[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#Yenidoğan

Yenidoğan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yenidoğan haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yenidoğanda yoğun bakım süreci nasıl işliyor? Haber

Yenidoğanda yoğun bakım süreci nasıl işliyor?

Yeni doğan çetesi operasyonu tüm Türkiye'yi sarsarken olay sonrası yenidoğanlarda yoğun bakım süreci de gündeme geldi. Dünya gözü açan bebeklerden kimi erken doğan kimi ise riskli gebelikler ya da doğum sırasında gelişen problemler nedeniyle yoğun bakıma alınarak tedavileri gerçekleştirilirken uzmanlar da bu sürece ilişkin bilgi verdi. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan (Neonatoloji) Bölümü'nden Uzm. Dr. Gülşen Acar da yenidoğanda yoğun bakım işleyişine ilişkin konuştu. Uzm. Dr. Acar, ekiplerin miniklerin yaşama tutunması için 7/24 kesintisiz takip yaptıklarını, yüksek riskli bebeklere yönelik çeşitli tedaviler gerçekleştirdiklerini ve kimi bebeklerin "İzolasyon alanı" olarak adlandırılan noktalarda izlendiğini aktardı. Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı. Dr. Burcu Bursal ise enfeksiyon süreçlerine ilişkin bilgi verirken dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı. İleri düzeyde yenidoğan tedavi basamaklarını uygulayabilmekteyiz Yenidoğan bebeklerde süreçlere yönelik konuşan Uzm. Dr. Gülşen Acar, “Yenidoğan yoğun bakım üniteleri, doğumdan sonra ilk 28 gündeki hasta bebeklerin tedavi edildiği hastanelerin en kritik ünitelerinden biridir. Biz yenidoğan bebeklerin özellikle de erken dönemde solunum problemlerini, enfeksiyonları, çok küçük doğmuş; prematüre bebekleri özel cihazlarla, özel tedavi yöntemleri ve özel bir ekiple takip ederek tedavilerini gerçekleştiriyoruz. 30 kuvöz, 12 yataklı yenidoğan servisi olmak üzere toplam 42 yatak kapasitesiyle yenidoğan yoğun bakım ünitemiz mevcut. Özellikle 3 ve 4'ncü düzey yenidoğan yoğun bakım kısmında çok riskli bebeklerin takibini yapmaktayız. Tabi ki bu riskli bebeklerin takibinin yapılması için hastanenin fiziki alt yapısı ve teknolojik donanımının yeterli olması gerekir, bu bir zorunluluktur. İleri düzeyde yenidoğan tedavi basamaklarını uygulayabilmekteyiz, bir ekip çalışması olarak yapıyoruz. Hastanemizde bulunan çocuk cerrahisi, kardiyoloji, beyin cerrahisi, göz hastalıkları, çocuk radyolojisi uzmanımız ve diğer ilgili birçok yan dalların iş birliğiyle ve tabi ki teknolojik donanımın bize verdiği avantajla birçok bebeğimize fayda sağlamayı amaçlıyoruz. Bunu sağladığımız zaman ekstra mutluluk ve gurur vermekte. Bebeğin daha doğumhaneden transportu esnasında bile o uygun ısı ve nem dengesi o andan itibaren sağlanmaya çalışılıyor” dedi. Ailelere de bebeğin klinik durumuna göre çok ayrıntılı bilgi veriyoruz “Hemşire arkadaşlarımız da yenidoğan yoğun bakım ünitesinde çalışmadan önce çok ciddi eğitimlerden geçiyorlar” diyen Uzm. Dr. Acar, “O yüzden haftasına, bebeğin klinik durumuna göre hep dengeli bir şekilde bakım sağlanıyor. Bütün tedavileri de bebeğin özelinde veriyoruz. İhtiyacı ve gerektiği kadar vermeye özen gösteriyoruz. Kesintisiz, düzenli, oldukça muntazam bir destek sağlanabilmekte. İleri derecede prematüre olan, çok düşük doğum ağırlıklı bir bebeğin