[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#travma

travma haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, travma haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Çocukların şiddete tanık olması travmalara neden oluyor Haber

Çocukların şiddete tanık olması travmalara neden oluyor

Kadına yönelik şiddetin en sık yaşanan insan hakları ihlali olduğuna dikkat çeken Klinik Psikolog Aleyna Damla Özcan, “Kadına yönelik şiddetin failleri, yaşadığımız sosyal çevrede, iş hayatımızda veya her gün geçtiğimiz yollarda yani kısaca, hayatımızın bir tarafında varlığını sürdürüyor. Tam da bu nedenle, şiddet sadece şiddete maruz kalan kadınları değil; beraberinde çocuklarını, ailelerini ve içerisinde var olduğu toplumu da aynı çark içerisine almış oluyor” diye konuştu. Kadına yönelik şiddet çocuğa yönelik şiddetin de ta kendisidir Şiddete tanık olmanın çocuklar için hem kısa hem uzun vadede sıkıntılı sonuçlar doğurabileceğini aktaran Özcan, “Kadına yönelik şiddet, her zaman ve her şartta çocuğa yönelik şiddetin de ta kendisidir. Çocuklar doğrudan şiddete uğramadıkları halde şiddete tanık olmak da çocuklarda; uyku bozuklukları, gelişimsel bozukluklar, saldırganlık ve kaygılı bir yapıya zemin oluşturuyor. Bunun yanında şiddeti ve şiddetin sonuçlarını gözlemleyen bazı çocuklar, çatışmaları çözmenin yolunu şiddet olarak kodlayabiliyor. Bu durum ve kodlama hem toplumda şiddet çarkının devamını hem de şiddete maruz kalan kadınlar ile beraber çocuklarına bilinçaltında ‘nesiller arası travma’ olarak aktarılıyor” diye konuştu. Özcan, “Şiddetin türü her ne olursa olsun; korku, kafa karışıklığı, öfke, uyuşma ve daha birçok duygu karmaşası sürece eşlik eder. Hatta kadınların bazıları, şiddete uğradığı için suçluluk ve utanç duygularını hissedebilir. Sosyal izolasyon, keyif alınan şeylere yönelik ilgi kaybı, düşük benlik algısı ise kadına yönelik şiddet sonucunda sıklıkla karşımıza çıkan semptomlar arasında yer alıyor. Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, kaygı bozuklukları ile alkol ve madde kullanım bozukluğu, şiddetin ardından kadınların yaşantısına dahil olabilen diğer ruhsal bozukluklardır. Korkutucu ve şok edici bir olayın ardından; travma sonrası stres bozukluğunda kişi kolayca irkilebilir, ani öfke patlamaları yaşayabilir ve uyumakta güçlük çekebilir. Hatta zaman zaman kişilerin, olay ile ilişkili ya da olaydan bağımsız bazı sahneleri hatırlamakta güçlük çektiğine de rastlayabiliriz” ifadelerine yer verdi.

