TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yeryüzü sadece insanların değil

İzmir Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri gazetemize, gündemde bulunan hayvan hakları ihlalleri konusu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yeryüzünün sadece insanlara ait olmadığını belirten aktivistler, doğal yaşama zarar veren tüm sektörlere karşı mücadele içinde olduklarını ifade etti

Haber Giriş Tarihi: 06.03.2015 08:50
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Yeryüzü sadece insanların değil

NEŞE YAVUZ

Türkiye’de kanayan bir yara olan hayvan hakları ihlalleri konusu, son zamanlarda İstanbul’da Kısırkaya Barınağı’nın inşa edilmesi ve 5199 sayılı Hayvan Hakları Yasası ile tekrar gündeme geldi. Hayvanların sokaklarda ve barınaklarda karşılaştıkları şiddeti ve kötü muameleyi İzmir Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri ile konuştuk. Gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulunan aktivistler, hayvan sömürü ve işkencesinin dahil olduğu tüm sektörlere savaş açtıklarını belirtti.

Öncelikle İzmir’de hayvan özgürlüğü aktivistleri olarak kimsiniz, neler yaparsınız? Çalışmalarınız ne zamandan beri sürüyor?

İzmir’de yaklaşık 3 yıldır faaliyet gösteren arkadaşlar var. Kurumsal bir örgütlenmeden ziyade eylemlere dayalı bir yapıda yürütülüyor faaliyetler. Hayvan sömürü ve işkencesinin dahil olduğu tüm sektörlere karşı eylem yürütülüyor.

Türcülüğe karşı olduğunuz ifade ediliyor. Peki nedir bu türcülük, biraz açar mısınız?

Türcülük, en genel anlamıyla bir hayvan türünün diğerine karşı sergilediği ayrımcı tutumu ifade etmektedir. Bu tutum da insanın, insan dışı hayvanlara karşı kurduğu tahakkümü ve belli hayvan türlerini diğer hayvan türlerine karşı üstün tutmasına denk gelmektedir. İnsanın mezbahalarda, kürk ve deri çiftliklerinde, mandıralarda, yumurta üretim tesislerinde, deney laboratuvalarında, sirklerde, hayvanat bahçelerinde, kara ve su hayvanlarının kullanıldığı parklarda esir tuttuğu ve katlettiği hayvanlara karşı sergilediği tutum, türcülükten beslenmektedir. Yine kedi ve köpek gibi gündelik hayat içinde birlikte yaşanan hayvanlara karşı sevgi dolu ve korumacı bir tavır segilerken kedi ve köpek dışındaki hayvanların maruz kaldığı işkence ve katliamlara sessiz ve tarafsız kalmak da türcülük içinde değerlendirilebilir. Türcülük, tıpkı kölelik sisteminde belli ırk gruplarından insanların diğerleri üzerinde hakimiyete sahip olmasını meşrulaştıran anlayış gibi, insanların insan dışı hayvanlar üzerindeki egemenliğini normal kılmaktadır. Türcülük tıpkı cinsiyetçi, ırkçı/milliyetçi, heteroseksist ayrımcılık biçimleri gibi bir grubun diğerine üstünlüğünü pekiştirmekte ve belli iktidar ilişkilerini beraberinde getirmekte ve yeniden üretmektedir. Bu iktidar ilişkilerinin öznesi insanlar olurken, nesnesi insan dışındaki hayvanlar olmaktadır. Türcülük ideolojik olarak toplumların en temelinde yer alan zihinsel belirleyicilerden birisidir; insan dışı hayvanları avlanması ve evcilleştirilmesiyle ilerleyen tarihsel süreçte insanın hayvansal ürünleri tüketmesi normalleştirilmiş; kültürel olarak şekillenen insan beslenme şekli, biyolojik bir gerekililik olarak hayvanları yeme üzerinden temellendirimiştir. Bu da karnizm adı verilen ve türcülükle paralel giden görüşe hizmet etmiştir.

Aktivistler olarak belli bir dernek ve çatı altında toplanmaya karşı mısınız? Bunun sebebi nedir?

Belli bir dernek veya çatı altında toplanmaktan ziyade eylemlerde dayanışma ve eylem birlikteliğinden yanayız; devlet örgütlenmesi benzeri ve devletin hakimiyet ilişkilerinden beslenen kurumsal yapılardan siyasal olarak uzağız.

Diğer hayvan hakları için mücadele eden derneklerle olan iletişiminiz nasıl?

