Kapıdaki en büyük kriz: Suyumuz tükeniyor

Yaşanan su krizini nedenleri ve bu coğrafyadaki su yönetiminin tarihsel süreci hakkında bilgiler veren İzmir Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Koray Önalan, su kaynaklarının tahmin edilenden hızlı tükendiğine dikkat çekerek; çözüm için uzun vadeli plan önerilerini paylaştı.

Haber Giriş Tarihi: 01.09.2024 11:18
Haber Güncellenme Tarihi: 01.09.2024 11:26
Kaynak: MUHABİR BERKAY ERDEN
Kapıdaki en büyük kriz: Suyumuz tükeniyor

Muhabir-Berkay Erden / Yaşamın temel kaynağı olan su küresel ısınma ve bilinçsiz kullanım nedeniyle Anadolu coğrafyasından giderek uzaklaşırken, elde kalan kaynakların yönetilmesi de giderek daha önemli hale geliyor. Tarih boyunca yakın bölgelerde yaşana kuraklıklar nedeniyle sürekli göç alan Anadolu’da bugün yaşanmakta olan su krizinin boyutuna İzmir’in barajlarındaki su seviyesi ve yerleşim yerlerini tehdit eden obruklar gibi örnekler ile dikkat çeken İzmir Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Koray Önalan, suyun yoğun kullanıldığı tüm sektörlerde bilinçlendirme yapılmasının yanı sıra uzun vadeli planların da kararlılıkla hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Suyun yönetimi Hititler’den beri önemli

Yerleşik hayata geçiş ve tarımın gelişmesiyle birlikte su yönetiminin önem kazandığını dile getiren Oda Başkanı Önalan, Anadolu topraklarında tarih boyunca suya büyük önem verildiğine dikkat çekerek; “Dünyanın ilk sulama amaçlı barajının, milattan önce 1240 yılında, Alacahöyükte, Hititliler tarafından inşa edildiğini tarihi kayıtlardan biliyoruz. Kurak dönemler ve taşkınlara sıklıkla maruz kalan Hititler için düzenli bir su varlığına ulaşmak büyük önem taşıyordu. Çivi yazılı belgelerde göletlerin temizlenmesi, pisliklerden korunması, su kanallarının yılda bir kez temizlenmesi konularında memur yazışmalarına denk gelinmiştir. Bu nedenle devlet sistemi içinde su ile ilgili bir idare biriminin olduğu düşünülüyor. Bu belgelerden birinde Kral IV. Tuthaliya döneminde Anadolu’da yoğun bir kuraklık yaşandığı öyle ki aynı anda Mısır’dan gemilerle buğday getirildiği ve ertesi yıl kralın tüm İç Anadolu’da barajlar yaptırdığı belirtiliyor” şeklinde örnekler verdi.

Türkiye’de ilk adımlar 1950’de atıldı

Cumhuriyet tarihine gelindiğinde ise su yönetimine dair ilk adımların 20’inci yüzyılın ortalarında atıldığını belirten Önalan, Türkiye’deki su yönetiminin tarihsel sürecini aktardığı açıklamasında; “Günümüzde yaşanan kuraklığın, sadece bugüne münhasır olmadığını, tarihin çeşitli dönemlerde kısa-uzun periyotlarda kuraklıklar yaşandığı unutulmamalıdır. Elbette, Sanayi Devrimi sonrası dünya genelindeki nüfus artışının hızlanması, Anadolu topraklarında da kendini iyiden iyiye hissettirmiş, suyun sadece, tarım ve içme-kullanma amacının dışında sanayide kullanımını da artırmıştır. Ülkemizde 1950 yıllardan itibaren Devlet Su İşleri’nin(DSİ) kurulması ile suyun sistematik yönetimi amaçlanmıştır. Yeraltı suları ile ilgili kanun ise halen yürürlükte olan 1961 tarih ve 167 sayılı yeraltı suları kanunudur. Çeşitli değişiklikler ile birlikte günümüze kadar gelen kanun ve bu kanun doğrultusunda çıkarılan tüzük aslında o günün koşullarında fevkalade önemli ve ayrıntılı hazırlanmıştır. Yine 1950’li yılların başından itibaren, köylere yönelik çoğunlukla içme sularında Yol Su Elektrik Kurumu(YSE), belediyelere yönelik  içme -kullanma sularında ise İller Bankası kendi organizasyonları içerisinde sondaj ekiplerini kurmuş, 2000’li yılların başına kadar, yeraltı suyu ve yerüstü suyu yönetimi büyük çoğunlukla bu üç büyük kurum tarafından yönetilmiştir. 2013 yılında çıkarılan büyükşehir yasası ile birlikte, Yol Su ve Elektrik Kurumu ve İller Bankası’nın su yönetim sisteminden çıkması sonucunda, bu kez su yönetimi özellikle içme-kullanma-sanayi proses sularında belediyeler bünyesinde kurulan su idareleri tarafından yönetilmeye başlanmıştır” ifadelerinde bulundu.

