“Türkler, Bağımsızlık Savaşı sayesinde, empoze edilmiş
bir barış antlaşması yerine “müzakere” sonucu taraflarca
kabul edilmiş bir antlaşma imzalamayı başardılar.”
Dankwart A.Rustow
*
Lozan Antlaşması Türk Kurtuluş Savaşı’nı sona erdiren bir antlaşma olsa da, gerçekte Türklerin her şeyiyle boyun eğip, teslim olduğu I.Dünya Savaşını da Türkler için sona erdiriyordu. TBMM Hükûmeti, Lozan’da sadece Anadolu'ya saldıran Yunanlarla değil, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni mağ-lup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaştı ve 623 yıllık impa-ratorluğun tasfiye davalarıyla da yüzleşmek zorunda kaldı.
1914-1918 yılları arasında süren I. Dünya Savaşı'nın galibi İtilâf Devletleri, mağlup İttifak Devletleri ile hesaplaşmalarını bitirmiş, 1920 yazına gelindiğinde savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. İtilâf Devletleri, mağlup İttifak Devletlerine istedikleri koşul-larda antlaşma metinlerini imzalattılar.
-Almanya’ya 28 Haziran 1919'da Versay’da,
-Bulgaristan’a 27 Kasım 1919'da Neuilly’de,
-Avusturya’ya 10 Eylül 1919'da Saint Germain’de,
-Macaristan’a da 4.VI.1920'de Trianon’da barış imzalanmıştı.
Ancak savaşı iki yıl uzatan Osmanlı İmparatorluğu’nu ta-mamen tarihe gömmek istediklerinden barış görüşmelerinden bir sonuç alınamamıştı. 18-26 Nisan 1920’de İtalya’daki San Remo Konferan-sı’nda son şeklini verdikleri barış antlaşmasını, 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris’in Sevr banliyösünde Osmanlı Heyetine imzalattılar. Fakat anlaşmayı onaylayacak Osmanlı Mebusan Meclisi’ ni dağıttıkları için anlaşma ölü doğmuş bir çocuktan farksızdı. TBMM. Türk topraklarının paylaşıldığı, bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı Sevr Antlaş-ması’nı tanımadığı gibi imzalayan heyet ile Damat Ferit Paşa'yı vatan haini ilan edip, idama mahkûm etti.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra, 11 Ekim 1922’de İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti Mudanya Ateşkesini (Mütarekesi) imzalayarak savaş durduruldu.
1- HAZIRLIKLAR
28 Ekim 1922'de İtilâf Devletleri, TBMM Hükûmeti'ni Lo-zan’da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Barış şartlarını gö-rüşmek için Konferansa önce Başvekil Rauf Bey (Orbay) katılmak istedi. Fakat Mustafa Kemal Paşa Mondros Ateşkesi’nde olduğu gibi tuzaklarına düşmemesi için, onun yerine, Mudanya’da ‘sert bir ceviz’ olduğunu kanıtlayan İsmet Paşa’nın katılmasını uygun gördü. Dışişleri Bakanı yapılan İsmet Paşa çalışmalara başlarken, İtilaf Devletleri Lozan’a İstanbul Hükûmeti’ni de davet ettiler. Amaç Türkleri birbirine düşürerek, istedikleri kararları çıkart-maktı. TBMM Hükûmeti, 1 Kasım 1922'de Saltanatı kaldırarak tepkisini gösterdi.
2- GÖRÜŞMELER
Lozan Barış görüşmeleri başladığında Batılılar, özellikle İn-gilizler tüm kurnazlıklarıyla isteklerini kabul ettirmek için uğ-raştılar. Bu nedenle barış çabaları aylarca sürdü. I. Görüşme 20 Kasım 1922 / 4 Şubat 1923; II. Görüşme 23 Nisan/ 24 Temmuz 1923 tarihlerinde oldu.
a) Birinci görüşme: 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan Konferansı’nda TBMM Hükûmeti’nin amacını İsmet Paşa şöyle dile getirdi: “Efendiler! Çok ıstırap çektik, çok kan akıttık, bütün medenî milletler gibi hürriyet ve istiklâl istiyoruz.”
İngilizler; Kapitülasyonlar, Musul-Kerkük, Boğazlar için di-rettiklerinden görüşmeler kısa bir süre için sona erdi. TBMM. Hükûmeti bu süreçte 17 Şubat - 4 Mart 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni toplayarak, millî ekonominin temelini attı. 16 Nisan’da I. BMM dağılarak, seçim kararı alındı.
b) İkinci görüşme: M.Kemal Paşa Türk Ordusu’na savaş hazırlıklarının başlamasını emredince, Sovyetler Birliği de Tür-kiye'nin yanında savaşa gireceğini duyurunca; yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri, azınlık temsilcileri de Türkler lehine arabulucu olunca barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi Lozan’a davet ettiler
23 Nisan'da başlayan görüşmeler, taraflar arasında karşılıklı verilen ödünlerle 24 Temmuz 1923'e kadar devam etti. Siyasî konular daha kolay çözülürken, ekonomik konular yine sert tartışmalara yol açtı. Yunanlılarla savaş tazminatı, İngilizlerin avukatlığıyla ortamı gererken, İnönü ile Rauf Bey’in de arasını açtı. Alınan her kararda M. Kemal Paşa, İnönü’yü yönlendirerek Yunanlılardan tazminat olarak Karaağaç istasyonu alındı.
3- KATILANLAR
Lozan görüşmeleri 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentindeki Rumine Sarayı'nda; TBMM temsilcileri, Bir-leşik Krallık, İtalya, Fransa, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya tarafından imzalandı. ABD, Lozan’da dayattığı Batı Ermenistan ve üs isteği kabul edilme-yince, kapalı oturumla antlaş-mayı onaylamadı. Fransızca yazı-lan antlaşma metni, 143 maddeydi.