Bu anlamda özünde hayvanların insanlar için nasıl “daha iyi” bir şekilde kullanılabileceği amacına hizmet eden hayvan refahını savunan derneklerlerden ziyade hayvan hakları ve özgürlüğü mücadelesine daha yakın duran dernek ve oluşumlarla eylem bazında işbirliği ve dayanışmaya sıcak bakıyoruz. Ancak bu dayanışma, bizim için herhangi bir derneğin alt ya da üst kolu olmaktan çok eşit düzlemde eylem birlikteliğini ifade ediyor.

İzmir’de hayvan özgürlükleri açısından ne gibi problemler var? Burada en çok ne ile mücadele ediyorsunuz?

İzmir'de birçok ilde olduğu gibi hayvan konusuna duyarlı sivil toplum kuruluşu (stk) ve bireyler daha çok “hayvansever” profili çiziyor. Hayvanlar, “önce insan'” anlayışının, kendilerine uygun gördüğü ölçütlerle ve sadece vicdani bir yaklaşımla yetinmek zorundadır. Hak ve özgürlüklerin önemi tam olarak anlaşılmamış olduğu açıktır. Bu anlamda hayvan hakları, belediyelerin ve mevcut yasal mevzuatların insafına kalmış durumda. İzmir’de güçlü bir hayvan hakları hareketinin bulunmaması nedeniyle, bu alanda daha çok hayvan özgürlüğü savunucuları faaliyet göstermektedir. Biz hayvan hakları konusuna da hayvan özgürlüğü perspektifiyle baktığımızdan, hak mücadelelerini kedi ve köpeklerle ya da yenen ve yenmeyen hayvanlarla sınırlı tutmuyoruz. Yeryüzünü paylaştığımız tüm canlılar ve doğa konusunda bütünlüklü bir yaklaşım geliştirme çabasındayız. Bu yüzden İzmir’deki hayvanseverler ile aramızda derin bir anlayış farkı var. Ancak hayvan özgürlüğü hareketinin özellikle gençler arasında benimsenmeye başlanması bize umut vermeketdir.

 

Çoğunlukla insanlar İzmir’deki hayvan barınaklarının problemlerinden bahsediyorlar. Durum o kadar kötü mü? Nasıl düzeltilebilir?

İzmir’deki barınakların sorunlarını tespit etme şansımız olmadı ancak hayvan özgürlüğü savunucuları olarak hayvanların tutsak edilmesine karşıyız. Kötü ya da iyi barınak gibi tanımlara inanmıyoruz. Özgürlük özellikle hayvanlar için belki de beslenmekten daha da önemlidir. Bu yüzden tüm barınakları sorunlu gördüğümüzden kapatılmasından yanayız. 5199 Sayılı Hayvan Hakları Yasası, ilgili maddesinde, “güçten düşmüş, engelli ve hasta hayvanların barınaklarda bulundırılabileceğini” işaret eder; ancak birçok belediye, barınakları, şehirleri hayvanlardan temizlemek amacıyla kullanmaktadır. Öncelikle sağlıklı hayvanların tutsaklıktan kurtarılması acil olarak gereklidir.

İzmir’de belediyelerin hayvanlar için yeterli hizmeti var mı? Yoksa bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?

Belediyelerin hayvanlara yönelik hizmetleri farklılık arz edebiliyor. Her belediyeyi kendi yerelinde incelemek gerekir. Genel itibariyle belediyelerin hizmet politikaları, insan-merkezci ve tür ayrımcılığına dayanıyor. Kent yaşamındaki hayvanlar sadece kedi ve köpekler olarak görülüyor. Oysa kedi ve köpekler için dahi yeterli hizmet söz konusu değil. Sistemli ve toplu kısırlaştırmalarla, sokak hayvanlarının kentte yavaş yavaş yok olmaya başladığını görüyoruz. Belediyelerin sunduğu veterinerlik hizmetleri ise sağlıklı işlemiyor. Bu kliniklerde 24 saat bakım ve tedavi hizmeti verilmiyor. Haftasonu ve akşam 17.30’dan sonra klinikteki hasta hayvanlar için hiçbir tedavi uygulanmıyor. Sokaktaki hasta ve kaza geçirmiş hayvanlar ise genellikle tatilin bitmesini veya mesai saatinin başlamasını beklemek zorundadır. Klinikler yeterli donanıma sahip değil. Bu yüzden bazı vakalara müdahale edilemediğini duyuyoruz. Bu hayvanların durumu hakkında ise hiçbir bilgiye sahip değiliz. Kısırlaştırmak için toplanan hayvanların sağlık durumları ve alındıkları yere bırakılmaları konusunda denetim yok. Kentte, hayvanların yaşam alanı her geçen gün daralıyor. Buna benzer birçok sorun var. Bu sorunların en büyük nedeni, belediyelerin hizmet politikalarını, hayvanları merkeze alan bir anlayışla yürütmemesidir. Hayvanların yaşamı, çevre-insan sağlığı ve çevre kirliliği yönünden ele alınmaktadır. Bu türden bir zihniyet hayvanları, kent yaşamında sorun olarak algılıyor. Belediyelerin insan-merkezci hizmet anlayışına son vermelernin, sorunların çözümünde önemli bir adım olacağını düşünüyoruz.

