[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Tuz

Tuz haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tuz haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

KOAH ve astım hastaları tuz mağarasında şifayı buldu Haber

KOAH ve astım hastaları tuz mağarasında şifayı buldu

Çankırı'da, Çankırı Valiliği ile kurumların işbirliği ile gerçekleştirilen 'Daha Güçlü Bir Nefes Projesi', KOAH ve astım hastalarına umut oluyor. Hititler döneminden kalan ve "Yer Altı Tuz Şehri" olarak adlandırılan tuz mağarasında, KOAH hastalarına yönelik farklı sosyal, kültürel ve sağlık etkinlikleri gerçekleştiriliyor. Yerin 150 metre altındaki mağara içerisinde, hastaların 4 ila 6 saat tuz ortamındaki havaya maruz kalmaları ve etkin zaman geçirmeleri sağlanıyor. 15 gün süren tedavinin onuncu gününde hastaların sağlık durumu ile ilgili bilgi veren Dr. Tuba Öztürk Haliloğlu, yüzde 50'ye yakın iyileşme görüldüğünü aktardı. KOAH ve astım hastalarında daha hızlı olumlu sonuçlar aldık Hastaların yaşam kalitesinin artmaya başladığını belirten Dr. Tuba Öztürk Haliloğlu, “Hastalarımızda belirgin farklılıklar görmeye başladık. Buraya geldiğinde ikinci katı yürüyerek çıkamayan hastalarımız, dördüncü kata yürüyerek çıkmaya başladılar. Özellikle konuşurken bile efor sarf etmekte zorlanan hastaların şuan rahatça konuştuğunu görebiliyoruz. Hastaların mukus atımında belirgin bir artış izledik. Daha önceden balgam çıkaramayan hastalar artık rahat balgam çıkartmaya başladılar. Balgamla birlikte akciğerdeki siyah birikimlerin yavaş yavaş balgamla birlikte dışarı atıldığını gördük. Şu anki KOAH ve astım hastalarında yüzde 50'ye yakın bir iyileşme izledik. Tuz terapisi, hastalık ne kadar ileri ve ağırsa o kadar fazla yanıt verdiğini izledik. Özellikle daha ağır KOAH ve astım hastalarında daha hızlı olumlu sonuçlar aldık” dedi. Buraya sürünerek geldim desem yeridir Mağaradan koşarak çıkacağına inandığını söyleyen Ahmet Saraçer, “Ben buraya sürünerek geldim desem yeridir. Ben Çankırı'ya geldiğimde beni otogardan aldılar. Bu mağaraya da geldiğim de inip çıkarken çok zorlanıyordum şimdi ise çok rahat oluyor. Ciğerlerimdeki üşümede geçerse ben herhalde tek seferde koşarak çıkacağıma inanıyorum” diye konuştu. Böyle bir sisteme çok hayran kaldım Konya'dan Çankırı'ya tedavi olmaya gelen Nevzat Doğruöz ise, “30 seneye yakın KOAH hastasıyım. İlk geldiğim günden beri bu mağarada temiz hava soluyup rahat nefes aldım. Buradaki tedaviden de çok faydalandım. Böyle bir sisteme çok hayran kaldım. Keşke tüm Türkiye burayı tanısa da tüm KOAH hastaları burada tedavi görse” dedi.

