[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#tarım

tarım haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, tarım haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Tarımın geleceği sözde kaldı Haber

Tarımın geleceği sözde kaldı

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER - Tarım ve hayvancılık sektörü, ithalatın etkisiyle her geçen yıl daha fazla dışa bağımlı hale geliyor. 2010 yılından bu yana kesintisiz devam eden et ithalatı, sektörü ithalata dayalı bir yapıya dönüştürürken, her bakanın vaatleri çözümden uzak bir tabloyu beraberinde getirdi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın, 2024 yılı bütçe teklifinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu’nda dile getirdiği “Et ithalatını gündemden çıkaracağız” açıklaması, geçmişteki benzer vaatlerin ötesine geçemedi. Tarımsal üretimi planlama çalışmalarında ise hayvancılık ve su ürünleri için 2024-2026 dönemini kapsayan destek kararnamesi, 2025-2027 dönemine ilişkin 3 yıllık bitkisel üretim destekleri gibi kararlar, sektöre dair desteklerin sürdürüleceğini işaret etse de mevcut bağımlılık yapısının değiştirmediği gibi her yıl ekim ayında ‘bu yıl ne ekeceğiz’ kaygısında olan çiftçinin kafasını daha çok karıştırdı. Uygulanan tarım politikaları sebebiyle çiftçilerin neoliberal politikalarla sermaye bağımlılığına sürüklendiğini belirten Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, “Çiftçiler, otlakların özelleştirilmesi ve yerel tohumların dışlanması nedeniyle sermayeye bağımlı hale getiriliyor. Bu süreç, üreticilerin hayvancılığı ve tarımı bırakma riskini artırıyor” dedi. DESTEKLER SERMAYEYE  Neoliberal tarım politikaları ve bunları uygulayan hükümetlerin, tarımsal üretim içinde bulunan çiftçileri, köylüleri sözleşmeli üretim gibi yöntemlerle ailelerinin ve kendilerinin emeklerinin yanı sıra tarlalarını, araçlarını, gelirlerini kiralayarak iliklerine kadar sömürüp tamamen işçi yapmak istediğini belirten Çobanoğlu, “AK Parti hükümeti de yıllardır bu amaç için hareket etmekte, ‘Milli Tarım Projesi’ adı altında sundukları modelde, ‘Tarımsal üretim destekleri’ adı altında verdiği bütün destekler ise dolaylı olarak sermaye sınıfına verilmiş desteklerdir. Çünkü bu destekler de ‘sertifikalı tohum’ kullanmak şart koşulmaktadır. Yani üretici kendi yerel tohumunu kullanırsa destek alamamakta, şirketlerden para ile tohum alırsa ancak o zaman desteklerden yararlanabilmektedir” diye konuştu. CANLI HAYVAN SAYISI AZALIYOR 2010’dan bu yana sektörde yedi farklı bakan görev aldı ve hayvancılıkla ilgili projeler sundu. Ancak vaatlerin büyük kısmı sonuçsuz kaldı. TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin büyükbaş hayvan varlığı 2018’deki 17,2 milyondan 2023’te 16,6 milyona gerileyerek son 6 yılın en düşük seviyesine indi. Haziran 2023 itibarıyla sığır sayısı bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 0,2 azalarak 16,4 milyon baş, manda sayısı ise yüzde 2 düşerek 159 bin baş oldu. Küçükbaş hayvan sayısı ise 2023’te yüzde 6,9 azalarak 52,3 milyon başa geriledi; koyun sayısı yüzde 5,9 azalarak 42 milyon, keçi sayısı yüzde 11 azalarak 10,3 milyon oldu. Haziran itibarıyla koyun ve keçi sayısında sınırlı bir artış görüldü. ÜRETİM YERİNE İTHALAT ARTTI 2023 yılı itibariyle, Türkiye’nin et ithalatı 700 bin tonun üzerine çıktı. Et ithalatının en fazla yapıldığı ülke, Brezilya ve Arjantin gibi Güney Amerika ülkeleri. 