Travma sonrası stres bozukluğu kronikleşmeden önlem alınmalı… Haber

Travma sonrası stres bozukluğu kronikleşmeden önlem alınmalı…

Travma sonrası korku ve stres belirtilerinin ortaya çıktığını ama zamanla belirtilerin azaldığını belirten Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tan, “Ancak bazı kişilerde vaziyet iyiye gitmez, hatta kötüleşir. Psikolojik travmadan bir süre sonra, olayı yeniden yaşama hissi, travmayı hatırlatan durumlardan kaçınma, gergin hissetme, uykuya dalma veya uykuyu sürdürme güçlüğü gibi bazı belirtiler gelişir.” dedi. Doç. Dr. Oğuz Tan ayrıca 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümünde travmatik anıların, kaygıların ve yasla ilgili tepkilerin canlanabileceğine dikkat çekti. Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tan, 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin 25’inci yılında depremi yaşayanlarda ve yakından tanık olanlarda görülebilecek Travma Sonrası Stres Bozukluğu sorununu anlattı. Depremin neden olduğu travma farklı korkuları da tetikleyebiliyor Depremin gerek deprem mağdurlarında gerekse toplum genelinde kaygı bozukluklarını tetiklediğini dile getiren Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tan, “Posttravmatik stres bozukluğundan ayrı olarak sürekli sebepsiz bir endişe hali veya ufak tefek her şeyden kaygılanma gibi yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, kapalı alan korkuları gelişebilir. Sadece yeni bir depreme maruz kalma korkusu değil kalp krizi geçirme, kanser olma gibi türlü fiziksel hastalıklara yakalanma korkusu da artar.” dedi. Psikolojik travmanın, kişinin baş etme potansiyelini aşan ağır bir olay yaşaması olduğunu belirten Doç. Dr. Oğuz Tan, “Saldırıya uğramak, cinsel istismara maruz kalmak, birinin ölümüne şahit olmak, sevdiği birinin ölümü, ölümden dönmek, depremden sağ çıkmak ve savaş gibi durumlarda çoğu kişide korku ve stres belirtileri ortaya çıkar, ama zamanla yatışır ve geçer. Ancak bazı kişilerde vaziyet iyiye gitmez, hatta kötüleşir.” şeklinde konuştu. Bu belirtiler varsa dikkat! Psikolojik travmadan bir süre sonra bazı belirtiler gelişeceğine dikkat çeken Doç. Dr. Oğuz Tan, bu belirtileri şöyle aktardı: “Kişiler travmatik olayı yeniden yaşıyor gibi hissedebilir. Olayla ilgili anılar canlanıp dururu, rüyalara girer. Kişi travmayı hatırlatan yerlerden, nesnelerden, olaylardan, düşüncelerden ve duygulardan kaçınır. Seslerden irkilme, diken üstündeymiş gibi gergin hissetme, konsantre olamama, uykuya dalma veya uykuyu sürdürme güçlüğü, çabuk sinirlenme gibi durumlar ortaya çıkar. Kişiler ayrıca travmaya neden olan olayın önemli yönlerini hatırlamakta güçlük çeker. Faaliyetlere olan ilgileri azalır, korku, öfke, utanç ve suçluluk gibi negatif duyguları artar ve mutluluk gibi olumlu duyguları yaşamada güçlük çekerler.” Kaçınma davranışı Travma Sonrası Stres Bozukluğunun uzamasına neden oluyor 17 Ağustos 1999 depreminden sonra yapılan çalışmalarda Kocaeli’nde yaşayanlarda deprem sonrası üç yıllık Travma Sonrası Stres Bozukluğu sıklığının yüzde 15 olarak bulunduğunu hatırlatan Doç. Dr. Oğuz Tan, “Olayın yıl dönümünde travmatik anılar, kaygı, aktardığım bütün belirtiler ve yasla ilgili tepkiler canlanabilir.” dedi. Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayanların yarısında belirtilerin ilk 3 ay içinde düzeldiğini, ancak diğer yarısında daha uzun sürebileceğini hatta bazen kronikleşebileceğini de dile getiren Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tan, sözlerini şöyle tamamladı: “Travmaya maruz kalan kişinin tablonun Travma Sonrası Stres Bozukluğuna dönüşmemesi için bir an önce işine veya okuluna dönmesi gerekir. Kişinin bedeninde çalışmaya mâni ağır bir hasar yoksa, uzun süre istirahat iyi değildir, kronikleşmeye yol açabilir. Travma mağduru eğer tazminat davası açtıysa, bütün hayatını tazminat davasına bağlaması ruh sağlığına iyi gelmez. Travma tazeyken olayla ilgili anılardan ve yerlerden kaçınmak normal karşılanmalı. Ama bir süre sonra bu kaçınmalar engellenmeli. Kişi travmatik anılara, hatırlatıcı nesnelere ve mekanlara maruz bırakılmalı. Kaçınmalar uzun sürerse Travma Sonrası Stres Bozukluğu da uzun sürer. Ancak maruz bırakma çok erken bir dönemde yapılırsa da kişiyi iyice kötüleştirebilir. O nedenle bir uzman eşliğinde psikoterapiler ve ilaçlardan faydalanılmalı.”

Sel felaketi duygusal travma yaratabilir mi? Haber

Sel felaketi duygusal travma yaratabilir mi?