Şeker hastalığında da günlük tuz tüketimine dikkat edilmeli Haber

Şeker hastalığında da günlük tuz tüketimine dikkat edilmeli

Dünya Sağlık Örgütü tarafından 'bulaşıcı olmadığı halde salgın şeklinde yayılan' kronik bir hastalık olarak nitelendirilen diyabet hastalarının çoğu, bu süreçte aslında kendilerine yüksek tansiyonun da eşlik ettiğinden haberdar olmayabiliyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim Dalı Başkanı ve Türk Böbrek Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, yapılan bilimsel çalışmalarla şeker hastalığı ile yüksek tansiyon arasında güçlü bir bağ bulunduğuna dikkat çekerek, “Hatalı beslenme, hareketsizlik, obezite gibi nedenlerle sonradan edinilmiş şeker hastalığı, bir diğer ifadeyle tip-2 diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 70’i, aynı zamanda yüksek tansiyon hastası ve bu hastaların bir kısmı tansiyon düzeylerini düşürebilmek için reçeteli ilaçlar kullanıyor. Gerek tip-2 diyabet, gerekse yüksek tansiyon ortak bir paydada buluşur; her ikisi de kronik hastalıklardır, neredeyse hayatı boyunca hastayla birliktedirler ve her iki hastalık da kişinin beslenme, egzersiz ve yaşam alışkanlıklarından doğrudan etkilenir. Bu iki kronik hastalığın birlikteliği, iskemik kalp hastalığı sıklığını ve bunlara bağlı ölümleri de kat kat artırmaktadır” dedi. Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk ise son dönem kronik böbrek yetmezliği hastalığının gelişmesinde diyabet ve hipertansiyonun iki önemli neden olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de yaklaşık 65 bin diyaliz hastası bulunuyor ve bu hastaların ortalama yüzde 40’ı şeker hastalığı nedeniyle son dönem kronik böbrek yetmezliği hastası. Ayrıca pandemi sürecinde erken evrelerdeki hastaların doktor kontrollerini aksatması, günümüzde kronik böbrek yetmezliği hastalığının artmasına da neden oldu. Bu duruma birbirini tetikleyen obezite açısından baktığımızda ise Türkiye, maalesef obezite açısından Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada. Biz Türk Böbrek Vakfı olarak ülkemizde böbrek sağlığının korunması adına 14 yıldan bu yana sahada eğitimlerle koruyucu hekimlik yapıyoruz. Unutulmamalı ki bu hastalıklar, sağlıklı beslenme ve doğru yaşam alışkanlıkları ile önlenebilir” dedi. “Yaşamı tehdit eden riskleri düşürmek hastanın kontrolünde” Diyabet ve hipertansiyon ile ilgili hasta ve hasta yakınlarına detaylı bilgiler veren Türkmen, “Hasta yeterli ve dengeli beslenir, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları bırakır, hayatına spor anlamında hareket katar, kilosunu kontrol altına alır ve ilaç tedavisini aksatmaz ise bu durumda hem kan şekeri hem kan basıncı kontrol altına alınır. Böylece hasta, her iki kronik hastalığa rağmen sağlıkla yaşayabilir ve yaşamı tehdit eden riskleri en düşük seviyeye indirebilir. Şeker hastalığındaki ana sorun, hastalarda besinlerle vücuda giren şekeri, bilimsel tabiriyle glikozu, enerji üretmek üzere hücrelere taşıması gereken insülin hormonu yetersizliği veya eksikliğidir. Bu hastalarda insülin üretimi yetersiz olabileceği gibi hiç üretilmiyor da olabilir. Sonuç olarak kanda biriken glikoz, özellikle atar damarlara ve dolayısıyla böbreklere zarar verir. Böbrekler, yoğun damar yapısına sahip organlar oldukları için damarları etkileyen tüm sağlık sorunları, böbrekleri de etkiler. Şeker hastalığının böbreklerde oluşturduğu hasar nedeniyle böbreklerden tuz ve su atımı bozulur, bunun sonucu olarak da kan basıncı yükselir. Şeker hastalığı zaman içerisinde küçük kan damarlarına zarar verir. Bu, kan damar duvarlarının sertleşmesine ve düzgün çalışmamasına neden olur. Bütün bunlar da yüksek tansiyonun ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Kalp krizi ve felç gibi hastalıklar hem şeker hem de tansiyon hastası olan kişilerde, diyabeti olmayan yüksek tansiyonlu kişilere göre yaklaşık iki kat daha fazla görülür. Beyindeki kan damarları, yüksek tansiyonun verdiği hasara karşı hassas olduğundan, kronik yüksek tansiyon, demans ve felç gibi sağlık sorunlarının da erken başlamasına yol açabilir” dedi. “Şeker hastalığında da günlük tuz tüketimine dikkat edilmeli” Türkmen, “Tansiyonun, bir diğer ifade ile kan basıncının 130/80 mmHg düzeyinde tutulması idealdir. Ancak bu düzeye ulaşabilmek için birçok şeker hastasının uzman hekim kontrolünde hipertansiyon ilacı kullanması gerekebilir. Kullanılacak ilaçlar, böbrek ve kalp hasarını yavaşlatmak, kan basıncını ve kilo alımını kontrol etmek gibi yan faydalar da sağlayabilirler. Şeker hastaları da yüksek tansiyonu önlemek için günlük tuz tüketimlerini kısıtlamalıdır. Sağlıklı bireyler için tavsiye edilen günlük tuz tüketimi yaklaşık 6 gramdır. Bu oran dolu bir çay kaşığı kadar tuza denk gelir. Ancak burada önemli olan, yediklerimizin bazılarının içinde tuz olduğunu, 6 gram tuzun bir gün içinde eklememize izin verilen miktar değil, tüm yediklerimizden aldığımız toplam miktar olduğunu hatırlamaktır. Ayrıca, dönemsel doktor kontrolleri asla ihmal edilmemelidir. Özellikle reçeteli ilaç kullanan hastalar, kendilerini takip eden uzman hekimlerin yönlendirmesi doğrultusunda yılda birkaç defa düzenli kontrol takvimlerine sadık kalmalıdır” dedi.

