Yüz Birinci Yılını Kutlamaya Çalıştığımız Cumhuriyetimiz
Yazının Giriş Tarihi: 31.10.2024 09:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.10.2024 09:02
“Hayat bisiklet gibidir, dengeyi kaybetmemek için ilerlemek gerekir.” Albert Einstein
Bilinçli olarak çıkan zayıf itirazlara rağmen, devleti ele geçiren zihniyet Cumhuriyet’imizin 101. yılını sanki yokmuş gibi davranarak, geçiştirmek istemektedir. Bu durum kendi ideolojilerine son derece uygun ve kendi açılarından tutarlıdır. Mademki Cumhuriyet halkımızın diyorsak, yapılacak en önemli eylem halkın Cumhuriyet’e sahip çıkmasıdır. Daha önce yazdığım konuyla ilgili yazımı güncelleyerek sizlerle paylaşıyorum. Umarım konu daha iyi anlaşılır. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bir yandan beni coştururken, bir yandan da hüzünlendirmektedir... Hani bilirsiniz “Muhlis Akarsu” ustamızın güzel bir Sivas Kangal türküsü vardır. Gelin bu Ezgi’yi biraz anımsayalım!..
“Ey sevdiğim sana şikayetim var.
Ne sevdiğin belli ne sevmediğin…”
Yurdum insanı görünüşte Cumhuriyet’i seviyor gibi yapsa da sevip sevmediğini, seviyorsa niçin koruyamadığını bilemiyorum. Sokaklarda sanki cumhuriyetimizden eser kalmış gibi, biçimsel olarak Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığını, ama Cumhuriyet’in kurumları tek tek elden çıkarken, niçin seyirci kaldığını, ses çıkarmadığını bir türlü anlayamadım ve anlayamıyorum. Şu ana kadar neden böyle olduğunu çözmüş de değilim. Siz biliyorsanız lütfen bizlere anlatın! Türküdeki gibi sevdiklerimize şikayet mi edelim? Gerçekten bunu özümsemekte güçlük çekiyorum. Halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şeklidir diye bize ilkokul kitaplarında öğretilen Cumhuriyet’te;
“Hukukun üstünlüğü egemen olup, Halkın Seçme ve Seçilme Hakkı önemlidir…” Bugünlerde bırakın seçme hakkını, seçimlerin güvenli yapılıp yapılmadığı ve bundan sonra seçimin yapılıp yapılmayacağı bile tartışılmaktadır. Her gün anayasa değiştirilmesi tartışılmaktadır Bırakın değiştirmeyi, hâlihazırdaki anayasaya bile uyulmamaktadır… Cumhuriyet egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden yönetim şeklidir diye ezberledik. Gerçekten şu anda böyle mi? Biliyorsunuz Atatürk “Cumhuriyet milletimize en uygun yönetim şeklidir” der, ondan önceki her yönetim şeklinin halk için sıkıntıları barındırdığını vurgulardı. O nedenle yeni kurulan ülkenin yönetim şeklinin “Cumhuriyet” olmasına karar verilmiştir. Getirilen Cumhuriyet rejimine göre bütün vatandaşlar yasa önünde eşittir. Onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaz. Onların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlar. Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alır. Cumhuriyet günlük yaşamda oldukça serbest kullanılan, kuramsal düzeyde ise fazla tartışılmayan bir kavram olmuştur. Popüler düzeydeki anlamı, demokrasiyle iç içeyken, kuramsal düzeydeki anlamı tartışmalıdır. Cumhuriyet, siyasi düşünceler tarihinin en eski ve en tartışmalı kavramlarından birisidir. Genel olarak Batı’da siyaset ve yönetim üzerine düşünmenin özerk bir felsefe haline gelmesiyle, kısaca siyaset felsefesinin doğuşuyla, cumhuriyetin bu felsefenin bir kavramı olarak ortaya çıkışı yaklaşık aynı tarihlere denk geldiği kabul edilmektedir. Bizim gibi üretim biçiminin gelişmediği, tüketimin giderek pompalandığı, geri bıraktırılmış veya geri kalmış, feodalitenin henüz tasfiye edilmediği, kapitalizmin yeterince gelişemediği ülkelerde; “Burjuva Demokrasisinin” yeterince oluşmaması, burjuvanın komprador yapısı, buna paralel olarak insan haklarının da yeterince ileri düzeye gelememesini doğurmuş, Cumhuriyet bir türlü demokrasi ile taçlanamamıştır. Cumhuriyet ile beraber çocuk, kadın, hayvan hakları gibi kavramları biçimsel nitelikten çıkarıp özüne yerleştirmeden, ne bu hakları doğru dürüst koruyabiliriz ne de savunabiliriz. Ülkemizde Cumhuriyet’in savunuculuğunu halk yapacağına; maalesef aydınlar, küçük burjuvalar, sivil-asker bürokratlar yapmıştır. Bunu akıldan çıkarmayalım.
