TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Mucizenin adı:Defne

Kimya mühendisi “nükleer bilimler” doçenti olan Prof.Dr. İbrahim Uslu ile projelerini konuştuk. Defnenin mucizesinden ve güneş enerjisinin faydalarından bahseden Prof.Dr. Uslu, başarının sırrının hedef koymak olduğunu anlattı  

Haber Giriş Tarihi: 07.06.2015 06:20
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Mucizenin adı:Defne

NİLGÜN TAZE-Bodrum’da fakir ama okuyan, en önemlisi araştıran ve çok çalışkan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyleyen Prof. Dr. İbrahim Uslu, aile üyelerinin geleneksel tıbba ilgisi nedeniyle şifalı bitkilere ilgi duymaya başladığını belirterek, “Anneannem bile Arapça ve Latin harflerini bilmekteydi. Annem ve anneannem iki dili ana dili gibi konuşurdu. Babam geleneksel tıp, folklar, halk sanatları, Ege tarihi gibi pek çok konuda araştırma yapan bir köy enstitüsü mezunuydu. Elinden her şey gelen bir öğretmen. Hal böyle olunca çocukluğumdan beri her şeyin nedenini araştıran, sorgulayan bir kişiliğim oluştu. Anneannemden ise çevremizin önemini öğrendim. Kuşlara ıslatılmış ekmek atmak için beni dama çıkarırdı çünkü. Mahallemizde yaşlı Kalburaçi lakablı bir dedeyi örneğin yaz tatilinde her Cuma camiye götürür, sadece o günler giyilen ayakkabılarını camiye girince çalınmasın diye elimde tutardım. Bunu çok sert bir hocamız, lakabı ‘hey yavrum hey’ isimli hocamız fark etmiş ve bir gün sınıfta beni tahtaya kaldırmıştı. Dayak yiyeceğimi düşündüm ve Kalburaçi’den söz edince de çok gururlandım. En büyük şansım hemen evimize 200 metre ilerisinde Bodrum Halk Kütüphanesi’nin olmasıydı. Mahallemiz Bodrum’un en işlek caddesi olduğu için çevremde hiç arkadaş bulamıyordum. Var olanlar da evlerini işyeri yapıp kiraya verince öylece kalakaldım. Kütüphane ve kitaplar benim arkadaşım oldu. Hatta bir gün kütüphane müdürü ölünce uzunca yıllar da atama yapılmayınca, hademe Abdullah amca yeni gelen kitapları bana yerleştirtir, her şeyi bana sorardı. Küçük yaşta müdür olmuştum. Yeni gelen fizik kitaplarını ve ansiklopedileri okurdum. Bir gün okul müdürü ve fizik hocamız Turgut Karabağlı babama ‘okulda herkes benden korkar ben de İbrahim’in sınıfında fizik anlatmaktan dersi verirken zor sorular sormasından korkarım’ demiş. Babam rahmetli yıllar sonra anlatmıştı bunu. Daha ortaokulda kendi kendine elektrik motoru yapmaya uğraşan birisiyim ben.  Ailemizde anneannem ve dedem daha sonraları babam hastalara şifa verirdi. Örneğin mahallemizde kimin başı ağrısa anneaneme okumaya gelirdi. Anneanneme o kadar inanmışlardı ki. Anneannem okuma sonrası bir kuruş gibi demir para alırdı mutlaka. Eğer almasa o hastalığın kendine geçeceğine inanmıştı. Dedem ise sarılık keserdi. Çok ünlüydü bu konuda. Sarılık hastaları ona gelir ve tedavi olurlardı. Sanırım hepatit C hastalarıydı. Sarılığın en büyük belirtisinin dil bağı ve alt ve üst dudak altlarındaki bağların üzerinde toplu iğne başı büyüklüğündeki bezeler olduğunu söylemişti bana. Çok keskin bir cımbızı vardı ve önce onu sterilize eder ve sonra hastaların bu bağların üzerindeki oluşan bezelerini tek tek alırdı. Daha sonra önceden dövülmüş ve tuzlanmış sarımsak ile o alınan bölgeler sterilize edilirdi. Hiç unutmam, o sırada hastalardan kalın bir salya akıntısı iplik şeklinde hiç kesilmeden akmaya başlardı ve bu yaklaşık 15 dakika sürerdi. Daha sonra kişinin aniden tüm hastalık belirtileri ortadan