Gereğinden fazla et ve tuz tüketimine dikkat: Böbrek sağlığını etkiliyor Haber

Gereğinden fazla et ve tuz tüketimine dikkat: Böbrek sağlığını etkiliyor

Nefroloji İç Hastalıkları ve Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Ali Kemal Kadiroğlu, gereğinden fazla et ve tuz tüketmenin yanında yetersiz su içmek, doktor bilgisi dışında ağrı kesici ve rastgele antibiyotik kullanmak böbrek fonksiyonlarını bozabilen önemli nedenler arasında olduğuna dikkat çekerek, bunun yanında hiç bir neden olmaksızın da böbrek fonksiyonlarının bozulabileceğini söyledi. Böbrek fonksiyonlarının yüzde 15'in altına düştüğünde artık önemli yaşamsal faaliyetleri yerine getiremeyeceğini belirten Prof. Kadiroğlu, “Bu durumda ya böbrek nakli ya da diyaliz tedavisi alması gerekir. Günümüzde böbrek yetmezliğinde çağdaş tedavi şekli böbrek naklidir. Ancak böbrek yetmezliği çeken kişiler organ nakli yapılıp yapılmaması konusunda doktor yardımı almalılar. Diyaliz tedavisi de kronik böbrek yetmezlikli hastalar için çok önemli ve yaşamın devamlılığını sağlayan bir tedavi yöntemidir” dedi. Böbrek sağlığı için bol su tüketmek ve sağlıklı beslenmek gerektiğini hatırlatan Kadiroğlu, “Böbrek sağlığını korumak için beslenme ve yaşam tarzında yapılan değişiklikler çok önemlidir. Özellikle ideal kilonun korunması amacıyla karbonhidratlı gıdalardan ve şekerden uzak durmak en azından sınırlandırmak gerekmektedir. Yüksek tansiyondan korunmak için günlük tuz tüketimi azaltılmalıdır. Böbrek sağlığını korumak amacıyla bu önerileri genç yaştan itibaren uygulamak gerekmektedir. Diyabet, hipertansiyon gibi hastalıkları olan bireylerinde özellikle daha sık takip edilmesi, böbreklerinde sorun varsa tedavi sürecine dâhil edilmesi gerekmektedir. Tedavi edilmeyen hastalıklarda böbrek sağlığı ilerleyici olarak bozulmaktadır” diye konuştu. Böbrek sağlığıyla ilgili bilinmesi gerekenleri sıralayan Prof. Kadiroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Böbrek sağlığını korumak amacıyla mutlaka her gün 2 veya 3 litre su tüketimi sağlanmalı, yaz mevsiminde bu miktar biraz daha arttırılmalıdır. Sigara ve alkol gibi maddelerden uzak durulmalı, kan şekeri ve tansiyon düzenli olarak kontrol edilmeli, zararlı yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır. Az proteinli, az yağlı az karbonhidratlı yemeklerin yanında sebze ve meyve ağırlıklı beslenme böbrek fonksiyonlarını koruyucu olacaktır. Gazlı içecekler, şekerli meşrubatlar, sık sık gereksiz ağrı kesici ve antibiyotik gibi ilaç kullanmak böbrek fonksiyonları için oldukça zararlıdır. Bu tür alışkanlıklar böbrek sağlığı için çok zararlı olduğundan bir an önce terk edilmelidir.”

