TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Bir yazıp beş okumak

Edebiyat dünyasının duayen isimlerinden Aydın Şimşek kültürleyen ve kültürlenen arasındaki ilişkinin karmakarışık olduğunu ve ayırt edici okumalar yaparak seçici davranmak gerektiğine dikkat çekerek, “Her okuduğunuzda yeni şeyler söyleyen ve sizi dönüşüme uğratan yapıtlar gerçek eserlerdir. Her yazar kendi okurunu yaratacaktır ama okur da kendi yazarını bulmak için çabalayacaktır” dedi

Haber Giriş Tarihi: 01.04.2015 07:18
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Bir yazıp beş okumak

NİLGÜN TAZE

Aydın Şimşek kimdir?

1960'ta Çorum'un Mecitözü İlçesi'nde doğan Aydın Şimşek babasının memuriyeti nedeniyle İlkokul,ortaokul ve lise öğrenimimi farklı il ve ilçelerde tamamladı. 1978 yılında kamuda çalışmaya başlamasının ardından 1983 yılında açığa alınarak Devlet Güvenlik Mahkemesince yargılandı ve 6 yıl cezaya çarptırıldı. 1980’den bugüne yazın – düşün hayatının içinde çeşitli kültür – sanat – edebiyat dergilerinde yazıişleri müdürü ve sanat yönetmeni olarak görev alan Şimşek, Kum ve Deliler Teknesi dergisini çıkardı. Deliler Teknesi ve Öykü Teknesi adlı dergileri de çıkaran Aydın Şimşek, Osman Gazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü`nde dersler veriyor. Şimşek`in yayımlanmış şiir kitapları arasında Ertelenmiş Buluşma, Arınmış ve Ölümsüz (İHD Şiir Ödülü), Ayrılıklar İmgedir (Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü), Aşk Ayrılığı da Bilir (Ses Şiir Ödülü), Susmalar Kitabı (Behçet Aysan Şiir Ödülü), Sesler Kitabı bulunuyor.

Yapıtları :

Şiir: 
Ertelenmiş Buluşma 
Arınmış ve Ölümsüz  
Ayrılıklar İmgedir 
Aşk Ayrılığı da Bilir 
Susmalar Kitabı 
Sesler Kitabı

Araştırma - İnceleme: 
Siyasal Tarih Sürecinde Sanat ve iktidar (1. Basım 2000) 
Siyasal Tarih Sürecinde Estetik ve Eylemlilik (1. Basım 20(4) 
Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünce (Kum Yayınları - 2006) 
Estetik ve Mücadele Estetiği (İlya Yayınevi - 2006)

Ödülleri: 
1989 insan Hakları Derneği Şiir ödülü / Arınmış ve Ölümsüz ile 
1996 Ali Rıza Ertan Şiir ödülü / Ayrılıklar İmgedir ile 
1999 İbrahim Yıldız Şiir Ödülü / Aşk Ayrılığı da Bilir ile 
1999 SES Ödülü 
2000 Damar Dergisi Emek Ödülü 
2003 Behçet Aysan Şiir Ödülü / Susmalar Kitabı ile 

Edebiyatla tanışma sürecini anlatır mısın?

Uzun soluklu bir süreç bu. Daha ortaokul sıralarında başlayan yazma hevesim, inişli çıkışlı 30 yıldır sürüyor. Bu hevesin bilinçli bir yazmaya evrilmesi lise yıllarının sonuna doğru oldu. O dönemdeki edebiyat öğretmenimin beni gerçek şairler-yazarlarla tanıştırması benim yeni bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Sonra yazmanın tek başına yeterli bir disiplin olmadığını, iyi bir yazar olmanın biricik ön koşulunun mutlaka çok iyi bir okurluktan geçtiğini keşfettim. Bir yazıp, beş okumayı da o günlerde öğrendim. Sonra sonra, metin için yazmak nedir onu öğreniyor insan. İşte  tam da burada dil bilincinin yanına yeni bir dil bulma -kendince bir dil-  çabası başlıyor. Zor ve sancılı bir süreç. Bir yandan  herkese benzemenin kaçınılmazlığı diğer yandan herkesten ayrışma telaşı… Bu inişli çıkışlı arayış yıllarca sürüyor sonra durulaşıyorsun, daha sakin bir edimle bakıyorsun yazmaya… Ve böyle böyle yani yazdıkça yazmayı öğrene öğrene süren bir hayat…

Edebiyatın ruhunda gerçekleştirdiği değişimler neler oldu?

