[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#türkiye

türkiye haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, türkiye haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Lübnan göç dalgası sorunları derinleştirir Haber

Lübnan göç dalgası sorunları derinleştirir

AYSELİN UZUN-ÖZEL HABER- İsrail ordusunun geçtiğimiz günlerde Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine yönelik havadan ve karadan gerçekleştirdiği saldırısı sonrasında Lübnan’da bazı yerleşim yerleri boşaltıldı. Bu kapsamda savaştan kaçan Lübnanlı mültecilerin bir kısmının Suriye’ye göç etmeye başladığı görüldü. Ancak bu mültecilerin bir sonraki hedefinin Türkiye sınırları olduğu da ön görüler arasında yer alıyor. Böyle bir göç gerçekleşmesi halinde ülkemizde yaşanabilecek sosyolojik, ekonomik ve siyasi sorunlara karşı uyarılarda bulunan uzmanlar, Türkiye’nin mülteci göçüne yönelik izlediği “açık kapı politikası”ndan vazgeçmesi gerektiğini söyledi. HER ŞEYİ ETKİLER Göç dalgalarının yaratacağı kültür şokunun her iki ülke için de büyük etkilere yol açabileceğini belirten Siyaset Bilimci Dr. Zekiye Seda Sönmez, “Göç dalgası mekânsal bir değişim örneğidir ve farklı sebeplerle ortaya çıkmaktadır. Sadece insanların belli bir bölgeden başka bir yere geçmesi anlamına gelmez aynı zamanda da her iki ülke vatandaşları üzerinde kalıcı şekilde büyük etkiler yaratan bir süreçtir. Toplumsal ve bireysel olarak her şeyi etkiler. Siyasal anlamda da ülke genelinde bütüncül etkilere neden olur. Aslında hayatta kalabilme uğruna bir başka ülkeye giden kişiler aynı zamanda kendi içlerinde de güçlü dayanışma ile göç edilen yerde hayatlarına devam ederler. Suriye göçünde de açık kapı politikası ile modern dünyada pek görülmeyen bir yaklaşım ile ülkemiz tarafından milyonlarca göçle gelen vatandaş kabul edilmiştir. Bu da Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir” dedi. İÇ POLİTİKA MESELESİ “Lübnan’dan gelecek olan göç dalgası ile ilgili olarak başlangıçta bunun bir dış politika sorunu olarak görülse de Türkiye’nin en önemli iç politika meselesi haline geleceği kesindir” diyerek sözlerine devam eden Sönmez, “Sonuç itibariyle Suriyeli göçmenlerin meselesinde olduğu gibi ilk zamanlar sorunların kısa sürede çözüleceği beklenirken sorunlar daha da yaygınlaşıp derinlik kazanmıştır. Bu süreçte diplomatik bir aktör rolü ile duruma giren Türkiye bu değişim ve dönüşümün kısa sürede ne derece etkileri olacağını hesaba katmalıdır. Sorunlar sadece ekonomik ve sosyal hayata yönelik gibi görülse de aslında siyasal olarak bu alanı etkisi altında alan sorunları beraberinde getirir. Sosyo ekonomik alanın siyasallaşmasına bir anlamda aracılık eden bu göç dalgası böylelikle ülke genelinde yeni bir siyasal ayrışmanın da kapısını aralar. Bu süreç Türkiye’de yeni bir iktidar mücadelesinin önemli bir argümanı haline gelir ki bu da iktidar partisinin büyük şehirlerde seçmen desteği alması sonucunu doğurur. Lübnan Başbakanı’nın da açıkladığı gibi ülkede yerinden edilenlerin sayısı milyona yaklaşmışken ve Lübnan tarihinin en büyük göç dalgasını oluştururken bu da ülkemiz açısından yapısal başta olmak üzere ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal sorunları da beraberinde getirecektir” açıklamasında bulundu. NÜFUS KÖRFEZ ÜLKELERİNE YÖNELİYOR Lübnan’dan Türkiye’ye yönelik olası mülteci göçünün sosyolojik açıdan başlıca sebeplerine ilişkin konuşan Sosyolog Doç.Dr. İrfan Özet, “Lübnan yakın geçmişe kadar doğu Akdeniz’in en görkemli limanları ve kentsel kültürüne sahipti. Ancak özellikle 1975’lerden 1990’lara kadar uzanan iç savaşta yerleşik nüfusunun önemli bir kısmını kaybetmiş oldu. O dönemler Lübnan’dan sevk edilen bu göç dalgasının kapsadığı alanlarda Türkiye yer almıyordu. Göç, insanlık tarihindeki bir rutini tekrar edercesine etnisite-inanç-mezhepsel ortaklıklar üzerinden yakın görülen ülkelere yöneliktir. Hristiyan nüfus Avrupa ve Amerika’ya yönelirken; Müslüman nüfus, bölgede nispeten çalkantılardan uzak ve gelişmiş körfez ülkelerine yöneliyordu. İç savaşın sona ermesi, Lübnanlılar için göç trafiğinin durması anlamına gelmiyordu. 