TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Böyle babanın eli öpülür

null

Haber Giriş Tarihi: 14.06.2015 07:00
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Böyle babanın eli öpülür

TANER UYANIKER 

Doğuştan görme engelli çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan bir babanın hikayesini anlattık bugün. Çocuğunun hayatını kolaylaştırmak için her şeyi yapmaya çabalayan bir baba olan Mehmet Dağlı, çoğu kişiye örnek teşkil edecek bir konumda

Hep annelerin çocukları üzerinde koruculuğunu ve sevgisini yüceltiriz de bir nebze olsun babaları geri plana atarız. Anneler günü için çok söz söylenirken babalar günü biraz üvey evlat muamelesi görür. Toplumun bize dayattığı basmakalıp kurallar arasında babanın görev tanımlamasında para kazanan, çocuklarına sevgisini çok göstermeyen bir imaj yaratılır. Bundan olsa gerek babaların biraz ötelenmesi. Günümüzde teknolojinin gelişmesi, bilgiye hızlı bir şekilde ulaşılması ve sosyal medyanın aktif hale gelmesiyle babaların ona çizilen sınırlardan çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. Televizyon izlerken karşılaştığım bir manzarada kanala bağlanan baba, annelerinin terk etmesi sonrasında dört çocuğuyla kalmıştı ve tüm hayatını bu çocuklara adadığı konuşmasının her kelimesinde kendini gösteriyordu. Hayata baktığımız zaman anneler kadar babalarında çocukları için fedakarlıklar yaptığını görürüz. Bu babalardan birisi de çocuğu doğuştan görme engelli olan Mehmet Dağlı. Dağlı ailesinin son çocukları olan Yusuf Can, göz damarlarının kuru olması nedeniyle doğuştan görme engelli olarak dünyaya geliyor. Aile ilk üç yıl boyunca bu durumun farkına varamıyor. Burada doktorun yanlış teşhis koyması etken olmuş. Durumdan şüphelenen baba, çocuğunu İstanbul’a götürüyor ve orada acı gerçekle karşılaşıyor. 2 odalı bir gecekonduda yaşayan 5 kişilik aile için hayat bundan sonra daha da zorlaşıyor. Hayatın en büyük zorluğu ise insanların bakış açısı oluyor. Çevreden bir dışlanma geliyor. Bunun yanında bürokratik engeller durumu daha da zorlaştırıyor. Bunlardan birisi de okul servis aracının ailenin evinin önüne gelmemesi. Bu nedenle baba Dağlı, çocuğuyla beraber her gün üç kilometrelik yolu yürümesine neden oluyor. Bu durum 3 yıl boyunca devam ediyor ve baba her sabah işe gitmeden önce çocuğunu servisin geçtiği yere bırakıyor. Üç yılın sonunda bu sorun çözülüyor. Şimdi Yusuf Can 14 yaşında ve liseye başlayacak. Psikolog olmak istiyor

“KABULLENMEMİZ BİR YILIMIZI ALDI”

Babayla konuştuğumuzda çocuklarının 3 yaşına kadar kör olduğunu anlayamadıklarını söylüyor. Dağlı bu durumu şöyle anlattı: “Çocuğumuz seslendiği yere gelemiyordu. Yürürken devamlı bir yerlere çarpıyordu. Biz şüphelenip 1,5 yaşındayken doktora tekrardan götürdük. Doktor görme engelinin olmadığını ancak tavukkarası hastalığının olduğunu belirtti. 1,5 yıl böyle tedavi gördü. Bunun yanlış teşhis olduğunu düşündük ve çocuğumu İstanbul’a dünya göz hastalıkları merkezine götürdüm ve ne yazık ki orada gerçekle yüzleştik. Bunun çözümünün olmadığının ve doğuştan görme engelli olduğunu belirttiler. Çocuğumuzun göz damarları kuruymuş bu durum ana rahminden itibaren böyleymiş. Akraba evliliği yapmıştık karımla. Bu haberden sonra bizim için hayat durdu diyebilirim. Bunu kaldırmamız, kabullenmemiz bir yılımızı aldı. Zamanla buna alıştık.”