2023’te et ithalatı, toplam hayvancılık ithalatının yüzde 40’ını oluşturdu. Türkiye’nin bu ithalat bağımlılığı, döviz kurlarındaki dalgalanmalara bağlı olarak daha da artabiliyor. Türkiye, bu ülkelerden aldığı sığır etleriyle büyük bir ithalat kalemi oluşturuyor. Ayrıca, yüksek yem maliyetleri ve üreticilere yönelik finansal desteklerin sınırlı olması, yerli üreticilerin zorluklar yaşamasına sebep oluyor. Tarım Bakanlığı, 2024 yılı itibariyle hayvancılık sektörünü yeniden canlandırmak amacıyla teşvik paketleri açıklasa da bu çözümlerin daha çok kısa vadeli ve sektördeki yapısal sorunları çözmeye yönelik olmadı. Türkiye’deki yem maliyetlerinin büyük oranda ithalata dayalı olması ve mera alanlarının azalması, yerli üretimin sürdürülebilirliğini engelliyor. ÖZELLEŞTİRME KISKACI Hayvansal üretimde çiftçilerin müşterek kullanımına açık alanlar olan otlak ve meraların değişik yöntemlerle bilinçli olarak müşterek kullanıma kapatıldığını ve özelleştirildiğini söyleyen Çobanoğlu, “Bununla birlikte Avrupa Birliği (AB) hibe destekleri ile ‘daha verimli ırk’ adı altında ithal hayvan ithal edilerek Türkiye’nin yerel ırkları azaltıldı. Türkiye’deki genel ot popülasyonu ise özellikle küçükbaş hayvanların beslenmesine daha uygundur ve daha az yem tüketir. Diğer yandan bu coğrafyada gelişmemiş hayvan ırkları ise hazır ve yapay yemlere daha bağımlıdır. Bu nedenle özellikle bu hayvan ırkları Türkiye’ye gönderilmiş ve doğal olarak otlağı olmayan veya ihtiyacı kadar yem yetiştirecek tarlası olmayan çiftçiler hazır yem girdisine yani iç veya dış sermayeye bağımlı hale getirilmiştir. Dolayısıyla bundan sonraki süreç hayvan yetiştiricilerin de tıpkı bitkisel üretim yapan küçük çiftçilerin yeterli geliri elde edemeyince üretimi bırakmak, tarlalarını satmak zorunda kalmaları gibi onlarda hayvanlarını büyük çiftliklere satmak, hayvancılığı bırakmak zorunda kalacaklar” dedi. KRİZİ ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ YAŞIYOR Tarımda uygulanan politikalar sebebiyle çiftçiler fakirleşirken sermaye sahiplerinin zenginleştiğini belirten Çobanoğlu, “Biz tarımsal üretimi ‘sektör’ olarak görmüyoruz. Tarımsal üretim kendi içine bitkisel üretim ve hayvansal üretim olarak ayrılır. İkisinin birlikte ele alınışını da ‘Tarımsal Üretim’ denir. Tarım sektörü denildiğinde ise bu ikili üretimin yanı sıra hayvan yemi, tohum, kimyasal gübre ve zehir üreten fabrikalar, bu kimyasal gübre ve zehirleri satan bayiler, aracılar, tüccarlar girer. Deyim yerindeyse sınıfsal ilişki açısından bir tarafta bitkisel ve hayvansal üretim yapan köylüler ve çiftçiler yani emekçiler, diğer tarafta da bu emekçilerin sırtından para kazanan tüccarlar, fabrikalar, bu fabrikaların kimyasallarını, yemlerini satan sermaye vardır. Yani şu anda ekonomik olarak zorlanan kesim çiftçiler ve köylülerdir. Sermaye kesimi emekçilerin sırtından para kazanabildiği ölçüde büyümekte, güçlenmekte ve kendilerine daha da güçlendirecek yöntemler, ortaklar bulmaktadır. Krizi yaşayanlar tarımsal üretim yaparak gıda üretenler ve düşük gelirli tüketicilerdir” ifadelerini kullandı. BM DEKLARASYONU UYGULANMALI Tarımsal üretimin çiftçiler ve köylüler lehine gelişebilmesi için öncelikle geçmişte IMF, Dünya Bankası ve DTÖ tarafından dayatılarak uygulamaya konulan mevcut tarım politikalarından vazgeçilmesi gerektiğini ifade eden Çobanoğlu, “Bunun yerine iç hukuk düzenlemesi yapılarak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda kabul edilen ‘Birleşmiş Milletler Köylüler ve Kırsal Alanda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi’ doğrultusunda Türkiye’de tarım politikalarının yeniden şekillendirilmesi gerektiğini savunuyoruz” dedi.   