21. yüzyıla girerken kötü yönetimlere ilaveten Suriye’deki iç savaşın taşıdığı mülteci şoku, Lübnan’daki sosyal, ekonomik istikrarı köklü bir düzeyde bozmaktaydı. Söz konusu travmatik süreçlerle göç seçeneğine başvuran Lübnanlıların güzergâhında Türkiye’nin de yer aldığına dair veriler epey öne çıkmakta. Ancak Türkiye’nin Orta Doğulu komşu ülkelerine nazaran Lübnanlılar, ülke üzerinde demografik bir baskı oluşturma kapasitesinden uzaktı. Tabi İsrail ve Hizbullah eksenindeki savaşın seyri, Lübnanlı göçmenlerle ilgili trendi daha da radikal boyutlara çekebilir” dedi. GÖÇMEN POLİTİKASI REVİZE EDİLMELİ Özet, Türkiye’nin göçmen merkezli demografiyi massetme kapasitesini çoktan aşmış durumda olduğunu vurgulayarak, “Yönetici kadrolar, her ne kadar göç sahasında farklı maslahatlarla uzun yıllar açık kapı politikası izlese de bu politikanın uygulanma koşulları giderek azalmakta. Aynı zamanda mevcut ekonomik resesyonu, göçmen politikalarıyla iç içe okuyan kentli tabakaların yerel seçimler başta olmak üzere, iktidar üzerinde ortaya koyduğu baskı da peyderpey yükselmekte. Artan konut fiyatlarına ilaveten, istihdam alanlarının esnekleşmesi ve güvensizleşmesiyle giderek prekaryalaşan kentli tabakalardaki protest eğilimler, iktidar çevrelerinin altyapıdan yoksun ve günübirlik göçmen politikalarını köklü bir şekilde revize etmesini gerektirmekte” diye konuştu. ŞİDDET EYLEMLERİ ARTAR “Mevcut toplumsal zemin, özellikle kozmopolitan metropol alanlarında orta sınıflara özgü güven, istikrar ve rasyonalite kaybının yaşanmasına dönük makro göstergelere sahne olmakta” diyerek sözlerine devam eden Özet, “Gündelik ve kamusal yaşamın belirsizleşmesiyle eş zamanlı olarak, göçmen kitlelere dönük toplumsal kabul eşiğinin sınırlarına gelindiği görünmekte. Yapılan kamuoyu yoklamaları da siyasal-ideolojik eğilimler düzeyinde kutuplaşan kitlelerin, kontrolsüz göç karşıtlığı düzeyinde ortaklaştığı yönündeki rutin verileri ortaya koymakta. Bu eğilimlere ilaveten göçmenlere yönelik barınma, beslenme, istihdam üçgeninde alt yapısal çerçevenin daraldığı gerçekliği de dikkate alındığında, olası bir yeni göç dalgasının tetikleyeceği toplumsal risklerin çapı da artabilmekte. Söz konusu risk ise; üreten sınıflardaki nihilist eğilimlerle, anomik davranış setleriyle, gündelik ve kamusal yaşamda hız kazanabilecek şiddet eylemleriyle varlık kazanabilecektir” şeklinde konuştu. BÜTÇE ÜZERİNDE YÜK ARTIYOR Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş ise ani ve kalabalık sığınmacı akınlarının ülkelerin ekonomileri üzerinde önemli baskılar yaratabildiğini vurgulayarak “İlk aşamada sığınmacıların sınırından giriş yapılan ülkenin devletinin bu sığınmacıların güvenliği, beslenmesi, kontrolü için aldığı tedbirler ülkenin bütçesi üzerinde bir baskı yaratıyor. Sığınmacıların kalış süresi arttıkça tedbirlerin sağlamlaştırılması, gıda, barınak ve altyapı ihtiyaçlarının ev sahibi devlet tarafından karşılanmaya devam edilmesi, kayıt altına alma işlemleri bütçe üzerinde yükü daha da artırıyor. Süre daha da uzadıkça ülkenin sığınılan bölgesinde sonra da ülke genelinde gıda ve barınma talebi yükseliyor. Bu da fiyat artışlarını gündeme getiriyor. Türkiye gibi yüksek enflasyon sorunu yaşayan ülkeler için enflasyonla mücadele anlamında ek yükler ortaya çıkacaktır. Giriş yaptıkları şehirlerde meydana gelebilecek ve sığınmacılar lehine olabilecek demografik değişimin yarattığı gerilimler de bölge ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Bazıları bu akımların ucuz iş gücü sağladığını,  maliyetleri düşürdüğünü ve ekonomiye fayda sağladığını ileri sürebilir. Ancak bu da vatandaşlarımızın işsiz kalmasına yol açarken, kayıt dışı istihdamın genişlemesine yol açabilir. Son 10 yılda Türkiye’de ekonomi yönetimi sığınmacıların ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri konusunda deneyim kazanmış olmalı. O nedenle artık çok dikkatli adımlar atmak durumundalar” ifadelerine yer verdi.

