Acıyı yaşayanlar ve görüntüleyenler: "Yeni bir dile ihtiyaç var"
SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER
Kahramanmaraş merkezli depremler 13 milyonluk büyük bir nüfusu etkilerken, kentlerdeki enkaz ruh sağlığını da tetikledi. Çok fazla travma yaşandığı için en iyi travmacıların Amerikalılar, İsrailliler ve Türkler olduğunu kaydeden Klinik Psikolog Şenel Karaman, dünyanın güvenli bir yer olduğunun yeniden depremzedelere hatırlatılması gerektiğini söyledi. Medyanın bu süreçteki rolünden de bahseden Karaman, “Dünyanın en kolay işi oradaki bir dehşet görüntüsünü çekip yayınlamak ve sloganlarla konuşmak. Her zaman izleyicisini bulursunuz. Bir tarafta acıyı yaşayanlar, diğer tarafta acıyı çekenler… Ama gerçek beceri insanlara ne gösterilmesi gerektiği. Sosyal medyayı aktif olarak kullananların yeni bir dile ihtiyacı var” bilgisini paylaştı.
TÜRKİYE’NİN ÇOK İYİ TRAVMACILARI VAR
Karaman, sözlerine şöyle başladı: “Evet, deprem çok kötü bir olay ve belki de ömrümüzde gördüğümüz en büyük felaketi yaşadık. İyi olan şey ise şu, dünyanın en iyi travmacıları Amerikalılar, İsrailliler ve Türkler. Çok fazla travma yaşadıkları için ve bu işle ilgilenen çok fazla uzman olduğu için Türkiye’nin de çok iyi travmacıları var. Kamuda çalışan travmacılar, sivil toplum örgütlerinde çalışan travmacılar ve birbirinden çok farklı başka teknikler kullanan uzmanlar… İnsan kitlesi açısından belki de bu işin altından kalkmak çok kolay değil ama baktığınızda şu an birçok arkadaşımız alanda çalışmaya başladı. Deneyimli, bilgili, travma konusunda becerikli arkadaşlarımız… 13 milyon insandan bahsediyoruz. 13 milyon insanın hepsine yetecek ne psikolog bulursunuz, ne psikiyatri, ne de psikolojik danışman. Burada insanların insanlara yardım etmenin yolunu üretmemiz lazım. 13 milyon için ruh sağlığı uzmanını nereden bulacaksınız? Tabi orada depremden daha da ağır etkilenen vatandaşlarımız var. Göçük altından çıkanlar, uzuvlarını kaybedenler, ciddi kayıpları olanlar, sürekli ceset çıkaran sağlık çalışanları, gönüllü ekipler… Belki de bu profesyoneller onlarla çalışacaktır. Ama büyük bir yığınla bizler yani normal vatandaşların ilgilenmesi lazım. Biz burada bu işin altından kalkmanın başka yollarını, yöntemlerini düşünmeliyiz ya da bildiklerimizi insanlara aktarmamız gerekir.”
ÖNCE GÜVENLİK!