Urla’da köylünün toprağı köylüde kalacak Haber

Urla’da köylünün toprağı köylüde kalacak

Urla Belediyesi ile Kadıovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile imzalanan işbirliği protokolü kapsamında, yaklaşık 30 bin metrekarelik parseller zeytinlik yapılmak üzere köylünün kullanımına sunuldu. Bu protokol çerçevesinde bir zeytinyağı paketleme tesisi inşa edilmesi planlanıyor. İş birliği protokolünün imza töreninde önemli açıklamalar gerçekleştiren Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan gıda güvenliği ve sürdürülebilir tarımın önemine dikkat çekerek tarım arazilerinin imara açılmasına izin vermeyeceklerini vurguladı. Köylünün toprağının köylüde kalmasını sağlayacağız Başkan Balkan, köylülerin topraklarına yeniden kavuşmalarını sağlamayı ve yerel kalkınmayı desteklemeyi amaçladıklarına dikkat çekerek, bu girişimin köylerin ekonomik ve sosyal yapısına olumlu katkılar yapacağını vurguladı. Başkan Balkan "Seçim öncesinde köylerimizi dolaşırken hemşehrilerimize bir söz vermiştik. 6360 sayılı yasa ile belediyemize devrolan parselleri tekrar onların kullanımına sunmak istediğimizi belirtmiştik. Kadıovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile imzaladığımız işbirliği protokolü ile bu yoldaki ilk adımımızı atmış bulunuyoruz. Bizler, köylerimizi korumanın ve yerel kalkınmanın önemini biliyoruz. Bu bilinçle, diğer köylerimizde de bu çalışmaları sürdüreceğiz. Yaptığımız bu çalışma ile köylerin ekonomik ve sosyal yapısını güçlendirecek, köylünün toprağının köylüde kalmasını sağlayacağız. Görev süremiz boyunca bu anlayışla ilerleyeceğiz” diye konuştu. Kooperatiflerimiz aracılığıyla tarım arazilerimizi işleyeceğiz Başkan Balkan, gerçekleştirdiği açıklamanın devamında tarım arazilerinin yerel ekonomi için hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekerek, "Gıda güvenliği ve sürdürülebilir tarım, geleceğimizin teminatıdır. Bu nedenle, tarım arazilerini korumak bizim en önemli görevlerimizden biridir" dedi. Kentin doğal kaynaklarının korunmasının, tarım ve turizm açısından büyük bir avantaj sağladığını kaydeden Başkan Balkan, bu konuda kararlılıkla hareket edeceklerini ifade etti. Başkan Balkan, "Urla, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle birlikte tarım arazileriyle de değerli bir bölge. Biz, bu değerleri koruyarak gelecek nesillere aktarmak istiyoruz" diyerek "Daha önce söylediğimiz gibi biz, tarım arazilerinin imara açılmasına izin vermeyeceğiz. Kooperatiflerimiz aracılığıyla tarım arazilerimizi işleyeceğiz, tarımsal kalkınma projelerine destek vereceğiz" ifadelerini kullandı.

Mardin'de tarımda yer fıstığı dönemi: Birinci ve ikinci ürün olarak ekildi Haber

Mardin'de tarımda yer fıstığı dönemi: Birinci ve ikinci ürün olarak ekildi

Güneydoğu Anadolu Mısır Üreticileri ve İşletmecileri Yönetim Kurulu Başkanı Ziraat Teknikeri Mehmet Hanifi Müslümoğlu, yer fıstığının Mardin’de alternatif bir tarım ürünü olarak yetiştirilebileceğini belirtti. YÜKSEK BESİN DEĞERİ VE ÇEŞİTLİ KULLANIM ALANLARI Yer fıstığı, tohumlarında %45-60 oranında yağ, %20-30 oranında protein ve oranında karbonhidrat içermektedir. Yağ sanayisinde ve çerez yapımında yaygın olarak kullanılmasının yanı sıra, sapı kuru ot ve kabuğu çeşitli şekillerde değerlendirilebilen bu bitki, önemli bir tarımsal üründür. TOPRAK VERİMLİLİĞİNE KATKI SAĞLIYOR Baklagiller familyasına mensup olan yer fıstığı, köklerindeki nodoziteler yardımıyla havanın serbest azotundan faydalanır. Bu özelliği sayesinde, ekim nöbetine giren diğer ürünlere azot ve organik maddece zengin bir toprak bırakır. Ayrıca, yer fıstığı çapa bitkisi olduğundan, yetişme süresi boyunca toprağın havalanmasını sağlayarak yabancı otlardan temizlenmiş bir ortam hazırlar. İKLİM KOŞULLARI UYGUN İklim koşullarının uygun olması nedeniyle Mardin’de ikinci ürün olarak da yetiştirilebilen yer fıstığı, çiftçilere ek gelir kaynağı sunmaktadır. Ziraat Teknikeri Müslümoğlu, Mardin’de yer fıstığının alternatif bir ürün olarak önemli bir potansiyele sahip olduğunu vurgulayarak, tüm üreticilere bereketli ve kazançlı bir sezon dileklerinde bulundu.