Seviye tahminlerin ötesinde düştü

Yeraltı sularının sanayi ve tarımda bilinçsizce kullanılması nedeniyle su kaynaklarının tahmin edilenden daha hızlı tükendiğini vurgulayan İzmir Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı, sayaç uygulamasının da bu tüketimi kısıtlamadığını belirtti. Kaynakların artık tükenme noktasına geldiğini söyleyen Önalan, “Günümüzde Devlet Su İşleri Su Yönetim Genel müdürlüğü ve Büyükşehir belediyeleri içinde kurulan su idareleri tarafından kontrol edilen Yeraltı suları ne yazık ki artık tükenme noktasına gelmiştir. Bu durumun en büyük nedeni, suyun yönetim problemidir. Yeraltı suları kanununda tahsisler ve sınırlandırmalar bulunmasına karşın, çiftçilerimizin bu konuda yeterli derecede eğitimli olmaması, suyun vahşi sulama yöntemi ile kullanılması, yeraltı suyu seviyelerini tahminlerin ötesinde düşürmüş, alüvyon akiferlerde su tükenme noktasına gelmiştir. Sanayide suyun kullanımı ise felaket boyutlardadır. Proses için açılan kuyular, sayaç uygulamasına rağmen hunharca tüketilmiştir” diye konuştu.

Turizm bölgelerinde su feda ediliyor

Yaz turizminin yoğun yaşandığı yerlerde bu bölgelere özel uygulamaların yapılmadığına dikkat çeken Jeoloji Mühendisi Koray Önalan, kışlık nüfusa göre yapılan planların yazın artan nüfusa uymadığını belirtti. Sahil bölgelerinde yeraltı suyunun felce uğradığını söyleyen Önalan, “Bir başka sorun, özellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde yer alan turistik bölgelerdeki su kullanımı ile ilgilidir. Kış nüfusuna göre planlanan alt yapı ve su tüketimi, yazın artan nüfus ile birlikte, neredeyse tüm sahil bölgelerinin yeraltı suyunu adeta felç etmiştir. Plansız kentleşme, sahillerde yoğun yapılaşma, her birimin kendi su ihtiyacını karşılamak amacı ile açtığı denetimsiz sondaj kuyuları büyük bir akifer yıkımına yol açmış ve açmaya devam etmektedir” dedi.

Göçükler yerleşim yerlerini tehdit ediyor

Su tüketimini kontrol altına almak amacıyla sahaların kuyu açımına kapatıldığı bilgisini paylaşan Önalan, getirilen bu yasağın kaçak sondaj faaliyetlerini arttırdığını söyledi. Yeraltı su kaynaklarının tükenmesiyle bazı bölgelerde oluşan yarık ve obrukların yerleşim yerlerini tehdit eder boyuta ulaştığını söyleyen Önalan, “Yasa ve yönetmeliklerde yer alan kaça kuyu kullanımının önüne geçmek ise mevcut su yönetim yapısı nedeni ile mümkün değildir. DSİ tarafından ‘işletmeye kapatma’ amacı ile sahaların harita üzerinde sınırlandırılması ne yazık ki kaçak kuyu açılmasını önleyememiş, tam tersine ruhsatlı kuyudan daha çok kaçak kuyu işletme aşamasına geçmiştir. Konya-Karapınar havzasında meydana gelen obruklar, Ege bölgesinde, Gediz ve Büyük Menderes havzasında çizgisel yarıklar ve çukurlar ile artık yerleşim yerlerini de tehdit eder boyuta ulaşmıştır” paylaşımlarında bulundu.

