TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Dünyaya üstün zekalı gelmek

2014 yılında kurulan Özel Ege Bilim Sanat Koleji, çocuklarının sorunlu olduğunu öğrenen ve nereye gideceklerini bilmeyen ailelerin kurtuluşu oldu. Mevcut eğitim sistemine uyum sağlayamadıkları için bunalıma giren üstün zekalı çocuklara özel bir müfredat hazırlayan kolej kurucusu Recai Yıldırım ise, çocukların artık okuldan ayrılmak istemediklerini görmenin mutluluğu içinde. Aileler okullarından öylesine memnun ki kendi aralarında para toplayarak tüm ulusal gazetelerde ‘Yok böyle bir okul’ başlıklı bir teşekkür metni bile yayımlattı

Haber Giriş Tarihi: 15.01.2015 07:21
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Dünyaya üstün zekalı gelmek

NİLGÜN TAZE

Üstün zekalılar okulu açma fikri nasıl oluştu?

İstanbul’da bu tür çocukların olduğu okullarda uzun yıllar yöneticilik yaptım. Bu süreçte mevcut eğitim sistemine uyum sağlayamadıkları için üstün zekalı çocuklarımızın bırakın arkadaşları, öğretmenleri tarafından bile sorunlu çocuklar olarak nitelendirildiklerini gördüm. Çocuklarının sorunlu olduğu öğrenen ve nereye gideceklerini bilmeyen ailelerin yaşadıkları dramalara ve çocukların bunalımlarına şahit oldum. Aileler çocuklarını normal okullara verdiklerinde çocukların özel eğitim ihtiyacı karşılanmadığı için bu çocuklar dikkati eksik, ödev yapmayan, dinlemeyen, motivasyonu düşük çocuklar olarak nitelendiriliyorlar. Ailelerde şaşkın bir halde bir çözüm bulmak umuduyla psikolog psikolog gezmeye başlıyor.

Üstün zekalı çocuklar neden böyle davranıyor?

Devlet okulları normal anlayışa sahip öğretmen ve öğrenciler için. Normalin altında kalan çocuklar için nasıl normallerden farklı eğitime ihtiyaç varsa, üstün zekalı çocuklar içinde aynı şey geçerli. Bu özel eğitim ihtiyaçları karşılanmadığı anda doğal olarak sorunlar çıkmaya başlıyor. Normal eğitim her iki guruba da uygun değil.  Onlar için hazırlanmış eğitim programı çocukların bir çiçek gibi açmasını sağlayarak onları zihinsel ve duygusal olarak besliyor. Milli Eğitim kanunlarında normalin altı ve üstünde bulunan çocukların kendi sınıflarına özel eğitime ihtiyaç duydukları zaten yazılı. Özel ya da devlet okullarında kaynak odalar, destek odaları açılması, müfredatların onlara özel bir şekilde geliştirilmesi yasalarda var ama uygulamada yok.

Üstün zaekalı çocukların oranı nedir?

Dünya nüfusuna baktığımızda öğrenme güçlüğü çeken çocukların oranı yüzde 2 iken üstün zekalı çocukların oranı ise yüzde 2.27’lik gurubu oluşturuyor. Bu çocuklar için batılı ülkelerde bu tür çocuklar 13-14 yaşlarında üniversite bitiriyor. Hızlandırma yaparak 4. Sınıftaki bir çocuğa 5 ya da 6. sınıfın dersleri verilir. Bu da yetmiyor bir de detaylandırmak yani derinlik kazandırmak gerekiyor. Yaratıcılık ve düşünmeleri üst boyutta olduğu için buna ihtiyaçları var. Ezbere dayalı, sıfat iki nokta üst üste şuna denir, 2x4=8 eder gibi genel yaklaşımlar bu tür çocuklarda kabul görmüyor ve ihtiyaçlarını da karşılamıyor.

Üstün zekalı çocukların en belirgin nitelikleri nelerdir?