kalkardı. Dedeme tedavi olmak için İzmir’den ve civar illerden yüzlerce hasta gelirdi. Herkes ondan şifa bulurdu. Para da almazdı çoğu hastadan. Yardım için yapardı. Dedemin bu özelliğini bilen babam, dedem öldükten sonra Bodrum’da tüm köyleri dolaşarak özellikle yaşlılardan bitkilerle tedavi konusunda detaylı araştırmalar yapmıştır. Tüm bu araştırmaları henüz basılmamış ve bir kitap halinde durmaktadır. Çoğu zaman sıkıştığımda ona bakarım. Örneğin babamın yaptığı bir toz vardır. Ağız içinde ve dudaklarda oluşan uçuklar eğer önlem alınmazsa büyürler ve neredeyse bir cm çapında yaralar haline gelirler ve asla geçmezler. Her yemek yediğinizde bu yaralar tekrar kanar ve hastalık ilerleyerek yıllarca sürebilir. Babamın tozunu kullanan hastaların bu hiç geçmeyen yaraları, en fazla bir haftada kapanır, iyileşir. Bodrumda hemen tüm diş doktorları hastalarını babama gönderirlerdi. Babam da ücret almadan bu tozuyla kişilere şifa dağıtırdı. Bereket bu tozun formülü bendedir, unutulmadı. Bu toz aynı zamanda ağrılı ve hatta iltihaplı bir dişe dahi sürüldüğünde tüm ağrıyı ve iltihabı yok edecek güçtedir. Bizzat kendimde denemişimdir. Bir gün ailemizden bir yakınım ile Bodrum’a gelmiştik ve babam bizi garajda karşıladı. Otobüsten iner inmez, ana yoldan saptık ve hemen Bodrum’un içinde bulunan dedemin mezarının olduğu sokağa saptırdı bizi. ‘Herhalde eve varmadan önce Pervolo İbrahim dedemin mezarında bir Fatiha okumamızı istiyor’ dedim içimden. Mezarlığa varınca orada bulunan bir bitkinin yapraklarını yakınıma uzattı, bunu avucunda ufala ve vitilolu bölgene sür dedi. İnanın yüzlerce doktora giden ve çare bulamayan yakınım iki gün daha o bitkiyi kullanarak hastalıktan kurtuldu. Bu durum bende derin etkiler yapmıştır. Şimdi hastalıkların bitkilerin sayesinde geçeceğine olan inancım babam sayesindedir. Geleneksel tıpa olan ilgimin nedeni ailemdir. Şu anda pek çok bitkisel ilaçla hastaların tedavi edilmesi bilimsel çalışmalarım hızla devam etmekte. Geleneksel tıp sayesinde pek çok hastanın kısa sürede tedavi olduğuna şahit oluyorum. İnanın sadece defne sabunu kullanarak onlarca yıl gitmediği doktor kalmamış ve artık kortizon kullanan hastaların egzamalarından kurtulduğuna kaç kez şahit oldum. Defne yağı kullanarak tüm romatizmal ağrılarından kurtulan hastalar şahit oldum. Emekli olduğumda en büyük hobim geleneksel tıp olacaktır. Babam sadece köy köy dolaşarak tıp konusunda değil, el sanatları, halk oyunları, atasözleri, yemek tarifleri ve Bodrum tarihi konularında da araştırmalar yapmış ve bulgularını Ege Üniversitesi’nde düzenlenen sempozyumlarda anlatmıştır. Kendisi aynı zamanda 1970’li yıllarda Bodrum Turizm Derneği Başkanı oldu. Annemin deyimiyle ‘fahri işler’le uğraşmaya başladı. Bodrum halk oyunlarını öğretti bana, gelen gemileri karşılar, onların önünde efe oyunları oynardık. Çok gururlandığım anlardı, efe elbisesinin önemini kavratmıştı bana. Turizm Bakanlığı’ndan gelen hibeleri babam dağıtırdı ev pansiyonunu Bodrum’da özendirmek için. İnsanlara yardım etmek onun ilkesiydi. Babam devamlı beni karşısına oturtur, kendinden örneklerle benim nasıl bir insan olmam gerektiğini anlatırdı. Çok uzun seanslardı. Belki de bu seansların etkisiyle öğretmen okulunu birincilikle bitirdim, ODTܒde de iftihar öğrencisi oldum son yıl. Şimdilerde de insanları daha sağlıklı kılmak için yaptığım tüm uğraşılarımın nedeni belki de babamı örnek almamdan kaynaklanmaktadır” dedi.