Sizce İzmir’de belediyeler bu konuda ne gibi hizmetler yapmak zorunda?

Öncelikle mevcut hayvan hakları yasasının hükümlerini doğru bir şekilde uygulama zorunlulukları var. Elbette ki yasa dışında hayvanların lehine olabilecek uygulamaları da önemsiyoruz. Sokak hayvanları için konuşacak olursak, beslenme, barınma ve sağlık hizmetlerinin kesintisiz ve etkin bir şekilde karşılanması gerekiyor. Hayvanların yaşam alanlarından koparılmaması için tecrit amaçlı kurulan merkezi toplama kampları yerine 'sokak barınakları' oluşturulması tercih ettiğimiz bir çözümdür. Sokak barınaklarından kastımız ise kapatılma ve tel örgülerle çevrili tecrit alanları değil, sokak içlerinde oluşturulmuş kedi-köpek evleridir. Çalıştırılan ve insanlar tarafından şiddet gören hayvanların korunması ve gerekli yaptırımların uygulanması yine belediyenin görevleri arasındadır. İşgal ettiğimiz şehirlerde birçok hayvan yaşıyor. Kuşlar, böcekler, fareler, sincaplar ve daha birçok hayvan. Bu hayvanların yaşam alanlarını korumak yine belediyelerin görev alanı içindedir.

 

Geçenlerde bir video izledim. Her sokakta bir gönüllü esasına dayalı bir projeydi. Bu proje kapsamında tüm sokaklarda bir gönüllü oluyor ve bu kişi çevresinde yaşayan hayvanların problemlerine, proje içinde bulunan diğer kişilerle de iletişime geçerek çözüm bulmaya çalışıyor. Sizce bunu ciddi bir şekilde Türkiye’de uygulayabilir miyiz?

Dayanışma esasına dayanan projeler, akut sorunların çözümünde başarılı olabilir. Denemekte fayda var.

Peki sizin projeleriniz var mı?

Biz daha çok aktivist bir eylemlilik içindeyiz. Proje düzeyinde çalışmamız şu an için yok. Hayvanların yasada, mal statüsünde olması hayvan sömürüsünü, katliamları ve ayrımcılığı meşrulaştırıyor ve teşvik ediyor. 5199 Sayılı Hayvan Hakları Yasası’nın yerine çıkarılmak istenen yeni yasa ise şu an tasarı halinde mecliste bekliyor. Eğer yasalaşırsa hayvanları daha da kötü bir gelecek bekliyor. Yasa tarasının meclisten geçmemesi için çalışmalarımız devam ediyor. Bununla birlikte İzmir’in Seferihisar İlçesi’nde inşaatı devam eden “Hayvan Bakım Evi” ile ilgili endişelerimiz var. Bu projenin hayvanların lehine olmadığını ve masum gösterilmeye çalışıldığını düşünüyoruz. Bu konuda da çalışmalarımızı başlatıyoruz.

Günümüzde hayvanların yaşam hakkına müdahalenin en büyük sebeplerinden biri de kürk meselesi. Bu konuda çalışmalarınız var mı?

Kürk sektörü, en kanlı ve işkenceli sektörlerden biri. Dehşete düşürücü yöntemler uygulanıyor. Malesef kendine iş adamı diyen katiller bu karlı işten vazgeçmek istemiyor. Üretimin gerçekleştiği ülkelerde kürk üreticilerine belirli ticari anlaşmaların karşılığında yasal koruma sağlanıyor. Bu konuda küresel düzeyde protestolar devam ediyor. Biz burada daha çok kürk kullanımını ve alımını durdurmaya yönelik propaganda yapıyoruz.

Son olarak Kısırkaya barınağı için bir eylem düzenlediniz. Sizce bu problem çözülebilir mi, çözülmesi için neler yapacaksınız?

