TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Dünya düşündüğümüzden daha güvenli

11 ülke ve 250’den fazla şehir deneyimlerini www.yoldaolmak.com  kanalıyla paylaşan Gezgin Kemal Kaya Dünya’yı dolaşma sürecini anlatarak, bilinenin aksine çok cüzi miktarlarla da seyahat edilebileceğinin yollarını açıkladı. Dünya’nın algılandığından daha güvenli bir yer olduğunu vurgulayan Kaya, otellere para vermeden ev değiştirme yoluyla da birçok ülke gezilebileceğinin mümkün olduğunu söyledi

Haber Giriş Tarihi: 15.04.2015 07:35
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Dünya düşündüğümüzden daha güvenli

NİLGÜN TAZE

Börtü böcek yemek, yılanlı kurbağalı viski içmek.. Türk toplumu koşullandırılmalarından çıkıp bunları yapabilir hale nasıl geldin?

Bazı şeyleri yapmak için bir sebep aramazsın. Çok fazla yolda olduğunuzda beyindeki size enjekte edilmiş düşünceler, sınırlar eriyip kayboluyor.  Bizim bence bakış açımızda bir gariplik var. Hindistan’daki insanın ineğe tapınması, Budizm’in inanç sistemi de bize garip gelebiliyor. Aynı şekilde inançsız birine İslam’ın yaşam tarzı da garip gelebilir. Bulunduğumuz zihniyetle bakarsak kendi inanışlarımızdan başka diğer kültürlerin edindiği tüm yaşam biçimleri garip. Avrupalının kokoreci nasıl yiyebildiğimizi sorgulaması gibidir bu. Onların ‘bildiğimiz dışkının içinden geçtiği bağırsağı insan nasıl yiyebilir?’ gibi sorgulamasına benzer bu durum. Testis, dil, beyin, kelle… Ben de bunları yiyemem mesela. Gerçekten yiyemem...

Ama tırtıl, çekirge yerim, yılanlı viski içerim…

Aynen... Benim de koşullanmalarım tam anlamıyla bitmiş değil tabi.  Kokoreç kültürümüzde bize göre nefis bir şey yiyoruz yabancılara göre iğrenç bir şey. Uzakdoğu’ya gelirsek bu coğrafya geçmişte çok zor zaman dilimleri yaşadı.  Özellikle Güney Doğu Asya, Laos, Kamboçya, Vietnam bunların başından gelir. Fakir ülkeler hakikaten. Dolayısıyla bu ülkelerde yürüyen, uçan, koşan ne varsa insanlar yediler ve ona göre de bir damak tatları oluştu.  Zamanında açlıktan dolayı yenen yiyecekler sonrasında o kültürün bir parçası haline geldi. Laos’ta bir pazar yerine uğradım. Kokudan birçok insan o pazara giremez. Masanın üzerinde yatan bir gelincik vardı. Tamamen derisi soyulmuş ve başına vurularak öldürüldüğü de başında bulunan yara izlerinden belliydi. Orada tezgahın üzerinde müşterisini bekliyordu.

Onları da yiyemezsin sanırım...

Merak etme zaten normalde ben et yemem. Yüzde 70-80 oranında eğer sebze seçeneğim varsa et yemem.  Hamur işleri, baklagiller bir numaramdır. Balık da dahil olmak üzere deniz ürünleri de yemem. Hamam böceği, çekirge, parmak kalınlığında tırtıllar, akrepler ve türlü böceklerin küçük kaselerde sunumunun yapıldığı bir pazarda bir tırtılla, çekirge yemiştim. Hamam böceğini alamadım. Bildiğimiz cips gibiydi tadı. Biz farklı kültürleri yargılayan, onu başka kültürlerle karşılaştırıp, eleştirel bir gözle bakan bir milletiz. Bu eleştirel bakış açısını başka milletlerde bizim ülkemiz düzeyinde görmedim. Onlar ‘olabilir, biz yemiyoruz yiyenlere de saygı duyuyoruz’ gözüyle bakıyorlar. Uzun süre yolda olunca bana önceden ilginç gelen şeyler sıradanlaşmaya başlıyor. Sırf kendi damak tadımızın çerçevesinde kalmaya çalışırsak hiç seyahat etmememiz lazım. Seyahat ederken esnek olmak gerekir. Buradaki alışkanlıklarını, konforunu, beklentilerini geride bırakmak zorundasın. Bizimkiler Tayland’a gidiyorlar ve kuru fasulye, lahmacuncu arıyorlar. ‘Tayland’a gittim aç kaldım’ diyen insanlarımız var. Bugün Tayland mutfağı dünyanın en zengin mutfaklarından bir tanesidir. Yüzlerce çeşit deniz ürünleri ve çorbaları var. Nasıl aç kalınabilinir ki? At gözlüklerimizden kurtulmalıyız? Bunun yolu da esneklik, esneklik, esneklik…