“Bizim ülkemiz dünyada doğal afetlerden en fazla etkilenen 9 ülkeden biri” diyen Karaman, “Son 40 yılda doğal afet sayısı önceki yıllara göre 5 kat daha fazla arttı. Bundan önce İzmir Depremini yaşadık değil mi? Elazığ, Ayvacık, Van, Gölcük Depremini de keza. Türk halkı deprem denen gerçeği biliyor. Bundan ne kadar ders alıyor, almıyor bu başka bir konu. Ama biz depremi biliyoruz. Deprem sahasında yapılacak şeyler ise şu, insanlar kendilerini güvende hissetmeliler. Çünkü dünya şu an güvenli bir yer olmaktan çıktı. O bölgede yaşayan herhangi biri için en azından böyle. Onlara dünyanın güvenli bir yer olduğunu fark etmelerini sağlamak. Bu zamanla oluşacak bir şey ama ilk iş bunu anlamalarını sağlamak. Bu bir ölçüde medyanın, vatandaşlarımızın ve bir ölçüde de profesyonellerin, o bölgede yaşayan depreme rağmen hayatta kalanların işi. Evet, bir afet yaşadık, bitti. Ve bittiğinde oranın coğrafyası değişti. Daha önce orayı görmüş olan kişiler bir daha görmeyeceklerini biliyor. Sadece Antakya’da, Kahramanmaraş’ta yaşayanlar için değil, hepimiz için bir kayıp. Tekrar toparlanacağız ama tekrar toparlanırken hissedeceğimiz ilk şey güvende olduğumuzu fark etmek. Bir insan güvende olduğunu nasıl fark eder? O bölgedeki insanların beyinleri alarm durumunda. Alarm durumunda olmasalar tekrar yıkık binalara girerler, önlem almazlar, kendilerini korumazlar. Fakat bu alarm durumu uzun bir süre devam edemiyor. Çünkü böylesine kimyasal bir ortamda insanda yorgunluk, durgunluk, olan biteni algılayamama gibi etkiler ortaya çıkıyor. Oralarda önce güvenlik duygusunun yaratılması lazım” bilgisini paylaştı.
HERKESTE BİR KAYGI BAŞLADI
Klinik Psikolog Karaman, sözlerine şöyle devam etti: “İnsanların insana nasıl yardım edeceğini keşfetmeye ihtiyacımız var. Eğer bu ülkenin insanları Samsun’da, Tekirdağ’da, İzmir’de nerede yaşıyorsa yaşasın bu yaşanılanı toparlamakta elini taşın altına koymazsa hepimiz bu yıkıntının altında kalırız. Biraz gecikme olduğu için herkeste bir kaygı başladı. Çünkü ‘eğer burada bir deprem olursa ben de mi o göçüğün altında kalacağım, ben de mi böyle sahipsiz kalacağım?’ düşüncesi oluşmaya başladı. Oradaki yıkıntının ağırlığı güçlü bir şeylerle doldurulmalı… Medya bizim sosyal destek ağlarımızdan bir tanesi. Fakat çok fazla olumsuz haberi, aksiyon sahnelerini andıran çok fazla görüntüyü, kendimizi kötü hissetmemize neden olan çok fazla kayda denk geliyoruz. Bizi alarm durumuna sokuyor. Bunun kimseye bir faydası yok. ‘Bir kent yıkılmamak suretiyle bir daha nasıl kurulur’u bilim insanlarından öğrenmemiz gerekirken, sosyal medyada gördüklerimiz karşısında sadece geriliyoruz.”
SLOGANLARLA KONUŞMAK…
Karaman son olarak, “Bu ülkenin insanları olarak yeniden umuda ihtiyacımız var. Bu yıkıntı öyle bir yıkıntı ki durup bir şeyler yapmamız gereken bir yıkıntı. Ve bütün ezberleri unutacağımız bir yıkıntı. Dünyanın en kolay işi oradaki bir dehşet görüntüsünü çekip yayınlamak ve sloganlarla konuşmak. Her zaman izleyicisini bulursunuz. Bir tarafta acıyı yaşayanlar, diğer tarafta acıyı çekenler… Ama gerçek beceri insanlara ne gösterilmesi gerektiği. Sosyal medyayı aktif olarak kullananların yeni bir dile ihtiyacı var. Çünkü yıkılan şey sadece bir bina değil. Senin bugüne kadar gelen geleneksel yöntemin de yıkılmış olmalı… Oranın ruh sağlığını normalleştirmeyi bu ülkenin ruh sağlığı çalışanlarının sırtına yüklediğinizde mantıklı, ahlaklı değil. İşini iyi yapacaksın, medya da bunu yapmak zorunda. İnsanların dehşet görüntüsüne değil, içi dolu bilgiye ihtiyacı var” eleştirinde bulundu.