yaklaşımıyla 1'inci düzey yatırmış olduğumuz, yeni doğan sarılığı olan, daha stabil bir bebeğin yaklaşımı çok farklılık gösteriyor. Yatış anından itibaren ailelere de bebeğin klinik durumuna göre çok ayrıntılı bilgi veriyoruz. Kuvözün ısı, nemine kadar her bebeğin haftası, klinik tanısı, durumuna göre tedavi planı da değişiklik gösteriyor. Hem vicdani sorumluluğumuz gereği hem mesleki sorumluluk adına en az aileleri kadar titiz davranmaya çalışıyoruz çünkü bebekler bize bir emanet. Enfeksiyon riskine karşı bazen bazı sınırlamalar getiriyoruz, özellikle 3,4'üncü düzeyde yatan bebekler için ziyaret saatlerini daha sınırlı tutuyoruz, bunun bebeğin faydası için olduğunu ayrıntılı olarak ailelere aktarıyoruz, her gün düzenli olarak ailelere bilgi veriliyor. İş zaten daha hamilelik sürecinde başlıyor, kadın doğum takibinin düzenli yapılmasıyla beraber başlıyor, ailelerin bilinçli olması çok önemli” dedi. Yenidoğan emmiyorsa çok dikkatli olmak lazım Bebeklerde ateş, emme bozukluğu gibi durumlara yönelik konuşan Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı. Dr. Burcu Bursal, antibiyotik kullanımının zamanında ve uygun tanıda çok önemli işlevler gördüğünü kaydetti. Gereksiz yere antibiyotik kullanılmaması gerektiğini aktaran Uzm. Dr. Bursal, “Antibiyotikleri kullanmamız gereken zamanda gerekli, uygun tanılarda, uygun dozda ve sürede kullanmak çok önemli. Sağlık Bakanlığı'mızın da bu konuda çalışmaları var. Hastanemizde yenidoğan, çocuk yoğum bakım hepsiyle birlikte çok güzel bir iş birliği içindeyiz. Yenidoğanlar çok hassas bir popülasyon, bir enfeksiyonu olan yenidoğanı düzgün bir antibiyotikle tedavi etmezsek ciddi sonuçlara yol açabilir. Her türlü teknolojik aletimiz ve olanağımız, kültür laboratuvarımız mevcut. Yenidoğan emmiyorsa çok dikkatli olmak lazım, emme refkleksi çok önemli. Annenin bebeğin huzursuz olduğunu söylemesi, ateşinin olması, hastaneye başvurduğundaki fizik muayene bulguları çok çok önemli. Bir yenidoğanda emme bozukluğuna eşlik eden ateş varsa bir hekime başvurmak gerekir. Hasta olduğunu düşündükleri bebekleri mutlaka hastaneye getirmeleri lazım. Antibiyotiklere başlamadan etkeni belirlemek için kültür dediğimiz tahliller alıyoruz, bizim için çok yol gösterici oluyor” dedi.

Sağlıkta özelleştirme öldürüyor: Sadece yenidoğanlar mı var? Haber

Sağlıkta özelleştirme öldürüyor: Sadece yenidoğanlar mı var?

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER/ Yenidoğan bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve bazı bebeklerin ölmesine neden olan yenidoğan çetesi ilgili her geçen gün yeni detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor. Olayın açığa çıkması toplumda infiale neden oldu. Devlet hastanelerinde yeterli ekipmanların olmaması, MR ve ultrason sıralarının gelmemesi, randevu bulunamaması, sağlık çalışanı yetersizliği gibi birçok nedenden dolayı vatandaşlar özel hastanelere yönelmek mecburiyetinde kalıyor. Son yıllarda gittikçe artan özel hastane sayıları sağlıkta özelleştirme eleştirilerini de beraberinde getiriyor. Yenidoğan ölümlerinde sayının fazlalığından endişelenen vatandaşlar, benzer haksız kazançların yoğun bakım ünitesini kullanan yaşlı, kronik veya çeşitli hastalığı olan hastalardan da