Nasıl karar verdin rutin iş yaşamını bırakıp yollara düşmeye?

Bu bir süreç aslında karar değil. Ben 14 yıl ilaç sektöründe çalıştım ve bu sürenin 10 yılı İzmir’de geçti. Ne zaman bir iznim olsa arabama atlar hep bir yerlere giderdim. Sürekli bir keşfetme eğilimindeydim. Ben ilk olarak 1996 Ekim’inde Amerika’ya gittim, birkaç yıl sonra da Dubai, sonrası Danimarka ve böylece devam etti. Ben seyahat etmeyi sadece yurtdışı olarak değil de hareket etmek olarak bakıyorum. Hiç amaçsız sokak sokak dolaştığımı çok bilirim. Benim için tatil ikiye ayrılır bir tanesi çoğumuz yaptığı planlanmış olanlar. Nerede, ne zaman, ne kadar, kimlerle kalacağınızı, gezeceğiniz yerleri biliyorsunuzdur. Seyyahlık öyle değil her anı sürprizlerle doludur ve hiç beklemediğiniz şeylerle karşılaşır ve ona göre bir tavır alarak ülkeden ülkeye devam edersiniz. Benim sürecim de işten çıkarılmamla başladı. Tekrar iş aramadım. Süren bir mastırım vardı onu bitirdim. Dil öğrenmek için Yeni Zellanda’ya gitmeye karar verdim ve her şey bu şekilde başladı. Şöyle bir algı oluşmasın. Oturdum, düşündüm, işten ayrıldım ve gezgin olmaya karar verdim. Yok öyle bir şey. Kendiliğinden gelişen bir süreçti bu.

Uçak biletleri, konaklama, yeme-içme… Bu kadar geliri nereden buluyorsun?

40 gün bir 20 günde bir defa olmak üzere Filipinlere gitmiştim. İnsanlar kendi tatilleri ile kıyaslıyorlar. Otele verdim 200 Euro, yol parası verdim 2 bin Euro, Yemeye içmeye, hediyeliklere verdim 2000 Euro diye bir hesap yaparsanız ortaya bir hafta-15 günlük için bile kocaman kocaman rakamlar ortaya çıkar. Bunu bir insan nasıl karşılar diye insanlar hayret ediyorlar. Halbuki benimki böyle bir şey değil. Belki uçak bileti noktasında hepimiz aynıyız ama ondan sonraki seyahat süreçlerimiz kesinlikle farklı. Örneğin ben Filipinler’deyken bir hotelde kaldığımda ödediğim ücret 10-15-20 liraydı. 100 Euro değil. Bir Avrupa ile kıyaslamamamız gerekiyor. Avrupa’da da 10-13 Euro’ya kalıyorum hostellerde. Bir başkası gecede benden 10 kat daha fazla para veriyor. Yaptığımız tek şey şehri gezmek sonrasında oda uyumaya gidiyor ben de. Odanın kaç metre olduğu, jakuzisinin olması benim için önemli değil. Ben bir ülkeye gittiğim zaman ülkeyi keşfetmeye gidiyorum hiç kullanmadığım saunasını değil… Dolayısıyla bir hostelde de çok rahatlıkla uyuyabiliyorum. Bunun yanında couchsurfing denilen bir site var. Burada bir ülkeye gitmek istediğiniz zaman sizi tamamen ücretsiz misafir edecek ailelerle iletişime geçebiliyorsunuz. Veya onlar sizin yaşadığınız şehre gelince siz onları evinizde ağırlayabiliyorsunuz. Bu harika bir sistem. Amerika’da bir kişi tarafından başlatılan bu eylem bugün milyonlarca insan tarafında kullanılıyor. Türkiye’de bu sistemi en aktif olarak kullanan ilk beş ülke arasında. İlk olarak bu sistemle Yeni Zellenda’da 100 yıllık bir çiftliğe konuk olmuştum. Doğanın içinde muhteşem bir çiftlikti. Yine bir psikiyatrist olan Simon’a misafir oldum.  Kendisinin çok hoş manzaralı, güzel bir evi vardı. Kendisi gece anahtarı bana bırakıp işe gitti. Beni hiç tanımıyordu.