Doğal afet sonrasında oluşabilecek psikolojik tepkilere dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, “Sel felaketi sonrasında özellikle afete birebir maruz kalan bireylerde akut stres tepkileri dediğimiz; şok, üzüntü, kaygı, umutsuzluk, karamsarlık, korku, çaresizlik, kendi gibi hissetmeme; olayı tekrar yaşama korkusu, yaşananların tekrar tekrar zihne gelmesi, intihar düşünceleri ve güvensizlik hissetme gibi belirtiler oluşabilir” dedi. Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, yaşanılan sel felaketinin psikolojik etkileri hakkında açıklamalarda bulundu. Sel felaketinin ardından görülebilecek belirtilere değinen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Sel felaketi sonrasında özellikle afete birebir maruz kalan bireylerde akut stres tepkileri dediğimiz; şok, üzüntü, kaygı, umutsuzluk, karamsarlık, korku, çaresizlik, kendi gibi hissetmeme; olayı tekrar yaşama korkusu, yaşananların tekrar tekrar zihne gelmesi, intihar düşünceleri ve güvensizlik hissetme gibi belirtiler oluşabilir. Bu belirtiler günlük yaşam işlevlerini yerine getirmeyi zorlaştırabilir. Bu süreçte belirtilerin oluşması olağandır. Ortalama 2 hafta içerisinde bu belirtilerin kaybolması ya da azalması beklenmektedir” diye konuştu. Rutin hayata devam etmeye çalışılmalı Tepkilerin yaşandığı bu süreci kolaylaştırmak adına yapılabileceklerden bahseden Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Olabildiğince rutinlere devam edilebilir. Mümkün ise haftada ortalama 3 gün yürüyüş yapılabilir. Duygusal ve fiziksel rahatlamaya yardımcı olması açısından papatya rezene ya da Melisa çaylarına çubuk tarçın ekleyerek günde bir fincan içilebilir. Sevilen kişilerle farklı konularda konuşma ve sohbet yapılabilir” ifadelerini kullandı. Uzman desteği alınabilir Akut stres tepkilerinde bir azalma fark edilmiyorsa ve 1 ayı geçtiği gözlemleniyorsa travma sonrası stres bozukluğu denilen bozukluğun ortaya çıkabileceğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, bu aşamada mutlaka bir uzman desteği alınması önerildiğini vurguladı.