Köylüler göçüyor, tarım yok oluyor Haber

Köylüler göçüyor, tarım yok oluyor

Milli Eğitim Bakanlığınca kamuda tedbir tasarrufu kapsamında Taşımalı Eğitim Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik 1 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarında tasarruf sağlanması gerekçesiyle yapılan değişiklikler sebebiyle ilçeler ve köylerde ikamet eden öğrenciler sorun yaşıyor. Köylerden okumak için taşımalı sistemle gelen öğrencilerin bir kısmı değişiklik nedeniyle tekrar yatılı okullara dönmek zorunda kalırken, bazıları da eğitimden vazgeçti! Peki, köyler yalnızlaşırken, köylünün en önemli geçim kaynaklarından biri olan tarıma ne olacak? Konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, “Çiftçi yaşı 55’i geçmiş durumda. Gençler kırsalı terk ettiği gibi ebeveynler de artık köyü terk ediyor. Tarımı kurtarmak için göçü durdurmak hatta geriye çevirmek zorundayız” dedi. GENÇLER KIRSALI, EBEVEYNLER DE KÖYÜ TERK EDİYOR! Yaşananların mutlaka tarımı etkileyeceğini vurgulayan Başkan Çakıcı, şunları kaydetti: “Geçmiş yıllarda da eğitim hakkı göçün önemli bir faktörü olmuştur. Ancak son yıllarda tarımdan elde edilen gelirin düşmesi ve umutsuzluğun artması tabloyu daha da vahim bir hale getirirken, köylünün tarımı ve toprağını terk etmesini de hızlandırdı. Kırsalda geliri ve refahı artıramadığımız gibi eğitim, sağlık ve kültürel hak ve ihtiyaçları da iyileştiremiyoruz. Çiftçi yaşı 55’i geçmiş durumda. Gençler kırsalı terk ettiği gibi ebeveynler de artık köyü terk ediyor. Tarımı kurtarmak için göçü durdurmak hatta geriye çevirmek zorundayız.” PARA KAZANAMAYAN ÇİFTÇİ TARLASINI SATIYOR İzmir’deki köyler özelinde de konuşan Başkan Çakıcı, “Karamsarlık ve endişe hakim! Çok sıkıntılı. Özellikle büyükşehre yakınlık avantaj olacağına şehir merkezine göçü hızlandırıyor. Bunda en önemli faktör, şehir merkezine yakın alanlardaki tarım alanlarının emlâk gibi alınıp satılması! Bu neredeyse bir sektör haline geldi. Gerek hobi bahçesi gerekse ‘romantik tarım’ diye nitelendirdiğimiz, ‘birkaç dönüm toprağım olsun’ diyen şehirli insanlar emlak sektöründe çalışıyor. Tarlalar arsa değerinde satılıyor. Para kazanamayan çiftçi tarlasını iyi fiyata satıp tarımdan çıkıyor, tüketici oluyor. Maalesef sanayileşme, imara açılma ve lojistik tesis kurma amaçları tarım topraklarını tehdit ediyor!” sözlerini gündeme getirdi. ÇİFTÇİLER ÜRETİM MALİYETLERİNİN BASKISI ALTINDA Gidişata ‘dur’ demek için alınması gereken önlemleri aktaran Başkan Çakıcı, “Öncelikle çiftçinin üretimde kalması için gelirini ve refah düzeyini arttıracak tarım politikaları geliştirmek gerekli. Bunlar; başta üretim maliyetlerinin sübvanse edilmesi, gerçekçi taban fiyatlarının açıklanması, ekilecek ürünlerde çiftçinin yönlendirilmesi ve mutlaka kooperatifleşmenin desteklenmesidir” çağrısında bulundu. Başkan Çakıcı son olarak, “Türkiye'de çiftçiler üretim maliyetlerinin baskısı altında. Ektiği ürünler 1 yıl para ederken 2 yıl maalesef para etmiyor, çiftçi zora düşüyor. Kooperatifleşme zayıf olduğu için girdilerin tedavi ve ürünlerin satışı konusunda zorlanıyor!” mesajını verdi.