Fazla tuz tüketimine dikkat: Pek çok hastalığı tetikliyor Haber

Fazla tuz tüketimine dikkat: Pek çok hastalığı tetikliyor

Diyetisyen Üstün, tuzun insan sağlığı için önemine vurgu yaparken fazla tüketiminin ise zararlarından bahsetti. Dünya Tuza Dikkat Haftası çerçevesinde açıklamada bulunan Üstün, tuzun fazla tüketimini istemediklerini dile getiren Üstün, “Özellikle böbrek sağlığı için birçok hastalığı tetiklediği için tuzun fazla tüketimini istemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği 5 gramdan daha fazla tüketimi istemiyoruz. Çalışmalara baktığımızda Türkiye’de bu 10 gramın da üstünde maalesef. Bizim tükettiğimiz ekmeler de aslında tuzlu. Genel politika olarak tuz miktarını azaltmak önemli. 5 gram tuz dediğimiz bir tepeleme çay kaşığı ya da bir silme tatlı kaşığı kadar tuz miktarıdır, geçmemiz gerekir gün içinde” dedi. Yemeklerden ziyade gizli tuz kaynaklarının olduğuna vurgu yapan Üstün, şöyle konuştu: “Mesela paketli, ürünlerde içerik olarak baktığımızda monosodyum glutamat gibi içinde sodyum geçen katkı maddeleri bizim için sodyum kaynağıdır. Aslında tuz tüketiminde aşırı sodyum alınımı istemeyiz. Onun için buna da dikkat etmek gerekir. Kişi bazen yemeklerde tuza dikkat eder ama işte salamura ürünler ya da paketli ürünlerin tüketimini aşırı tutarsa bu da aslında fazla tuz alımını tetikler. O yüzden de buna dikkat etmek gerekiyor.” İyotlu tuzun önemli bir mineral olduğunu da belirten Üstün, “Özellikle çocukluk döneminde büyüme gelişmek için, beyin yapısındaki dallanma için oldukça önemli. O sebeple iyodun yeterli alınımını önemsiyoruz. Bunun için iyotlu tuz kullanımını öneriyoruz. Bazı tuz türlerinde maalesef iyot bulunmuyor. Biz paketli iyotlu tuz kullanımını öneriyoruz. Evdeki tuz kutularımızın da cama değil de ışık geçirmeyen, seramik kutularda olması lazım. Çünkü ışıkla birlikte iyotta kayıplar olabiliyor. Biz besin değeri kaybı olsun istemiyoruz, özellikle iyodun kaybını istemiyoruz. Bu sebeple tuzu muhafaza ederken de daha koyu renkli paketlerde almak, seramik kavanozlarda saklamak önemli. Tuz bizim için temelde iyot açısından önemli” diye konuştu.