Avrupa'da “Travma ve Toplum Temelli Ruh Sağlığı“ sunumu Haber

Avrupa'da “Travma ve Toplum Temelli Ruh Sağlığı“ sunumu

Çeşitli sebeplerden dolayı travmatik deneyimlere maruz kalmış 5-24 yaş arasındaki bireylere psikososyal destek sağlayan Maya Vakfı, 5-6 Haziran 2023 tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşen Alliance for Childhood/European Network Group'un toplantısında yer aldı. "Travma ve Toplum Temelli Ruh Sağlığı" temalı konuşmasında Maya Vakfı Hibe ve Raporlama Koordinatörü Mustafa Karabaş, vakfın ruh sağlığı ve psikososyal destek çalışmalarında kullanılan ruh sağlığı yaklaşımlarını paylaştı. Ayrıca travmatik deneyimlere maruz kalmış çocukların kendilerini sanat yoluyla ifade edebilme becerilerini destekleyen ve Maya Vakfı'na özgü müdahale yöntemi olan Project Lift modelinin detaylarını aktardı. Sağlıklı ve erken müdahale ile travma etkileri azaltılabilir Ruh sağlığı, çevre ile uyumlu yaşayabilmek, gündelik hayatta meydana gelen sorunlarla baş edebilmek gibi birçok konuda belirleyici unsurlar arasında yer alıyor. Aile ortamı, arkadaş çevresi ve akrabalık bağları, çocukların ruhsal sağlığını doğrudan etkilediği gibi hayatlarında olumlu ve olumsuz birçok etkiye de neden olabiliyor. Brüksel’de gerçekleştirdiği sunumda savaş, göç, doğal afet, kayıp, şiddet gibi nedenlerle travmaya maruz kalan çocuklarda travmatik yaşantıların etkilerinin azaltılabilmesi ve travma sonrası büyümenin desteklenmesi için sağlıklı ve erken müdahaleye ihtiyaç duyulduğunu özellikle belirten Mustafa Karabaş, bu müdahalenin çocukların sağlıklı biyopsikososyal gelişimi için kritik olduğunu da özellikle belirtiyor. Odağı, çeşitli etkilerle travmaya maruz kalmış 5-24 yaş arası bireylere psikososyal destek vermek olan Maya Vakfı, geliştirdiği Project Lift programı ile özgür ve güvenli büyüyen bireyler için çalışıyor. Ulusal ve uluslararası pek çok kuruluşla ortak projeler yürüten Maya Vakfı, dezavantajlı ve/veya özel ihtiyaç sahibi birey, grup ve topluluklarla birtakım çalışmalar yürütmeye devam ediyor. Bu doğrultuda, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının psikososyal destek kapasitelerinin/donanımlarının desteklenmesini ve güçlendirilmesini hedefleyen çalışmaları ile travmaya bütüncül bir şekilde yaklaşmayı hedefliyor. Project Lift Programı, özgür ve güvenli büyüyen bireyler hayal ediyor Alliance for Childhood European Network Group toplantısı kapsamında Maya Vakfı’nın odaklandığı temel süreçlere ve Project Lift programının detaylarına değinen Maya Vakfı Hibe ve Raporlama Koordinatörü Mustafa Karabaş, ‘’Savaş, göç, kayıp, aile içi şiddet, doğal afet gibi travmatik olaylara maruz kalmış çocukların kendilerini ifade edebilme becerilerini geliştirmek ve onlara psikolojik destek sağlamak amacıyla “Project Lift” olarak isimlendirdiğimiz program, vizyonuna çocuklar için kendilerini özgürce ifade edebildikleri, potansiyellerinin zirvesine ulaşabildikleri bir gelecek koyuyor. Travmatik olaylara maruz kalmış çocukların topluma kazandırılmasını amaçlayan bu proje, mümkün olan en kısa sürede bireylere doğru müdahale ederek travmanın olumsuz etkilerini en aza indirgemeyi hedefliyor. Bu müdahaleler kapsamında yaratıcı sanat atölyeleri ile Psikolojik İyileşme Becerileri temelinde görsel sanatlar, müzik, dans ve hareket terapileri kullanılıyor. Sanat sınıfında, karalama tekniğiyle duyguları kâğıda aktarma, müzik sınıfında müzik aletleriyle vakit geçirme, hareket terapisi sınıfında bir düşünceyi ya da duyguyu beden hareketleriyle aktarma gibi aktivitelerle, bireylerin etkili bir şekilde kendilerini ifade edebilme becerileri destekleniyor.’’ sözlerini kullandı. Maya Vakfı, Project Lift modeli kapsamında, Psikolojik İyileşme Becerileri ve yaratıcı sanat terapileri yöntemlerini bir araya getirerek klinik müdahale yöntemi olarak uygulayan ve bu konuda öncülük yapan tek kurum olarak çalışmalarına devam ediyor. HABER MERKEZİ

Travmalarımız atalarımızdan mı geliyor? Haber

Travmalarımız atalarımızdan mı geliyor?