İleri dönüşümle tarım ve gıda sorunlarına kalıcı çözüm Haber

İleri dönüşümle tarım ve gıda sorunlarına kalıcı çözüm

KEMAL ÖZKURT - ÖZEL HABER- Türkiye’de ekonomik sebeplerden dolayı gıda krizi tehlikesi her geçen gün artarken, geri dönüşümden ziyade ileri dönüşümün önemi ön plana çıkıyor. Sera atıkları, meyve kabuğu, çekirdeği, meyve suyu ve salça fabrikası atıkları, görünüşte değersiz olsa da tarım ve gıda alanında büyük fırsatlar sunuyor. Türkiye’de bulunan büyük ölçekli bir gıda fabrikasında bir yılda ortalama 68 bin ton meyve/sebze atığı ortaya çıkıyor. Örneğin, Türkiye’de benzer büyük ölçekli 10 fabrika olduğu hesaba katıldığında bu rakam yılda 680 bin ton meyve/sebze kabuğu, çekirdeği ve de posası atığı anlamına geliyor.  Bunun yanı sıra Türkiye’de küçük ölçekli yüzlerce küçük fabrika olduğu düşünüldüğünde ve bu rakamların hasat aylarında neredeyse iki katına yükseldiği hesaba katıldığında ortaya çıkan tabloda milyonlarca tonluk atık olarak görülen hammadde ile durum ciddi boyutlara ulaşıyor. Türkiye’nin tarım ve gıda sorunlarının çözümünün ileri dönüşümle yüksek katma değerli bileşen ve ürün eldesi edilerek çözüm bulunabileceğini savunan Biyolog Can Kayacılar, “Tüm bu atıklardan döngüsel ekonomi mantığıyla ve ileri dönüşüm biyoteknolojisi yöntemleriyle insan sağlığına faydalı antidiyabetik, antikanser özellikli, sağlığımızı koruyucu ve güçlendirici doğal bileşenlere ve daha yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülebileceğine vurgu yaparak, bu saflaştırılan bileşenler gıda takviyesi geliştirilmesinde kullanılacağı gibi, ilaç etken maddesi elde etmekte de kullanılabilir” diye konuştu. ATIKLAR, GELECEĞİN SAĞLIK KAYNAĞI Türkiye’nin içerisinde bulunduğu tarım-gıda-sağlık üçgeninde yaşadığı tüm sorunların tek akılcı çözümü, ileri dönüşümle tarım ürünlerinden, gıda atıklarından yüksek katma değerli bileşen elde etmekle olabileceğini belirten Kayacılar, “Tüm bu atıklardan döngüsel ekonomi mantığıyla ve ileri dönüşüm biyoteknolojisi yöntemleriyle insan sağlığına faydalı antidiyabetik, antikanser özellikli, sağlığımızı koruyucu ve güçlendirici doğal bileşenler saflaştırılabilir. Bu saflaştırılan bileşenler gıda takviyesi geliştirilmesinde kullanılacağı gibi, ilaç etken maddesi elde etmekte de kullanılabilir. Dünyada birçok biyoaktif, bu şekilde üretiliyor. Türkiye’nin yüksek katma değere doğru gitmesinin ana yolu bu. Antioksidan, bitkisel proteinler, prebiyotik, lif, esansiyel yağ ve aroma gibi ve bu bileşenlerden de gıda takviyesi, iyileştirici ve tedavi edici özelliği olan dermokozmetik ürünler elde edilebilir. Öte yandan sağlığımızı koruyucu ve geliştirici özellikteki fonksiyonel gıdalar ve hastalıkların iyileşme süreçlerine destek olacak tıbbi nitelikli gıdalar gibi gıdaların ve de ürünlerin geliştirilmesi, ülkemizin hem sağlık, hem gıda, hem de tarımsal üretim konularındaki problemlerini çözebilecek potansiyeller taşımaktadır” diye konuştu. TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİ YÜKSEK Türkiye’de ileri dönüşüm için yüksek potansiyele sahip tarım atıkları hem çevresel hem de ekonomik açıdan önemli fırsatlar sunduğunu ifade eden Kayacılar, “Türkiye’de döngüsel ekonomi mantığı ile çalışan, hali hazırda var olan gıda işleme tesislerinin, gıda depolarının yakınlarına ‘ileri dönüşüm tesislerinin’ de kurulması ve bu tesislerin, atık olarak görülen birçok hammaddeyi ileri dönüştürerek, yüksek katma değer elde etmesinin gerekliliği gün geçtikçe artmaktadır. Bu atıklar, biyoteknolojik yöntemlerle değerlendirildiğinde yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülebilir” dedi. ONLARCA GIDA ÜRÜNÜ DÖNÜŞEBİLİYOR Türkiye’de ileri dönüşüme uygun bazı tarım atıkları hakkında açıklamalarda bulunan Kayacılar, “Bu atıklara baktığımızda; örneğin narenciye kabuklarından hemoroit, varis gibi problemlerimizin çözümü olacak biyoaktifler elde ediliyor. Ya da domates kabuklarından hem gıdalara kırmızı rengi verebilecek hem de antikanser özellikli, prostat koruyucu likopen elde ediliyor. Zeytin yaprağından antidiyabetik özellikli oleuropein elde ediliyor. Fındık iç zarı, özellikle antioksidanlarca ve bitkisel proteinlerce zengindir. Özellikle hipertansiyon problemlerinin engellenmesinde çok büyük önem taşımaktadır. Türkiye, büyük bir tahıl üreticisidir ve buğday ve mısır sapları ciddi miktarda atık oluşturur. Bu atıklar biyoplastik, kağıt ve tekstil endüstrisinde ve de biyoyakıt üretiminde kullanılabilir. Ege ve Marmara bölgelerinde üzümü kullanan işletmelerin, üzüm sonrası kalan posaları, sağlık takviyelerinde ve kozmetik ürünlerinde kullanılan değerli bileşenler içermektedir. Bu ek atıklar Türkiye’de ileri dönüşümle değerlendirilebilecek önemli tarımsal kaynaklardır. Bu atıkların doğru değerlendirilmesi, çevre dostu ürünlerin üretimine ve sürdürülebilir tarımsal kalkınmaya katkı sağlar” ifadelerini kullandı.