 DEFNE BİR MUCİZE

 ODTܒde önce öğrenci asistanlığın ardından kadrolu asistanlık yaparken bölüm başkanı olan Prof.Dr. Bilgin Kısakürek’in yanında diferansiyel denklemler çözmek, modellemeler yapmak gibi işlerle uğraşan Uslu, “Proses dinamiği konusunda tez konum bir damıtma kulesinin geçici durum dinamiğiydi. Bilgisayar benim hayatım oldu bir süre ancak sonra Atom Enerjisi Kurumu’na geçince değiştim. Nükleer konulara daldım. Türkiye’nin ilk ve tek kimya mühendisi ‘nükleer bilimler’ doçentiyim. Ancak Atom enerjisi kurumunda daire başkanlığı gibi görevlerim nedeniyle bilimden uzak kaldım bir süre. Ancak 2005 yılı ortasında Selçuk ve Gazi Üniversitelerinde bu açığımı hızla kapattığımı düşünüyorum. 80 civarında makalem ve onların aldığı 550 atıf ile akademik web sitesi dünyada en fazla ilgi çeken bir bilim adamlarından birisiyim. 4 bin civarında akademik web sitemin takipçisi var ve ayda 7 bin civarında makalelerim indiriliyor. Bunun sonucu olarak 10 yıllık bir akademisyen olarak h indeksim 14, i-10 indeksim 24. Sadece makale değil ayrıca 10’un üzerinde patentlerim var ve bir patentim ilaç olarak üretilmekte. Şimdi de ArTemiz isimli bir AR-GE şirketi kurdum ve şirketimle yeni buluşlar yapmak ve bilimsel çalışmalarımı sanayi ile işbirliği yaparak hayata geçirmek ve bu yolla ülkemizin bilimsel ve teknolojik gelişmesine katkıda bulunmak için sabırsızlanıyorum. Ar-Temiz şirketi bilimsel çalışmalarıyla dünyanın en önde gelen şirketi olacaktır.

Defne anti bakteriyel, anti virttik ve anti mantar olması sebebiyle bir mucize. Ama bir de bileşikleriyle insan sağlığı ve özellikle de sindirim ve dolaşım sistemimiz içi çok faydalı bir bitki. Mucizevi şifa kaynağı. On binlerce yıldır bu şifa etkileri bilinmekte. Hipokrattan, İbni Sina’ya kadar pek çok tıp alimi tarafından da defne tohumunun ve yaprağının faydaları eserlerinde anlatılmış. Ancak ülkemizde defnenin şifa özellikleri unutulmuş gitmiş. Ben şu anda 22 bin kişiye ulaşan ‘Defne Tanıtım Grubu’muzun da her üyesi ile ‘defnemizi ülkemizde tanıtmak ve onun şifa özellikleri sayesinde insanların daha sağlıklı, mutlu ve başarılı olmalarını sağlamak’ için elbirliği, güç birliği yaptık. Ancak defnenin bu şifasal özelliklerini tanıtınca, herkes de defnenin önemini kavrayınca ülkemizde birden bire defne ağaçlarına hücum başlayacak. Defne ormanlarının sayısını artırmak için çalışmalarımız ses getirdi. Hatay’da 10 bin civarında defne ağacı dikildi. Silifke’de ve Bodrum’da bin civarında defne koruluğu oluşturuldu. Bu arada FİTODERMAN adıyla bir markam var. www.fitoderman.com sitesinde pek çok markette bulamayacağınız ama çok şifalı ürünleri bu sitede bulmanız mümkün. Örneğin, karaciğerimizi temizleyen kapari meyvesi turşusu, MS hastalarının neredeyse tek çaresi olan kapari tomurcuğu kurusu, çitlenbik ve goji berry meyveleri ve en önemlisi defne. Defnenin yaprağı, meyvesi, yaprağının tozu, çok kaliteli defne sabunları ve hatta defne fidanını dahi çok ucuz fiyatlarla bu sitede bulabilirsiniz. Sitede belirli miktarda ürün satın alındığında defne fidanı hediye edilerek, kişilerin ilerde kendi defnesinin tohumu ve yaprağını tüketerek defne ağaçlarımızın tahrip olmamasını sağlamak için kampanyalar düzenlenmektedir. Şunu asla unutmayın. Defne kullanan bir insan asla hasta olmaz, olsa da çok ama çok kısa süre içinde bunu atlatır. Defne, kanser dahil pek çok hastalıktan bizi korur ve yakalanırsak da bize şifa verir” açıklamasını yaptı.

