demokrat Parti Dönemi, İzmir’in ilk büyük projelerinden biri olarak 15 Ocak 1956 tarihinde, saat 10.30’da törenle açılmıştır. Kule’nin yaklaşık iki yıl boyunca saatsiz kalmasının ardından Ekim 1957’de saat kuleye monte edilerek hizmete girmiştir. Tek makinalı, dört kadranlı olan Bayramyeri Saat Kulesi’nin kadran çapı 90 cm’dir. Haftada bir kez kurulan, çanı bulunmayan kule 60 kg ana ağırlık, 18 kg sarkaç ağırlığıyla çalışır ve yerden yüksekliği yaklaşık 14,5 m’dir.” Bayramyeri Saat Kulesi’nin en önemli özelliklerinden biri kule saatinin, dönemin koşullarda İzmirli bir saat ustası olan Şevki Bilgili tarafından İzmir’de üretilmiş, el yapımı mekanik saat olmasıdır. Taşkıran, “Bu saat kulemizin yaşı yarım yüzyılı aşmış olmasına karşın modernliği algılan(a) mamış, şehrin kültür varlıkları içerisinde yerini alamamış, klasikleşmeye başlandığında ise henüz fark edilememiş, adeta unutulmuş bir tarihi eserimizdir” diye yazar. Bayramyeri Saat Kulesi’nin diğer saat kulelerinden ayıran bir diğer fark ise pazaryeri çevresine kurulmasıdır. 1957 yılından itibaren çalışan saat kulesinin günümüzdeki durumuna bakıldığında saatin işlevselliğini koruduğu görülüyor. Bakım ve onarımını ise 1994’ten beri saat ustası Feti Pamukoğlu yapıyor. Pamukoğlu, buradaki saatin düzgün çalıştığına vurgu yaparken, zaman zaman 4 kadran arasında senkronizasyon sorununun yaşandığını söylüyor. Pamukoğlu’na göre, bu sorun belediye ekipleri tarafından içeride yapacakları tadilatla çözülebilir niteliktedir. Varyant’ta bulunan bu tarihi saat kulesi her ne kadar “bakımlı” bir saat kulesi olsa da kentin kültürel ve tarihi simgeleri arasında hak ettiği değeri göremeyen yeterli tanıtım yapılmadığı için göz ardı edilen, birçok vatandaş tarafından bilinmeyen, kentin kayıp yapılarından biridir.
İZMİR AGİA FOTİNİ SAAT KULESİ: KAYIP ZAMAN
İzmir’in en eski saat kulesi bugün izi dahi kalmamış olan İzmir Agia Fotini Saat Kulesi’dir. Araştırmacı yazar Taşkıran’ın “kayıp zaman” olarak nitelendirdiği İzmir Agia Fotini Saat Kulesi ile ilgili bilgiler yok denecek kadar azdır. Bu anlamda Taşkıran’ın değerlendirmeleri oldukça kıymetlidir. İzmir Agia Fotini Saat Kulesi yaklaşık olarak 1856 yılında inşa edilirken saatin kuleye eklenme tarihi ise 1892 yıllarına tekabül eder. Kilise’nin çan kulesinin yüksekliğine dair 33 metre olduğu bilgisi ise tartışmalıdır. Taşkıran, bu yükseklik bilgisinin Hz. İsa’nın öldüğü yaş ile ilişkilendirildiğine dikkat çekerek kulenin yüksekliğinin 33 değil 25 metre olduğunu ifade eder. İzmir Agia Fotini Saat Kulesi farklı tarihlerde meydana gelen birçok deprem ve yangından etkilenerek yıkılıp yeniden inşa edilir. Taşkıran şöyle yazar: “1891 yılında restore edilen yapının çan kulesine 1892 yılında, İzmirli hayırsever bir Ortodoks olan Acitiris’in hediyesi Bavyera yapımı, dört kadranlı büyük bir mekanik saat eklenmiştir. Çan kulesinin üzerinde “iliu ater sigo” yazan (Güneş olmayınca suskunum) bir de güneş saati vardı.” İzmir Agia Fotini Saat Kulesi, 1922 yılında meydana gelen İzmir Yangını’nın ardından ise tamamen ortadan kalkar. Yeniden inşa edilmeyen kule, artık Taşkıran’ın ifadesiyle “kaybedilen” bir zamandır. Agia Fotini Kilisesi’nin eski Karacan Dershanesi binasının bulunduğu alanda olduğu tahmin ediliyor. İzmir Agia Fotini Saat Kulesi, tarihi ve kültürel bir eser olarak varlığını kaybettiğimiz, toplumsal bellekte de izi git gide silinen İzmir’in ilk ve en eski saat kulelerinden biridir. Her şehir, kendine özgü tarihi yapılarla şekillenir; bu yapılar sadece estetik değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal önem taşır. Bu bağlamda, İzmir'in ilk saat kulesi olan ve günümüzde tamamen kaybolmuş İzmir Agia Fotini Saat Kulesi, toplumsal bellek ve kent kimliği üzerine önemli bir örnek teşkil eder. İzmir Agia Fotini Saat Kulesi gibi yapılar, toplumsal hafızanın bir parçasıdır ve bunların korunması, geçmişin izlerini geleceğe taşır. Ancak bu yapıların yok olması, sadece fiziksel bir kayıp değil, aynı zamanda toplumsal belleğin bir parçasının silinmesine neden olur. Bu tür yapılar kaybolduğunda, kent kimliği eksilir ve kolektif hafıza da zayıflar.