Öztürk: Hububat lideri Türkiye krizde Haber

Öztürk: Hububat lideri Türkiye krizde

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER/ Türkiye, 42,2 milyon ton tahıl üretimiyle kendi tüketimini karşılayabilen ve geçen yıl gerçekleştirdiği 3,7 milyon tonluk un ihracatı ile hububat sektöründe dünyada ilk sırada yer alan ülke konumunda. Türkiye hububat üretiminde bu seviyelerde fakat mayıs ayında başlayan hasatla birlikte üreticinin ve ihracatçının sorunları bitmek bilmiyor. Açıklanan alım fiyatlarından yüksek girdi maliyetlerine kadar sektörde yaşanan sorunlarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Öztürk, yılların sektörel birikimi ve yoğun çabalar ile Türkiye’nin buğday ununda bir dünya markası olduğunu fakat sektörün haziran ayından beridir kan kaybettiğini belirtti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın buğday ithalatını durdurma kararının ardından sektörel kaybın 100 milyon dolara geldiğini ifade eden Öztürk, “Geçen yıl Ocak-Ağustos döneminde 968 milyon dolarlık buğday unu ihracatı yapılırken, bu yıl aynı dönemde ihracat 870 milyon dolara geriledi. 10 yıldır dünya liderliğini sürdüren bir sektörün böylesine belirsizliklerle karşılaşması, ihracatın sürdürülebilirliğini ciddi şekilde tehdit ediyor” dedi. TÜRKİYE FİYAT VEREMEZ DURUMA GELDİ Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından buğday ithalatının 21 Haziran 2024’ten geçerli olmak üzere 15 Ekim 2024 tarihine kadar durdurma kararının sektörde yaklaşık yüzde 40 oranında ihracat kaybına sebep olduğunu ifade eden Öztürk, “Buğday ithalat yasağının ardından uluslararası piyasalarda buğday fiyatları 330 dolardan 220 dolara kadar gerilerken, iç piyasa fiyatları oldukça yüksek kaldı. Türkiye, yılların birikimi ve çabaları sonucunda buğday ununda dünya lideri konumuna gelmiş olsa da ithalat yasağı nedeniyle ihracatçılar müşterilerine fiyat veremez duruma geldi. Sektördeki ihracat kaybı, yasağın uygulandığı haziran ayından itibaren her ay bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 30-40 oranında düşüş gösterdi. 2024 yılı Ocak-Ağustos döneminde 968 milyon dolarlık buğday unu ihracatı yapılırken, bu yıl aynı dönemde ihracat 870 milyon dolara geriledi. Şu an itibarıyla kayıp yaklaşık 100 milyon doları bulmuş durumda. Mevcut uygulamanın devam etmesi durumunda kayıplar katlanarak artacak ve uluslararası alıcıların gözünde ülke prestijimizin zarar görmesine yol açacaktır. 10 yıldır dünya liderliğini sürdüren bir sektörün böylesine belirsizliklerle karşılaşması, ihracatın sürdürülebilirliğini ciddi şekilde tehdit ediyor. En kısa zamanda buğday ithalatının açılmasını veya dünya fiyatları ile aynı seviyede buğday teminine yönelik düzenleme yapılmasını temenni ediyoruz” diye konuştu. FİYATLAR BEKLENTİNİN ALTINDA Tarım ve Orman Bakanlığı, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından açıklanan hububat fiyatları ve fark ödemelerinin çiftçinin beklentisinin çok altında olduğunu dile getiren Öztürk, “Söz konusu fiyatlar alım yapacak firmalar için yüksek kalırken, çiftçinin maliyetlerini karşılamada düşük kalıyor. Uluslararası piyasalarda buğday alım fiyatları daha düşük. İhracatçılarımız baskılanan kurlardan yaptığı satışla yeteri kadar gelir elde edemezken, ithalat yasağı uygulamalarıyla yurtiçinden yüksek fiyatlarda alım yapmak durumda kalıyor. Öte yandan, çiftçiler ise yüksek enflasyon ortamında karşılaştıkları ciddi maliyetleri karşılayabilmek için haliyle daha yüksek alım fiyatları beklentisi içerisindeler. Yüksek enflasyon ve baskılanan kur kıskacında hem ihracatçı hem de çiftçi güçlük çekiyor. Bu bakımdan, fark ödemesi desteklerinin çiftçiyi rahatlatacak şekilde bir nebze daha iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi. HAŞHAŞ TOHUMU İHRACATI DURDU Dış ticarette diğer ülkelerden kaynaklanan engeller sebebiyle sektörün hacim kaybettiğini söyleyen Öztürk, “Yağlı tohumlarda Ege Bölgesi’nin ciddi bir ihracat kalemi olan haşhaş tohumu ihracatı, en büyük pazarımız olan Hindistan’a bir süredir yapılamıyor. Türkiye ve Hindistan arasında 2019 yılında imzalanmış Türkiye’den Hindistan’a yapılacak haşhaş tohumu ihracatını düzenleyen bir Mutabakat Zaptı var. Bu zapta göre her yıl Hindistan makamlarınca Türkiye’ye yıllık kota ilan edilmesi gerekiyor. Buna rağmen Hindistan tarafı 2022 yılından beri Türkiye için kota etmedi. Bu nedenle, ihracatta 100 milyon dolarlık bir hacim kaybı yaşıyoruz” dedi. REKABET GÜCÜ ZAYIFLIYOR Açıklamalarının devamında sektörde yaşanan diğer sorunlara da dikkat çeken Öztürk, hububat ve baklagillerin ihracatının uzun süredir kısıtlamalar altında gerçekleştiğini ifade etti. Özellikle ücretler, enerji ve ham madde fiyatlarının çok yüksek olduğunu, bu durumun ihracatçıların uluslararası pazarlarda rekabet gücünü zayıflattığını söyleyen Öztürk, finansmana erişimde yaşanan zorlukların firmaları yatırım ve finansman sağlama konusunda sıkıntıya soktuğunu, baskılanan kur ve yüksek faizlerin ise yeni pazar bulmayı ve mevcut pazarlarda tutunmayı zorlaştırdığını dile getirdi.