 GÜNEŞ’E AKIN VAR

İnsanların evlerinin çatısına güneş enerji panellerini yerleştirip ihtiyaç fazlasını şebeke sistemine sattığında Türkiye’nin bir anda dünyanın en fazla güneşten elektrik elde eden ülkesi olacağını söyleyen Uslu, “Yemin ediyorum, çatılarına güneş enerjisi kuran hemen her ev yüzünden 10 yıl içinde ülkemizde elektrik para etmemeye başlayacak. Kurulacak santrallerin çoğu kapanmak durumunda kalacaklar. Elektriği kime satacaklar? Fabrikalar, oteller çatılarına güneş enerjisi panelleri yerleştirecek ve gündüz elektriği üç katı fiyatına şebekeye satacaklar ve gece üçte bir fiyatına şebekeden geri alacaklar. Bu on grid sisteminde akü yok ve bu nedenle de kurulum çok ucuz. Sadece çatıdaki güneş panelleri, voltaj artırıcı (inverter) ve çift yönlü saat. Devletin teşviğine bile gereksinim olmadan insanlar kuracaklar. Sistem en fazla 7 yılda kendini amorti ediyor ve 40 yıl çalışıyor. Bu güneşten elektrik elde eden sistemler kurulunca elektrik bedava olacak adeta. Bir de elektrikli arabalar çıkacak ülkemizde ve halkımız çatısından elde ettiği güneş enerjisiyle bedava arabasının aküsünü dolduracak ve petrol fiyatları da olduğundan daha düşük fiyatlara düşecek. Gündüz çatısından elde ettiği elektrikle sobasını çalıştıracak, yemeğini yapacak ve doğalgaz fiyatları da korkunç düşecek. Herkes TEDAŞ il müdürlüklerine devredilerek, çatımıza elektrik enerjisi yerleştirmede alınacak izinler hakkındaki bürokratik engellerin kalkmasını dört gözle bekliyor. Tahminim bu engeller birkaç ay içinde sonuçlanacak ve ülkemizde çatısına güneş paneli koymayan tek bir ev kalmayacak. Bu nedenle Van’da güneş paneli üreten bir tesis kuruldu. Yurt içinden temin edilecek panellerle herkes güneşe saldıracak. Akın var akın, güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın.  Elektrik üretmek aslında sanıldığı gibi matah bir şey değildir. Birkaç 10 yıl sonra insanlar elektriğin üretilmesinden ziyade depolanmasının daha önemli olduğunu kavrayacaklar. İşte şu anda elektriğin hızla ve küçük hacimde yüksek kapasitede depolanabilmesi konusunda çalışmalara başladım. Düşünün bir kere, elektrik üretmek yerine, gece saat 10’dan sonra elektriğin üçte bir fiyatına satıldığı vakit, sabah sekize kadar elektriği depolasanız ve sabah sekizde elektriği üç katı fiyatla şebekeye satsanız, durduk yere korkunç yüksek miktarda para kazanırsınız ve aynı zamanda elektriğin dağıtım hatlarında regüle edilmesini sağlayarak dağıtım şebekelerine katkıda bulunmuş olursunuz. Bu konunun yanı sıra, Bir Alman firmasıyla, benim kurduğum Artemiz ARGE firmam, nanoteknoloji ilaçları üreterek kanser hastalığını tedavi edici bir ilaç bulmak üzere yakında ortak çalışmalara başlayacak. Ayrıca horlamanın giderilmesi, sedef hastalığı, vitiligo hastalığı gibi pek çok konuda DROGSAN İlaçları ile ortak çalışmalarım sürmektedir. Sadece bunlarda değil ilgi alanlarım, ODTܒde bir öğretim üyesiyle birlikte doktora öğrencim son derece sert ve dayanıklı polimer emdirilmiş (impregnated) çimento çalışmalarını tamamlamak üzere. Çimentolara sadece polimer değil bir de antibiyotik emdirilmesi konularında da çalışmalarımız sürmekte. Çalışmalarımız bunula da sınırlı değil. Hareket enerjisi ile elektrik üretilmesi yani piezoelektrik malzemeler konusunda bir yüksek lisans öğrencim tezini bitirmek üzere. Düşünün bir kere, yollara yerleştireceğimiz bu piezoelektrik nanokompozit malzemeler sayesinde arabalar geçtiksıra, kompozit malzemeler elektrik üretecek ve yolların aydınlatılması bu yolla, bedavadan sağlanmış olacak. Benzer şekilde KOSGEB kuruluşuna verdiğim bir proje ile atık sısdan elektrik elde edilmesi konusunda çalışmalara başladım. Zaten bir yüksek lisans öğrencim bu konudaki tezini bitirmek üzere, çalışmanın bundan sonrasında ise ürettiğimiz nanokompozit malzemelere grafen ekleyerek verimliliği dünyada rekor kıracak bir düzeye çıkarmaya çalışıyoruz. Bu konuda bir doktora öğrencim de zaten çalışmalarını tamamlamış ve çalışma sonuçlarımızı bir kitap olarak basmıştık. Şimdi ise çok daha üstün özellikli nanokompozit malzemeleri üretmenin derdine düştük. Çalışmalarımız bunlarla da sınırlı değil elbet. Birkaç yüksek lisans öğrencim nanobiyoteknoloji konusunda çalıştı. Yaraları hızla iyileştirecek nanoliflerden oluşmuş yara sargı malzemeleri ürettik ve patentini aldık. Şimdilerde birkaç firma patentlerimize ilgi duymakta. Patent haklarımızı kullanarak bu yara sargı malzemelerini hem ülkemizde hem de yurt dışında satmak isteyen bu firmalarla görüşmelerimiz sürmektedir” ifadelerini kullandı.

