TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Fırından çıkan sıra dışı hayat

İzmir Suluboya Ressamları Derneği eski Başkanı Bünyamin Karataş ile resim sanatına nasıl başladığını, fırıncı iken resim sanatı ile neden ilgilendiğini ve sıra dışı gelişen sanat ve iş hayatı üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. O, çevresine hoca olarak anılıyor, tanıyanlar da Fırıncı Ressam olarak biliyor ama o kendisini yaptığı her işi layıkıyla yapmaya çalışan üretken bir insan olarak tanımlıyor

Haber Giriş Tarihi: 15.05.2015 07:30
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Fırından çıkan sıra dışı hayat

ÖZKAN PEKÇALIŞKAN

Bünyamin Bey kendinizi tanımlayın desem kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Yaptığın kadar sanatçısındır. Şimdi ben sana atıp tutsam ve eserlere baksaydın görseydin. Sonradan da derdin ki boşuna gelmişiz ya tamam adam fırıncı güzel ama hikaye güzel değil derdin. Çöpten adamı herkes yapar. Türkiye’de sanat algısı çok sığ, ‘hedefimiz Avrupa’dır’ deniyor. Ne yaparsan yap bir kere Avrupa’yı geçemeyiz. Geçmişte resim sanatını Türkiye’de daha çağdaş bir boyuta getirme adına hep sanatçılar Avrupa’ya gitmiş gelmişler ama kendilerini orada bırakmışlar. Yani kendi bilgisi becerisi kültürü üstüne bir şey koymadan orada yapılanlar Türkiye’ye getirilmiştir. Geçen sene gazetelerde de çıktı. Topkapı sarayında olsun, Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde olsun o kadar kopya eser bulundu ki.

Sanatı siz nasıl tanımlarsınız?

İşin özünde işi çok iyi bilmek gerekir. İşi çok iyi kavramak lazım. Yani sanat ciddi bir iştir. Deneyim, tecrübe, bilgi ve beceri ister. Benim bir söylemim var, söylemim bana aittir. Sanat ciddi iştir, şovu yapılmaz ama şov sanatı her zaman vardır. Çünkü burada kendi belleğinizi ortaya koyuyorsunuz. Nasıl bir imza dünyada tek ise, parmak izi dünyada tek ise, sanat da böyle bir şeydir. Severek ve aşkla yapılan her iş böyle bir iştir. Yani benim eserime baktığı zaman bu Bünyamin Fırıncı Ressam’ın resmi işte renginden tanırım çizgisinden tanırım, lekesinden tanırım denmelidir. ‘Ya bu adam işte’ söylemini tamamıyla tuvale aktarıyor, sizden izler taşıyor, burada sizi anlatan bir şey var denmelidir.

Resim sanatıyla ilginiz nasıl başladı?

1986 yılında başladım. İzmir Suluboya Ressamlar Derneği başkanlığını bu yıl bıraktım. Buca Eğitim Fakültesi’nde o dönem Profesör Bedri Karayağmurlar, Güzel Sanatlar Bölüm Başkanı Turan Enginoğlu, daha birçok isim şu anda aklıma gelmiyor. Hep bu değerli akademisyenler ile federasyon kurma adına istişare ettim. Bedri hoca, ‘Oğlum seni Konak Meydanı’nda sopayla döverler. Bu kadar akademisyen varken senin zorun nedir’ dedi. Ama benim bir sorumluluğum vardı İzmir Suluboya Ressamları Dernek başkanı idim. Sivil toplum örgütü olarak toplum içerisindeki eksikleri gündeme getirerek onları tamamlamak istiyordum. Yani sanata yeni bir ivme kazandırmak istedim hep bununla uğraştım. İzmir Üniversitesi ile ‘İzmir’in Renkleri’ adı altında geçen gün resim yarışması organizasyonu düzenledik. Bu sene altıncısı yapıldı. Bu tamamı ile benim projemdir.

Resim sanatına kattığınızı düşündüğünüz bir şey var mıdır?

Türkiye’de hiçbir zaman resim yarışmalarına suluboya tekniği alınmazdı. Suluboya ile yağlı boya resmi ayrı ayrı yarışmaya aldıran kişi benimdir. Çünkü genelde suluboya hep yağlıboyanın altyapısı olarak düşünülmüştür. Bu yıl ekim ayında da başkanlığını yapmış olduğum İzmir Suluboya Ressamları Dernek Başkanlığı’nı bıraktım.

İzmir özelinde neler yaptınız yaptıklarınızdan bahseder misiniz?

Sadece konusu İzmir olan bir resim sergisi düzenledik. Şehir adına Türkiye’de düzenlenen ilk resim yarışmasıdır. İzmir’i taşıyan ögelerden oluşan bir sergi yaptık. Benim sergi dizilişim memleketim adı altındadır. Ben Rize Çamlıhemşin doğumluyum. 43 eserle İzmir sergisi yapan tek sanatçıyım. Hiçbir şey kopya değildir. Hepsi kendi gözlemlerim ile kendi fotoğraflarım ile manzarada durup kendi eskizlerim ile yaptığım eserlerden oluşan 43 eserle Devlet Demiryolları’nda resim sergisi açtım. Ben İzmir’i çok seviyorum. İzmir’i resmetmeyi çok seviyorum.

Bugüne kadar kaç sergiye katıldınız?

Bugüne kadar 45 kişisel sergim oldu. Bir o kadar da karma sergilere katıldım. Benim sergilerimdeki özellik, bir sergilediğim eseri bir sonraki sergiye taşımaktır. O isim adı altında yeni ürettiğim eserlerle sergi oluştururum. Bütün sergilerim konu ve konsept olarak birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Ezbere hiçbir şey yoktur. Mesajlarımı ve ifadelerimi kendi renklerimle desenlerim ile çizgilerim ile vermeye çalışırım. Bu duruşum hem dernek idaresindeki farklılığımı ortaya koymuştur hem sanat camiasındaki farklılığımı ortaya koymuştur.