24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanarak, onay-lanmak üzere taraf ülkelerin meclislerine gönderildi. Tür-kiye 23 Ağustos 1923'te, Yunanistan 25 Ağustos 1923'te, İtalya 12 Mart 1924'te, Japonya 15 Mayıs 1924'te, Birleşik Krallık 16 Temmuz 1924’te antlaşmayı onayladı. Antlaşma, onay belgele-rinin resmi olarak Paris'e iletilmesinden sonra 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girdi. ABD ise dayattığı Batı Ermenistan ve üs isteği kabul edilmediği için antlaşmayı onaylamadı.
5- LOZAN’DA GÖRÜŞÜLEN KONULAR VE ALINAN KARARLAR
A-Sınırlar:
Suriye Sınırı: 1921 Ankara Anlaşması’ndaki sınır onaylandı.
Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda Birleşik Krallık - Türkiye kendi aralarında anlaşacaklar.
Türk-Yunan Sınırı: Sınır Misak-I Milliye göre çözüldü. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu Yunanistan’ın savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verildi.
Adalar; 12 Ada 1912 Uşi Antlaşmasına göre İtalya’da kaldı. Ege adaları Yunanistan’da 1913 Londra ve Atina Antlaşmala-rında olduğu gibi askeri amaçlarla kullanılmamak şartıyla kaldı. Anadolu kıyısına üç milden az mesafede bulunan adalar ile Bozcaada, Gökçeada, Tavşan adası Türkiye’de kaldı.
Lozan'da, Barış Antlaşmasının yanı sıra bir de Trakya Sınırına İlişkin Sözleşme imzalandı. Bununla Türk-Bulgar ve Türk-Yunan sınırının her iki tarafında yaklaşık 30 km genişliğinde askerlikten arındırılmış bir bölge oluşturuldu. (1938’de ordumuz Edirne ve sınıra kadar olan yerlere girdi.)
Türkiye-İran Sınırı: 17 Mayıs 1639’da Safevi Devleti ile imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’na göre belirlendi.
B-Kapitülasyonlar: Osmanlı ekonomisini batıran, adlî, malî ve eğitim alanlarında her vesileyle içişlerimize burunlarını sokmalarına yol açan Kapitülasyonların tamamı kaldırıldı.
C-Azınlıklar: Lozan’da azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiç-bir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Batı Trakya’daki Türklerle, İstanbul’daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler’in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.
D-Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nede-niyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Türkiye, tamirat bedeli olarak Yunanistan’dan 4 milyon altın talep etti, ancak bu istek reddedildi. 59. maddeyle Yunanistan savaş suçu işlediğini kabul ederek savaş tazminatı olarak Karaağaç bölgesini verdi.
E-Osmanlı'nın borçları: Borçlar imparatorluktan ayrılan dev-letler arasında paylaştırıldı. Türkiye'ye düşen bölümün taksit-lendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesi kararlaştırıldı. Yö-netimdeki yenik devletler çıkartılarak, kurumun yeni görevlerle devamı sağlandı.
F-Boğazlar: En çok tartışılan Boğazlar konusu geçici çö-zümle halledildi. Askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zama-nında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası as-kersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerle-
rinin girişi yasaklandı. (1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türk yönetimine verildi.)
G-Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.
H-Patrikhane: Ortodoksların dinî merkezi patrikhane ayrıcalıkları kaldırılarak, sadece dinî işleri yerine getirmek şartıyla İstanbul’da kalması kabul edildi. Statüsü hükmü konulmadı
I-Kıbrıs: Kıbrıs 1878 yılında geçici olarak İngilizlere verilmişti. 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı topraklarına katma kararını Osmanlı Devleti tanımamıştı. Türkiye Lozan’da kararı onayladı.
K- İstanbul, Antlaşma onaylandıktan 6 hafta sonra verilecekti.
L-Adalarda Kolluk Kuvveti dışında tahkimat yapılmayacaktı.
6- LOZAN ANTLAŞMASI’NIN ÖNEMİ
O günün koşulları içinde bakılınca Lozan’ın önemi anlaşılır.
1- Misak-ı Millî sınırı Hatay, Boğazlar ve Musul dışında çizildi. Musul, Kürt kartı sonucu kaybedildi. Diğerleri barışla geri alındı.
2- Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan tüm haklarından feragat etti ve karşılığında Müttefik Devletler, Tür-kiye’ nin egemenliği ve bağımsızlığını resmen tanıdı.
3- “Hasta adam” söylemi bitti, 150 yıllık Şark Sorunu Türklerin istediği gibi çözümlendi.
4- Kurtuluş Savaşı ve Devrimler esir milletlere örnek olarak, sömürgeciliğin sonunu getirdi.
5- İktisadî boyunduruk, ülkemizi geri bırakan, Batı’nın her alanda içişlerimize karışmasına yol açan Kapitülayonlar kalktı.
5- Ermeni sorunu bitti.
7- Sevr Antlaşması Türklerin ölüm fermanı, Lozan diriliş, bağımsızlık belgesi, Türkiye’nin tapusudur. Lozan süngü gücüyle kazanıldı.
7- ELEŞTİRİLER
Günümüzde bilen bilmeyen herkes Lozan hakkında ahkâm yürütüyor. Oysa Lozan kimilerinin dediği gibi ne zaferdir, ne de hezimettir. Tarihten habersiz olanlar, 19.asır sonlarında başlayan Türk Kadın Haklarını bile Lozan’a bağlıyor. Bazıları da papağan gibi başta adalar olmak üzere çok taviz verildiğini, toprak kaybedildiğini ileri sürüyor.