Farkındalıkları yüksek olduğu için adalet duyguları inanılmaz güçlüdür. Kendileri için olduğu kadar arkadaşları ve çevreleri içinde adalet duyguları var. Normal bir sınıfta öğretmenin haksız bir davranışını çocuk sorgulamazken onlar sorguluyor. Birine öğretmen gereksiz yere aferin demişse sorar ‘neden’, ya da ceza verdi yersiz yere ‘neden’. Gereksizlik ve yersizlik onlar için kabullenemez. Örneğin öğretmen bir arkadaşına çok söz hakkı verir diğerlerine vermezse bunu da sorgular. ‘Ama o hiç okumadı, ama o hiç konuşmadı’ ve öğretmen sorgulandığı için bundan alınganlıkta gösterir. Yine bu guruptaki çocuklar bir sayfa oku iki sayfa yaz gibi açık uçlu olmayan, düşünme becerilerine hitap etmeyen, onlara açık kapı bırakmayan, onların orijinal düşüncelerini ortaya koymayan kalıplaşmış yapılara da ilgi de duymazlar. Dolayısıyla o tip ödevleri yapmak da istemezler. Onlar için okumanın ve yazmanın bir hedefinin konması gerekir. Açık uçlu olacak. Üç kere oku demeyeceksin, neden okuması gerektiği ile ilgili bir algı verdiğinizde o ihtiyacı kadar yine kendi tarzında okur. Dayatmaları kesinlikle kabul etmez. Bir metni al ve deftere yaz bunu da kabul etmez. Kendi düşüncelerini, yorumlarını katarak yazarsa tatmin olur. Rutin tekrarlardan sıkılır. Örneğin ona 3 sayfa ‘Ali topu at’ yazdıramazsınız. Bildiği şeyin tekrarından çabuk sıkılır dolayısıyla da aileler Türkiye’de çocuk çok küçükken bir şeyleri öğreniyorsa okula gidince sorun yaşar diye öğretmek istemezler. Öğretmen içinde sınıfa okuma yazma bilerek gelen bir çocukta sorundur. ‘Şimdi ne yapacağım bu çocukla?’ diye düşünür. Ya ona gel bana yardımcı ol der, ya oyalamaya çalışır, ya da çocuğu normalleştirme, yok sayma eylemine girer. Çocuğunda doğal olarak motivasyonu dağılır, kendisini gerçekleştiremez. Onun espri ve şakaları da sınıfta kabul görmez. Yaşları aynıdır ama onların düşünsel becerileri yaşıtlarından en az 3-4 yaş yukarıdadır. Dolayısıyla hep kendilerinden büyüklerle iletişim kurma ihtiyacı içindedirler.    Yine uzay, tarih öncesi yaşam gibi bilinmezliklere karşı inanılmaz bir ilgileri vardır. Bütün bu özellikler tamamen genetiktir. Ailenin eğitimi ve kültürüyle hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen doğuştan İngilizce’de ‘Thegift of theGods’ yani Tanrı’nın hediyesi olarak dünyaya gelirler. Erken yürümek, erken konuşmaya başlamak, öğretilmeden kendi çabalarıyla okuma yazma öğrenmek bu çocukların özellikleridir. 3.5 yaşında çocukları olan bir aile Muğla’dan arayarak çocuklarının Çince öğrenmeye çalıştığını söyledi. Çocuk okullarda kendisini doldurmayan bilgilerle karşılaşınca kendini yalnız hissediyor ve sonucunda da bunalıma giriyor. Çocukların tüm bu duygusal, akademik, ruhsal ihtiyaçları karşılanmazsa bu özel yetenekleri avantaj değil dezavantajlara dönüşüyor. Aileler rehberlik servislerine çağırılarak çocuklarının sorunlu olduğu söyleniyor. Ailelerde psikologlara giderek çocuklarının zekalarını ölçtürüyorlar. Aldıkları belgeyi okula götürseler de artık okul çocukları için bir şey yapamayacaklarını söylüyor. Maalesef birçok okul denemesinden sonra aileler bize geliyor. Biz de Ege Üniversitesi’nde ve kendi bünyemizde bulunan psikologlara çocuklarımızı götürüyoruz ve alınan test sonucu sonrasında okulumuza kayıt yapıyoruz. Bunu çocukları etiketlendirmek için değil farklı ihtiyaçlarına uygun cevap verebilmek için yapıyoruz.

Ne tür bir eğitim sistemi uyguluyorsunuz?

Biz çocuklarımıza sadece teorik bilgiler vermiyor onları hayata da hazırlıyoruz. Ülkemiz üniversitelerin güzel bölümlerini bitirmiş ama bir bakkal dükkanını işletemeyecek insanlarla dolu. Kendilerini ifade edebilme yetenekleri ise çoğunun yok denecek kadar az. Biz çocuklarımızı hayatla yüzleştirebilmek için bahçemizdeki zeytinleri çocuklarımıza toplattık. Bir zeytinyağı fabrikasına götürüp onların gözetiminde sıkma işlemini yaptırdık. Son olarak da pazara götürerek çocukların kendi ürettikleri yağları satmasını sağladık. Kazandıkları paraları aralarında paylaşmaları onlara büyük bir mutluluk verdi ve toplum içinde diğer insanlarla ahenk içinde yaşamanın mümkün olduğunu öğrendiler. Bu şekilde hayatta kendilerine benzemeyen farklı anlayış ve kültürlerde insanlar olduğunu ve bu insanlarla da uyum içinde kendi aralarında olduğu gibi nasıl yaşayabileceklerini öğrenmiş oldular. Biz küçük yaşlarda çocuklarımızı hayatın gerçekleriyle yüzleştiremezsek ileride çok ciddi sıkıntı çekeceklerdir.