Güvenilirliği nasıl belirleyeceğiz?

Sitede profilinizi oluşturuyorsunuz ve kaldığınız kişiler hakkınızda yorum yapıyor. Siz başkaları hakkında yorum yapıyorsunuz ve bu şekilde süreç başlıyor. Sizin kişilik özelliklerinizle ilgili bir sürü soru var onları cevapladığınızda insanlar sizin hakkınızda fikir sahibi oluyor. Dünya bizim düşündüğümüzden daha güvenli. O profillerin altında zaten yorum almışsanız hemen kapılar size açılıyor. Bu sistemin içine girebilmek için öncelikle biz evimizde yurtdışından gelenleri ağırlarsak daha iyi olur. Ya da şehrinize misafir gelen otelde kalan turistlere en azından çevreyi gezdirebilirsiniz. Dolayısıyla farklı bir kültürden insanlarla tanışma şansınız olacak ve güven duygunuzda kendiliğinden gelişecek. Bu bir konaklama alternatifi. House exchange sitesi ise tamamen eş zamanlı olarak evleri değişmekle ilgili bir site. Bu yöntemi kullananlarda çok. Airbnb sitesi ise şuan dünyada çok büyük bir hızla büyüyen bir sektörün de öncüsü. Bu sitenin amacı ise evinizi kiraya vermek. yani siz yalnız yaşayan, seyahat eden biriyseniz evinizi günlük olarak kiraya verebiliyor ve para kazanabiliyorsunuz. Ancak bunun için ailenizin aynı şehirde olması lazım çünkü evinizde sizin olmamanız gerekiyor. Ben yurtdışına çıktığımda bu siteyi kullanarak eşyaları ile evimi olduğu gibi kiraya verdim ve bu para benim birçok ülke gezmeme kaynak oldu. Ayıklık bin 200 TL bir geliri oluyordu evimin ve ben günlük harcamalarımın yurtdışında 50 TL’den fazla yapmamaya çalışıyordum. Manila’da iken Mindora Adası’na giden limana vardım. Yanılmıyorsam 10-12 lira bir şeydi. Hostelimi de o civarda buldum. Bu tamamen sizin kişisel konforunuzu ne kadar esnetebileceğinizle ilgili bir konu. İnsanlar 15 gün tatilim var o 15 günü de kusursuz geçireyim diye dünyanın parasını harcıyorlar. İsteyen yapsın tabi ama bence gerek yok. Daha az ücretle daha fazla deneyim biriktirmenin yolları varken bunları neden kullanmayayım? Roma’da beş yıldızlı otel mi yoksa aile yanımı deseniz ben aile yanını tercih ederim çünkü hem o aile dostum olacak hem de o kültürü, yaşayışlarını yakından görmüş olacağım.

www.yoldaolmak.com  nasıl çıktı ortaya?

Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinden Fiji’ye uçarken, yolda -önce kendim için- yazmaya başladım ve odur budur hep yazıyorum. Tazmanya’da, karavanımla gezerken mola verdiğim bir 19. yüzyıl köyünde de, yoldaolmak.com sitemi açtım ve seyahatlerimde öğrendiklerimi paylaşmaya başladım. Uzun süreli bir seyahatin mümkün olduğunu, bunun akıllıca ekonomik bir şekilde nasıl yapılabileceğini göstermeye ve gezmeye tutku ile bağlı olanlara ilham vermeye, yol göstermeye çalışıyorum. Gittiğim yerlerde karşılaştığım deneyimlerimi bulunduğum yerde yazmaya başladım. Hiçbir beklentim yoktu bu işleri yaparken. Baya zamanımı da alıyordu halbuki. Bizim en büyük sıkıntımız bence aradığımız bilgiye ulaşamamak.  Bu noktada bloglar imdadımıza yetişiyor. Ben seyahat etmeye başladığım dönemde çok az seyahat bloğu vardı. Sırt çantamı hazırlarken nasıl bir sırt çantası almam gerektiğine ve yanıma neler almam gerektiğine dair hiçbir bilgi yoktu. Yabancı siteler çıkıyordu hep karşıma. Yaşadığım bu sıkıntıları başkalarının yaşamaması isteği hep çıkıyordu karşıma. Deneyimlerimi paylaşmanın yolu da bu siteyi kurmak oldu. Gezmek, tozmak güzel ama bunu yapmanın en sağlıklı yollarını da bulmak gerekiyor. Bugün zamanımın büyük bir kısmını yazmaya ve www.yoldaolmak.com’u güncellemeye ayırıyorum. Bu zamanı gezmeye ayırabilirim ve siteye yaptığım masrafı düşünürsem çok daha fazla yer gezebilirim. Ancak birilerinin bilgi ve deneyimlerini insanlara sunması gerekiyor. Birkaç çevirinin dışında gezi kitapları da yok. Eğer İngilizceniz de yoksa kendi kalıpları içinde dönüp duran insanlar olarak yaşamaya mahkum kalıyorsunuz. Bilgiye sahip olmamadan kaynaklanan hep bir korkaklık ve atıllık hali içinde yaşamak bence iyi bir seçim değil. En ucuz biletleri nasıl bulunur, nerelerde ucuz kalınır, seyahatte nelere dikkat edilir bütün yollar www.yoldaolmak.com’da yazıyor. Bunları okumazsanız nasıl böyle çok yeri gezebiliyorsunuz diye sormaya devam edersiniz. Sıradan bir çalışanı yakalayalım şimdi ve onun bir aylık kazancı ile benim bir aylık seyahat giderimi kıyaslayalım. Göreceğiz ki benden çok daha fazla para harcıyordur. Ben kendi hayatımdan örnekler vereyim. Sabah arkadaşlarla evde kahvaltı yapmayıp dışarıda yapıyorduk. Her gün ortalama 10-15 lirayı çarpın aya 300 TL yapar. Daha bunun yanına dışarıda yediğimiz öğle ve akşam yemeklerini, 11. gömleğe ve ayakkabıya verdiğiniz harcamaları da  ekleyin. Ortaya çıkan gereksiz harcamalarınıza kendinizde şaşıracaksınız. Bugün 300 TL’yle rahatlıkla bir yurtdışı uçak bileti bulunur. Bugün 59 Euro’ya erken alırsanız uçak biletleri var.

Yoğun iş sorumluluğumuzda gezmemize engel?

Hiç katılmıyorum buna, hiç… Eğer yıllık izinler akıllıca kullanırsa birçok ülkeyi gezebilirsiniz. Bu kadar basit. Bir kurban bayramı tatiline bir gün daha patronunuzla konuşup ekleyemiyorsanız o zaman oturup ‘ben nasıl bir gün izin alamıyorum’ diye kendinize bakmanız lazım. Perşembe günü atlasanız uçağa Makedonya’ya, Üsküp’e gider 4 gün oraları keşfedip dönersiniz. Bu tür yerlerin zaten önceden uçak bilet fiyatları bellidir. 4 günlük bir yurtdışı seyahatini 500 TL’ye getirebilirsiniz? Yok, mu insanların kıyıda köşede bu parası? Bence sorun tamamen çözüm bulmaktan çok bahane bulmaktan kaynaklanıyor.