Misak-ı Millî sınırları konusunda taviz verilse de; Almanya ve Bulgaristan’ın imzaladıkları barıştan memnun olmadıkları, İngiltere’ nin anlaşmayı sabote etmek için sürekli tehditler sa-vurduğu, toplantıları terk ettiği, sömürgelerden yeniden asker topladığı o günün koşullarında, Gazi Paşa zamanı geldiğinde taviz verdiği toprakları; zafer kazanmış, öngörü sahibi bir lider olarak geri alacağını biliyordu.
Lozan’dan sonra Türk Ordusu Musul - Kerkük üzerine yü-rümeye hazırlanırken, İngilizler’in çıkarttığı din görünümlü, aslında siyasî amaçlı Şeyh Sait İsyanı nedeniyle ordu iki ateş arasında kalmasın diye, şartlı olarak Musul’u Irak’a bıraktı. Hatay’ı ise şartlar oluştuğun-da, hasta olmasına rağmen 1938’de bağımsızlığına kavuşturdu. Boğazlar Meselesini de Avrupa’da savaş rüzgârları eserken 1936’da Montrö Antlaşması ile çözdü.
Herkes Adalar için Lozan’ı suçluyor. Oniki Ada, Trablusgarp Savaşı sonunda 1912 Uşi Antlaşması ile İtalya’ya verilmişti. Diğerleri Balkan Savaşı sonunda 1913 Londra Antlaşması’na göre Batı Trakya ile elden çıkmıştı. Lozan görüşmelerinde Adalar gündeme getirilmedi. Gazi Paşa onları da almak için uygun zamanı kolluyordu, ama ömrü yetmedi. II. Dünya Savaşı sona ererken, İtalya çekildiğinde adalara girilebilirdi. Yunanlılar, 1947 Paris Antlaşması’nda her zamanki gibi savaşmadan toprak kazandı. Hem Lozan, hem Paris Antlaşmalarında; Adalarda Kolluk Kuvvetleri dışında silahlı kuvvet bulundurulmaması ve tahkimat yapılmaması karara bağlandı. Yunanistan’a beleşten konup, barut fıçısına dönüştürdüğü Adalar için şimdi hesap sorulmalı! ABD, Lozan’da dayattığı Batı Ermenistan ve üs isteği kabul edilmeyince, kapalı oturumla antlaşmayı onaylamadı. Muradına 2022’de erişti. Türkiye korkusundan Yunanistan tüm adaları ABD üslerine açarak, Ege’de Türk uçaklarını taciz etmeye, radarlara kilit atmaya başladı. Fıtratları hiç değişmiyor... Bir devlete sırtlarını dayadılar mı, hemen Türk düşmanlıkları bileniyor. 623 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesiyle yüzleşen TBMM Hükûmeti temsilcilerinin Lozan’da yaşadıkları, aslında Türkler’in ma’kus talihinin bir devamıydı. Savaş meydanlarında kazanılan birçok zaferin meyvelerini Türkler masa başında tam alamıyor.
8- ZAFERLERİ MASA BAŞINDA KAYBETMEK!
Tarihimiz boyunca savaş meydanında kazandığımız zaferleri, iyi niyetimizden kaynaklanan bir psikolojiyle masa başında kaybetmiş, meyvelerini tam olarak toplayamamışızdır. Ne zaman Lozan tartışmaları başlasa; geçmiş gözümün önünde resmî geçide başlar, nice zaferin özellikle XVIII. asırdan itibaren Batı’nın sinsi, iki yüzlü siyasetleri nedeniyle masa başındaki kaybını esefle hatırlarım. Bir çırpıda hatırladığım olaylar şunlardır:
-Asya Hun Kağanı Mete Han (MÖ.209-174), Çinlilerle yaptığı savaşları kazandığı halde, vergi ile yetinerek Çin’den toprak almadı. Bu anlayışta Çin’in yoğun kalabalık nüfusu arasında Türklerin asimile olması endişesi yatıyordu.
-Avrupa Hun Hakanı Attilâ, 452 yılında Roma kapılarına dayandığında onu durduracak hiçbir güç yokken, Papa’nın yalvarması üzerine geri döndü. Bazı kaynaklar, ordusunda veba salgını başladığında geri döndüğünü yazsa da, Romalılar durumu bilmiyordu. Roma’nın kapılarına dayanmışken, geri dönmesi Papa’nın ona yalvarmasının gururunu okşamasından kaynak-lanıyordu.
-Büyük Selçuklu Hakanı Alparslan’ın, 1071’de Malazgirt’te Bizans’ın 200 bin kişilik toplama ordusunu, dörtte biri kuvvetle yenerken, zafer sonunda imzaladığı anlaşma ise zaferin büyüklüğüne göre çok hafif koşullar içeriyordu. Birkaç kale, savaş tazminatı ve akrabalık kurulmasını kapsayan antlaşma yürürlükte kalsaydı, bugün Anadolu’da olmayacaktık. Alparslan’ın yanında kayınpederi Sav Tekin ve Başveziri Nizam’ülmülk gibi dönemin usta siyasetçileri varken, zaferi masa başında bırakmasında Doğu Roma’yı dize getirmenin gururunu okşadığı ve Doğu sınınırında Karahanlılarla anlaşmazlık ile sapkın İsmailî (Haşaşin) fedailerinin sinsi çalışmalarının bu koşullarda barış yapmasında etkili olduğunda kaynaklar müttefik. Romen Diyo-jen başkentine dönerken, tahttan indirilip, anlaşma yeni impara-tor tarafından tanınmadı. Bu ilâhi lütûf karşısında, Türk ko-mutanlara Anadolu’nun Fethi buyruğu verildi. On yılda Beylik-ler, Anadolu Selçuklu Devleti, Adalar (Ege) Denizi kıyılarında ilk Türk Derya Beyliği kuruldu. Eğer o anlaşma yürürlükte kal-saydı, bugün Anadolu’da olmayacaktık. İkinci Malazgirt sayılan ve Bizans Ordusunun yok edildiği 1176 Miryokefalon Zaferini kazanan II.Kılıç Arslan da vaziyeti kavramadan gece karanlığında çok hafif koşullu bir barış antlaşması yaptı. Sabahleyin zaferin önemini kavradığında çok geçti.