Devletin bu özel çocuklar için kurduğu bir okul var mı?

Vardı.. İstanbul’da Ford Oto Sanayi ile işbirliği içinde kurulmuştu. 12 normal 12 üstün zekalı çocuk olmak üzere toplamda 24 çocuk üzerinde karma eğitim sistemini uygulamaya çalıştılar ancak başarılı olamadılar ve okul kapandı. Proje uygun olsa bile hayata geçirecek personel yeterli donanıma sahip değildi. Çünkü ülkemizde bu tür çocuklara nasıl bir eğitim verilmesi gerektiği konusunda eğitim verilen bir okul da yok. Karma sınıf avantajlı bir projedir. Üstün zekalı çocukları kendileriyle baş başa bırakıp tecrit etmek yerine normal çocukların arasında eğitim görmeleri daha doğrudur çünkü dünya nüfusu normallerden oluşur ve bu çocuklarda yaşamlarını bizlerin arasında geçirmek zorundalar. Avrupa ülkelerinde bu projeler hayat bulurken bizde bulamadı çünkü onların eğitim sisteminin içi doluyken bizimki boştu. Bu nedenle de okul hayatını sürdüremedi. Okul kapanmadan önce yetkililerin deneyimlerinden faydalanmak için onları aradım ancak konuştuğum kişi 3.5 aydır orada olduğunu ve bilgisi olmadığı için de yardımcı olamayacağını söyledi. ‘Rehber öğretmen tatile çıktı belki bir tek o bir şeyler söyleyebilirdi size o da şimdi burada değil’ cevabını aldık. Ülkemizdeki devlet kanallı en iyi okulun durumu böyle. Türkiye’deki fotoğrafımız bu. Yeni yeni TÜBİTAK’ın 15-20 öğrenci yetiştirme düzeyinde çalışmaları var ama bunlar da oldukça yetersiz. Eğer doğru süreç uygulanmazsa burada da sonuç kapıya kilit vurmak olacaktır. Biz toplumda bu yüzde 2.75 lik dilimleri yok saysak da varlar ve çok ciddi sorunlar yaşıyorlar.

Siz böyle bir sonuç yaşamamak için neler yapıyorsunuz? Yeterli kadroyu bulabildiniz mi?

Türkiye’deki öğretmenler eğitim fakültelerinde yetişiyorlar. KPSS’yi kazananlar devlete kazanamayanlar da dershanelere ve özel okullara gidiyorlar. Bir kısmı da hiçbir yerde çalışamıyor. Türkiye’de zaten normallerin öğretmenlerini yetiştirmekte sorun var kaldı ki üstün zekalıları yetiştirecek öğretmen bulmak neredeyse imkansız. Okullarda da hayatla barışık öğretmen yetiştirecek sistem yok. Öğretmen de edindiği yanlışın bir parçası olarak yola çıkıyor ve yanlışlarla gidiyor. Yüzde 95’i oluşturan normallerinde sağlıklı bir ruh yapısında ve görüşünde olması gerekmiyor mu? Peki biz öğretmen alırken ÖSS dışında bir değerle ölçüyor muyuz? İstanbul’da yöneticilik yaptığım bir okulda tanılanmış 215 tane özel 400 tane de normal çocuk vardı. Son 6 yılımı onlarla geçirdiğim için dünyada bu alanda yapılan tüm kongre ve çalıştayların içinde bulundum. Dünya okullarının neler yaptığını yakından takip ettim. Edindiğim bu bilgilerle de bu okulu kurdum. Öğretmen seçimlerimi de diplomaya bakarak değil çözüm odaklı düşünüp düşünemediklerine, kendilerini geliştirme azimlerine ve hayata nasıl bir yaklaşımla baktıklarını göz önüne alarak belirledim. İzmir yaşamak istediğim bir kentti ve büyük bir açık olduğunu gördüğüm için de okulumuzu da burada kurdum. İzmir’de bu alanda tek okuluz ve bugüne kadar da tarihte hiç üstün zekalı çocuklara özel bir okul açılmamış. Altyapısı ve fiziki şartları bizden daha iyi okullardan stres topu halinde geliyor bize çocuklar. Çünkü lüks şartlar tek başına bir çocuğun mutlu olması için yetmiyor. Onlara uygun bir müfredat da çok önemli. Bu şartlar yerine getirildiğinde çocuklar çiçek açmaya başlıyor. Biz okulluktan çıktık bir nevi rehabilitasyon merkezine dönüştük. Gönderildiği diğer özel okullarda klinik bir vaka haline gelmiş, duygusal dünyası tamamen bozulmuş Yaman isimli bir çocuğumuzu örnek vermek istiyorum size. Öğretmen, okul, dünya eğer bu ise benim için anlamlı değil, berbat bir şey bu demiş çocuk. Ailesi Yaman’ı buraya getirdiğinde de algısı buydu çünkü bizde bir okulduk. Algısı çok yüksek olduğu için her şeyin farkındaydı. İlk bir haftada biz çocuğumuzu gözlemleyerek onu tanıdık ve ikinci olarak belirlediğimiz ihtiyaçlarına uygun bir ders programı çıkardık. Anne yine ağlıyor ama bu sefer sevinçten ve minnet duygusundan. Babaanne Yaman’ın egosunu evde şişirdiği için ‘ben her şeyi bilirim’ havasındaydı. Ben de kasti olarak onu 2. sınıfa koydum. Gördü ki kendisi her şeyi bilen değil neler var dünyada. Kendisini aşanların da olduğunu kendi deneyimleyince şişkin egosu da iniverdi. Çocuğumuz şimdi hayatından çok memnun hatta ailesine haftasonlarını da okulda geçirmek istediğini söyler hale gelmiş.

