TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

“İnsana hizmet en kutsal iştir”

Bu haftaki söyleşimizi CHP İzmir Milletvekili, eski diplomat AİHM yargıcı Rıza Türmen ile yaptık. İlginç bir söyleşi oldu

Haber Giriş Tarihi: 02.03.2015 08:36
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
“İnsana hizmet en kutsal iştir”

SAMİ GÖKÇE/ANKARA

-Klasik bir siyasetçi değilsiniz.

Klasik müzik seviyorum ama

-Müzik tutkusu nasıl başladı

Ben 40 küsur yaşında başladım bir arkadaşım aracılığı ile viyolonseli çok seviyordum. Biliyorsunuz viyolonsel insan sesine çok yakın bir müzik aleti

Viyolonsele başladım. Ondan sonra ders aldım. Bayağı bu işe zaman ayırdım. Pazar günleri konserler verirdim. Yılbaşı konserleri verirdik. Burada siyaset müziğimizi öldürüyor maalesef.

 -Nereden geliyor bu müzik tutkusu. Var mıydı daha önce?

 Dinleye dinleye doluyor çünkü bir noktadan sonra diyorsunuz ki çıkarmak lazım. Dışarıya vermek lazım.

-Hala çalıyor musunuz?

Kaç zamandır çalamıyorum. Bu siyaset yüzünden işte. Bakalım ne olacak? Kaybedersem daha çok zaman ayıracağım.

-İnsanların kafasında İzmir milletvekilinden daha çok Türkiye milletvekili olarak yer aldınız. Hayata Sol’dan bakan…

Evet. Öyle öyle. Hayata soldan bakan insan haklarından, ezilmişler açısından, haksızlığa uğramışlar açısından bakan.

- Bu bakış açısı ne zamandır böyle?

 Bu hep böyleydi. İnsan çok önemli çünkü. En önemli şey ise insanın başka insanlar tarafından ezilmemesi sömürülmemesi. Uğrunda çaba gösterilecek en önemli şey insandır benim felsefemde.

-Nasıl bir ailede yetiştiniz?

Ben İstanbulluyum. Tüccar bir ailenin çocuğuyum. Daha çok bürokrasi ile ilgisi olmayan Tüccar bir aile. Ama ben ticaret yapmayı hiç düşünmedim. Onun için İstanbul’dan ayrılıp Dışişleri Bakanlığı’na girdim. Önce bir bakayım dedim ama sonra sevdim.

-Uzun süre görev yaptınız. Görevdeyken AİHM’e seçildiniz.

Evet. Ama bakanlıkta da hep insan haklarıyla uğraşıyordum. İnsan haklarını ülkemde düzgün bir hale getirmeye çalıştım. Her ne kadar duvarın öbür tarafındaysam da hedefim hiç değişmedi. Devletin insan haklarını ihlal etmemesi için neler yapması gerektiğini söylemeye çalıştım. Ve seçilip duvarın öbür tarafına yani devleti yargılayan tarafına geçtim. Orada da yine insan haklarıyla uğraştım. Bireyi, insanı devlete karşı koruyan bir mahkemenin üyesi oldum. O bana çok iyi geldi.

-Öğrencilik yıllarınızda sol hareket içinde yer aldınız mı?

Türkiye Milli Talebi Federasyonu içinde yer aldım. İstanbul’da TMTF. Ankara’da Fikir Kulüpleri Türkiye’de sol hareketin başlangıcıdır. Ben İstanbul Hukuk’ta iken TMTF’de çalıştım. Federasyon 1960’dan sonra sol öğrenci hareketinin en temel zeminidir. Bütün sol hareketler oradan çıktı. O zaman öğrencilerin örgütlenmesine izin verilirdi. 12 darbesi bunu kaldırdı. Ve çok kötü oldu. Bizim zamanımızda sol- sosyalist gençlik olarak TMTF’idik. Karşımızda da Türk Milli Talebe Birliği vardı. Ülkücülerle İslamcıların birlikte çalıştığı. Çağaloğlu’nda karşımızdaydı. Bugün ülkeyi yöneten İslamcı kadrolar oradan çıkmıştır. Tayyip Erdoğan’dan Abdullah Gül’e kadar herkes orada çalıştı.

-O dönem sol hareket içinde yer alan arkadaşlarınızdan kimler var anımsadığınız?

Bizim şey vardı; Bakır Çağlar, İsmail Cem, Ahmet Güryüz Ketenci… Başkandı.