-Haçlı Seferleri sırasında Batılıların kaypak, kalleş, ikiyüzlü siya-setleri ile tanışan Türkler, yeri geldiğinde Bizanslıları onla-ra karşı korudular ve dişe diş bir siyaset uyguladılar.
-Osmanlıların Balkanlar’da kolay ilerlemesi ve 558 yıl orayı yönetmeleri, adil yönetimden kaynaklandığı gibi, Balkan halklarının Katolikler ve Yahudi Venediklilerden çok çekmeleriydi.
Duraklama Dönemine girildiğinde, doğuda İran, batıda Avusturya, kuzeybatıda ise Rusya ile savaşıldı. Sömürgecilik yarışında birbiriyle uğraşan Batı Avrupa Devletleri ise çıkarlarına göre kâh Osmanlıyı, kâh karşıtlarını destekliyordu.
-1711’de Rus ordusu Prut bataklığında sarılıp, yok edilmek üzereyken, Çariçe Katerina’nın Sadrazam Baltacı Mehmet Pa-şa’yı çadırında ziyaret ettikten sonra savaşa son verilerek Prut Antlaşmasının yapılması da, masa başında kaybedilen zaferler arasında yer alır. Kimi Baltacı’nın zayıf yönlerine durumu yorarken, kimi de serkeşleşen yeniçerilere güvenmemesini kaydeder.
-1789 Fransız İhtilâli’nin yaydığı milliyetçilik akımı ve Rusya’nın Akdeniz’e inmek için güttüğü Panislâvist siyaset Balkan milletleri arasında millî devlet kurma fikrini yayınca, 1800’lerde Balkanlarda başlayan isyanlar her seferinde bastırıldı. Bir yandan Rusya, bir yan-dan Avusturya; Osmanlılarla savaşa tutuşunca Fransa ve İngiltere çıkarlarına göre arabulucu rolüyle araya girdi. Hem kendilerine rakip olarak gördükleri Rusya’nın Balkanlar aracılığıyla Akdeniz’e inmesini önlemek, hem de Osmanlıları kendilerine bağımlı kılmak için her dümeni çevirmeye başladılar.
Komşularının “Itrek, bele idrâk/İdraksiz Türkler” deyimini Batı da masa başında çok kullandı. Oysa duygusal hareket eden Türklerin bu zaafı hep iyi niyetten kaynaklanıyor. En son Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra, Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi için NATO ve Yunanistan tarafından verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı.
9-SONUÇ
Günümüzde de aynı koşullar yine yaşanıyor, ama bu kez karşılarında, geçmişten aldığı derslerle onlarla aynı dilden konuşan biri var! Batı 5.Kolu kullanarak meydan okuyan Türkiye’yi içten bölmeye çalışıyor. Cumhuraşkanımız ve Atatürk’e Yahudi kökenli diye saldırılıyor. Atatürk’ün yaptıklarını eleştirenler de Cumhuriyet Destanı kitabımı okumalı! Atatürk Devrimleri gökten zembille inmedi, hepsi Osmanlı Islâhatlarının devamı, hepsi öze/asıl değerlere dönüştü… Bir kurganda bulunan Göktürk Tigin’ine ait Altın Adam elbisesi Türklerin asıl giysisi hakkında fikir verir. 2022 yılında İlteriş Kutluk Kağan’ın mezarının bulunmasıyla pantolon, ceket, şapkanın Türk buluşu olduğu yine gündeme geldi. O sırada Yunanlılar ve Batılılar sadece kumaşa sarınıyordu Kurganın etrafındaki aslanlar ile Anıtkabir’deki aslanlı yolun benzerliği de özün aynı kaldığının kanıtıdır. Latin harflerinin de esası Türk tamgalarından oluşuyor. Göktürk Alfabesi, MÖ.700 yıllarına ait Etrüsk yazısı ve onlardan 3000 yıl daha eski Sümer yazısı ile bağlantılı olduğu görülür. Diğer devrimlerde de özün yüzeye çıkarıldığını görüyoruz.
Atatürk bizim millî liderimizdir. Ona atılan iftiralar milletimize atılmış sayılır. Bu konuda 5. Kolun çift yanlı tuzaklarına düşmemek gerek… Hem bağımsızlık hareketlerinin Lideri Atatürk’e, hem Batı’ nın dümen suyunda gitmeyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a sosyal medyada yağdırılan hakaretler, atılan iftiraların kaynağı aynıdır.
100 yıl önce Batı’nın son Haçlı Seferinin plânlarını bozan Türk Kurtuluş Savaşı, günümüzde siyasal ve ekonomik alanda farklı yöntemlerle verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız siyasetini engellemeye çalışan sözde dost, müttefik Batı’dan her türlü kötülük beklenebilir. 100 yıl öncesi bunun aynasıdır.
“Devletler arasında dostluk yoktur! Çıkara göre ilişki kurulur…”
Kaynak-Ayten Başabaş Dirier : TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI,2023- Ayyıldız yayınevi
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayten Başabaş Dirier
Lozan Antlaşması, Önemi, Eleştiriler
24 Temmuz 1923
“Türkler, Bağımsızlık Savaşı sayesinde, empoze edilmiş
bir barış antlaşması yerine “müzakere” sonucu taraflarca
kabul edilmiş bir antlaşma imzalamayı başardılar.”