Ayşenur Ezgi Eygi’nin babası Suat Eygi konuştu Haber

Ayşenur Ezgi Eygi’nin babası Suat Eygi konuştu

İsrail askerleri tarafından katledilen Türkiye ve ABD vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi'nin babası Mehmet Suat Eygi, Didim'deki evinde basın mensuplarına açıklamada bulundu. Türk bayraklarıyla donatılan evde ağabeyi Yılmaz Eygi ile birlikte açıklama yapan Mehmet Suat Eygi'nin bitkin olduğu görüldü. Baba Eygi, “Ayşenur çok acayip bir insandı. Devletimiz keyfi cinayetin peşini bırakmadı. Sonuçlarını sonradan öğrendim, çok mutlu oldum. İnşallah aynı şeyi Amerikan hükümetinden de bekliyorum. Çünkü Ayşe Amerika'ya gittiğinde 10 aylıktı. Oranın özgürlüklerinde büyüdü. Oranın vatandaşı, bu yüzden Amerikan hükümetinin de sorumluluğu var. Aynı hassasiyeti inşallah Amerikan hükümeti de gösterir” dedi.  Kızıyla son görüşmesine yönelik soru üzerine Eygi, “En son Seattle Havalimanı'nda görüştük. Diğer kısımlarını cevaplamak istemiyorum” dedi. Cenaze süreciyle ilgili sorulara da cevap veren baba Eygi, “Kaymakam beyin sağ olsun yoğun ilgisi var. Her konuda bizi bilgilendirdi. Yarın sabah önce İstanbul, ardından da İzmir'de olacak. Cenaze cumartesi günü kalkacak” diye konuştu. ABD Başkanı ve diğer ABD'li yetkililerin açıklamalarına yönelik soru üzerine Mehmet Suat Eygi, “ABD biraz değişik bir ülke. Dünyanın neresinde bir haksızlık kendi vatandaşına öldürme varsa Amerika amblemindeki kartal gibi söker. Ama konu İsrail olunca biraz daha geçiştirme çabası olabiliyor. Ama insanların vicdanına bakacaklarına inanmak istiyorum. Politika gereği başka şeyler konuşulabilir ama insan vicdanı bunları yapması gerektiği yere çekecek” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir görüşmesinin olup olmadığı sorusu üzerine Eygi, “Olayı öğrendiğimiz gün görüşebilecek durumda da değildim. Ulaşmaya çalışmışlar bana ama ben görüşemedim” ifadelerini kullandı. İdealist bir insandı Kızı Ayşenur'un idealist bir insan olduğunu anlatan Eygi, “Tabii bu biraz da yaratılışla ilgili. Doğumundan beri büyüdükçe bu konuda iyiydi. Amerika'da iyi bir eğitim almıştık, iyi gidiyordu. Bu da ideal işte. İdeallerin peşinden koştu; Ortadoğu cehennemine koştu ve idealistti" diye konuştu.  ABD'nin Seattle kentinde yaşayan Mehmet Suat Eygi, kızı Ayşenur'un Pakistan asıllı eşi Hamid Mazhar Ali ve diğer kızı ile birlikte ata ocağında taziyeleri kabul ederken, eşinden boşanan anne Rabia Birden ise Muğla'daki yakınlarının yanında taziyeleri kabul ediyor. Ayşenur Ezgi Eygi'nin cenazesinin cuma günü İstanbul'a, ardından İzmir'e geleceği ve daha sonra karayoluyla Didim'e getirileceği öğrenildi.  14 Eylül Cumartesi günü defnedilecek Ayşenur Ezgi Eygi'nin cenazesi, 14 Eylül Cumartesi günü öğle namazına müteakip merkez camisinde kılınacak cenaze namazının ardından Didim Asri Mezarlığı'nda defnedilecek. Ayşenur Ezgi Eygi olayı İsrail askerlerinin işgal altındaki Batı Şeria'da barışçıl bir gösteri sırasında ateş açarak katılımcıları hedef aldığı olayda, Filistinlilere destek amacıyla gösteriye katılan ve ABD vatandaşlığı da bulunan Ayşenur Ezgi Eygi israil askerleri tarafından başından vurularak ağır yaralandı. Filistinlilere ait hastaneye kaldırılan Eygi, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.                                        

