Atatürk, yüzyılın en büyük dâhisi, essiz bir komutan, bir demokrasi lideri, ekonomist, büyük bir devrimci olmasının yanında çocukları çok severdi. Çocuğu olmamasına rağmen çocuklara karşı adeta sevgi seli gibiydi. Atatürk, çocuk, sözcüğüne bir anlam yükler sevdiklerine “çocuk” diye hitap ederdi.
Atatürk’e göre vatanı korumak çocukları korumakla başlar. Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, her koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmalıdır. Kendi tarihimizde değil, dünya tarihi dahil, çocuklara Atatürk kadar değer veren, ciddiye alan bir lider yok. Hiçbir cumhurbaşkanı bir çocuğu salıncakta sallamadı, bir çocuğu taşıttan kendi elleriyle indirmedi. Bir yabancı konukla birlikteyken yanına çocuk almadı. Bir yetişkini dinlerken gösterdiği ciddiyetle dinlemedi. Hiçbir lider onlarla birlikte denize girmedi, objektiflere poz vermedi. Onlarla gezintilere çıkmadı. Hasan Rıza Soyak bir anısında şunu anlatır: Bir gün çocuk terbiyesinden konuşuyordu, bu konudaki mütalâalarını izah etti: ‘Çoğu ailelerin öteden beri çok kötü bir alışkanlıkları var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar lafa karışınca, sen büyüklerin konusuna karışma der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket... Halbuki tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya; düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifadeye teşvik etmelidirler; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilir. Kısacası, artık çocuklarımızı düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye artık alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıyız. Bence bunlar, çocuk terbiyesinde ana kucağından, en yüksek eğitim ocağına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu suretledir ki, çocuklarımız memlekete yararlı bir vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar.’ Çocukluk yıllarında kendi gerçekliğini görebilen güçlü bir lider elbette ki öngörüsüyle ülke geleceğini gençlere bırakacak kadar onlara güvenmiş ve inanmıştır. Dolaysıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere emanet etti. O, yüz yıl sonrasını görmüş, yıllar önce bugünkü orta doğu ülkeleri hakkında düşüncelerini açıklamış ve onlar bugün birer birer gerçekleşmektedir. Atatürk’ün geleceğimizi emanet ettiği çocuklara, gençlere; aydınlar, yazar, çizer, sanatçı, erk ne yapıyor, ya da yapmak istiyor? Oturup şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz gerekir. Bir toplumda çocuklar, gençler üzerinde oyun oynanacak, küçük çıkarlar için planlar yapılacak kesim değil. Onlar bir ulusun, geleceği, mihenk taşlarıdır. Çocuklarımıza sahip çıkalım.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İlhan Soytürk
Atatürk ve Çocuklar
Atatürk, yüzyılın en büyük dâhisi, essiz bir komutan, bir demokrasi lideri, ekonomist, büyük bir devrimci olmasının yanında çocukları çok severdi. Çocuğu olmamasına rağmen çocuklara karşı adeta sevgi seli gibiydi. Atatürk, çocuk, sözcüğüne bir anlam yükler sevdiklerine “çocuk” diye hitap ederdi.
Atatürk’e göre vatanı korumak çocukları korumakla başlar. Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, her koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmalıdır. Kendi tarihimizde değil, dünya tarihi dahil, çocuklara Atatürk kadar değer veren, ciddiye alan bir lider yok. Hiçbir cumhurbaşkanı bir çocuğu salıncakta sallamadı, bir çocuğu taşıttan kendi elleriyle indirmedi. Bir yabancı konukla birlikteyken yanına çocuk almadı. Bir yetişkini dinlerken gösterdiği ciddiyetle dinlemedi. Hiçbir lider onlarla birlikte denize girmedi, objektiflere poz vermedi. Onlarla gezintilere çıkmadı. Hasan Rıza Soyak bir anısında şunu anlatır: Bir gün çocuk terbiyesinden konuşuyordu, bu konudaki mütalâalarını izah etti: ‘Çoğu ailelerin öteden beri çok kötü bir alışkanlıkları var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar lafa karışınca, sen büyüklerin konusuna karışma der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket... Halbuki tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya; düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifadeye teşvik etmelidirler; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilir. Kısacası, artık çocuklarımızı düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye artık alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıyız. Bence bunlar, çocuk terbiyesinde ana kucağından, en yüksek eğitim ocağına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu suretledir ki, çocuklarımız memlekete yararlı bir vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar.’ Çocukluk yıllarında kendi gerçekliğini görebilen güçlü bir lider elbette ki öngörüsüyle ülke geleceğini gençlere bırakacak kadar onlara güvenmiş ve inanmıştır. Dolaysıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere emanet etti. O, yüz yıl sonrasını görmüş, yıllar önce bugünkü orta doğu ülkeleri hakkında düşüncelerini açıklamış ve onlar bugün birer birer gerçekleşmektedir. Atatürk’ün geleceğimizi emanet ettiği çocuklara, gençlere; aydınlar, yazar, çizer, sanatçı, erk ne yapıyor, ya da yapmak istiyor? Oturup şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz gerekir. Bir toplumda çocuklar, gençler üzerinde oyun oynanacak, küçük çıkarlar için planlar yapılacak kesim değil. Onlar bir ulusun, geleceği, mihenk taşlarıdır. Çocuklarımıza sahip çıkalım.