Dankwart A.Rustow
*
Lozan Antlaşması Türk Kurtuluş Savaşı’nı sona erdiren bir antlaşma olsa da, gerçekte Türklerin her şeyiyle boyun eğip, teslim olduğu I.Dünya Savaşını da Türkler için sona erdiriyordu. TBMM Hükûmeti, Lozan’da sadece Anadolu'ya saldıran Yunanlarla değil, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni mağ-lup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaştı ve 623 yıllık impa-ratorluğun tasfiye davalarıyla da yüzleşmek zorunda kaldı.
1914-1918 yılları arasında süren I. Dünya Savaşı'nın galibi İtilâf Devletleri, mağlup İttifak Devletleri ile hesaplaşmalarını bitirmiş, 1920 yazına gelindiğinde savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. İtilâf Devletleri, mağlup İttifak Devletlerine istedikleri koşul-larda antlaşma metinlerini imzalattılar.
-Almanya’ya 28 Haziran 1919'da Versay’da,
-Bulgaristan’a 27 Kasım 1919'da Neuilly’de,
-Avusturya’ya 10 Eylül 1919'da Saint Germain’de,
-Macaristan’a da 4.VI.1920'de Trianon’da barış imzalanmıştı.
Ancak savaşı iki yıl uzatan Osmanlı İmparatorluğu’nu ta-mamen tarihe gömmek istediklerinden barış görüşmelerinden bir sonuç alınamamıştı. 18-26 Nisan 1920’de İtalya’daki San Remo Konferan-sı’nda son şeklini verdikleri barış antlaşmasını, 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris’in Sevr banliyösünde Osmanlı Heyetine imzalattılar. Fakat anlaşmayı onaylayacak Osmanlı Mebusan Meclisi’ ni dağıttıkları için anlaşma ölü doğmuş bir çocuktan farksızdı. TBMM. Türk topraklarının paylaşıldığı, bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı Sevr Antlaş-ması’nı tanımadığı gibi imzalayan heyet ile Damat Ferit Paşa'yı vatan haini ilan edip, idama mahkûm etti.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra, 11 Ekim 1922’de İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti Mudanya Ateşkesini (Mütarekesi) imzalayarak savaş durduruldu.
1- HAZIRLIKLAR
28 Ekim 1922'de İtilâf Devletleri, TBMM Hükûmeti'ni Lo-zan’da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Barış şartlarını gö-rüşmek için Konferansa önce Başvekil Rauf Bey (Orbay) katılmak istedi. Fakat Mustafa Kemal Paşa Mondros Ateşkesi’nde olduğu gibi tuzaklarına düşmemesi için, onun yerine, Mudanya’da ‘sert bir ceviz’ olduğunu kanıtlayan İsmet Paşa’nın katılmasını uygun gördü. Dışişleri Bakanı yapılan İsmet Paşa çalışmalara başlarken, İtilaf Devletleri Lozan’a İstanbul Hükûmeti’ni de davet ettiler. Amaç Türkleri birbirine düşürerek, istedikleri kararları çıkart-maktı. TBMM Hükûmeti, 1 Kasım 1922'de Saltanatı kaldırarak tepkisini gösterdi.
2- GÖRÜŞMELER
Lozan Barış görüşmeleri başladığında Batılılar, özellikle İn-gilizler tüm kurnazlıklarıyla isteklerini kabul ettirmek için uğ-raştılar. Bu nedenle barış çabaları aylarca sürdü. I. Görüşme 20 Kasım 1922 / 4 Şubat 1923; II. Görüşme 23 Nisan/ 24 Temmuz 1923 tarihlerinde oldu.
a) Birinci görüşme: 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan Konferansı’nda TBMM Hükûmeti’nin amacını İsmet Paşa şöyle dile getirdi: “Efendiler! Çok ıstırap çektik, çok kan akıttık, bütün medenî milletler gibi hürriyet ve istiklâl istiyoruz.”
İngilizler; Kapitülasyonlar, Musul-Kerkük, Boğazlar için di-rettiklerinden görüşmeler kısa bir süre için sona erdi. TBMM. Hükûmeti bu süreçte 17 Şubat - 4 Mart 1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni toplayarak, millî ekonominin temelini attı. 16 Nisan’da I. BMM dağılarak, seçim kararı alındı.
b) İkinci görüşme: M.Kemal Paşa Türk Ordusu’na savaş hazırlıklarının başlamasını emredince, Sovyetler Birliği de Tür-kiye'nin yanında savaşa gireceğini duyurunca; yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri, azınlık temsilcileri de Türkler lehine arabulucu olunca barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi Lozan’a davet ettiler
23 Nisan'da başlayan görüşmeler, taraflar arasında karşılıklı verilen ödünlerle 24 Temmuz 1923'e kadar devam etti. Siyasî konular daha kolay çözülürken, ekonomik konular yine sert tartışmalara yol açtı. Yunanlılarla savaş tazminatı, İngilizlerin avukatlığıyla ortamı gererken, İnönü ile Rauf Bey’in de arasını açtı. Alınan her kararda M. Kemal Paşa, İnönü’yü yönlendirerek Yunanlılardan tazminat olarak Karaağaç istasyonu alındı.
3- KATILANLAR
Lozan görüşmeleri 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentindeki Rumine Sarayı'nda; TBMM temsilcileri, Bir-leşik Krallık, İtalya, Fransa, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya tarafından imzalandı. ABD, Lozan’da dayattığı Batı Ermenistan ve üs isteği kabul edilme-yince, kapalı oturumla antlaş-mayı onaylamadı. Fransızca yazı-lan antlaşma metni, 143 maddeydi.