NÖHÜ'de mısır hasadı zamanı Haber

NÖHÜ'de mısır hasadı zamanı

Bünyesindeki yaklaşık 115 büyükbaş ve 200 küçükbaş hayvanın kaba yem ihtiyacını kendi uygulama arazilerinde ürettikleri silajlık mısır, yonca ve arpa ile karşılıyor. Hayvanların yıllık kaba yem ihtiyacının karşılanması için 200 dekar silajlık mısır, 200 dekar arpa, buğday ve 200 dekar yonca tarımı gerçekleşiyor. Bu şekilde merkezde 130 ton yonca ve 650 ton silaj üretimi yapılıyor. Buğday ve arpa üretimi ile beraber yan dal şeklinde üretilen sap da hayvanların beslenmesi için kullanılan bir ürün. Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde son üç yılda bin dekar arazi tarım uygulamalarına kazandırıldı. Bu üretim politikası ile beraber kısa zamanda kaba yem ihtiyacını kendi imkanlarıyla karşılayabildi. "Merkezimiz maddi anlamda daha güçlü hale geliyor" Konu hakkında konuşan Rektör Prof. Dr. Hasan Uslu, Ayhan Şahenk, Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi'ndeki büyükbaş ve küçükbaş hayvanların kaba yem ihtiyacını karşılamak için arazilerinde silajlık mısır, yonca gibi ürünlerin üretildiğine dikkat çekti. Hayvanlar için kullanılan kaba yemin bu şekilde merkez tarafından kendi imkanlarıyla üretildiğini aktaran Rektör Uslu, "Böylece Merkezimiz önemli oranda katma değerli ürün üreterek maddi anlamda daha güçlü hale geliyor. Her alanda 'üreten üniversite' modelimizle ülkemize ve bölgemize katkı sağlamaya devam ediyoruz" diye konuştu.