Fırıncı olmanızın resimlerinize bir etkisi olmuş mudur?

Burada fırıncılığımın getirdiği yansıma da muhakkak ki olabilir. Burada çok değerli sanatçılar var. Bu işin A’sından Z’sine kadar dirsek çürütmüş sanatçılarımız var hep onlar benim ışığım oldular. Hep örnek aldım. Hiçbir zaman oldum demedim. Her zaman yapılması gereken muhakkak bir şey vardır diye düşündüm. Her işimde de öyle düşündüm. Bunların toplamında da eğer siz benimle röportaj yapıyor iseniz demek ki doğru şeyler yapmışım demektir. Bugüne kadar 1000’in üzerinde eser yaptım. Yapmış olduğum sergilerde çok değerli üstatların yorumları ki bunların yüzde 60’ı yüzde 70’i beni kırmama adına söylenmiştir. Şevk verme adına söylenen güzel sözlerdir.

Sizin resimlerinize bakanlar yaptığınız resimleri nasıl yorumluyorlar?

Ben defalarca hep kendimi test ettim. Farklı insanlarla, farklı kişilerle konuşarak onların bana ifade ettikleri olay şudur; “Senin resimlerine baktığımız zaman bize çok şiirsel geliyor. Resim içine alıyor bizi müthiş bir duygu vurgusu var, duygu yoğunluğu var” diyorlar. Ağacında, kuşunda, öküzünde çizdiğin her şeyde bunu görüyoruz diyorlar. Bu da tamamıyla canlı yaşadığım yerleri resmetmemden dolayıdır. Bu farklılıktır. Şimdi bunları ustalardan duyduğum zaman daha çok gururlanıyorum bunları söyleyenlerden bir tanesi de Şeref Bigalı’dır.

İlginç bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Geçen bir sergiye katılmıştım. Akademisyen genç bir bayan arkadaş, “Bu resim sizin mi?” demişti. Ben de, “Resim nasıl hocam beğendiniz mi?” demiştim. İki-üç dakika geçmeden, “Ne mezunusunuz?” dedi. “Hocam dedim ben alaylıyım” dedim. İfadesi aynen şu oldu: “Evet tesadüf olmuş.” Yani benim o resmi yapmamı tamamıyla tesadüfe bağladı. 5 dakika önce güzel olmuş dediği eser, akademisyen apoletim olmadığından ötürü tesadüf kategorisine girdi. Ben hiçbir zaman beni o anlamda eleştirenlere dahi kızmadım. Hep o eleştirinin altında beni geliştirecek unsurlar aradım. Niçin böyle söyledi. Hiçbir zaman ne şevkim kırıldı ne de küstüm. Bu eleştirilerden kendime hep feyz almışımdır. Benim yanlışımla doğrumla eksiğimle Bünyamin Karataş olmam gerekir.

Ailenizde başka sanatla uğraşanlar var mıydı?

Ben sanatçı bir ailenin nesliyim, dedelerim hep böyle özdeyişlerle şiirlerle ilgili kendilerini yetiştirmiştir. Babam çok iyi resim yapardı, şiir yazardı. Küçük kardeşim Nevşehir Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olarak Türk Dili Ve Edebiyatı Okutmanlığı yapıyor. Üretmekten ve bir şeyler yapmaktan zevk alıyorum. Bu zevki de paylaşmak zevklerin en güzeli oluyor.

Bu işi hobi olarak mı yapıyorsunuz?

Ben bu resimleri yaparken hiç gocunmuyorum. Bu işe hobi olarak da bakmıyorum. Ben hem fırıncıyım, hem de ressamım. Ben dernek başkanı iken Buca Eğitim Fakültesi’nde dergi düzenledik mesela Türkiye Suluboya Tekniği’ni Geliştirme Platformu’nu kurdum. Bunları hep internet ortamında kurduk. Sayfanın 25 bin üyesi var. Bu dünyayı içeriyor. Yapılanlar anlatmak ile bitmez. Benim bu anlattıklarım devede kulaktır. Avrupa karşına çıktığı zaman öyle bir pozisyonla çıkıyor ki feleğini şaşırıyorsun. Hiçbir işimi yarım bırakmadım. Hakkını verdim. Yapabildiğimin kapasiteme göre en iyisini yaptım. Geriye dönüp baktığım zaman hiç söylemek istemediğim “keşke” dememek adına çok düşünürüm. Çok incelerim çok araştırırım, neticesi ne olursa olsun sonucuna katlanırım. Her zaman başarı beni korkutmuş ve ürkütmüştür.

Son olarak sanatçı insanı nasıl tanımlarsınız?

Sanatçı herkes gibi hareket edemez herkes gibi, konuşamaz sanatçının bir duruşu olmalıdır. Herkes sana o şekilde bakıyor o şekilde yaklaşıyor. Bir yanlışınız bütün doğrularınızı götürebiliyor. Yani herkes gibi olamazsınız. Sonra da diyorsunuz ki, “Ne mutlu bana bu misyon yüklenmiş, bu görev yüklenmiş” diyorsunuz. Ve “Bunun hakkını vermem lazım” diyorsunuz. Mahalleden çocuklar geliyor onlara da ders veriyorum. Herkesle ilgilenmeye yardımcı olmaya çalışıyorum. Çünkü sanatçı etrafına bir şeyler veren üreten kişi demektir.

 

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.