4- LOZAN ANTLAŞMASI’NIN ÖNEMLİ MADDELERİ
1. Türkiye’nin sınırlarının belirlenmesi(Misak-ı Millî)
2. Osmanlı Devleti'nden kalan borçlar,
3. Kapitülasyonlar
4. Savaş tazminatı,
5. Boğazlar meselesi,
6. Patrikhane
7. Azınlıkların durumu,
8. Yabancı okulların durumu
24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanarak, onay-lanmak üzere taraf ülkelerin meclislerine gönderildi. Tür-kiye 23 Ağustos 1923'te, Yunanistan 25 Ağustos 1923'te, İtalya 12 Mart 1924'te, Japonya 15 Mayıs 1924'te, Birleşik Krallık 16 Temmuz 1924’te antlaşmayı onayladı. Antlaşma, onay belgele-rinin resmi olarak Paris'e iletilmesinden sonra 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girdi. ABD ise dayattığı Batı Ermenistan ve üs isteği kabul edilmediği için antlaşmayı onaylamadı.
5- LOZAN’DA GÖRÜŞÜLEN KONULAR VE ALINAN KARARLAR
A-Sınırlar:
Suriye Sınırı: 1921 Ankara Anlaşması’ndaki sınır onaylandı.
Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda Birleşik Krallık - Türkiye kendi aralarında anlaşacaklar.
Türk-Yunan Sınırı: Sınır Misak-I Milliye göre çözüldü. Meriç Nehri'nin batısındaki Karaağaç istasyonu Yunanistan’ın savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verildi.
Adalar; 12 Ada 1912 Uşi Antlaşmasına göre İtalya’da kaldı. Ege adaları Yunanistan’da 1913 Londra ve Atina Antlaşmala-rında olduğu gibi askeri amaçlarla kullanılmamak şartıyla kaldı. Anadolu kıyısına üç milden az mesafede bulunan adalar ile Bozcaada, Gökçeada, Tavşan adası Türkiye’de kaldı.
Lozan'da, Barış Antlaşmasının yanı sıra bir de Trakya Sınırına İlişkin Sözleşme imzalandı. Bununla Türk-Bulgar ve Türk-Yunan sınırının her iki tarafında yaklaşık 30 km genişliğinde askerlikten arındırılmış bir bölge oluşturuldu. (1938’de ordumuz Edirne ve sınıra kadar olan yerlere girdi.)
Türkiye-İran Sınırı: 17 Mayıs 1639’da Safevi Devleti ile imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’na göre belirlendi.
B-Kapitülasyonlar: Osmanlı ekonomisini batıran, adlî, malî ve eğitim alanlarında her vesileyle içişlerimize burunlarını sokmalarına yol açan Kapitülasyonların tamamı kaldırıldı.
C-Azınlıklar: Lozan’da azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiç-bir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Batı Trakya’daki Türklerle, İstanbul’daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler’in mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.
D-Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nede-niyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Türkiye, tamirat bedeli olarak Yunanistan’dan 4 milyon altın talep etti, ancak bu istek reddedildi. 59. maddeyle Yunanistan savaş suçu işlediğini kabul ederek savaş tazminatı olarak Karaağaç bölgesini verdi.
E-Osmanlı'nın borçları: Borçlar imparatorluktan ayrılan dev-letler arasında paylaştırıldı. Türkiye'ye düşen bölümün taksit-lendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesi kararlaştırıldı. Yö-netimdeki yenik devletler çıkartılarak, kurumun yeni görevlerle devamı sağlandı.
F-Boğazlar: En çok tartışılan Boğazlar konusu geçici çö-zümle halledildi. Askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zama-nında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası as-kersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerle-
rinin girişi yasaklandı. (1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türk yönetimine verildi.)
G-Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.
H-Patrikhane: Ortodoksların dinî merkezi patrikhane ayrıcalıkları kaldırılarak, sadece dinî işleri yerine getirmek şartıyla İstanbul’da kalması kabul edildi. Statüsü hükmü konulmadı
I-Kıbrıs: Kıbrıs 1878 yılında geçici olarak İngilizlere verilmişti. 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı topraklarına katma kararını Osmanlı Devleti tanımamıştı. Türkiye Lozan’da kararı onayladı.
K- İstanbul, Antlaşma onaylandıktan 6 hafta sonra verilecekti.
L-Adalarda Kolluk Kuvveti dışında tahkimat yapılmayacaktı.
6- LOZAN ANTLAŞMASI’NIN ÖNEMİ
O günün koşulları içinde bakılınca Lozan’ın önemi anlaşılır.
1- Misak-ı Millî sınırı Hatay, Boğazlar ve Musul dışında çizildi. Musul, Kürt kartı sonucu kaybedildi. Diğerleri barışla geri alındı.
2- Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan tüm haklarından feragat etti ve karşılığında Müttefik Devletler, Tür-kiye’ nin egemenliği ve bağımsızlığını resmen tanıdı.
3- “Hasta adam” söylemi bitti, 150 yıllık Şark Sorunu Türklerin istediği gibi çözümlendi.
4- Kurtuluş Savaşı ve Devrimler esir milletlere örnek olarak, sömürgeciliğin sonunu getirdi.
5- İktisadî boyunduruk, ülkemizi geri bırakan, Batı’nın her alanda içişlerimize karışmasına yol açan Kapitülayonlar kalktı.
5- Ermeni sorunu bitti.
7- Sevr Antlaşması Türklerin ölüm fermanı, Lozan diriliş, bağımsızlık belgesi, Türkiye’nin tapusudur. Lozan süngü gücüyle kazanıldı.