sağlanıp sağlanamadığını merak ediyor. Haksız kazanç için hastalarına uygun olmayan işlemlerin uygulanıp uygulanmadığı soran vatandaşlar, sorularına cevap arıyor. İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Nuri Seha Yüksel, Türkiye’deki birçok özel hastane sahibinin yurt dışı kaynaklı olduğunu belirtirken “Biz kaç bebek öldü bilmiyoruz. Kaç hastanede, kaç hastamızın, kaç yaşlı hastamızın, kaç kronik hastamızın başına ne geldi bilmiyoruz” dedi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İzmir 2 No’lu Şube Eşbaşkanı Başak Edge Gürkan ise “Bugün yenidoğan çetesi çıktı, yarın belki diyaliz çetesi ya da başka bir çete çıkacak. Çıkarsa da bu sistem açısından çok da şaşırtıcı olmaz” diye konuştu. YÜKSEL: ŞEHİR HASTANELERİ ÇIKMAZI Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinin yüzde 12’sinin şehir hastanelerine gittiğini söyleyen Yüksel, Türkiye’deki birçok hastanenin sahiplerinin yurt dışı kaynaklı olduğunu belirtti. Yüksel, “Sağlıkta Dönüşüm Projesi, Dünya Bankası’nın Türkiye’ye tavsiye ettiği bir programdı. AK Parti iktidara geldikten hemen sonra bu projeyi uygulamaya başladı. Proje sağlığın özelleştirmeye başlamasının ilk aşamalarındandı. Daha sonra çıkan yasalarla birlikte, genel sağlık sigortasının çıkması, sigorta hastanelerinin devlet hastanesine dönüştürülmesi bu özelleştirmenin adımlarıydı. Önce sağlık kurumları özelden hizmet satın almaya başladılar. Sonra özel hastaneler vatandaşa, ‘Kimliğinizi alırsınız, bütün hastanelere rahatça gidebilirsiniz’ dedi. Başka sağlık kurumlarında hizmet alma konusunda bir özendirme oldu. Bu süreci yaşadık. Sonraki dönemde şehir hastaneleri gibi yapılar oluşturuldu. Sağlık Bakanlığı bütçesinin neredeyse yüzde 12’si bu hastanelere aktarıldı. Devlet eğitimden ve sağlıktan elini çekmeye çalışıyor. Mümkün olduğu kadar bu iki konuda kendini dışarıda tutmaya çalışıyor. Tam Amerikan modeli olmasa da özel sigortalar, tamamlayıcı sigortalar, genel sağlık sigortası var ve o alanlara yapılan ödemelerle devlet ayrı bir fondan bu işin sürdürülmesini hedefliyor. Bu noktada hem dışarıdan hizmet satın alıyor hem de diğer hastanelerle anlaşma yapıyor. Burada kazanan büyük sermaye sahipleri oluyor. Türkiye’de birçok özel hastanesinin sahipleri yurt dışı kaynaklı. Böyle bir süreci yaşıyoruz. Bu aslında daha üst akılın sağlık yoluyla daha çok para kazanmak için uygulattığı, dayattığı bir sistem” diye konuştu. KAÇ BEBEK ÖLDÜ BİLMİYORUZ İstanbul’da yaşanan özel hastane skandallarında kaç bebeğin hayatını kaybettiğini belli olmadığını dile getiren Yüksel, yaşlı ve kronik hastaların bu işlemlere maruz kalabildiği ihtimalinin olduğunu söyledi. Yüksel, “Siz bir sürü özel hastaneye ruhsat veriyorsunuz. Özel hastanelerle anlaşma yapıyorsunuz. Kendi hastanenize yatırım yapmak yerine, devasa hastanelere büyük paralar yatırmak yerine ilin ilçenin ihtiyacı olacak büyüklükte, bilimsel olarak da kabul edilebilen 400-600 yataklı birçok hastane yapabilirsiniz. Bunların içine gerekli yeterli yoğun bakım ünitelerini oluşturabilirsiniz. Ama devlet tercihini bundan yana kullanmıyor. Ne yapıyor? Kamu özel ortaklığı hastaneleri, şehir hastanelerini kuruyor ve kaynaklarını oraya aktarıyor. Burada en büyük mağduriyeti tabi halk