Kısırkaya yıllardır devlet tarafından planlanan bir senaryonun en somut adımlarından biridir. Hayvanların yaşadıkları sokak ve alanlardan tecrit edilerek kısırlaştırma ve tedavi edilme bahanesiyle toplama kampı gibi betondan bir merkeze kapatılmasını ifade ediyor bu adım. Şu anki mevcut 5199 sayılı kanun tam anlamıyla hayvan hakları ve özgürlüğü kavramlarını ifade etmese de sokak hayvanlarının aşılama ve kısırlaştırma işlemeleri yapıldıktan sonra küpelerinin takılarak yaşadıkları mahalle ve sokaklara geri bırakılmasını içermektedir. Kısırkaya gibi merkezlerde sokak hayvanlarının toplatılması bu yasa ile uyumlu olmadığı için, yasa tasarısı değişikliği ile hayvanların sokaklardan tecrit edilmesinin hukuksal olarak yolu açılmak istenmektdir. Bu da hayvanları toplu olarak hayvan hapishanesi görünümündeki beton odalarda yok etmek anlamına gelmektedir. Halihazırdaki hayvan barınaklarında minimum hijyen ve beslenme koşulallarının dahi sağlanmadığını yıllardır gördüğümüzden, Kısırkaya gibi projeler bir çözüm olmaktan oldukça uzaktır. Biz bu tarz sözde çözümlerden ziyade yerel yönetimlerin sorumluluk alarak sokak hayvanlarını mahalle sakinleri olarak kabul etmesini ve besleme ve tedavi işlemlemlerinin hayvanların yaşam hakkına saygı duyularak ve yaşadıkları sokaklardan koparılmadan yürütülmesini istiyoruz.

Eklemek istedikleriniz...

Yeryüzünün sadece insanlara ait olmadığının idrak edildiği yeni bir bilinç oluşmaya başladı. İnsan türünün sözde refahı adına, ilerleme denilen sömürücü düzen artık sorgulanıyor. Dünya artık tükenmenin eşiğinde. Yeryüzünü bir kaynak değil, tüm türler ve canlı formları için bir yaşam alanı olarak kabul ediyoruz. Kapitalist sistemin ve uygarlığın beslenme adı altında; mezbahalarda, süt ve yumurta üretim çitliklerinde, giyim adı altında; deri fabrikalarında, kürk çifliklerinde, bilim adı altında; laboratuvarlarda ve eğlence adı altında; sirklerde, hayvanat bahçelerinde ve at yarışlarında paramparça ettiği hayatlara karşı güçlü bir duyarlılık gelişmeye başladı. Doğal yaşamı yok eden HES’lere, taş, kömür ve maden ocaklarına karşı da ortak bir mücadele yürütülüyor. Biz insan türünün artık yeryüzündeki tahakkümüne son verilmesi gerektiğini inanıyoruz ve insanları sömüsüz bir yaşam çağrısında bulunuyoruz.

Son olarak karnist sistemin ezileni olarak konumlanan hayvan ile eril/patriyarkal sistemin ezileni “kadın” arasında bir ortaklık vardır. Kayıp gönderge derken “et yiyeni yediği hayvandan, hayvanı da markette satılan biçiminden yalıtan kültürel ve dilsel duvar”dan söz ediliyor yani nesneleştirme ve parçalama sürecidir: hayvandan cesede ve cesedin parçalarına dönüştüğü gibi “yumurta ve süt ürünleri üretimi” yoluyla da hayvanlar kayıp hale getiriliyor. Buradan hareketle hayvan cesedi yemekle, insanlığın aslında erkek egemen sistemin neden olduğu diğer felaketler arasında bir ortaklık vardır. Savaşa, savaşlarda kadınlara tecavüze, cinsel fantezilerde kadının hayvan ile hayvanın da kadınla eşleştirilmesine kadar birçok noktada eril tahakkümün ve patriyarkanın izlerini görürüz. Hayvanlar ile kadınların sömürülmesine dair bu iki grup arasındaki bu ilişkiyi gözden kaçırmamak gerekir. Her gün çok fazla kadın şiddete maruz kalıyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor; tıpkı hayvanlar gibi... İşgalci ve savaşçı erkek(lik) zihniyeti nedeniyle doğa talan ediliyor, tıpkı kadın ve hayvan bedeni gibi. Bu nedenle hayvan özgürlüğü meselesi, bunlardan bağımsız (da) okunamaz.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.