Doğal yaşam yok oluyor

Açıklamalarında ırmaklardaki kirlilik ve yeraltı sularının hoyratça kullanımı nedeniyle doğal yaşamın tehlike altında olduğuna dikkat çeken Oda Başkanı Önalan, “Sulama ve İçme suyu amacı ile inşa edilen baraj ve göletlerin durumu ise tam bir felaket boyutundadır. Benim bu açıklamayı yaptığım saatlerde; İzmir’e içme suyu sağlayan Tahtalı barajında su seviyesi kritik seviyenin altında, yüzde 19 seviyesindedir. Gördes barajı ise ne yazık ki an itibariyle yüzde 5 civarında su ile neredeyse tamamen boştur. Büyük Menderes, Gediz, Küçük Menderes ırmakları yetersiz debinin yanında doğal yaşamı yok edecek ölçüde kirlenmiş kirletilmiştir. Bir başka sorun ise, dağ köylerinde gerek sulama gerekse içme suyu amacı ile açılan-açtırılan sondaj kuyularıdır. Bu bölgelerde, yeraltı suyu kaya ortamlarda, zayıf akifer niteliği taşıyan çatlaklardan elde edilmektedir. Bu çatlaklar, aynı zamanda bu bölgelerdeki doğal kaynakları da beslemektedir. Palyatif çözümler ile sürekli açılan sondaj kuyularında, aşırı çekimlerden dolayı en çok bir yıl içinde çok ciddi seviye düşümleri gözlenmekte bu durum aynı zaman o bölgedeki habitatı da besleyen doğal kaynakların yok olmasına neden olmaktadır” şeklinde konuştu.

Uzun vadeli plan şart

Sorunları gözler önüne serdikten sonra bu sorunların çözümüne ilişkin açıklamalarda da bulunan İzmir Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Koray Önalan, tarım, sanayi, turizm ve içme suyu için uzun vadeli ve bölgesel planlamalar yapılması gerektiğini söyledi. Çiftçinin bilinçlendirilmesi ve sanayide kullanılan suyun geri dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Önalan çözüm önerilerini sıraladığı açıklamalarını şu sözler ile noktaladı; “Tarımsal sulama sistemi tamamen değiştirilmeli, ‘salma sulama’ dan ‘damlama sulama’ sistemine geçiş sağlanmalıdır. Tarlalara su kapalı ortamda taşınarak damlama sistemine verilmelidir. Sanayide kullanılan proses suyu mutlaka geri dönüşüme sokulmalı ve arıtıldıktan sonra tekrar üretim sürecinde değerlendirilmelidir. Ülkede sanayi suyun daha bol bulunduğu bölgelere kaydırılmalı, bu bölgelerde de kontrollü ve denetimli kullanım sağlanmalıdır. Örneğin, Ergene havzasında 2000’den fazla sanayi kuruluşu yeraltı ve yerüstü sularını tehlikeye sokmuştur. Özellikle kıyıda yer alan turizm bölgelerinde otel, site ve benzeri yapılaşma öncesinde, kullanım-sulama suyunun nasıl elde edileceği raporlanmalı, inşaat ruhsatı bu rapor doğrultusunda verilmelidir. Sulama-içme suyu sorunun sağlamakta güçlük çekilen veya çözüm üretilemeyen bölgelerde imar izni kesinlikle verilmemelidir. Dağ köylerinde, sulama ve özellikle içme suyu için sondaj kuyusu açılması yöntemi en son tercih olmalı, yakın köylerin su ihtiyacı küçük göletler ile sağlanmalıdır. Büyük Menderes, Gediz  gibi milyonlarca yıldır ovalara bolluk ve bereket taşıyan ırmakları kirleten fabrika ve işletmeler derhal kapatılmalı, bu ırmakların beslenme havzaları içerisinde yapılaşmalara sınırlamalar getirilmelidir.”

Kaynak: MUHABİR BERKAY ERDEN

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.