Anne adaylarına uyarı: İyotlu tuzu sofradan eksik etmeyin Haber

Anne adaylarına uyarı: İyotlu tuzu sofradan eksik etmeyin

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Emel Örün, 1-7 Haziran İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası dolayısıyla iyodun vücutta tiroit hormonlarının oluşumunda rol aldığını ve eksikliğinin ciddi sağlık problemlerine yol açabildiğini söyledi. Özellikle hamilelik ve emzirme döneminde yeterli iyot alımının önemine işaret eden Örün, "Gebelik ve emzirme döneminde iyot eksikliği olması bebekte zihinsel gerilik ve hipotiroidi dediğimiz önemli sağlık problemlerine yol açabiliyor. İyot eksikliği, anne karnında bebeklerin kaybedilmesine, ölü doğumlara, düşüklere de sebep olabilir." ifadelerini kullandı. Türkiye'de 1994'ten itibaren sofralarda kullanılan tuzun iyotlandığını belirten Örün, yeterli miktarda iyotlu tuz kullanımıyla iyot eksikliğine bağlı hastalıkların önlenebileceğini vurguladı. Gebelikte günlük en az 200 mikrogram iyot alınmalı Prof. Dr. Örün, tuzun yanı sıra deniz ve deniz ürünleri, süt ve süt ürünleri, kırmızı et, kuru fasulye ile muz, çilek gibi meyvelerin iyottan zengin besinler olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çocukların hayatının ilk 5 yılında günlük 90 mikrogram, 6-12 yaş arasında ise 120 mikrogram iyot tüketmeleri gerekir. Erişkin dönemde günlük iyot tüketimini 150 mikrogram olarak öneriyoruz. Gebelik döneminde alınması gereken günlük iyot ihtiyacı ise 200 hatta 300 mikrogram olarak belirlenmiştir. Tuzun az alımı kadar fazla tüketilmesi de farklı sağlık sorunlarına yol açar. Dünya Sağlık Örgütü, bir erişkinin günlük tüketmesi gereken tuz miktarını 5 gram yani silme bir tatlı kaşığı veya dolu bir çay kaşığı olarak öneriyor. Bu miktarı tüketmek zaten iyot eksikliğinin önüne geçmek için yeterlidir. Gebeler de belirlenen miktarda gerek tuz gerekse iyottan zengin besinlerden tüketirlerse hem kendi sağlıklarını hem de doğacak bebeklerinin sağlıklarını korumuş olur." "İyot eksikliğiyle doğan bebeklerde zihinsel yetersizlikler görülebiliyor" Örün, "İyot eksikliğiyle doğan bebeklerde zihinsel yetersizlikler, büyüme geriliği, yürüme, konuşma gibi motor becerilerinde gecikmeler, işitme azlığı gibi gelişimsel ve geri dönüşsüz sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Zihinsel, fiziksel ve gelişimsel büyümeleri sekteye uğruyor." bilgisini paylaştı. Bebeklerde iyot eksikliğinin tiroit bezinin az çalışması olarak bilinen hipotiroidine yol açtığını anlatan Örün, bu durumdaki bebeklerin tiroit hormonu takviyesiyle tedavi edilebildiğini söyledi. Doğumdan sonra yapılan topuk kanı taramalarında hipotiroidinin de tarandığına ve iyot eksikliğinin bu şekilde saptanabildiğine işaret eden Örün, "İlerleyen dönemde ise en çok kaba sesli ağlama, başlarının vücutlarına göre büyük, bıngıldaklarının geniş olması, göz kapaklarında şişlik gibi şikayetlerle başvuru alıyoruz." dedi. İyot eksikliği yetişkinlikte "guatr" hastalığına yol açıyor Prof. Dr. Örün, iyot eksikliğine bağlı durumların yetişkinlikte de ortaya çıkabildiğini belirterek, "Yetişkinlik döneminde iyot eksikliğine bağlı olarak troit bezinin aşırı büyümesiyle karşılaşıyoruz, buna da guatr hastalığı diyoruz." diye konuştu. Guatr hastalığının kanda tiroit hormonlarının ölçümüyle belirlendiğini ve ardından kişiye uygun tedavi sürecinin başlatıldığını aktaran Örün, "Türkiye'de sofra tuzunun iyotlanması ile iyot eksikliğine bağlı hastalıkları görme sıklığı azaldı. Fakat insanların bu konuda her zaman bilinçli davranması, almaları gereken ölçülü miktarda iyotlu tuzu sofralarından eksik etmemeleri gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu. AA

Türkiye'de ortalama tuz tüketimi ne kadar? Haber

Türkiye'de ortalama tuz tüketimi ne kadar?

Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Emrah Bayam, 14-20 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası dolayısıyla aşırı tuz tüketiminin zararları konusunda bilgi verdi. Bayam, “Fazla tuz kullanımı başta hipertansiyon olmak üzere kalp hastalıkları, nörolojik hastalıklar ve böbrek yetmezliği gibi sorunları beraberinde getiriyor” dedi. 14-20 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası dolayısıyla tuz kullanımına ilişkin uyarılarda bulunan Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Emrah Bayam, Türkiye’de tuz kullanım miktarının normale oranla yüksek olduğunu belirterek özellikle yemeklerde ve ekmekte kullanılan tuz miktarına dikkat çekti. “Tuza alternatif olarak kullanabileceğimiz birçok ürün mevcut” Türkiye’de tuz kullanım oranının yüksek olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Emrah Bayam, “Günlük tuz tüketimi, Dünya Sağlık Örgütü'nün araştırmalarına göre günlük olarak 5 gram olmalıdır. Türkiye'deki tuz tüketimi belirlenen bu rakamın çok üzerinde. Mevcut durumda Türkiye'de ortalama tuz tüketimi 15 gram seviyelerinde. Öncelikle yemeğe atılan tuz miktarının azaltılması gerekiyor. Türk toplumunda yemeğe atılan tuzun yanı sıra ekmek tüketimine bağlı olarak da tuz kullanımı oldukça yüksek. Fazla tuz kullanımı başta hipertansiyon olmak üzere kalp hastalıkları, nörolojik hastalıklar, böbrek yetmezliği, Osteoporoz, mide rahatsızlıkları gibi birçok problemi beraberinde getiriyor. Bu sebeplerden dolayı tuz tüketimini en aza indirmek durumundayız. Tuza alternatif olarak kullanabileceğimiz birçok ürün de mevcut. Baharat, limon ya da sarımsağı alternatif olarak kullanabiliriz. Diğer yandan tuz kısıtlamasına gidildiğinde iyot eksikliği de oluşabiliyor. Bunu da giderebilmek adına deniz ürünleri ve süt ürünlerini tüketmekte de fayda var" dedi. İHA

