İzmir’de gevşek zemin tehlikesi
YAREN ELMAS GÜZELKAN
Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü (DAUM) Prof.Dr. Hasan Sözbilir, Prof.Dr. Dilek Takımcı ile Yakın Mercek programına konuk oldu. Sözbilir, deprem alanında yaptığı çalışmalardan, İzmir’de tehlikeli olan ilçelerden ve fay hatlarıyla ilgili bilgiler verdi. Sözbilir, “Manavkuyu, Bornova, Alsancak, İnciraltı, Bostanlı, Karşıyaka bunların hepsi gevşek zemin onun arkasında düz alan başlıyor. Örnekköy, Yamanlar, o taraflarda zemin sağlam. Ama zeminin sağlam olması her şeyin dört dörtlük olduğu anlamına gelmiyor” dedi.
FAY DEPREM ÜRETTİĞİNDE İZ BIRAKIR
Deprem alanında yaptığı çalışmalardan ve fay hatlarıyla ilgili bilgiler veren Sözbilir, “Fay, iki kaya arasındaki değdiği yerdir. Kayanın yana ve aşağı doğru kaymasıdır. Yeryüzü de girintili çıkıntılı bir düzlemdir. İki düzlemin ara kesitini bir çizgi olarak görüyoruz. O yüzden haritalarda çizgi olarak çizilir. Kilometrelerce olan fay, çizginin uzunluğudur. O da fay düzleminin boyutu ile ilgili bilgi verir. Fay ne kadar uzunsa üreteceği deprem de o oranda yüksektir. 5-10 km’den sonra fay belli ölçeklerde yıkıcı deprem aşamasına geçmiş oluyor. Fayın gelecekte ne yapacağını anlamak için geçmişine bakıyoruz. Onu da fayı keserek arazide hendek açarak yapıyoruz. 20-30 metre uzunluğunda 3-4 metre derinliğinde orada fayın içini görme şansına sahip oluyoruz. Orada da depremleri görebiliyoruz. Fay deprem ürettiğinde iz bırakıyor. Kayanın içinde iz bırakıyor. O izi yaşlandırarak fayın kaç yılda deprem ürettiğini görmeye çalışıyoruz. Onu bulduğumuzda da son depremin sıklığını çıkartabiliyoruz” ifadelerini kullandı.
DOĞANIN EN BÜYÜK HATASI
Fayların tehlikeli olduğundan ve doğanın en büyük hatalarından biri olduğunu ifade eden Sözbilir, “Fay tehlikeli, fay kayaların içinden geçtiğinde paramparça ediyor. Dolayısıyla yağmur yağdığında orada birikiyor. Fayın nereden geçtiğini sadece deprem açısından değil, ekonomik açıdan da bilmek zorundayız. Mesela jeotermal enerji fayın içinde birikir. O yüzden faylarla çok uzak olamayız. Yakın olmak zorundayız. Manisa’yı düşünün, Spil Dağı’nı ve Manisa ovası var. Bu ikisi arasındaki kod farkı faydır. Fay olmasa Spil Dağı orada olmayacak. Bunu bize fay sağlıyor. Bizde gidip fayın olduğu yakın yere yerleşiyoruz. Çünkü fayın yükselen kısmı orasıdır. Biz insanlar arkamız güvende olsun diye sırtımızı dağa veriyoruz, önlere doğru genişliyoruz. O yüzden faydan kaçamıyoruz. Manisa’nın merkezinde insanların yayıldığı yer, yapılaştığı nokta fayın üstündedir. İzmir fayı da Teleferik fayı ile İzmir Körfezi arasından geçer. Teleferik kısmı yüksek aşağısı düşük. Kod farkını fay kırıla kırıla yaratıyor. Yerin yarılacağı yeri, yer yarılmadan önce bilmeliyiz. İzmir fayının nereden geçtiğini biliyoruz. İzmir fayı deprem üretirse orası yarılacak anlamına geliyor. Biz o çizgiyi çizdiğimiz anda o çizgi bir önceki depremin izidir. Bir fay kırıldıktan sonra hep aynı yeri kullanır. Orası artık yerin en zayıf yeridir. Fay kelimesi bize İngilizce ’den gelir. Anlamı hatadır. Yani doğanın en büyük hatasıdır. İşin içinde fay olduğu için doğanın en büyük hatasıdır. Binayı sıvılaşan bir zemin üzerine yapmışsanız gerekli önlemleri almadan bina yıkılır. Zemini iyileştirdiğiniz zaman sıvılaşma tehlikesini ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Ondan sonra o zemine bina yapılır” şeklinde konuştu.