YAREN ELMAS GÜZELKAN-ÖZEL HABER Fiziksel özelliklerimizi atalarımızdan aldığımız gibi yaşadığımız travmalarında atalardan geldiğini iddia eden bilim insanları, kuşaklar arası travma olarak da bilinen kalıtsal travma; travmanın epigenetik izlerinin bir nesilden diğerine aktarılabileceğini iddia ediyor. Dr. Pınar Yazır Özgür, kalıtsal aile travmalarının anne ve baba soylarımızda geçmişte yaşanmış olup iz bırakmış olaylardan kaynaklandığını söyledi. TRAVMA NASIL AKTARILIR? Kalıtsal aile travmasının ne olduğunu ve kuşaklar arası travmanın nasıl aktarıldığından bahseden Özgür, “Kalıtsal aile travmaları anne ve baba soylarımızda geçmişte yaşanmış olup iz bırakan olayların sonraki nesillere aktarılmasıdır. Kuşaklar arası travmanın aktarımı nasıl olduğu bugün hala tartışmalı olmakla birlikte birçok terapistin gözlemlediği ve üzerinde çalıştı bir konudur. Bu aktarım epigenetik yoluyla olabildiği gibi aile tarafından oluşturulmuş olan ailenin yaşam senaryoları ile birlikte aktarım gerçekleşir” dedi.  EN ÖNEMLİSİ AİLE DİZİMİ Kuşaklar arası travmanın kişide kendini nasıl gösterdiğini ve travma sonucu tedavi yöntemi olup olmadığı sorularına cevap veren Özgür, “Kuşaklar arası travma kendisini birçok boyutta gösterebilir. Bu kişinin fiziksel boyutunda olabilir. Vücudundaki hastalıklarda ortaya çıkabilir. Geçmeyen ağrılar da, önemli sağlık sorunlarında kuşaklar arası bir aktarımın olup olmadığının kontrol edilmesi gerekir. Bir başka boyut kişinin kendi günlük yaşamında tekrar eden döngülerin oluşmasıdır. Örneğin sürekli iflas etmesi, psikolojik sıkıntıya girmesi, evlenememesi ya da çok fazla evlilik yapması gibi günlük yaşam olaylarında istenildiği gibi sonuçlanmayan birtakım döngülerin tekrar etmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Bunun ötesinde yaşla birlikte ortaya çıkan bazı şeyler olabilir. Mesela ailenin bir kuşağında belli bir yaşta yaşamına son vermeyi tercih etmiş olan bir birey olduğunda bir sonraki kuşakta o yaş riskli hale gelebilir. Aile travmalarında birçok kuşaklar arası travmalar da örnek verilebilir. Kalıtsal aile travmalarının iyileştirilmesi elbette ki mümkün. Birkaç yöntemle yapılabiliyor. Bunun en önemlisi de aile dizimidir. Alman psikoterapist Bert Hellinger bu terapi sistemini oluşturmuştur. Sistemde ailenin jenogramı çıkartılır ve geçmişe doğru tekrarlayan olaylar, yaşamdaki ailenin başına gelen önemli olaylar jenogram üzerine işlenerek o anda yaşadığı sorunu bu aile geçmişinden oluşabilecek kaynaklara ulaşılır. O alanda birtakım teknikler kullanılarak uygun düzeltmeler yapıldığında kişi hem şu anki sorununa farkındalıkla farklı bir bakış açısı kazanır hem de bu alandaki iyileşme yaşamına bilinçaltı düzeyde sirayet eder” şeklinde konuştu.

Acıyı yaşayanlar ve görüntüleyenler: Haber

Acıyı yaşayanlar ve görüntüleyenler: "Yeni bir dile ihtiyaç var"