Aşırı tuz tüketimi ölümcül hastalıklara sebep oluyor Haber

Aşırı tuz tüketimi ölümcül hastalıklara sebep oluyor

Antalya Gazipaşa İlçe Sağlık Müdürü Dr. Eşşe Çelik, "14-20 Mart Tuza Dikkat Haftası" nedeniyle açıklama yaptı. Çelik, aşırı kullanılan tuzun hipertansiyon ve ölümcül hastalıklara neden olduğuna dikkat çekti. Dünya Sağlık Örgütünün günlük kişi başı tuz tüketimini 5 gramın altında önerdiğini dile getiren Gazipaşa İlçe Sağlık Müdürü Dr. Eşşe Çelik, "Bu miktar bir tepeleme bir çay kaşığına (silme bir tatlı kaşığına) denk gelmektedir. Günlük olarak tüketilmesi önerilen bu miktar; gün içinde tüm besinlerimizle aldığımız tuzu (sodyumu) da şumul. Tuz, besinlerin doğal şumul bulunduğu gibi, deniz tuzu (deniz suyunun buharlaştırılması ile elde edilir) ve kaya tuzu (halite, göl yataklarından veya toprak altından elde edilir, kurutulur) olarak da elde edilir. Genel olarak tuz sodyum ve klorürden oluşur. Sodyum klorür içeriği tüm tuzlarda (kaya, deniz, sofra tuzu) yaklaşık olarak aynıdır. Bu nedenle sağlık etkileri de aynı olmaktadır" dedi. "Diyet yaparken tuz kullanımına dikkat edin" Diyet yaparken tuz kullanımına dikkat edilmesi gerektiğini dile getiren Çelik, "Diyetimizdeki çok fazla tuzun, kan basıncını artırarak (hipertansiyon) inme ve kalp hastalığı riskini yükselttiğini biliyoruz. İnme ve kalp hastalıkları da dünya çapında en önemli ölüm ve sakatlık nedenlerinden ikisi olarak gösterilmektedir. Sağlık Bakanlığı Türkiye Beslenme Rehberi’ne göre; aşırı tuz (sodyum) tüketimi; kardiyovasküler hastalıklar, böbrek hastalıkları, hipertansiyon, inme, osteoporoz ve bazı kanser türlerinin oluşmasına neden olabilmektedir. Tuz tüketimi 5 gramı (1 tepeleme çay kaşığı veya 1 silme tatlı kaşığı) aşmamalıdır. Tüketilen tuz iyotlu olmalıdır. Sağlık Bakanlığının Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması, 2017 çalışmasına göre günlük kişi başı tuz tüketiminin 10,2 gram/gün olduğu bu değer, Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği günlük tüketim miktarının iki katıdır. Aşırı tuz içeren besinler uzak durulmalı Aşırı tuz içeren besinleri sıralayan Çelik, "Hazır soslar, atıştırmalık ürünler, tuzlanmış kuru yemişler, turşu ve salamura besinler, aromalı/aromasız, doğal/doğal olmayan gazlı/gazsız mineralli içecekler, geleneksel olarak evlerde hazırlanan turşu, salça, tarhana, yaprak salamurası gibi besinler aşırı tuz içerir. Bu ürünlerin tüketilirken aşırı tuz içerdiğini unutmamak gerekir" diye konuştu. "Tuzlukları masadan uzak tutun" Aşırı tuz tüketimini azaltmak için önerilerini sıralayan Çelik, "Bir kişinin günlük olarak kullandığı tuz miktarı 5 gramı (1 tepeleme çay kaşığı veya 1 silme tatlı kaşığı) geçmemeli ve iyotlu tuz kullanılmalıdır. Besin sanayisinde kullanılan ve genellikle ambalajlı besinlerin besin etiketinde yer alan mono sodyum glutamat, sodyum nitrat, sodyum bikarbonat, sodyum sitrat, sodyum askorbat vb. tüm sodyumlu sentezlerin tüketimine dikkat edilmelidir. Çünkü bunlar besinin tuz/sodyum içeriğini artırmaktadır. Yemek hazırlama, pişirme ve tüketim sırasında ilave edilen tuz miktarı azaltılmalıdır. Hatta besinlerin sentezlerin sodyum bulunması nedeniyle hazırlama ve pişirme sırasında mümkünse tuz eklenmemelidir. Masada yemeklere tuz ilavesi yapılmamalı ve masadan tuzluk kaldırılmalıdır. Yukarıda saydığımız aşırı tuz içeren besin ve ürünleri az tüketilmelidir. Salamura ürünlerin tuz içeriğinin azaltılması için suda yıkama ve bekletme gibi işlemler uygulanabilir. Satın alınan işlenmiş ürünlerin etiket bilgisi mutlaka okunmalı, tuzsuz ya da tuzu azaltılmış ürünler tercih edilmelidir. Ambalajlı tüketime sunulan gıdaların içeriği etiket bilgisinden okunmalı ve benzer gıdalarda tuz ve tuz yerine geçen maddelerin miktarları daha düşük olanlar tercih edilmelidir. Ev dışı beslenmede yemeklerin ve besinlerin içindeki tuz miktarı öğrenilerek mümkünse az tuzlu veya tuzsuz hazırlanması istenmelidir. Tuz yerine doğal lezzet artırıcılar olan soğan, sarımsak, baharatlar, limon, sirke, biber ürünler kullanılmalıdır" şeklinde konuştu. "Tuz alışkanlığımızı değiştirmeliyiz" "Tuz alışkanlığımızı değiştirelim" diyerek açıklamasına devam eden Çelik, "Bireylerin her gün yediği tuzun dörtte üçü zaten paketlenmiş ve hazırlanmış gıdalardadır. Bu tüketici tarafından ortadan kaldırılamaz, bu nedenle insanlara daha az tuz yemelerini söylemek, besin içerikleri tuz ile kaplıyken çok da etkin bir önleme yöntemi olmamaktadır. Bu nedenle özellikle gıda endüstrisinin tuz azaltma politikaları önem taşımaktadır. Bakanlığımızca yapılan protokoller gereği paketli gıda endüstrisi ve lokantacılar tedrici olarak tuz azaltmayı hedef olarak belirlemişlerdir. Bu yıl, hepimizin daha uzun ve daha sağlıklı yaşayabilmemiz için tüm yiyecek endüstrisinden yüksek tuz kullanım alışkanlıklarını bırakmalarını istemeyi, takip etmeyi tüm toplum ve politika düzenleyiciler olarak görev haline getirmeliyiz" ifadelerine yer verdi. İHA

