Çocukluk çağı obezitesi, çocukların ve toplumların sağlıklı yarınları üzerinde kritik etkileri olan çok yönlü bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilmektedir. Bu alanda yürütülmekte olan birçok araştırmada çocukluk çağı obezitesine katkıda bulunan çok sayıda faktörü kapsamlı bir şekilde ele alınmasına ve tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgının kontrol edilmesinde etkili bir strateji olarak sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite ve çocukluk çağının erken dönemlerinde başlaması gereken hareket eğitiminin kritik rolünü vurgulanmaktır.
Çocukluk çağı obezitesinin yaygınlığının, genetik, çevresel ve davranışsal faktörlerin karmaşık etkileşiminden karmaşık bir şekilde etkilendiği bilinmektedir. Yapılan araştırma çalışmalarında, genetik yatkınlığın, obeziteye neden olan beslenme ortamları, hareketsiz yaşam tarzları ve sosyoekonomik eşitsizlikler gibi çevresel etkilerle birlikte, çocukluk çağı obezitesinin artan oranlarına önemli ölçüde katkıda bulunduğu vurgulanmaktadır. Tüm bu faktörlerin yanı sıra, ebeveyn ve ailevi davranışların, kültürel normların ve reklamların çocukların beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktiviteleri üzerindeki etkilerinin de çocukluk çağı obezitesinin yaygınlığına ciddi oranlarda etki yapabileceği belirtilmektedir.
Çocukluk çağı obezitesinin önlem ve tedavisine yönelik yaklaşımlarda, çocukların doğal ve dengeli beslenme alışkanlıklarını kazanmasıyla birlikte, hareket eğitiminin rolü temel bir müdahale olarak ortaya çıkmaktadır. Çocukların sağlıklı büyümesi için son derece önem taşıyan, hareket eğitimi yalnızca fiziksel aktivite ve motor beceri gelişimini teşvik etmekle kalmaz, ama aynı zamanda, çocukların yaşam boyu sağlıklı alışkanlıklar kazanmasının öncülüğünü de yapabilmektedir. Buna ek olarak, hareket eğitimini okul müfredatına ve toplum programlarına yerleştirmeyi başarabilen ülkelerde, çocukluk çağı obezitesi ve çocukluk çağı obezitesiyle ilişkilendirilebilecek olan birçok sağlık probleminin ortaya çıkarabileceği komplikasyon (şikâyet) riskinin etkin bir şekilde azaltılabildiği gösterilmektedir.
Çocukluk çağı obezitesinin tüm dünyada kontrol altına alınabilmesi ve aşırı kilo problemine bilimsel ve kalıcı çözümlerin getirilebilmesi için çok yönlü bir yaklaşımın gerekliliği gözden uzak tutulmamalıdır. Mevcut araştırma kanıtları genetik, çevresel ve davranışsal faktörlerin hepsinin çocukluk çağı obezitesinin gelişimiyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Özellikle obeziteye genetik yatkınlığı olan çocukların, yüksek kalorili gıdalarla beslenme alışkanlığı ve fiziksel aktiviteden uzak, hareketsiz bir yaşam tarzı, ekran bağımlığı vb. çevresel faktörlerle etkileşim içinde, aşırı kilo problemiyle karşı karşıya kaldıkları gözlemlenmektedir.
Beslenme faktörlerine ek olarak, çocuğun yaşadığı çevre koşulları da çocukluk çağı obezitesinin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Fiziksel aktivite için güvenli açık alanlara erişimin yanı sıra okullarda ve mahallelerde sağlıklı gıda seçeneklerinin bulunması, bir çocuğun obezite riskini önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Ayrıca, çocukluk çağı obezitesinin psikolojik ve sosyal yönlerinin de varlığı gözden kaçmamalıdır ve çocuklarda aşırı kilo probleminin önlem ve tedavisinde, sosyo-psikolojik faktörlerin de değerlendirilmesinin gerekli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Araştırmalar, aşırı kilolu olmanın getirdiği psikolojik baskısı altında kalan çocuklarda sağlıksız beslenme davranışlarının gelişebileceğini ve kilo alımını daha da kötüleştirebilecek duygusal ve psikolojik sıkıntılar açısından yüksek risk altında kalabileceğini göstermektedir.
Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda, hareketsizlikle ilişkili hastalıkların kontrol altına alınabilmesi için beden eğitimi derslerinin ve düzenli fiziksel aktivite programlarının potansiyel faydaları sıklıkla vurgulanmaktadır. Okullardaki beden eğitimi programları aracılığıyla düzenli fiziksel aktiviteyi teşvik etmenin, yetişkinliğe taşınacak sağlıklı alışkanlıkları aşılamaya yardımcı olabileceği de öngörülmektedir. Çocukluk çağı obezitesi problemi bu bakış açısıyla değerlendirilince, obezite ve aşırı kilonun önlenebilmesi ve tedavisinin sağlanabilmesi için düzenli fizik aktivite alışkanlığının çocuklara erken yaşlarda kazandırılmasının büyük önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır ve kazanılan düzenli egzersiz alışkanlığının uzun vadeli etkisinin de çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Sonuç olarak, çocukluk çağında kazanılacak olan sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz alışkanlığı ve sağlıklı yaşam tarzı seçimlerinden oluşan çok yönlü yaklaşımla, çocukluk çağı obezitesi probleminin çözülebilmesi mümkün olabilecektir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Doç. Dr. Onur Oral
Çocukluk Çağı Obezitesi ve Fiziksel Aktivite
Çocukluk çağı obezitesi, çocukların ve toplumların sağlıklı yarınları üzerinde kritik etkileri olan çok yönlü bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilmektedir. Bu alanda yürütülmekte olan birçok araştırmada çocukluk çağı obezitesine katkıda bulunan çok sayıda faktörü kapsamlı bir şekilde ele alınmasına ve tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgının kontrol edilmesinde etkili bir strateji olarak sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite ve çocukluk çağının erken dönemlerinde başlaması gereken hareket eğitiminin kritik rolünü vurgulanmaktır.