yaşıyor. Biz yıllardır ‘Sağlıkta yönüşüm ölüm getirir’ demiştik, demeye de devam ediyoruz. Çünkü süreci görüyorduk. Hakikaten de ölüm getirdi. Bebeklerimiz öldü. Biz aslında ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Öyle bir gerçeğimiz de var. Biz kaç bebek öldü bilmiyoruz. Kaç hastanede, kaç hastamızın, kaç yaşlı hastamızın, kaç kronik hastamızın başına ne geldi bilmiyoruz. Sigortaları, SGK yapıyor. Hangi gerekçeleri yapıyorlar, denetleniyorlar mı? Denetleyenlerde bu çarkın bir dişi. Onlarda bu sisteme dahil. Sistemi nasıl kıracaksınız. Böyle bir krizi yaşıyoruz. Bu sistem sürdükçe biz bunu yaşayacağız. Devlet hastanelerinden yeterli hizmet alınamaması ne yaratıyor? Randevu alınamaması, görüntüleme yöntemlerinde uzun süreli randevuların verilmesi insanları çaresiz olarak özel kurumlara itiyor. İnsanlar buralarda tedavi olabilmek için özel sağlık sigortası veya tamamlayıcı sigorta yapmaya ihtiyaç duyuyor. Burada hem sigorta sistemi hem de özel sağlık sistemi para kazanmaya devam ediyor. Sağlık sisteminde bir şeyler ters gidiyor gibi geliyor ama bu işi planlayanlar için her şey yolunda. O kadar güzel bir çark var ki her şey onların daha çok para kazanması için tasarlanmış durumda. Kaybeden halk oluyor, kaybeden vatandaş oluyor, bebeklerimizi kaybediyoruz, canlarımızı kaybediyoruz. Böyle bir süreci maalesef yaşıyoruz” açıklamasında bulundu. GÜRKAN: YOĞUN BAKIM YATAKLARI DOLU Yoğun bakım tedavi masraflarının SGK tarafından karşılanmasından dolayı hastanelerde yoğun bakım yataklarının dolu olduğunu söyleyen Edge Gürkan, “Sağlıkta özelleştirme ya da sağlıkta piyasalaştırma dediğimiz projenin maalesef ki acımasız sonuçlarını yaşıyoruz. Bu kadar kar ve para üzerine kurulu bir sistemde sağlık hizmeti mi verilmeli yoksa para mı kazanılmalı? Özel hastaneler sonuçta para kazanmak üzerine kurulu kurumlar. Normalde öncelenen hastanın sağlığı olması gerekirken özel hastanelerde maalesef öncelenen para oluyor. Bugün yenidoğan çetesi çıktı, yarın belki diyaliz çetesi ya da başka bir çete çıkacak. Çıkarsa da bu sistem açısından çok da şaşırtıcı olmaz. Bu olayların yoğun bakımda olmasının sebebi de yoğun bakım hizmetinin tamamen SGK tarafından ödenmesi olduğu için ve bu yoğun bakım hizmeti de yüksek tutarlı bir bakım. Yoğun bakım yatakları da bu yüzden bu kadar dolu. Hiçbir yerde yoğun bakım yatağı bulunamıyor. Özel hastaneler hastanın yoğun bakıma ihtiyacı var mı yok mu diye bakmaksızın herkesi oraya yatırıyor. Biz sendika olarak yıllardır ‘sağlıkta ticaret ölüm demektir’ diyoruz. Bugün de en acı şekilde bu sloganımızın gerçekliğini gördük. Keşke görmeseydik. 2000’li yılların başlarında ortaya çıkmış bir Sağlıkta Dönüşüm Projesi var. Sağlık Bakanlığımız da bu projeden övünerek bahsediyor. Sağlık göstergelerinin ne kadar iyi olduğunu sağlıkta ne kadar geliştiğimizi ne kadar iyi hizmet verdiğimizi durmadan anlatıyor. Ama Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sonuçlarının böyle olacağını 20 sene önce söylüyorduk. 20 sene sonra Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile bunların yaşanıyor olması şaşırtıcı değil. Bu kadar piyasalaşmış ve bu kadar para üzerine kurulu bir sistemde farklı sonuçlar beklemek zaten yanlış olur” dedi.