Haber

"Tuz içeriği yüksek işlenmiş gıdalardan uzak durun" uyarısı

Doç. Dr. Altay, Türkiye'de tuz tüketiminin normalin üzerinde olduğunu söyledi. Fazla tuz tüketiminin kan basıncını artırdığını belirten Altay, "Kalp ve böbrek hastalıklarının temelinde tuz yatıyor. Tuzun zararını ve kararında tüketilmesini hastalara tam olarak anlatamıyoruz. Tuzu azaltmalarını istediğimizde hastalar sadece yemeğe serpilen tuzu azaltmayı anlıyor. Onun dışında fark etmediğimiz ama içinde tuz olan gıdalar var." dedi. Altay, tuz tüketiminin günde 5 gramdan fazla olmaması ve kalp hastalarının tuz konusuna daha hassas yaklaşmaları gerektiğini ifade etti. Kalp hastalarının tuz içeriği yüksek gıdaları kontrollü şekilde tüketmesi gerektiğine işaret eden Altay, şöyle devam etti: "Turşu ve şalgam suyu gibi ülkemizde çok sık tüketilen gıdalarda yüksek miktarda tuz var. Kalp hastaları bunları tüketirken dikkatli olmalı. Yine peynirlerin birçoğu tuzlu oluyor, peyniri tuzsuz tüketmeli ya da suyun içinde bekletip öyle yemeliyiz. Yine tuzla kavrulmuş kabuklu kuruyemişlerin çok tüketilmesini önermiyoruz. Yine sodyum değeri düşük maden sularının tüketilmesi gerekli. Yine hazır gıdalar, işlenmiş ve tütsülenmiş etlerin içerisinde koruyucu olması amaçlı tuz oranı yüksek. Günlük tuz miktarını göz önüne alırken sadece yemeğe atılan tuzu değil, tüketilen diğer gıdalardaki tuz miktarı da değerlendirmeli. Hastalarda ciddi kalp yetmezliği, kontrolsüz tansiyon ve böbrek yetmezliği varsa bu besinlerden uzak durması gerekli." Doç. Dr. Altay, kalp hastalarına evde sebze ağırlıklı hazırlanan yemeklerin tüketilmesini önerdi. Sağlıklı beslenmenin hastalıkların önlenmesinde önemli rol oyanadığını vurgulayan Altay, "Kalp hastalarının sağlıklı beslenmeleri için işlenmiş gıdalardan ve paketli ürünlerden uzak durulması gerekli. Evde hazırlanan sebze ağırlıklı tuz oranına dikkat ederek pişirilmiş yemekler tüketilmeli. Özellikle risk grubundaki kalp hastaları dışarıdan yemek yerken dikkat etmeli. Ev yemeklerini tüketmek her zaman daha avantajlı." diye konuştu. AA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.