Çocukluk çağı obezitesinin yaygınlığının, genetik, çevresel ve davranışsal faktörlerin karmaşık etkileşiminden karmaşık bir şekilde etkilendiği bilinmektedir. Yapılan araştırma çalışmalarında, genetik yatkınlığın, obeziteye neden olan beslenme ortamları, hareketsiz yaşam tarzları ve sosyoekonomik eşitsizlikler gibi çevresel etkilerle birlikte, çocukluk çağı obezitesinin artan oranlarına önemli ölçüde katkıda bulunduğu vurgulanmaktadır. Tüm bu faktörlerin yanı sıra, ebeveyn ve ailevi davranışların, kültürel normların ve reklamların çocukların beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktiviteleri üzerindeki etkilerinin de çocukluk çağı obezitesinin yaygınlığına ciddi oranlarda etki yapabileceği belirtilmektedir.
Çocukluk çağı obezitesinin önlem ve tedavisine yönelik yaklaşımlarda, çocukların doğal ve dengeli beslenme alışkanlıklarını kazanmasıyla birlikte, hareket eğitiminin rolü temel bir müdahale olarak ortaya çıkmaktadır. Çocukların sağlıklı büyümesi için son derece önem taşıyan, hareket eğitimi yalnızca fiziksel aktivite ve motor beceri gelişimini teşvik etmekle kalmaz, ama aynı zamanda, çocukların yaşam boyu sağlıklı alışkanlıklar kazanmasının öncülüğünü de yapabilmektedir. Buna ek olarak, hareket eğitimini okul müfredatına ve toplum programlarına yerleştirmeyi başarabilen ülkelerde, çocukluk çağı obezitesi ve çocukluk çağı obezitesiyle ilişkilendirilebilecek olan birçok sağlık probleminin ortaya çıkarabileceği komplikasyon (şikâyet) riskinin etkin bir şekilde azaltılabildiği gösterilmektedir.
Çocukluk çağı obezitesinin tüm dünyada kontrol altına alınabilmesi ve aşırı kilo problemine bilimsel ve kalıcı çözümlerin getirilebilmesi için çok yönlü bir yaklaşımın gerekliliği gözden uzak tutulmamalıdır. Mevcut araştırma kanıtları genetik, çevresel ve davranışsal faktörlerin hepsinin çocukluk çağı obezitesinin gelişimiyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Özellikle obeziteye genetik yatkınlığı olan çocukların, yüksek kalorili gıdalarla beslenme alışkanlığı ve fiziksel aktiviteden uzak, hareketsiz bir yaşam tarzı, ekran bağımlığı vb. çevresel faktörlerle etkileşim içinde, aşırı kilo problemiyle karşı karşıya kaldıkları gözlemlenmektedir.
Beslenme faktörlerine ek olarak, çocuğun yaşadığı çevre koşulları da çocukluk çağı obezitesinin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Fiziksel aktivite için güvenli açık alanlara erişimin yanı sıra okullarda ve mahallelerde sağlıklı gıda seçeneklerinin bulunması, bir çocuğun obezite riskini önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Ayrıca, çocukluk çağı obezitesinin psikolojik ve sosyal yönlerinin de varlığı gözden kaçmamalıdır ve çocuklarda aşırı kilo probleminin önlem ve tedavisinde, sosyo-psikolojik faktörlerin de değerlendirilmesinin gerekli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Araştırmalar, aşırı kilolu olmanın getirdiği psikolojik baskısı altında kalan çocuklarda sağlıksız beslenme davranışlarının gelişebileceğini ve kilo alımını daha da kötüleştirebilecek duygusal ve psikolojik sıkıntılar açısından yüksek risk altında kalabileceğini göstermektedir.
Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda, hareketsizlikle ilişkili hastalıkların kontrol altına alınabilmesi için beden eğitimi derslerinin ve düzenli fiziksel aktivite programlarının potansiyel faydaları sıklıkla vurgulanmaktadır. Okullardaki beden eğitimi programları aracılığıyla düzenli fiziksel aktiviteyi teşvik etmenin, yetişkinliğe taşınacak sağlıklı alışkanlıkları aşılamaya yardımcı olabileceği de öngörülmektedir. Çocukluk çağı obezitesi problemi bu bakış açısıyla değerlendirilince, obezite ve aşırı kilonun önlenebilmesi ve tedavisinin sağlanabilmesi için düzenli fizik aktivite alışkanlığının çocuklara erken yaşlarda kazandırılmasının büyük önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır ve kazanılan düzenli egzersiz alışkanlığının uzun vadeli etkisinin de çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Sonuç olarak, çocukluk çağında kazanılacak olan sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz alışkanlığı ve sağlıklı yaşam tarzı seçimlerinden oluşan çok yönlü yaklaşımla, çocukluk çağı obezitesi probleminin çözülebilmesi mümkün olabilecektir.