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER Kahramanmaraş merkezli depremler 13 milyonluk büyük bir nüfusu etkilerken, kentlerdeki enkaz ruh sağlığını da tetikledi. Çok fazla travma yaşandığı için en iyi travmacıların Amerikalılar, İsrailliler ve Türkler olduğunu kaydeden Klinik Psikolog Şenel Karaman, dünyanın güvenli bir yer olduğunun yeniden depremzedelere hatırlatılması gerektiğini söyledi. Medyanın bu süreçteki rolünden de bahseden Karaman, “Dünyanın en kolay işi oradaki bir dehşet görüntüsünü çekip yayınlamak ve sloganlarla konuşmak. Her zaman izleyicisini bulursunuz. Bir tarafta acıyı yaşayanlar, diğer tarafta acıyı çekenler… Ama gerçek beceri insanlara ne gösterilmesi gerektiği. Sosyal medyayı aktif olarak kullananların yeni bir dile ihtiyacı var” bilgisini paylaştı. TÜRKİYE’NİN ÇOK İYİ TRAVMACILARI VAR Karaman, sözlerine şöyle başladı: “Evet, deprem çok kötü bir olay ve belki de ömrümüzde gördüğümüz en büyük felaketi yaşadık. İyi olan şey ise şu, dünyanın en iyi travmacıları Amerikalılar, İsrailliler ve Türkler. Çok fazla travma yaşadıkları için ve bu işle ilgilenen çok fazla uzman olduğu için Türkiye’nin de çok iyi travmacıları var. Kamuda çalışan travmacılar, sivil toplum örgütlerinde çalışan travmacılar ve birbirinden çok farklı başka teknikler kullanan uzmanlar… İnsan kitlesi açısından belki de bu işin altından kalkmak çok kolay değil ama baktığınızda şu an birçok arkadaşımız alanda çalışmaya başladı. Deneyimli, bilgili, travma konusunda becerikli arkadaşlarımız… 13 milyon insandan bahsediyoruz. 13 milyon insanın hepsine yetecek ne psikolog bulursunuz, ne psikiyatri, ne de psikolojik danışman. Burada insanların insanlara yardım etmenin yolunu üretmemiz lazım. 13 milyon için ruh sağlığı uzmanını nereden bulacaksınız? Tabi orada depremden daha da ağır etkilenen vatandaşlarımız var. Göçük altından çıkanlar, uzuvlarını kaybedenler, ciddi kayıpları olanlar, sürekli ceset çıkaran sağlık çalışanları, gönüllü ekipler… Belki de bu profesyoneller onlarla çalışacaktır. Ama büyük bir yığınla bizler yani normal vatandaşların ilgilenmesi lazım. Biz burada bu işin altından kalkmanın başka yollarını, yöntemlerini düşünmeliyiz ya da bildiklerimizi insanlara aktarmamız gerekir.” ÖNCE GÜVENLİK! “Bizim ülkemiz dünyada doğal afetlerden en fazla etkilenen 9 ülkeden biri” diyen Karaman, “Son 40 yılda doğal afet sayısı önceki yıllara göre 5 kat daha fazla arttı. Bundan önce İzmir Depremini yaşadık değil mi? Elazığ, Ayvacık, Van, Gölcük Depremini de keza. Türk halkı deprem denen gerçeği biliyor. Bundan ne kadar ders alıyor, almıyor bu başka bir konu. Ama biz depremi biliyoruz. Deprem sahasında yapılacak şeyler ise şu, insanlar kendilerini güvende hissetmeliler. Çünkü dünya şu an güvenli bir yer olmaktan çıktı. O bölgede yaşayan herhangi biri için en azından böyle. Onlara dünyanın güvenli bir yer olduğunu fark etmelerini sağlamak. Bu zamanla oluşacak bir şey ama ilk iş bunu anlamalarını sağlamak. Bu bir ölçüde medyanın, vatandaşlarımızın ve bir ölçüde de profesyonellerin, o bölgede yaşayan depreme rağmen hayatta kalanların işi. Evet, bir afet yaşadık, bitti. Ve bittiğinde oranın coğrafyası değişti. Daha önce orayı görmüş olan kişiler bir daha görmeyeceklerini biliyor. Sadece Antakya’da, Kahramanmaraş’ta yaşayanlar için değil, hepimiz için bir kayıp. Tekrar toparlanacağız ama tekrar toparlanırken hissedeceğimiz ilk şey güvende olduğumuzu fark etmek. Bir insan güvende olduğunu nasıl fark eder? O bölgedeki insanların beyinleri alarm durumunda. Alarm durumunda olmasalar tekrar yıkık binalara girerler, önlem almazlar, kendilerini korumazlar. Fakat bu alarm durumu uzun bir süre devam edemiyor. Çünkü böylesine kimyasal bir ortamda insanda yorgunluk, durgunluk, olan biteni algılayamama gibi etkiler ortaya çıkıyor. Oralarda önce güvenlik duygusunun yaratılması lazım” bilgisini paylaştı.   HERKESTE BİR KAYGI BAŞLADI Klinik Psikolog Karaman, sözlerine şöyle devam etti: “İnsanların insana nasıl yardım edeceğini keşfetmeye ihtiyacımız var. Eğer bu ülkenin insanları Samsun’da, Tekirdağ’da, İzmir’de nerede yaşıyorsa yaşasın bu yaşanılanı toparlamakta elini taşın altına koymazsa hepimiz bu yıkıntının altında kalırız. Biraz gecikme olduğu için herkeste bir kaygı başladı. Çünkü ‘eğer burada bir deprem olursa ben de mi o göçüğün altında kalacağım, ben de mi böyle sahipsiz kalacağım?’ düşüncesi oluşmaya başladı. Oradaki yıkıntının ağırlığı güçlü bir şeylerle doldurulmalı… Medya bizim sosyal destek ağlarımızdan bir tanesi. Fakat çok fazla olumsuz haberi, aksiyon sahnelerini andıran çok fazla görüntüyü, kendimizi kötü hissetmemize neden olan çok fazla kayda denk geliyoruz. Bizi alarm durumuna sokuyor. Bunun kimseye bir faydası yok. ‘Bir kent yıkılmamak suretiyle bir daha nasıl kurulur’u bilim insanlarından öğrenmemiz gerekirken, sosyal medyada gördüklerimiz karşısında sadece geriliyoruz.” SLOGANLARLA KONUŞMAK… Karaman son olarak, “Bu ülkenin insanları olarak yeniden umuda ihtiyacımız var. Bu yıkıntı öyle bir yıkıntı ki durup bir şeyler yapmamız gereken bir yıkıntı. Ve bütün ezberleri unutacağımız bir yıkıntı. Dünyanın en kolay işi oradaki bir dehşet görüntüsünü çekip yayınlamak ve sloganlarla konuşmak. Her zaman izleyicisini bulursunuz. Bir tarafta acıyı yaşayanlar, diğer tarafta acıyı çekenler… Ama gerçek beceri insanlara ne gösterilmesi gerektiği. Sosyal medyayı aktif olarak kullananların yeni bir dile ihtiyacı var. Çünkü yıkılan şey sadece bir bina değil.  Senin bugüne kadar gelen geleneksel yöntemin de yıkılmış olmalı… Oranın ruh sağlığını normalleştirmeyi bu ülkenin ruh sağlığı çalışanlarının sırtına yüklediğinizde mantıklı, ahlaklı değil. İşini iyi yapacaksın, medya da bunu yapmak zorunda. İnsanların dehşet görüntüsüne değil, içi dolu bilgiye ihtiyacı var” eleştirinde bulundu.