Cumhuriyet’in gelişip kökleşmesine, ne hikmetse dışarıya bağımlı burjuvamız yeterince önem vermemiş hatta kösteklemiştir. Son yıllarda zayıflayıp dibe vuran ekonomimizle beraber yargı bağımsızlığının siyasileşmesi, üst burjuvalarımız tarafından nihayet dile getirilmiştir. Günaydın dersek derdimizi anlatmış oluruz herhalde. Şimdiye kadar susan, bu aşamaya gelmesinde önemli rolü olan sermaye sahiplerimize maalesef kimse inanmamıştır. Cumhuriyet’imiz adeta kanadı kırık yaralı bir kuş gibidir. Ne sevdiğimiz belli ne sevmediğimiz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Uzm. Dr. Mustafa Torun
Yüz Birinci Yılını Kutlamaya Çalıştığımız Cumhuriyetimiz
“Hayat bisiklet gibidir, dengeyi kaybetmemek için ilerlemek gerekir.” Albert Einstein
Bilinçli olarak çıkan zayıf itirazlara rağmen, devleti ele geçiren zihniyet Cumhuriyet’imizin 101. yılını sanki yokmuş gibi davranarak, geçiştirmek istemektedir. Bu durum kendi ideolojilerine son derece uygun ve kendi açılarından tutarlıdır. Mademki Cumhuriyet halkımızın diyorsak, yapılacak en önemli eylem halkın Cumhuriyet’e sahip çıkmasıdır. Daha önce yazdığım konuyla ilgili yazımı güncelleyerek sizlerle paylaşıyorum. Umarım konu daha iyi anlaşılır. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bir yandan beni coştururken, bir yandan da hüzünlendirmektedir... Hani bilirsiniz “Muhlis Akarsu” ustamızın güzel bir Sivas Kangal türküsü vardır. Gelin bu Ezgi’yi biraz anımsayalım!..
“Ey sevdiğim sana şikayetim var.
Ne sevdiğin belli ne sevmediğin…”
Yurdum insanı görünüşte Cumhuriyet’i seviyor gibi yapsa da sevip sevmediğini, seviyorsa niçin koruyamadığını bilemiyorum. Sokaklarda sanki cumhuriyetimizden eser kalmış gibi, biçimsel olarak Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığını, ama Cumhuriyet’in kurumları tek tek elden çıkarken, niçin seyirci kaldığını, ses çıkarmadığını bir türlü anlayamadım ve anlayamıyorum. Şu ana kadar neden böyle olduğunu çözmüş de değilim. Siz biliyorsanız lütfen bizlere anlatın! Türküdeki gibi sevdiklerimize şikayet mi edelim? Gerçekten bunu özümsemekte güçlük çekiyorum. Halkın egemenliğine dayanan bir yönetim şeklidir diye bize ilkokul kitaplarında öğretilen Cumhuriyet’te;
“Hukukun üstünlüğü egemen olup, Halkın Seçme ve Seçilme Hakkı önemlidir…” Bugünlerde bırakın seçme hakkını, seçimlerin güvenli yapılıp yapılmadığı ve bundan sonra seçimin yapılıp yapılmayacağı bile tartışılmaktadır. Her gün anayasa değiştirilmesi tartışılmaktadır Bırakın değiştirmeyi, hâlihazırdaki anayasaya bile uyulmamaktadır… Cumhuriyet egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden yönetim şeklidir diye ezberledik. Gerçekten şu anda böyle mi? Biliyorsunuz Atatürk “Cumhuriyet milletimize en uygun yönetim şeklidir” der, ondan önceki her yönetim şeklinin halk için sıkıntıları barındırdığını vurgulardı. O nedenle yeni kurulan ülkenin yönetim şeklinin “Cumhuriyet” olmasına karar verilmiştir. Getirilen Cumhuriyet rejimine göre bütün vatandaşlar yasa önünde eşittir. Onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaz. Onların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlar. Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alır. Cumhuriyet günlük yaşamda oldukça serbest kullanılan, kuramsal düzeyde ise fazla tartışılmayan bir kavram olmuştur. Popüler düzeydeki anlamı, demokrasiyle iç içeyken, kuramsal düzeydeki anlamı tartışmalıdır. Cumhuriyet, siyasi düşünceler tarihinin en eski ve en tartışmalı kavramlarından birisidir. Genel olarak Batı’da siyaset ve yönetim üzerine düşünmenin özerk bir felsefe haline gelmesiyle, kısaca siyaset felsefesinin doğuşuyla, cumhuriyetin bu felsefenin bir kavramı olarak ortaya çıkışı yaklaşık aynı tarihlere denk geldiği kabul edilmektedir. Bizim gibi üretim biçiminin gelişmediği, tüketimin giderek pompalandığı, geri bıraktırılmış veya geri kalmış, feodalitenin henüz tasfiye edilmediği, kapitalizmin yeterince gelişemediği ülkelerde; “Burjuva Demokrasisinin” yeterince oluşmaması, burjuvanın komprador yapısı, buna paralel olarak insan haklarının da yeterince ileri düzeye gelememesini doğurmuş, Cumhuriyet bir türlü demokrasi ile taçlanamamıştır. Cumhuriyet ile beraber çocuk, kadın, hayvan hakları gibi kavramları biçimsel nitelikten çıkarıp özüne yerleştirmeden, ne bu hakları doğru dürüst koruyabiliriz ne de savunabiliriz. Ülkemizde Cumhuriyet’in savunuculuğunu halk yapacağına; maalesef aydınlar, küçük burjuvalar, sivil-asker bürokratlar yapmıştır. Bunu akıldan çıkarmayalım.
Cumhuriyet’in gelişip kökleşmesine, ne hikmetse dışarıya bağımlı burjuvamız yeterince önem vermemiş hatta kösteklemiştir. Son yıllarda zayıflayıp dibe vuran ekonomimizle beraber yargı bağımsızlığının siyasileşmesi, üst burjuvalarımız tarafından nihayet dile getirilmiştir. Günaydın dersek derdimizi anlatmış oluruz herhalde. Şimdiye kadar susan, bu aşamaya gelmesinde önemli rolü olan sermaye sahiplerimize maalesef kimse inanmamıştır. Cumhuriyet’imiz adeta kanadı kırık yaralı bir kuş gibidir. Ne sevdiğimiz belli ne sevmediğimiz.
Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun…
Sevgilerimle...