Bakan Yumaklı açıkladı: Sulamada verimi artıran otomasyon yatırımlarına ağırlık verilecek Haber

Bakan Yumaklı açıkladı: Sulamada verimi artıran otomasyon yatırımlarına ağırlık verilecek

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), tarım arazilerinde su tüketimini azaltarak israfı önlemeye yönelik sulama otomasyonu çalışmalarını sürdürüyor. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada belirtildiğine göre, yapay zeka destekli otomasyon sistemleri kullanılarak toprak nem sensörleri, hava durumu istasyonları ve bitki ölçüm cihazlarıyla tarım alanlarındaki önemli veriler sürekli olarak toplanıyor. Bu veriler, bulut tabanlı platformlarda işlenerek çiftçilere gerçek zamanlı sulama imkanı sunuyor. Bu teknoloji sayesinde çiftçiler, bitkilerin anlık sulama ihtiyaçlarına daha hassas bir şekilde yanıt verebiliyor ve su kaynaklarını daha verimli bir şekilde kullanabiliyor. Tarımsal üretimde verimliliğin artırılması hedeflenirken, bitkilerin sağlıklı büyümesi de desteklenmiş oluyor. DSİ, sulamada otomasyon çalışmaları çerçevesinde Adana İmamoğlu sulaması 4. kısımda 3 bin 333 hektar, Afyonkarahisar-Çay-Selevir sulamasında 410 hektar, Afyonkarahisar Çobanlar-Seyitler sulamasında 250 hektar ve Denizli Hasanbeyler Göleti sulamasında 212 hektarlık alanlarda otomasyon sistemlerini tamamlayarak işletmeye aldı. Ayrıca 58 bin 832 sayaç da sulama otomasyonunu desteklemek üzere kullanılmaya başlandı. Bu yıl içinde otomasyon şartnamesi hazırlama çalışmalarına başlayan DSİ, yeni şartname yürürlüğe girdiğinde otomasyona geçilecek projeleri belirlemeyi hedefliyor. Otomasyon sisteminin faydaları Sulamalarda yaklaşık yüzde 40 tasarruf sağlayan otomasyon sistemiyle istenilen zaman ve sürelerde sulama yapılması ve güneş ışınlarının etkisini azalttığı anlarda suyun buharlaşmadan toprağa işlemesi sağlanıyor. Personel yardımına ihtiyaç duyulmadan profesyonel malzemelerle sistematik şekilde sulama işlemleri otomatik olarak yerine getiriliyor. Otomasyonla su kullanımını optimize edilerek su maliyetleri azaltılıyor. Sistem sayesinde, gereksiz enerji kullanımı engellenirken, sulama sisteminde bulunan ekipmanlar korunuyor. İşçilik maliyeti azalıyor, manuel sulama işlemlerinden kaynaklanan zaman kaybı ortadan kalkıyor. Sulama sistemindeki olası problemler, tanımlanan telefon numaralarına SMS olarak bildirildiğinden bu olumsuzluklar için kısa sürede önlem alınıyor. "Suyu verimli ve tasarruflu kullanmak çok önemli" Açıklamada görüşlerine yer verilen Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, küresel iklim değişikliğinin gündemde olduğu bir dönemde DSİ'nin çalışmalarının büyük önem taşıdığını aktardı. Yumaklı, "Suyun olduğu yerde hayat var. Suyun olduğu yerde bereket var. Suyun olduğu yerde medeniyet var. Bu sebeple DSİ yatırımlarının artarak devamı, kapımıza kadar gelen küresel iklim değişikliği ile mücadele adına elzemdir. Suyu verimli ve tasarruflu kullanmak çok önemlidir." değerlendirmesinde bulundu. DSİ'nin büyük su yatırımları yaptığına işaret eden Yumaklı, tarımsal sulamanın verimli ve etkin yapılması için kurum tarafından büyük projelerin hayata geçirildiğini anımsattı. Yumaklı, sulamada otomasyonunun su kullanımında tasarruf ve verimde artış sağladığına dikkati çekerek, şunları kaydetti: "DSİ Genel Müdürlüğümüz, sulamada otomasyon için uzun yıllardır çalışıyor. 2023 yılından bu yana da sulama altyapısı uygun olan her bölge müdürlüğünde bir otomasyon çalışması yapılması yönünde gayretimiz sürüyor. Otomasyon uygulamasının küçük bir sulama tesisinde ya da sulama tesisinin bir kısmında yapılabileceği göz önünde bulundurularak, bölge müdürlüklerimizin sorumluluk alanında yer alan ve işletmede olan kapalı sulama tesislerinden otomasyon uygulaması yapılabileceklerin tespiti üzerinde çalışılıyor. Sulama otomasyonunun ülke geneline yayılması için planlamalarımıza devam ediyoruz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.