7- ELEŞTİRİLER
Günümüzde bilen bilmeyen herkes Lozan hakkında ahkâm yürütüyor. Oysa Lozan kimilerinin dediği gibi ne zaferdir, ne de hezimettir. Tarihten habersiz olanlar, 19.asır sonlarında başlayan Türk Kadın Haklarını bile Lozan’a bağlıyor. Bazıları da papağan gibi başta adalar olmak üzere çok taviz verildiğini, toprak kaybedildiğini ileri sürüyor.
Misak-ı Millî sınırları konusunda taviz verilse de; Almanya ve Bulgaristan’ın imzaladıkları barıştan memnun olmadıkları, İngiltere’ nin anlaşmayı sabote etmek için sürekli tehditler sa-vurduğu, toplantıları terk ettiği, sömürgelerden yeniden asker topladığı o günün koşullarında, Gazi Paşa zamanı geldiğinde taviz verdiği toprakları; zafer kazanmış, öngörü sahibi bir lider olarak geri alacağını biliyordu.
Lozan’dan sonra Türk Ordusu Musul - Kerkük üzerine yü-rümeye hazırlanırken, İngilizler’in çıkarttığı din görünümlü, aslında siyasî amaçlı Şeyh Sait İsyanı nedeniyle ordu iki ateş arasında kalmasın diye, şartlı olarak Musul’u Irak’a bıraktı. Hatay’ı ise şartlar oluştuğun-da, hasta olmasına rağmen 1938’de bağımsızlığına kavuşturdu. Boğazlar Meselesini de Avrupa’da savaş rüzgârları eserken 1936’da Montrö Antlaşması ile çözdü.
Herkes Adalar için Lozan’ı suçluyor. Oniki Ada, Trablusgarp Savaşı sonunda 1912 Uşi Antlaşması ile İtalya’ya verilmişti. Diğerleri Balkan Savaşı sonunda 1913 Londra Antlaşması’na göre Batı Trakya ile elden çıkmıştı. Lozan görüşmelerinde Adalar gündeme getirilmedi. Gazi Paşa onları da almak için uygun zamanı kolluyordu, ama ömrü yetmedi. II. Dünya Savaşı sona ererken, İtalya çekildiğinde adalara girilebilirdi. Yunanlılar, 1947 Paris Antlaşması’nda her zamanki gibi savaşmadan toprak kazandı. Hem Lozan, hem Paris Antlaşmalarında; Adalarda Kolluk Kuvvetleri dışında silahlı kuvvet bulundurulmaması ve tahkimat yapılmaması karara bağlandı. Yunanistan’a beleşten konup, barut fıçısına dönüştürdüğü Adalar için şimdi hesap sorulmalı! ABD, Lozan’da dayattığı Batı Ermenistan ve üs isteği kabul edilmeyince, kapalı oturumla antlaşmayı onaylamadı. Muradına 2022’de erişti. Türkiye korkusundan Yunanistan tüm adaları ABD üslerine açarak, Ege’de Türk uçaklarını taciz etmeye, radarlara kilit atmaya başladı. Fıtratları hiç değişmiyor... Bir devlete sırtlarını dayadılar mı, hemen Türk düşmanlıkları bileniyor. 623 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesiyle yüzleşen TBMM Hükûmeti temsilcilerinin Lozan’da yaşadıkları, aslında Türkler’in ma’kus talihinin bir devamıydı. Savaş meydanlarında kazanılan birçok zaferin meyvelerini Türkler masa başında tam alamıyor.
8- ZAFERLERİ MASA BAŞINDA KAYBETMEK!
Tarihimiz boyunca savaş meydanında kazandığımız zaferleri, iyi niyetimizden kaynaklanan bir psikolojiyle masa başında kaybetmiş, meyvelerini tam olarak toplayamamışızdır. Ne zaman Lozan tartışmaları başlasa; geçmiş gözümün önünde resmî geçide başlar, nice zaferin özellikle XVIII. asırdan itibaren Batı’nın sinsi, iki yüzlü siyasetleri nedeniyle masa başındaki kaybını esefle hatırlarım. Bir çırpıda hatırladığım olaylar şunlardır:
-Asya Hun Kağanı Mete Han (MÖ.209-174), Çinlilerle yaptığı savaşları kazandığı halde, vergi ile yetinerek Çin’den toprak almadı. Bu anlayışta Çin’in yoğun kalabalık nüfusu arasında Türklerin asimile olması endişesi yatıyordu.
-Avrupa Hun Hakanı Attilâ, 452 yılında Roma kapılarına dayandığında onu durduracak hiçbir güç yokken, Papa’nın yalvarması üzerine geri döndü. Bazı kaynaklar, ordusunda veba salgını başladığında geri döndüğünü yazsa da, Romalılar durumu bilmiyordu. Roma’nın kapılarına dayanmışken, geri dönmesi Papa’nın ona yalvarmasının gururunu okşamasından kaynak-lanıyordu.
-Büyük Selçuklu Hakanı Alparslan’ın, 1071’de Malazgirt’te Bizans’ın 200 bin kişilik toplama ordusunu, dörtte biri kuvvetle yenerken, zafer sonunda imzaladığı anlaşma ise zaferin büyüklüğüne göre çok hafif koşullar içeriyordu. Birkaç kale, savaş tazminatı ve akrabalık kurulmasını kapsayan antlaşma yürürlükte kalsaydı, bugün Anadolu’da olmayacaktık. Alparslan’ın yanında kayınpederi Sav Tekin ve Başveziri Nizam’ülmülk gibi dönemin usta siyasetçileri varken, zaferi masa başında bırakmasında Doğu Roma’yı dize getirmenin gururunu okşadığı ve Doğu sınınırında Karahanlılarla anlaşmazlık ile sapkın İsmailî (Haşaşin) fedailerinin sinsi çalışmalarının bu koşullarda barış yapmasında etkili olduğunda kaynaklar müttefik. Romen Diyo-jen başkentine dönerken, tahttan indirilip, anlaşma yeni impara-tor tarafından tanınmadı. Bu ilâhi lütûf karşısında, Türk ko-mutanlara Anadolu’nun Fethi buyruğu verildi. On yılda Beylik-ler, Anadolu Selçuklu Devleti, Adalar (Ege) Denizi kıyılarında ilk Türk Derya Beyliği kuruldu. Eğer o anlaşma yürürlükte kal-saydı, bugün Anadolu’da olmayacaktık. İkinci Malazgirt sayılan ve Bizans Ordusunun yok edildiği 1176 Miryokefalon Zaferini kazanan II.Kılıç Arslan da vaziyeti kavramadan gece karanlığında çok hafif koşullu bir barış antlaşması yaptı. Sabahleyin zaferin önemini kavradığında çok geçti.