HİSAR CAMİSİ MUVAKKİTHANESİ: FARK EDİLMEYEN ZAMAN
İzmir’in tarihi saatlerinden biri de Hisar Camii Muvakkithanesi’dir. Hisar Camii Muvakkithanesi için cephe ya da meydan saati dememiz daha uygun olur. Arapça’da “vakit”ten gelen “muvakkit” isminin “vakit tayin eden kişi” anlamına geldiğini ifade eden Taşkıran, Hisar Cami Muvakkithanesi’nin İzmir camileri içinde günümüze ulaşan tek örnek olduğunu yazar. Taşkıran saatle ilgili şu bilgileri verir: “Saatin içe bakan kadranı Romen rakamlı dışa bakan kadranı ise Arap harflidir. Saatin caminin bu bölümüne yaklaşık olarak en erken 19. yüzyıl sonu veya 20. yüzyıl başında yapıya eklenmiş olduğu tahmin ediliyor.” Günümüzde tarihi Kızlarağası Hanı çevresinde bulunan Hisar Camii Muvakkithanesi’nin saati, kentin çalışmayan saatlerden birine daha örnektir. Saatin mekanizmasının çalındığı ya da kaybolduğu rivayet edilir.
Konuya ilişkin görüştüğümüz kent gözlemcisi ve yazar Orhan Beşikçi, “Muvakkithaneler, mekanik saatlerin icadından önceki dönemlerde, muvakkitlerin gökyüzünü izleyerek ezan vaktini tayin ettiği yerler olarak bilinir. Hisar Camisi’nin girişinde bulunan muvakkithane meydanın kalabalığından ve çevresindeki düzensizlikten dolayı fark edilememekte” dedi. Öte yandan Beşikçi muvakkitlerin yanı sıra camilerde ve mescitlerde kullanılan eski mekanik saatler hakkında da dikkat çeken değerlendirmelerde bulunarak, “Hisar Camisi’nin depolarında bulunan ve dışarıdan gelme ahşap kasalı, üzerinde süslemeleri olan yaklaşık 2,14 metre yüksekliğinde olan pandüllü el emeğiyle yapılmış üç saat Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarıldı, şimdi vakıflar bölge müdürlüğünün memur odalarında duruyor” açıklamasında bulundu. Beşikçi, tarihi saatlerin memurların odasında durmaları yerine bir müzede sergilenebileceklerini aktardı. Tarihi Hisar Camisi Muvakkithanesi’nin saatin çalışmaması, İzmir’in kent belleği ve tarihi açısından büyük kayıplardan biridir. Tarihi yapıların korunması ve yaşatılması, sadece fiziksel yapıların değil, aynı zamanda bu yapıların kent belleğinde bırakacağı izlerin de korunmasını da gerektirir. Ancak Hisar Camii Muvakkithanesi’ne gerekli ilgi ve bakımın yapılmaması, kentin kültürel zenginliklerinin yeterince değerlendirilememesine yol açmaktadır. Yetkililerin, Hisar Camii Muvakkithanesi’ne yönelik restorasyon ve tanıtım çalışmalarını hızlandırması, bu tarihi yapıyı kent tarihi ve kültürel mirası açısından tekrar işlevsel hale getirmesi açısından önemlidir.