DEPREM ANİ GELİŞİR
Depremin anlık gelişen bir afet olduğunu vurgulayan Sözbilir, “Otoyollar yapılırken fay hesabı yapılabilir. Afetin yönetilmesi çok önemli. Afet öncesi yapılacak çalışmalar tamamlanırsa afete hazır olunuyor. Deprem sırasında nasıl davranılacağını önceden bilmeniz gerekiyor. Çünkü deprem ani gelişen sizin beklemediğiniz bir olay. Deprem tatbikatı gelişmiş ülkelerde her yıl yapılıyor. Bizde bir kez yapıldı eleştiri alındı. Bizdeki en büyük problem konuyu anlamadan fikir sahibi olunması. Her ilin kendine özgü afet azaltma mekanizması var. İzmir’de ön planda deprem varken, Rize’de heyelan, sel, taşkın var. Bu yüzden her ilin kendine göre afet tehlikesi var” ifadesinde bulundu.
TÜRKİYE’DE YERBİLİMLERİ KURUMU YOK
Sözbilir, yanlış yapılaşmanın ve ülkemizdeki doğal afetler konusundaki eğitimsizliğin altını çizerek, şu açıklamalarda bulundu: “Kayalık zeminde sismik dalga çok daha hızlı geçer. Gevşek zeminde oyalanır, oyalandıkça genliği artar, ölmek üzere olan bir sismik dalga orada tekrar canlanabilir. Zeminin yapısından dolayı. Deniz seviyesine yakın yerler, göl seviyesine yakın yerler oluyor genellikle. Manavkuyu, Bornova, Alsancak, İnciraltı, Bostanlı, Karşıyaka bunların hepsi gevşek zemin. Onun arkasında düz alan başlıyor. Örnekköy, Yamanlar, o taraflarda zemin sağlam. Ama zeminin sağlam olması her şeyin dört dörtlük olduğu anlamına gelmiyor. Kayalık yerlerde de bu sefer heyelan tehlikesi devreye giriyor. Deprem sırasında orada kritik dengede duran bir heyelan varsa o aktif hale geçiyor. Mesela deprem sırasında hangi yol devre dışı kalacak onu önceden bilmek gerekiyor. O da deprem haritasıyla yapılıyor. Çünkü neden faylarınızı biliyorsunuz, şu anda İzmir’de fayların nereden geçtiğini biliyoruz. Hangi fay çalışırsa hangi yol devre dışı kalır onu da biliyoruz. Ama biz bu bilgiye göre hareket etmiş miyiz? Hazırlık yaptık mı? Hayır daha yapılmadı. Buca’nın batı girişi var mesela, otobandan çıkarsınız çok geniş bir yolla giriş olur ama 500 m gidiyorsunuz yolun bir tane yarısının önünde yeni bir tane bina yaptılar. Bunu yapmamak lazım. Buna hangi mantıkla ruhsat veriliyor ve yapılıyor? Çünkü Buca’da bir deprem olduğunda oradan Buca’ya giremezsiniz, kitlenir orası. Otobandan şehre giriş bile problemli İzmir’de o kadar yanlış bir yapılanma var. Bir de şey var, bazı yapılandırmaları değiştirmek gerekiyor. Türkiye’de lisansüstü düzeyde depremle ilgili kurum ve kuruluşlar çok düşük enstitü yok mesela. Bir tane Kandilli var Türkiye’de deprem araştırma enstitüsü başka yok, bir tane. Onun için ben diyorum ki en azından her bölgede bir lisansüstü deprem araştırma enstitüsü olsun bunlar böyle yapılabilir. Mesela Türkiye'de yer bilimleri kurumu yok. Amerika’da vardır USGS denilen kurum, İngiltere’de, Japonya’da her yerde her ülkenin bir yer bilimleri kurumu illa ki vardır ama Türkiye’de yok.”