-Haçlı Seferleri sırasında Batılıların kaypak, kalleş, ikiyüzlü siya-setleri ile tanışan Türkler, yeri geldiğinde Bizanslıları onla-ra karşı korudular ve dişe diş bir siyaset uyguladılar.
-Osmanlıların Balkanlar’da kolay ilerlemesi ve 558 yıl orayı yönetmeleri, adil yönetimden kaynaklandığı gibi, Balkan halklarının Katolikler ve Yahudi Venediklilerden çok çekmeleriydi.
Duraklama Dönemine girildiğinde, doğuda İran, batıda Avusturya, kuzeybatıda ise Rusya ile savaşıldı. Sömürgecilik yarışında birbiriyle uğraşan Batı Avrupa Devletleri ise çıkarlarına göre kâh Osmanlıyı, kâh karşıtlarını destekliyordu.
-1711’de Rus ordusu Prut bataklığında sarılıp, yok edilmek üzereyken, Çariçe Katerina’nın Sadrazam Baltacı Mehmet Pa-şa’yı çadırında ziyaret ettikten sonra savaşa son verilerek Prut Antlaşmasının yapılması da, masa başında kaybedilen zaferler arasında yer alır. Kimi Baltacı’nın zayıf yönlerine durumu yorarken, kimi de serkeşleşen yeniçerilere güvenmemesini kaydeder.
-1789 Fransız İhtilâli’nin yaydığı milliyetçilik akımı ve Rusya’nın Akdeniz’e inmek için güttüğü Panislâvist siyaset Balkan milletleri arasında millî devlet kurma fikrini yayınca, 1800’lerde Balkanlarda başlayan isyanlar her seferinde bastırıldı. Bir yandan Rusya, bir yan-dan Avusturya; Osmanlılarla savaşa tutuşunca Fransa ve İngiltere çıkarlarına göre arabulucu rolüyle araya girdi. Hem kendilerine rakip olarak gördükleri Rusya’nın Balkanlar aracılığıyla Akdeniz’e inmesini önlemek, hem de Osmanlıları kendilerine bağımlı kılmak için her dümeni çevirmeye başladılar.
Komşularının “Itrek, bele idrâk/İdraksiz Türkler” deyimini Batı da masa başında çok kullandı. Oysa duygusal hareket eden Türklerin bu zaafı hep iyi niyetten kaynaklanıyor. En son Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra, Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi için NATO ve Yunanistan tarafından verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı.
9-SONUÇ
Günümüzde de aynı koşullar yine yaşanıyor, ama bu kez karşılarında, geçmişten aldığı derslerle onlarla aynı dilden konuşan biri var! Batı 5.Kolu kullanarak meydan okuyan Türkiye’yi içten bölmeye çalışıyor. Cumhuraşkanımız ve Atatürk’e Yahudi kökenli diye saldırılıyor. Atatürk’ün yaptıklarını eleştirenler de Cumhuriyet Destanı kitabımı okumalı! Atatürk Devrimleri gökten zembille inmedi, hepsi Osmanlı Islâhatlarının devamı, hepsi öze/asıl değerlere dönüştü… Bir kurganda bulunan Göktürk Tigin’ine ait Altın Adam elbisesi Türklerin asıl giysisi hakkında fikir verir. 2022 yılında İlteriş Kutluk Kağan’ın mezarının bulunmasıyla pantolon, ceket, şapkanın Türk buluşu olduğu yine gündeme geldi. O sırada Yunanlılar ve Batılılar sadece kumaşa sarınıyordu Kurganın etrafındaki aslanlar ile Anıtkabir’deki aslanlı yolun benzerliği de özün aynı kaldığının kanıtıdır. Latin harflerinin de esası Türk tamgalarından oluşuyor. Göktürk Alfabesi, MÖ.700 yıllarına ait Etrüsk yazısı ve onlardan 3000 yıl daha eski Sümer yazısı ile bağlantılı olduğu görülür. Diğer devrimlerde de özün yüzeye çıkarıldığını görüyoruz.
Atatürk bizim millî liderimizdir. Ona atılan iftiralar milletimize atılmış sayılır. Bu konuda 5. Kolun çift yanlı tuzaklarına düşmemek gerek… Hem bağımsızlık hareketlerinin Lideri Atatürk’e, hem Batı’ nın dümen suyunda gitmeyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a sosyal medyada yağdırılan hakaretler, atılan iftiraların kaynağı aynıdır.
100 yıl önce Batı’nın son Haçlı Seferinin plânlarını bozan Türk Kurtuluş Savaşı, günümüzde siyasal ve ekonomik alanda farklı yöntemlerle verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız siyasetini engellemeye çalışan sözde dost, müttefik Batı’dan her türlü kötülük beklenebilir. 100 yıl öncesi bunun aynasıdır.
“Devletler arasında dostluk yoktur! Çıkara göre ilişki kurulur…”
Kaynak-Ayten Başabaş Dirier : TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI,2023- Ayyıldız yayınevi