BUCA SAAT KULESİ: UMURSANMAYAN ZAMAN
İzmir, tarihi saat kulelerinin yanı sıra yeni inşa edilen saat kulelerine de ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Yeni inşa edilen saat kulelerin başında ise Buca’nın Gediz Mahallesi’nde 2007 yılında dönemin Belediye Başkanı Cemil Şebboy tarafından açılan Buca Saat Kulesi geliyor. Ankaralı Kapart firmasından Heykeltraş Metin Uçak tarafından yapılan dört cepheli ve 8,5 metre yüksekliğindeki bu meydan saati uydu bağlantılı elektro- mekanik bir sisteme sahiptir. Araştırmacı yazar Taşkıran, “Oldukça sürrealist forma sahip olan bu zaman anıtının meydan saatlerinin modasının geçtiği bir dönemde, şehir ve ilçe merkezinin dışında bir yere yapılmış olması dikkat çekiyor” der. Buca Saat Kulesi, yıllardır çalışmayan ve bakımsız bırakılan yapılardan biridir. Saat ustası Feti Pamukoğlu, Buca Saat Kulesi’nin bakımı ile ilgili en son 2017 yılında teklif verdiğini ancak belediye tarafından herhangi bir ödenek ayrılmadığı için saatle ilgili gerekli çalışmaları yapamadığını aktarır. Bu durum, Buca Saat Kulesi’nin hem işlevselliğini yitirmesine hem de toplumsal bellekteki öneminin azalmasına yol açmaktadır. İzmir’in en büyük ilçelerinden biri olan Buca’nın merkezinde, çalışmayan bir saatin bulunması, belediyenin kente olan ilgisi hakkında da bilgi verir. İşlevsel olarak eksiklikleri olan bir yapının, kent merkezinde “bozuk” bir şekilde bekletilmesi yetkililerin şehir hayatına gösterdikleri önemi yansıtırken bu durum, toplumsal algıyı olumsuz yönde etkilemekte, kent yönetiminin sorumluluklarını yerine getirmediği izlenimini uyandırmaktadır. Öte yandan Buca’daki diğer saat kulelerinden Dokuz Eylül Rektörlük ve Tınaztepe Saat kulelerine bakıldığında da benzer sorunlarla karşı karşıya kaldıkları görülür. Tınaztepe Kampüsü’ndeki saat kulesi, büyüklüğü ve çapıyla dikkat çekerken, bu yeni inşa edilen saatlerin uzun süre çalışmaması, kentin bilinmeyen ve işlevsiz bırakılan yeni saatlerine örnek teşkil eder. Bu yapılar, Buca’nın kent kimliği ve estetik değerleri açısından önemli olmalarına rağmen atıl durumda bırakılmışlardır.
YETKİLİLERE ÇAĞRI
İzmir’in tarihi ve kültürel miraslarından biri olan saat kulelerine bakıldığında, İzmir Konak Saat Kulesi dışında kalan saatlerin çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldıkları görülüyor. Şehirdeki saat kulelerinin düzenli bakımlarının yapılmadığı, gerekli ödeneklerin ayrılmadığı ve bazı saatlerin atıl durumda bırakıldığı gözlemleniyor. Saatlere yönelik tanıtımlarının yapılmaması saatlerin değersizleşmesine, unutulmasına, toplumsal hafızada yer almamalarına neden oluyor. Bu tarihi yapılar, İzmir’in kültürel kimliğinin önemli bir parçası olarak korunmaya ihtiyaç duyarken, geçmişten gelen bu mirasın “toplumsal hafıza mekanları” olarak geleceğe taşınması önem arz ediyor.
Bu kapsamda değerlendirmelerde bulunan Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Gökçen Başaran İnce; saat kulelerinin, her topluluğun kendisini bir zaman ve mekan algısıyla inşa ettiği fikrine dayandığında, kültürel belleğin zedelenmeden kuşaklararası sürekliliği için korunması, özenilmesi gereken yapılar olduğunun altını çiziyor. Doç. Dr. İnce, “Saatler geçmişi hatırlatan, toplumun geçmişiyle bağlarının sürmesini sağlayan, onu kimliklendiren birer “hafıza mekanı” aynı zamanda. Ne kadar tahrip edilmemiş bir tarih dokusu ile çevrili olursak, o kadar kolektif kimliğimizin nitelikleri bizde merak uyandırır ve hafızamız uyarılır. Bu nedenle bu yapıların hem korunması hem de aslına uygun biçimde restore edilmesi kültürel belleğimizin sürdürülebilirliği açısından çok önemli” diyor.
Sonuç olarak, İzmir’deki saat kulelerinin korunması ve düzenli bakımının yapılması, kentin kültürel mirasının geleceğe taşınması açısından büyük önem taşıyor. Bu tarihi yapıların hem fiziksel hem de kültürel değerlerinin korunması, şehrin tarihsel dokusunun devamlılığı için yetkililere önemli görevler düşüyor.