Yurtta hava durumu nasıl olacak? Haber

Yurtta hava durumu nasıl olacak?

Yurtta yağışların, İç Anadolu’nun kuzeybatısı, Batı Karadeniz’in iç kesimleri, İstanbul, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Bilecik, Afyonkarahisar, Kütahya, Osmaniye çevreleri, Adana’nın kuzey ve doğusu ile Kahramanmaraş’ın batı, Hatay’ın kıyı kesimlerinde yer yer kuvvetli olması beklenirken Güneydoğu Anadolu’da yer yer toz taşınımı görüleceği de tahmin ediliyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan tahminlere göre hava sıcaklığında önemli bir değişiklik olmayacak ve mevsim normalleri civarında seyir gösterecek. Rüzgarın genellikle kuzeyli, güney kesimlerde güney ve batılı yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esmesi bekleniyor. Bazı illerdeki beklenen hava durumuyla günün en yüksek sıcaklıkları şöyle olacak: Ankara: Parçalı ve çok bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı (Yağışların, öğle saatlerinde yer yer kuvvetli olması bekleniyor.) 28 İstanbul: Parçalı ve çok bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı (Yağışların yer yer kuvvetli olması bekleniyor.) 28 İzmir: Parçalı ve çok bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı 30 Adana: Parçalı ve çok bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı (Yağışların, öğle saatlerinde kuzey ve doğu kesimlerinde yer yer kuvvetli olması bekleniyor.) 34 Antalya: Parçalı ve çok bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı 31 Samsun: Parçalı ve çok bulutlu 30 Trabzon: Parçalı ve çok bulutlu, sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı 28 Erzurum: Parçalı ve az bulutlu 31 Diyarbakır: Az bulutlu ve açık 38

Günümüz 65 yaş insanı daha sağlıklı ve üretken! Haber

Günümüz 65 yaş insanı daha sağlıklı ve üretken!