-O dönemde örgütlü iki yapı var. Birisi sokağa hakim oluyor, diğeri devlete orada nasıl değerlendirmek gerek?

Bizim federasyonda çalışanlar meslek sahibi oldu, iyi aile babası oldu. Milli Türk Talebe Birliği’nde çalışanlar ise ülkeyi yönetti.

-O dönem öngöremediniz mi?

O dönemde sol hareket kaydı. Başka tarafa kaydı... Çok bölündü. Türkiye’deki en temel sol hareket İşçi Partisi idi. İşçi Partisi’nin bir toplumsal karşılığı vardı. Tabanı vardı. Sol hareket onun içinde tutulamadı. Bölündü. Kasıtlı olarak böldüler. Onlar için tehlikeli olduğunu düşündüler belki de… İşçi Partisi Meclise girdi. … Çok fraksiyonlar oldu. Amip gibi bölündükçe bölündü… Etkisizleşti. Bir halk hareketi olmaktan çıktı. Şiddete başvurdu… Bütün bu sol hareketler askeri darbelerle bastırıldı. Bu da bugünkü AKP’yi ortaya çıkardı. 12 Eylül AKP’yi İslamcı kesimi büyüttü. AKP 12 Eylül askeri darbesinin üzerinde yaşıyor.

-Milletvekilliğinize gelince. Kemal Bey özel mi davet etti?

Ben de girmek istiyordum. Davet de gelince reddetmedim. Çünkü hizmetin siyasetle olacağını biliyorum. O nedenle daveti kabul ettim.

-Bu dönem için başvuru yaptınız mı?

Henüz yapmadım ama yapacağım.

-Kontenjan mı olacak?

Herhalde. Sanırım başka olmaz.

-Hem Anayasa Komisyonu’nda hem de Soruşturma Komisyonu’nda bir partili olmanın ötesinde bir tavır sergilediniz…

Siyasete bir partiden giriyorsunuz o çizgiyi benimsediğiniz için giriyorsunuz. Ama partili olmakla partizan olmak başka bir şey. O idealar aynı zamanda sizin de idealleriniz. Partili olmak her türlü ahlaki etik değerinden üstünde tutuyorsunuz partiyi. Bu doğru değil. Partinizin bir üyesi hırsızlık yapıyor rüşvet alıyor ve siz de bunu biliyorsanız ve bunun üstünü örtmeye çalışıyorsanız bu partizanlık oluyor. Partim zarar görür diye ahlaki ve moral değerlendiren taviz veriyorsanız bu doğru değil. Ama Türkiye’de bu maalesef böyle anlaşılıyor. Partili olursunuz ama partizan olmazsınız. Partinizi eleştirirsiniz. Başka olmasını da isterseniz. Ben CHP’nin daha iyi olmasını istediğimi tarafları var. Onun için eleştiririm.  CHP iktidarda olsa,  bir arkadaşımızın rüşvet aldığını hırsızlık yaptığını görsem o arkadaşın yüce Divan’a gitmesi için çalışırım. Gitmiyorsa uyuşmazlık çıkar ve ben o partiden çıkar giderim.

-Akademisyenlikle siyaset pek birbirini tamamlamadı galiba. Başbakan’ın iyi bir akademisyen ve kötü bir siyasetçi olduğunu düşünüyor musunuz?

Başbakanın akademisyenliği keşke olmasaydı. Onun akademisyenliği böyle kötü bir dış politikaya itti. Akademisyenliğindeki ürettiğini siyasete girip bakan olunca Sayın Davutoğlu’nu uygulamaya itti. İdeolojik bakış açısı uygulamaya konulunca böyle belalar çıkarır insanın başına. Çünkü dış politika birçok devletin dış politikasının olduğu büyük bir alan. Benim inandığım ideolojiler var. Ben onu uygularım dediğiniz an bu gerçekçi olmaz. Ortadoğu’da ki dış politikamızın iflası bundan kaynaklandı. Türkiye’nin Ortadoğu’da Müslüman kardeşler politikası izlemesi hayrına olmadı. Türkiye sonunda Müslüman kardeşlerle baş başa kaldı.

Suriye politikası aynı şekilde. Bir ideolojik rüya peşinde gitti. Irak’tan Suriye’den Mısır’a kadar bir Müslüman kardeşler politikası oluşturdu. Ama öyle olmadı. Esat gitmedi. Sisi başaramadı.  Filistin’de bütün dünyanın tanıdığı Abbas var… Ama siz Hamas’ı tercih ediyorsunuz. Bu anlayış Türkiye’yi bataklığa sürükledi hareket alanın daralttı.