 ULTRASON ZARARLI

 Türkiyenin en yetkili kişisi, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Genel Sekreteri Prof.Dr. Cansun Demir’in ultrasonun zararlı olduğunu açıkladığını ve ABD'de problem olmadığı sürece hamilelere ultrasonla 3 kez bakılabildiğini ifade eden Uslu, “11-14. haftada ense kalınlığına, 18-22. haftada anatomik gelişime ve gebeliğin son döneminde de bebeğin ters gelip gelmediğine bakıldığını belirten Prof. Demir’e göre, ‘Türkiye'deki hamilelerde ultrason kullanım sıklığı dünya standartlarının üzerinde’ diyerek bizleri uyarıyor. Ne olur hamile olan herkese bu durumu anlatalım. Ülkemizde otistik vakalardaki artışın tek nedeni gereksiz, ve en fazla bir iki dakika ultrasonla bebeğe bakılması gerekirken, 5-10 dakika gibi uzun sürelerle ultrason ile bakılması. Ultrason ile bir fetüse en fazla bir iki dakika bakılmalı. Tıbbi olmayan gerekçelerle örneğin kız mı, kulakları kepçemi gibi saçma sapan nedenlerle ultrasonla fetüse asla ultrasonla bakılmamalı. Türkiye’nin en yetkili kişisi, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Genel Sekreteri Prof.Dr. Cansun Demir, ‘Ultrason zararlı’ diyor ve ABD'de problem olmadığı sürece hamilelere ultrasonla 3 kez bakılıyor. 11-14. haftada ense kalınlığına, 18-22. haftada anatomik gelişime ve gebeliğin son döneminde de bebeğin ters gelip gelmediğine bakıldığını belirten Prof. Demir’e göre, ‘Türkiye'deki hamilelerde ultrason kullanım sıklığı dünya standartlarının üzerinde’ diyerek bizleri uyarıyor. Ne olur hamile olan herkese bu durumu anlatalım. Kardeşlerim 10 yıl önce ABD'de bile her 10 bin çocuktan bir tanesi otistik doğarken günümüzde bu sayı 200’de bir çocuğa kadar inmiştir. Bu artışın nedenleri arasında da hamilelere sıklıkla yapılan ultrasonlar olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde de otistik vakalardaki artışın tek nedeni gereksiz, ve uzun süreli ultrason ile fetüse bakılması bence en önemli nedenler arasındadır. Ultrason ile bir fetüse en fazla bir iki dakika bakılmalı. Lütfen kardeşlerim, Lütfen ana karnındaki fetüsü ultrasonla yakan ve fetüsün vücut sıcaklığını 4-5 derece artıran bu ultrasonun zararlarından korumak için el birliğiyle, her yerde, otobüste, kahvede, piknikte ama her yerde bu bilgiyi yayalım. Her toplantıda bu konunun gündeme getirelim” dedi.