Tüm dünyada nüfusun giderek yaşlanacağını kaydeden Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Türkiye ise nüfusunun yüzde 10'undan fazlası 65 yaş üstü olduğu için ‘çok yaşlı ülkeler’ kategorisine girdi bile.” dedi. Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan: “Yaşlanıyoruz, bu doğru, ama karamsar bir tablo çizmek yerine, duruma iyi tarafından da bakabiliriz. Bugünün 65 yaşındaki insanı, eski zamanların 65 yaşındaki insanına göre daha sağlıklı ve üretken. Bu bir avantaj.” Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Türkiye'deki nüfusun giderek yaşlanması ve genç nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının azalmasını değerlendirdi. Türkiye’nin muhtemelen 90 milyon civarında bir nüfusa ulaşabileceği öngörülüyor Prof. Dr. Barış Erdoğan, dramatik bir şekilde nüfus ve doğum oranlarının düştüğünü dile getirerek, “Aslında nüfus ve doğum oranlarındaki düşüş, beklenilen bir durumdur. Dünyada kentleşme arttıkça, kadınların istihdama katılma oranları ve eğitim düzeyleri yükseldikçe, doğum oranlarında bir düşüş beklenir. Türkiye de uzun yıllardır bu trendin içindeydi. Ancak 2014'ten itibaren, özellikle son 4 yılda, bu düşüş beklenenden daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başladı. Ülke olarak 100 milyonluk bir nüfus hedefi bulunuyordu, ancak mevcut veriler bu hedefin zor göründüğünü gösteriyor. Bu trendler devam ederse, Türkiye’nin muhtemelen 90 milyon civarında bir nüfusa ulaşabileceği öngörülüyor.” dedi. Türkiye’de de diğer Avrupa ve gelişmiş ülkeler gibi beklenen yaşam süresi yükseliyor Bu durumun iki açıdan önemli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları dile getirdi: “Bir ülke için yeni ve genç bir nüfus, ekonomi açısından dinamizm demektir. Ancak, alt kademelerden yeterli nüfus gelmediğinde, yukarıda da sorunlar oluşmaya başlayacak. Neden diye sorabilirsiniz? Çünkü nüfusumuz aynı zamanda yaşlanıyor. Yaşlanmamızın sebebi ise, daha fazla insanın daha uzun süre yaşaması. Sağlık koşullarının iyileşmesi, bakım imkanlarının artması gibi nedenlerle Türkiye’de, diğer Avrupa ve gelişmiş ülkeler gibi, beklenen yaşam süresi yükseliyor ve 70'lerin sonlarına doğru ilerliyor. Şimdi sorulması gereken şu: Bu nüfusa kim bakacak? Alttan gelen nesillerin istihdama katılması, üretmesi ve onların vergileriyle, primleriyle yukarıdaki emekli maaşlarının ödenmesi, sağlık hizmetlerinin karşılanması gerekiyor. Önümüzdeki önemli sorunlardan biri, doğum oranlarını ne kadar yukarı çekmemiz gerektiğiyle ilgilidir.” Nüfusumuz artık artmayacak, hatta azalma trendine girmiş durumda Dünya genelinde doğurganlık oranının, yani kadın başına doğan çocuk sayısının, nüfusun yerinde kalabilmesi için en az 2.1 olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu oran genellikle 16-49 yaş arasındaki kadınlar için hesaplanır. Basit bir şekilde düşünürsek, bir kadın ve bir erkek evlenip aile kurduğunda, nüfusun sabit kalması için geride en az iki çocuk bırakmaları gerekir. Yani nüfusun artmasını bir yana bırakın, sabit kalması için bile bu şarttır. Ancak, TÜİK'in 2023 verilerine göre, Türkiye'de bu oran 1.51'e düşmüş durumda. Bu da gösteriyor ki, nüfusumuz artık artmayacak, hatta azalma trendine girmiş durumda. Bu aslında beklenen bir şey; dünya genelinde, Avrupa'da ve gelişmiş ülkelerde de benzer bir durum söz konusu. Geçmişte, tarım toplumlarında çocuklar aileye ekonomik katkı sağlarken, günümüzde insanlar neden daha az çocuk yapmayı tercih ediyor? Bunun çeşitli nedenleri var.” diye konuştu. Kırsal kesimdeki nüfus genel ortalamaya çok az katkı sağlıyor Türkiye'nin kırsal kesiminde yaşayan insan sayısının, oran olarak oldukça azaldığını dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Artık Türkiye'nin büyük çoğunluğu, neredeyse yüzde 90'a varacak düzeyde, kentlerde ya da kasabalarda, yani tarım dışı sektörlerde çalışan insanların olduğu bir ülke haline geldi. Dolayısıyla kırsal