“KARŞIDAN KARŞIYA GEÇEMEYECEK ENGELLİLER VAR”

Bu olaydan sonra hayata bakışının değiştiğini söyleyen Dağlı, “Hayatın her zaman bize bir sürprizde bulunabileceğini gördüm. Hayatta hiçbir şeyi ani kararlarla yargılamamayı ve anlamayı öğrendim. Bir engelli gördüğüm zaman mutlaka yardım ederim. Onların birebir ne yaşadığını bildiğim için onları anlayabiliyorum.  Yusuf Can Allah’a şükür kendi ihtiyaçlarının çoğunu karşılayabiliyor. Bugün bakıyorum karşıdan karşıya geçemeyecek engelliler var” dedi.

“HER GÜN 3 KİLOMETRE YOL YÜRÜDÜK”

Okul döneminde çok zorluk yaşadıklarını ifade eden Dağlı, “Hem çocuğumuzun okula adaptasyonu hem de bizim bu duruma adaptasyonumuz zaman aldı. Okul yönetimi bize zorluklar yaşattı. Özellikle servis konusunda sıkıntı yaşadık. Benim evim kırsal bir bölgede biz oraya bir gecekondu yaptık. Servis bizim evin oraya kadar gelmiyordu. Her gün 3 kilometrelik yol giderek işten önce çocuğumu servise bindiriyordum. Akşamları da servis gelmeden oraya gidip çocuğumuzu alıp geri eve getiriyorduk. Okul yönetimiyle tartışmaya girdim. Bizim böyle bir hakkımız olduğunu ve servisi eve kadar gelmesi gerektiğini belirttim. Bu çocuğun engelli olduğu ortada. Üç yıl boyunca bu tarz tartışmalarımız olmasına rağmen hiçbir şey yapılmadı ve biz bu süre boyunca çocuğumuzu o küçük yaşında her gün 3 kilometrelik yolu gidip geldik. Bu 3 yılın sonunda okul müdürü değişti yeni bir müdür geldi ve bizim servis sorunu çözüldü. Görüyor musunuz bir müdürün engelli bir çocuğa nasıl engel olduğunu? Yeni bir müdürle bu yapılabilir hale geldi neden bize 3 yıl boyunca bu zorluğu yaşattı? Bir gün servis Yusuf Can’ı erken bırakmış bizim aldığımız yere. Servis şoförüne bizden birisi olmadan bırakma dememize rağmen çocuğu durağa bırakmış. O zaman çocuk ilkokul üçe gidiyordu. Yusuf Can cep telefonu numaralarını iyi biliyordu. Telefonum çaldı. Dediler sizin çocuğunuz kaybolmuş. İşte insanların duyarsızlığına bir örnek daha. Bırakın görme engelli çocuğu, 8 yaşındaki normal çocuk bile tek başına bırakılmaz. Neyse ki çocuğun başına o gün bir şey gelmedi” diye konuştu.

“ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞIYORUM”

Bir fabrikada plastik ambalaj sektöründe çalıştığını belirten Dağlı, “Asgari ücret almaktayım. 23 yaşında ve 19 yaşında kızlarım var. Eşim evde oturmak zorunda kalıyor. Devlet zaten çalışmasına izin vermiyor. Devletten aldığımız 780 liralık yardım nedeniyle böyle bir şey zorunlu hale getiriliyor. Sadece 3-4 saat çalışma izni veriliyor. 3 odamız var. 65 metrekare bir evde yaşıyoruz. Bizde ayağımıza yorganımıza göre uzatıyoruz. Lüks yaşamıyoruz. Zaten buna imkanımız yok. Devlet belli bir katkı veriyor çok uçarı olmasa bile bir döngü sağlanıyor. Bizde bu imkanları çocuğumuzu sosyal hayata sokmaya çalışarak harcıyoruz. Deniz, piknik ve yüzme gibi etikliklerde bulunmamız gerekiyor” dedi.

Yusuf Can’a çok düşkün olduğunu söyleyen Dağlı, bu durumun onu hayata hazırlamasında sorun yaratmasından korktuğunu ifade ediyor. Dağlı, “Evin en küçük çocuğu. Belki bulunduğu durum ya da başka bir şey ama Yusuf Can benim için çok başka bir yerde. Onunla yaşamak başka bir zevk. Başka insanların bu hayatların içinde de yer alması gerekiyor. Bunun için illaki çocuğunun engeli olması gerekmiyor. Ya da çevresinden birisinin engelli olması gerekmez” diye konuştu.