“Travmanın etkisi altında ömürlerini geçirecekler” Haber

“Travmanın etkisi altında ömürlerini geçirecekler”

AYLİN TOPALOĞLU Klinik Psikolog Şenel Karaman, Sultan Gümüş Kaya İle Birinci Sayfa programına konuk oldu. Deprem bölgelerindeki psikolojik desteği gündemine alan Karaman, enkazın ruhlarda yaratacağı travmalardan bahsetti. 1999 Marmara Depremi’nden bugüne travmatik olaylar sonrası psikolojik destek verdiklerini kaydeden Karaman, “Bu konuda iyi bir deneyimimiz var. Adım adım neler olabileceğini ve nasıl hareket etmemiz gerektiğini biliyoruz” dedi. OLAYLARA SAĞLIKLI BAKAMIYOR Klinik Psikolog Şenel, sözlerine şöyle devam etti: “Yaşanılan olay ne kadar trajik, karmaşık olursa olsun, insanın bunu halletme potansiyeli vardır. Ayrıca beynimizin farklı bölümleri bulunuyor. Travmatik bir deneyim, örneğin deprem sonrası kişi tetiklendiğinde limbik sistem devreye girer. Bu sistem, ‘savaş-kaç’ gibi insan için son derece önemli olan koruma mekanizmasını devrede tutar. Bu sayede kendimizi koruruz. Bu sistem devreden çıktığında frontal lob devreye girer ve sağlıklı, mantıklı düşünme, problem çözme başlar. Halledilmemiş travmatik deneyimler kişinin sürekli alarmda olmasına, yani limbik sistemin sürekli çalışmasına neden olduğu için kişi duruma, olaylara sağlıklı bakamıyor.” TRAVMANIN ETKİSİ ALTINDA… Deprem sonrası yaşanan psikolojik travma halledilemediğinde yıllar boyu süren etkileri olduğundan bahseden Karaman, “Bazıları alkol ve uyuşturucu madde kullanımına yöneliyorlar, bazılarında ciddi sağlık sorunları yıllar boyunca sürüyor. Halledilmemiş travmatik deneyimler aile içi sorunlara, öğrenmeye, çalışma hayatına yansıyor. Bu nedenle depremin yarattığı psikolojik etkiyi kimse göz ardı etmemeli. Bu depremi yaşayan vatandaşlarımızın bazıları bizim ‘travma sonrası büyüme’ dediğimiz bir durumu yaşayacaklar ve psikolojik olarak daha da güçlenecekler, bazıları ise travmanın etkisi altında ömürlerini geçirecekler” sözlerini kullandı. OYSA NE YAPACAĞINA ODAKLANIRSA… Karaman, tüm izleyicilere ve okuyuculara şöyle bir mesaj verdi: “Deprem bölgesinde yaşıyor iseler gerçekten güvenli bir binada yaşayıp yaşamadıklarını kontrol etsinler. Deprem anında ne yapacaklarının tatbikatını evde, işyerinde yapsınlar. Bu çok önemli. Çünkü deprem anında ne yapacağınızı daha önceden belirliyorsunuz. Beyniniz öyle kodluyor. Ben duyuyorum, ‘Depremden çok korkuyorum’ diyor. Bu kişi korkacağını ve panikleyeceğini kodluyor. Oysa ne yapacağına odaklanırsa çok iyi bir iş yapmış olacak.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.