Kaç öğrenciniz ve kaç kişilik sınıflarınız var?

Okulumuzun kapasitesi 125 ancak biz 100’de kalmak istiyoruz. Bu yıl 50 öğrencimiz var. 10’ar kişilik sınıflarda eğitim görüyorlar. 10’un üzerinde kesinlikle sınıf oluşturmuyoruz. Okulumuza Aydın, Ankara, İstanbul, Bursa, Afyon, Kütahya’dan geliyorlar. Çünkü aileler çocuklarını kaybetmekle karşı karşıya kalıyorlar. Şimdi o kadar mutlu ki bu aileler bir araya gelip aralarında para toplayarak okulumuza teşekkürlerini bildiren bir ilanı tüm ulusal gazetelere ‘Yok böyle Bir okul’ şeklinde bildirmişler. Bana gazeteleri toplayıp getirdiklerinde çok duygulandım. Aileler lise de açmamızı istiyorlar. Bunu da zaman içinde yapabiliriz ama önceliğimiz darmadağın olmuş öğrencilerimizi toparlamak. Öğretmenlerimiz çocuklara karşı çok duyarlı, onların sorunlarını sanki kendi sorunlarıymış gibi algılayıp çözüm üretmeye çalışıyorlar. Burada hiçbir şeyin üstü kapalı kalmaz, gizlenmez. Çünkü bazen çocuğun sorununun çözebilmek için öğretmenin kendisinin de gelişmesi gerekir.

Devletin üstün zekalı çocuklara ayırdığı bir bütçe var mı?

Var.. Ancak sadece bizim gibi özel okullarda okuyan çocuklar için. Devlet çocuk başına ilkokul ve ortaokul öğrencilerine yıllık 3 bin TL veriyor. Filipinler devleti üstün zekalı çocuk başına 6 bin Euro’luk ödenek ayırmakta bizim ülkemizde ise 3 bin TL’sı.. muhasebesini size bırakıyorum. Bizim okulun yıllık ücreti 15 bin TL ve diğer okullarla kıyaslandığımızda da en uygun fiyata sahibiz. Dolayısıyla aileler geri kalan 12 bin TL’sını kendileri karşılamak zorunda. Bizim kuruluş amacımız ticaret değil eğitimsel anlamda bir boşluğu doldurmak, topluma doğru bir şekilde destek vermek. Maalesef bugün deha ya da potansiyeli çok yüksek çocuklara burs verme imkanımız yok ancak burada verdiğimiz destek onların hayatlarının doğru yönde gidebilmesi için en büyük şifa. Bu yıl ilk yılımız olmasına ve mütevazi bir şekilde kendimizi çevirmeye çalışan bir okul olmamıza rağmen 7 tane çocuğumuzu biz gönüllü olarak okutuyoruz. Çocuklarının üstün zekalı olduğunu öğrenen, gidecek başka bir yeri ve aynı zamanda maddi durumu olmayan aileleri reddedemedik. Biz bir dershane mantığı içinde eğitim vermiyoruz. Çocukların potansiyelleri doğru bir şekilde açığa çıkarılmazsa bu enerjileri avantaja değil dezavantaja dönüşüyor. Amacımız okullarda ve piyasada dönen yanlış bir ezberi bozmaya çalışmak. ‘Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’ bu doğru bir söz. Bu kadar kısa bir zamanda hem aile, hem çocuk hem de öğretmenlerle başarı ve huzuru yakalayabildiysek bu takdire şayan bir olgudur. Veliler, ‘yeter ki bu ahenkte gidelim gerekiyorsa kermes yapıp gelir elde ederiz’ teklifinde dahi bulunuyorlar. İşte aldığımız bu geri dönüşüm bizi ayakta tutuyor. 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.