kesimdeki nüfus, yani çocuk doğurganlığı, genel ortalamaya çok az katkı sağlıyor. Örneğin, Şanlıurfa ve Mardin gibi illerimizde, bundan 30 yıl önce 5 civarında olan doğurganlık oranı, günümüzde 3.2 civarına düşmüş durumda. Bunun nedeni de tarımda traktörleşme ve makineleşmenin yaygınlaşmasıyla, çocuğa olan ihtiyacın azalması.” şeklinde konuştu. Çoğu aile bir çocukla yetiniyor Buna karşılık, kent ortamında da farklı bir sorunla karşılaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Artık insanların beklentileri de değişmeye başladı. Eskiden çocuklar büyür, devlet okuluna gider, imkânlar neyse ona göre yetişirdi. Çoğumuz mahallelerde böyle büyüdük. Ancak şimdi insanlar, çocuklarının özel okulda okumasını, piyano dersi almasını, ata binmesini ve en iyi imkanlara sahip olmasını istiyor. Tüm bunlar ekstra masrafları beraberinde getiriyor. Kreş ve özel okul ücretlerinin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, insanlar bu masrafları karşılamakta zorlanıyorlar. Bu nedenle, çoğu aile bir çocukla yetiniyor.” dedi. Çocukların güvenle emanet edilebileceği kreşlerin yaygınlaştırılması gerekiyor “Cumhuriyetin kuruluşundan beri bir nüfus problemimiz var. ‘On yılda on beş milyon genç yarattık, her yaştan’ derken, büyük savaşların ardından genç bir nüfusa ihtiyaç duyuyorduk. Günümüzde de üretken ve genç bir nüfusa ihtiyacımız devam ediyor.” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Peki, ne yapılabilir? İlk olarak, devlet okullarının kalitesinin artırılması ve kreşlerin yaygınlaştırılması önemli adımlardır. Anneler artık haklı olarak eskiye göre farklı bir konumda. Kadınlar eğitim alıyor, üniversite eğitimi görüyor, yüksek lisans ve doktora yapıyorlar. Çocukların güvenle emanet edilebileceği kreşlerin yaygınlaştırılması gerekiyor. Ayrıca, doğum yapan ya da belirli sayıda çocuk sahibi olan kadınlara erken emeklilik, kredi imkânları gibi bazı kolaylıklar sağlanabilir. Avrupa ülkeleri, Kore ve Japonya'da devlet büyük imkanlar sağlıyor, insanlar yine de çocuk yapmaktan çekiniyor.” dedi. Çocuk yapma ileriki yaşlara öteleniyor Eskiden toplumsal beklenti veya başarı ölçütünün bir an önce aile kurmak, çocuk sahibi olmak, çoğalmak, gelişmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Yeni dönemde bireycilik artırılmış vaziyette, sürekli olarak medyada gezin, dolaşın, dünyayı deneyimleyin, hayatınızı yaşayın pompalanıyor. Bütün bunları yaptığınız zaman çocuk yapma yaşınızı ileriki yaşlara doğru erteliyorsunuz. Erteledikçe de yani kendinize yoğunlaştıkça bu ertelediğiniz zaman dilimi içinde çocuk yapma yaş dilimi de daralmaya başlıyor. Bu, Türkiye'ye özgü bir durum da değil. Böyle bir dünyanın içinde insanlar çocuk yapmayı ya hiç istemiyorlar ya da ileriki yaşlara öteliyorlar.” diye konuştu. Prof. Dr. Barış Erdoğan, Türkiye'ye gelen Suriyeliler için de eskiden ‘5 çocuk yapıyorlar’ denildiğini ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı: “Ancak şimdi onların da çocuk sayısı 3'e düştü. Türkiye'ye geldikçe, kentleşmenin içine girdikçe çocuk sayısı azalıyor. Şartlar insanları zorluyor. Bu durum sadece Türkiye'ye özgü değil; tüm dünyada nüfus giderek yaşlanacak. Türkiye ise, nüfusunun yüzde 10'undan fazlası 65 yaş üstü olduğu için ‘çok yaşlı ülkeler’ kategorisine girdi bile. Yaşlanıyoruz, bu doğru, ama karamsar bir tablo çizmek yerine, duruma iyi tarafından da bakabiliriz. Bugünün 65 yaşındaki insanı, eski zamanların 65 yaşındaki insanına göre daha sağlıklı ve üretken. Bu bir avantaj. Ayrıca, robotik teknolojilerin, yapay zekaların gelişmesiyle birlikte, genç nüfusun yapacağı işlerin bir kısmını robotlara ve makinelerle devredebileceğiz. Ancak sonuçta, biz bu dünyada insan olabilmek için varız. Bu dünyayı robotlar ya da makineler için kurmadık. Bu yüzden, neslin devam etmesi, insanlığın hayrı ve selameti için önemli; bu açıdan da olaya bakmamız gerekiyor.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.