ÇEVRE KABULLENMEKTE ZORLUK YAŞIYOR

Yusuf Can’ı çevrelerine kabullendirmekte zorluk yaşadıklarını söyleyen Dağlı, “Çevremizde engelli olan tek kişi Yusuf Can. Bu akrabalarımızın evine gittiğimiz zaman Yusuf Can’ın engelinden ötürü sorunlar yaşıyoruz. Örneğin çocuk ayağa kalktığı zaman ‘dur’, ‘bir yere çarparsın’ gibi ifadeler kullanıyorlar. Bu durum çocuk üzerinde ve bizim üzerimizde olumsuz etki bırakıyor bizde bu yüzden bu tarz ziyaretlerde bulunmamaya çalışıyoruz. Biz Türk toplumu olarak kendi başımıza gelmeyen hiçbir şeye saygı göstermiyoruz” dedi.

“İNSANLAR ENGELLİLER KONUSUNDA EĞİTİLMELİ”

Engelliler için yapılanları değerlendiren baba Dağlı, şunları söyledi: “Kılavuz çizgiler hiçbir engellinin işine yaramıyor normalde yarar ama neden yaramadığına gelecek olursak, biz normal bireyler olarak engellilere o alanı kullanması için imkan vermiyoruz. Araç park ediyoruz o yollara. En büyük engeli biz insanlar yapıyoruz. Hani eğitim eğitim diyoruz ya işte eğitim verilecekse bunun için verilmelidir. Engelli bireylere nasıl davranılır diye. Engelli vatandaşların ihtiyaçları nelerdir gibi eğitimler verilmeli. Ben engelliye nasıl davranılır yaşaya yaşaya öğrendim. İnsanlar yardım etmek istiyor ama nasıl yardım edeceklerini bilmiyorlar. Bazıları nasıl yardım edeceğini bilmiyor. Örneğin, kollarına bir anda ve sert bir şekilde giriyorlar bu durum o kişileri ürkütüyorlar. İnsanlar engellileri aralarında görmek istemiyor. Ne yapacağız biz bu engelli çocuklara başka bir şehir mi kuralım? Şimdi çocuğumuz normal liseye gidecek. Orada nasıl olacak göreceğiz. Buradaki çocuk ve öğretmenler nasıl bakacak. Normal bir hayata alışması için bu gerekli ama toplum bu durumu nasıl karşılayacak. Herkesle ayrı ayrı konuşmamız gerekiyor. Toplum olarak böyle bir bilincimiz olmadığı için bir sorun ortaya çıkacaktır. Bu çocuk ders dinlerken sakin bir ortamda ders dinlemesi gerekmekte. Çünkü sadece duyma duyusuyla hareket ediyor, orada tahtaya çizilenleri göremeyecektir. Diğer çocuklar gürültü yapabilir bu durum çocuğumuz için sorun teşkil eder eğitiminde geri kalabilir.”

Yusuf Can’ın okumaktan başka bir şansının olmadığını ifade eden Dağlı, “Bir özel sektörde çalışması çok zor olacak. Bunun için okuyup memur olması gerekmekte. Ya da bir spor dalıyla uğraşacak. Devlet engellilere biraz daha fazla öncelik tanıyor. Çoğu bu yolda çabalarsa muhakkak bir yerlere gelebiliyor” dedi.

“PSİKOLOG OLMAK İSTİYORUM”

Okula başladığı ilk dönemlerde zorlandığını belirten Yusuf Can, insanların engellilere karşı konuşma biçimlerinden şikayetçi. İnsanların acıyarak onlara yaklaştığını belirten Yusuf Can, bu durumun kendisini üzdüğünü söyledi. Yusuf Can, “Ben tek başıma bastonla gitmek istiyorum. Yardım etmek istiyorlar. Bu hoş bir durum ama bazen de kendi başımıza bir şeyleri başarmak istiyoruz” dedi.  Psikolog olmak istediğini söyleyen Yusuf Can, psikolojinin insanların ruhuna hitap etmesinden ve o kişilerin iç dünyalarından hayatı görmek arzusunda olduğunu ifade etti.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.