 BAŞARININ SIRRI HEDEF KOYMAK

 Başarının sırrının hedef koymak olduğunu ve öğrenim hayatının hiçbir devresinde yüksek not almak için çalışmadığını ifade eden Uslu, “Benim hedeflerim var, asla vazgeçmediğim hedefler. Örneğin Fitoderman markamın bir dünya markası haline gelmesi, Artemiz ARGE ve İnovasyon firmasının ülkemizin önde gelen bir firması olarak, ülkemizin kalkınmasına hizmet etmesi gibi. İlkokuldan itibaren hayatımın hiçbir evresinde derslerimi çalışırken mesela yüksek not almak için çalışmadım. Dersimi öğrenmek için çalıştım. Hayata atıldığım anda da bu böyle devam etti. Atom Enerjisi kurumunda ya da öğretim üyesi olarak çalışırken işimi en güzel şekilde yapmaktır benim amacım, para kazanmak değildir hedefim. Ancak siz işinize dört elle sarılırsanız, bir de bakarsınız para arkasından gelir. Pek çok öğretim üyesi ‘maaşım az, geçinemiyorum’ der. Halbuki ben ve ekibim asla bu durumdan şikayetçi olmayız. Her yıl yaklaşık 10’un üzerinde dünyanın en üstün ve kaliteli dergilerinde makalelerimiz yayınlanır ve bu makaleler için hem TÜBİTAK’tan hem de üniversitemizden teşvik ödülü alırız yüklü miktarda. Ya da bilimsel inovasyon fuarlarına ve yarışmalarına katılırız ve genellikle projelerimizle ödül alırız. Örneğin Ege Üniversitesi’nin düzenlediği inovasyon yarışmasında ödülümüz var, Yine Gazi Üniversitesi’nin düzenlediği iş fikri yarışmasına yine 20 bin TL aldığımız ödülümüz var. Şimdilerde aldığım kararla bu tür çalışmalardan elde edilen hiçbir geliri kendim almayacağım ve öğrencilerime paylaştıracağım. Para nasıl olsa kazanılır, amacımız ülkemizi bilimsel çalışmalarla sadece ülkemizde değil tüm dünyada temsil etmek için bıkmadan usanmadan, tatil demeden çalışmak olmalıdır. En fazla mesut olduğum şey yaptığım bilimsel çalışmalarımın dünya bilim adamları tarafından ilgi ile izlenmesidir. http://gazi.academia.edu/ibrahimUSLU isimli tüm bilimsel çalışmalarımın yer aldığı web sitemde tüm dünyadan 4 bin civarında takipçim var. Her ay 7 bin civarında bilimsel çalışmalarım, takipçilerim tarafından indirilmekte yada okunmaktadır. Ben 2006 yılına kadar bürokrat olarak Atom Enerjisi Kurumunda çalıştım.  7-8 yıllık bir akademisyen olarak Google-akademik’ten de görebileceğiniz üzere h-indeksimin 14, ve i-10 indeksimin 24 olması ve 70 civarında makalemin 560’ın üzerinde atıf almasından çok gururluyum. Bir akademisyen için “h” ve “i-10” indeksleri başarısının en önemli göstergeleridir. YÖK’ünde biz öğretim üyelerini değerlendirirken bu indekslere bakmasında yarar vardır” açıklamasını yaptı.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.