Yenidoğan çetesinin yeni ifadeleri ortaya çıktı Haber

Yenidoğan çetesinin yeni ifadeleri ortaya çıktı

İstanbul’da bebek acil hastalarını anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları iddia edilen 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, bazı şüpheliler etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istedi. İstanbul Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının fezlekesinden yola çıkılarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede şüphelilere, sorgularında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyip istemedikleri de soruldu. İddianamede örgütün elebaşı olduğu değerlendirilen şüpheli Dr. Fırat Sarı, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemediğini dile getirdi. PKK ÖRGÜT ÜYELİĞİNDEN HÜKÜM GİYMİŞ Dr. Fırat Sarı’nın ifadesi şu şekilde: "Tıp Fakültesinde okuduğum zaman 'PKK örgüt üyeliği'nden hüküm giyerek 5 yıl civarı cezaevinde yattım. Cezaevinden sonra okuluma tekrar dönüp bitirerek, mezun oldum. Danışmanlık verdiğimiz hastanelerde tüm prosedürler yasalara uygun şekildedir. İl Sağlık Müdürlüğünün tuttuğu tutanakla ilgili olarak tespit edilen eksiklikler hastane yönetimi ile alakalı eksikliklerdir. Epikriz yazılması ile ilgili eksiklikler doktorun sorumluluğundadır.” Sarı, yaklaşık 7-8 yıl önce Medisense Sağlık Hizmetlerini kurduğunu ve yüzde yüz hisseli sahibi olduğunu da ekledi. Sarı, para gönderme işlemlerinin "motivasyon amaçlı ve borç alıp verme" olduğu iddiasında bulundu. Sarı’nın ifadelri şöyle: "(Hastaneler) Bebek sayılarının artmasını istiyorlardı. Hasta tam iyileşmeden veya tedavi ret ile ailenin bebekleri almasından hastane yönetimleri zarar ettiklerinden dolayı bizim danışmanlık hizmetimizden şikayet ediyorlardı. Erken taburcu veya taburcu konularını hastanenin kendi doktorları karar vererek uygulardı." SUÇ İŞLEDİĞİNİ DÜŞÜNMÜYOR Örgüt elebaşılığıyla suçlanan şüphelilerden bir diğeri olan Dr. İlker Gönen ise, suç işlediğini düşünmediği ve bu sebeple etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmasının gerekmeyeceğini söyledi. Gönen’in ifadeleri şöyle: "Kuleli Askeri Lisesi mezunuyum. 2009 yılında tabip üsteğmen olarak görev yaptığım zaman askeriyeden ayrılmam nedeniyle 6 ay Silivri Cezaevinde hükümlü olarak kaldım. Bunun dışında hakkımda herhangi bir yakalama ve cezai işlem olmamıştır." AMACIM YARDIMCI OLMAKMIŞ Örgütün elebaşlarından olduğu iddia edilen bir diğer kişi olan 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir de ifadesinde suçlamaları kabul etmedi ancak etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istedi. Özdemir’in ifadeleri şöyle: "Edirne 112 Servisine kendimi Güney Hastanesi ve Bağcılar Hastanesi Yenidoğan Koordinatörü olarak tanıtmamın nedeni hastalara yardımcı olmaktır. Zaten mesajı attıktan sonra buradan benim aracılığımla hasta sevki olup olmadığını hatırlamıyorum. Amacım sadece Edirne 112'ye ihtiyaçları halinde yardımcı olmaktı, mesajlarda da belli olduğu gibi hiçbir şekilde hastalardan bir para talebi söz konusu değildir." HEMŞİRELER PİŞMAN Kendisini usulsüz işlerin içine sokan kişinin Fırat Sarı olduğunu öne süren şüpheli hemşire Hakan Doğukan Taşçı pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini söyleyerek, "Kendisi hastanede doktor bulundurması gerekirken doktor yerine beni bırakıyordu. Ben de çocukların sağlığı için elimden geleni yapıyordum. İşler iyice çığırından çıktıktan sonra, çocukların sağlığı tehlikeye girdikten sonra bu kişiyle sürekli tartıştım. Yaklaşık 4 aydır da kendisi ile görüşmüyorum. Kendisi ile kavga ederek ayrıldım” dedi. CİMER’E