-Türkiye’nin kurtuluşunun olası bir sol iktidarla olduğunu düşünenlerden misiniz?

Türkiye’nin kurtuluşu AKP’nin yarattığı hegemonik yapının yıkılmasıyla olacaktır. Bu yıkılmaya mahkumdur. AKP’liler de bunu görüyor. Gördükleri içindir ki İç güvenlik paketi getiriliyor. Yüzde 39 enteresan bir anket. AKP oyları düştükçe AKP’nin hegemonya artıyor. Tahakkümcü yönü artıyor. Halkı ikna gücü zayıfladıkça baskı artıyor. Yapmaya başladıkları toplumsal muhalefeti bastırmak. Siyaset sadece mecliste yapılmaz. Devletin dışında bir başka alan vardır. Bir kamusal alan vardır. O alanda insanlar konuşurlar sorunlarını söylerler çözüm üretirler. Bu kamusal alanda AKP’ye karşı bir toplumsal muhalefet var. AKP bu toplumsal muhalefeti bastırmaya çalışıyor. İnternet de bir toplumsal muhalefet alanıdır. Onu da bastırmaya çalışıyor.

Türkiye nasıl kurtulur meselesine gelince. Bu tahakkümcü yönetimin sonar ermesi. Ardından özgürlükçü bir iktidar gelmeli.

-Türkiye’de bir rejim sorunu var mı sizce?

 Sorun bir rejim sorunudur. Yeniden demokrasiye ve eşitlikçi sosyal demokrat bir Türkiye olması lazım.

-Bunun önündeki en büyük engel galibe Kürt sorunu...

Ama Kürt sorununu yaratan da antidemokratik yasalar. Demokrasi olsa, özgürlükçü demokrasi olduğunda o sorun da kendiliğinden çözülür. Türkiye’nin demokratikleşmesinden ayrı düşünülemez. Kürtlere de demokrasi ancak Türkiye’nin demokratikleşmesiyle gelir. Kürtlerin bir kısmı da sorunu böyle görmüyor. Eşitlikçi ve toplumcu bir demokrasiyle çözülür. AKP’nin yapmak istediği Kürtleri de o hegemonik yapının içine çekmek. Hepimiz Sünni Müslümanız.. Ümmetin bir parçasıyız politikası.

-Ortadoğu coğrafyasındaki örgütlerin etkinliği ne kadar sürer?

IŞİD birkaç yerden besleniyor. Yerel kabilelerden, Saddam döneminden kalma subaylardan, bürokrasiden ve dışarıdan gelen gönüllülerden besleniyor. Dışarıdan gelenlerin önemli bir katkısı Türkiye’den geliyor. Türkiye ikili rol oynuyor. Hem dışarıdan gelenler hem de Türkiye’den gönüllü gidiyor. Türkiye’nin bunu önlemesi lazım. İkincisi de IŞİD’e karşı mücadelede daha etkili olmak lazım.

ABD, IŞİD’i bombalıyor O uçakların Türkiye’den kalkmasına izin vermiyorsunuz. İncirlik’i kullandırmıyorsunuz. Çok uzun süre bu hükümet Kobani’ye yardım gönderilmesine izin vermedi. Kobani düşsün ve IŞİD orada kazansın istedi. Ama hükümetin bu isteği gerçekleşmedi. Kobani’ye selam diyen başbakan IŞİD’e yardım etti.

Orada bir kahramanlık savaşı verdi Kürtler. Yani bir yiğitçe bir savaş verdiler. Yani bir uygarlıkla barbarlık arasında savaş vardı. Eşit bir şekilde yaşamak için kadın- erkek eşitliği içinde demokratik haklarını elde etmiş olarak yaşamış bir milletle onlar yok eden, kelleleri kesen insanları yakan kadınları köleleştiren bir yapı var. Uygarlıkla barbarlık arasındaki savaşta hükümet uygarlığı desteklemedi. Bu utanılacak bir şeydir.

-İzmir için ne yaptınız bu dönemde…

En çok üzüldüğüm ve zaaflarımdan biridir. Anayasa uzlaşma komisyonu iki yıl sürdü. Sonra soruşturma komisyonu derken maalesef bir şey yapamadım. Ama bu dönem seçilirsem söz veriyorum daha çok çalışacağım. Özellikle yerel yönetimlerin insan hakları ve uluslararası alanda tanınması için çalışacağım. İzmirlilerin beni eleştirme hakları var.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.