Yalnız seyahat etmek zor olmuyor mu?

Seyahat ederken, yalnız olmaktan çok bir tek başınalık hali mevcut. Kaldığım hostellerde yeni arkadaşlar ediniyorum. Bazen onlarla benzer rotaları paylaşıyorum. Okyanusya ve Uzak Doğu rotalarında, farklı ülkelerden sırt çantalı gezginlerle karşılamak ve tanışmak çok kolay. Couchsurfing sayesinde yeni dostlar edindim. Avustralya ve Tazmanya’da Help Exchange ile sıcak aile ortamını yaşama fırsatı buldum. Rotamı başkaları ile paylaşmaktan da keyif alıyorum, ancak yalnız seyahat etmek hiçbir zaman sıkıcı gelmedi. Tek sorun çektiğiniz fotoğraflarda siz yoksunuz veya olduğunuz fotoğraflarda ise komik görünüyorsunuz. Hayatta eline kamera almamış bir Borneo yerlisine fotoğraf nasıl çekiliri öğretme fırsatım olamayabiliyor!

Kemal Kaya kimdir?

Seyahat etmeyi ve keşfetmeyi seven biri.  Dünya’daki kültürlerin farklı ritimlerini yakalamak, ilginç geleneklerine şahit olmak, farklı bakış açıları ve fikirleri anlamak, sonu gelmez bu kaynak karşısında heyecan duymak ve ilham almak hayatıma anlam katıyor. Havalimanları, otobüs terminalleri, tren garları ve bilet gişelerini seviyorum. İnternetten araştırma yapmak, yeni bir seyahate hazırlanmak ve yeniden yolda olmak benim için aşk gibi. Kırklı yaşların başında biri olarak, 2009’un sonlarında 14 yıllık profesyonel iş hayatımı geride bıraktım. Sürmekte olan marka yönetimi masterimi bitirip, tek yön bir bilet alarak 2010 Ağustos’unda kendimi Tayland’a attım. Tropikal bir iklimde, beyaz kumlu plajda şezlongumda uzanmış turkuaz denize doğru içkimi yudumlarken, stres içerisindeki iş yaşantımı düşündüm. Çok gerilerde kalmıştı sanki hiç yaşanmamış gibi… Yüzümde bir gülümsemeyle anın keyfini çıkarırken, tek başına çıktığım bu seyahatimde 11 ülke ve 250 şehir ziyaret edeceğimi ve 70 bin kilometreden fazla yol aşıp, 22 ay sonra memlekete döneceğimi bilmiyordum. Tayland sonrasında, dil eğitimi için geçtiğim Yeni Zelanda’da, Noel tatilini fırsat bilip yaptığım sırt çantalı seyahat hayatımı tamamen değiştirdi. Japon bir arkadaşımla çıktığım bu 1 aylık Yeni Zelanda turu, akıllıca ekonomik seyahat konusunda bana çok şey öğretti. Geleceğe dair tüm planlarım ve hayata bakışım kökten değişti. 7 ay yaşadığım Yeni Zelanda’da da kalma planlarımı çöpe atıp, kendimi, göz kamaştırıcı manzarasına ancak kartpostallardan şahit olduğumuz bir ada ülkesine attım; Fiji’ye… Masmavi gökyüzü, karşımda, içerisinde milyonlarca deniz canlısı barındıran mercan resifleriyle dolu deniz, sahile doğru eğilmiş hindistan cevizi ağaçları, ardımda tropik orman, bembeyaz kumlu kumsallar ve hamak… Sanki bir başka gezegen… Asıl gerçeklik buydu, hayatın kendisi ve yaşamak bu olmalıydı. Tüm bunları yaşamak için binlerce dolar harcamak da gerekmiyordu. Günde 50 TL ile keyifli bir dünya turu yapılabileceğini biliyordum. Seyahat edin, deneyimleyin ve ilham alın.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.