ŞİKAYET ETMİŞ Taşçı, Gıyasettin Mert Özdemir'i ismen tanıdığını ve birkaç kez görüştüğünü belirterek, "Bu kişiyi CİMER'e şikayet ettim. Şikayet etme sebebim 'bebek tüccarlığı' yapmasından dolayı. Bu kişi 112 Acil'de ambulans şoförü olarak çalışır. Birçok özel hastane ile iş yapar. Genelde hastanelerde başhekimlerle, hastanede müdürleri ile anlaşarak hastanelere dışarıdan yenidoğan bebeklerin gelip yatışını yaptırıyor ve bundan kar elde ediyor. Bu işlemlerde hastanenin bu yenidoğan bebekler için uygun olup olmadığına bakmadan sadece para kazanmak için bebeklerin canını tehlikeye atarak hastanelere sevkini yapıyor. Sorumluluğu da benim gibi hemşirelere yıkıyorlar. Bu sistemden şikayetçi olup işten ayrıldığım dönemde yaklaşık bir yıl boyunca işe girmemi engellediler. Bir tane hastanın yaşama şansı az olmasına rağmen elimden geleni yaptığım için Fırat Hoca bana 'O hastayla ilgilenme boşuna, bırak ölsün.' diyerek beni sürekli işimi yapmamam konusunda engelledi. Ancak ben bunlara rağmen hastalara hep yardım ettim. İmkanlar doğrultusunda yönetimdeki kişilerden hastaların ödemelerinde indirim talep ettim. Bunu inisiyatif alarak yaptım. Bu soruşturma ile ilgili yapılan denetimlerden sonra Fırat Sarı'ya 'Artık bu işlerde yokum, istediğin raporları yazmayacağım' dedim ve Sarı'yı hastane yönetimine şikayet ettim. Fırat Sarı da benim şikayetimi öğrenince istifamı istedi. Bu sebeple de işten ayrıldım. Ben ayrıldıktan sonra da hastanede eks sayısı arttı. Bu eks vakalarının da araştırılmasını talep ediyorum" şeklinde konuştu. RAPORAR USULSÜZ Şüpheli hemşire Hasan Basri Gök de etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanma isteğini dile getirerek, "Fırat Sarı, Gıyasettin Mert Özdemir'den tanıdığı ve irtibatlı olduğu hastanelerden kendi kontrolünde olan hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerine sağlıksız yenidoğan bebek bulmasını istiyordu. Yaklaşık 350 yatak kapasitesine sahip olan, Fırat Sarı'nın işletmeciliğini yaptığı yoğun bakımlar çoğunlukla fulldü. Fırat Sarı bu bebekler için SGK'ya faturalandırma yapıyordu. Bunun için de epikriz raporları gerekiyordu. Bu raporların neredeyse tamamı usulsüz olarak düzenleniyordu. Kendisi bir format oluşturmuş ve bu oluşturduğu formatı işletmeciliğini yaptığı hastanelerde yoğun bakım ünitelerinden sorumlu hemşirelere veriyor ve matbu olan format üzerinde düzenleme yapılarak epikriz raporu yazılmasını istiyordu. SGK'ya fatura edilebilecek ne varsa fatura ediyor ve devletten fazla para alınıyordu. Örnek vermem gerekirse yoğun bakımda tedavi gören bir yenidoğanın bir adet ilaç alması gerekiyorsa beş ilaç kullanılmış gibi gösteriyor ve bunu fatura ediyorlardı. Bu durum sürekli bire beş olarak değil, farklılık da gösteriyordu. Yoğun bakıma gelen hasta bebeklerin basamak dereceleri ile oynayarak, SGK'ya kesilen fazla faturadan usulsüz gelir elde etmişlerdir. Yabancı uyruklu bebek istememelerindeki amaçları ise SGK'nın yabancı bebeklere ödediği ücreti geç ödemesinden kaynaklıdır." HASTANEDEN İLAÇ SATMIŞLAR Gök ayrıca, diğer şüpheli Hakan Doğukan Taşçı ile Fırat Sarı'nın talimatları doğrultusunda hastaneden ilaç çıkartıp sattıklarını ve gelen parayı da Sarı'ya verdiklerini iddia ederek, "2024 Ocak ayında artık bu usulsüzlüklere dayanamayarak bu şahsın yanından ayrıldım ve bütün bağlantımı kestim. Şahsın yaptığı bütün usulsüzlükleri 4-5 ay önce CİMER'e şikayet ettim" dedi. Gök, Vergi Dairesi ihbar hattını arayarak Fırat Sarı'nın SGK'yı dolandırdığına dair şikayette bulunduğunu da ekledi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.