İçine doğduğunuz nesnel dünya etkileşime sonuna kadar açıyor benliğinizi. İlk gençlik yıllarının o serseri, serüvenci, gözü pek insanıyken neyle ilişkilenirseniz onun şeklini alıveriyorsunuz. Hem özenip öykünüyorsunuz, hem de özenip öykünerek edindiğinizi bir kimlik olarak giyiyorsunuz. Çoğu zaman tam da kıyıda oluyorsunuz. Pamuk ipliğine bağlı hayatların içinde yaşıyorsunuz. Benim kuşağımın gençlik yılları politik kimlik edinmekle geçti. Boyumuzdan büyük lafların ağırlığını onurla taşımak gibi bir sorumluluğumuz vardı. O nedenle kendimizden çok, benzediğimiz şeyin hayatını-hayatlarını yaşadık. Ondan olsa gerek sert, dirençli, kendi duygularını fazla dışa vurmayan bir karakterle tanınırız. Sonra çoğumuz bu kimliğin üzerimizden sıyrılmasıyla birlikte boşluğa düştük, aradığımız şeyle, elimizde kalan şeyin arasındaki farklılık çoğumuzda bir uçurum korkusu yarattı. Bu travmadan kimi arkadaşlarımız çıkamadılar. Hayatları zehir oldu bile diyebilirim. Bu söylediklerimi her döneme, o dönemin kendi gerçekliği için de uyarlayabilirsiniz. Günüz gençliğinin de hız denilen bir ideolojinin elinde nasıl her gün geleceksiz bırakıldığına tanık olmuyor muyuz?  İşte böyle günlerde yazıyla, şiirle uğraşıyor olmam büyük bir şans olarak bana gerisin geri döndü. Şiir heveslerimi karşıladı, arzularımın ve zedelenmelerimin dışa yansımasında bir eylem türü olarak sese dönüştü. İçimde biriken ne varsa, safça, basitçe ve çok yalın bir halde bazen şiir bazen bir mektup bazen de bir öykü olarak görünür hale geldi. Bu durum iyileştirici bir durumdur. Sizi kimsenin anlamadığını, duymadığını, hissetmediğini düşündüğünüz anlarda, sizden çıkan bir şey dış dünyayla sizin aranızda bir bildirişime dönüşüyor. Ve mutlak bir kişi de olsa sizin sesinize ses veriyor. Görünür oluyorsunuz, anlam kazanıyorsunuz. Diğer yanıyla, siz kendinizle karşılaşma ve hatta yer yer yüzleşme olanağını yazdıklarınızla yapıyorsunuz. Bu da müthiş bir olanak. Şiirden yola çıkarak insanın biricikliğini, aslolanın insan olduğunu görüyorsunuz. Merkeze doğayı alarak amaçlarınız bencillikten, ben merkezli olmaktan kurtuluyor, öteki’nin kıymetini anlıyorsunuz. Evrenselleşme eğiliminiz artıyor ve sıradan ve gündelik olayların şiddetine, ötekileştirici gücüne karşı bir mesafe ve mücadele bilinci kazanıyorsunuz. Bunu ya da tüm bunları edebiyat-sanat yapıyor. Yeter ki siz ona inanın, o size daha çok inanacaktır.

Yazmanın evrelerinden bahseder misin?

Ben yazmada sürekliliğe inanlardanım. Ama bu süreklilik ya da süreğenlik içinde tek biçimle yazmaya karşıyım. Benim yazım hayatım deneysellik ve arayış üzerine inşa edilmiştir. Yeni bir şey bulabilir miyim, bu çok zor. Ama aynı içeriklere yeni biçimler bulabilirim. Bu da dilin bin bir hali var demektir. Öyleyse söylemek istediğiniz şeyin de bu dil içinde biçimleneceğini düşünürseniz, söyleyişin de bin bir hali var diyebiliriz. Bu arayışın en güzel yönsemesi ne derseniz; kendinize yaklaşmanız derim. Her deneyselli katılımı sizin aynı zamanda bireysel-toplumsal ve ekonomik-politik kurallara karşı da bir atılımınız demektir. Bunu yazı disiplini içinden söyleyecek olursanız, her deneysel arayış aynı zamanda yazının geleneksel kurallarına da baş kaldırmanız demektir. Bu durum sizin sizdeki, özünüzdeki yaratıcılığınızın istencidir. Yani kendinizi gerçekleştirdikçe, kendinize yaklaşma çabanızdır. Bu çaba ömür boyunca sürer ve bazıları erken bazıları daha geç başlarlar bu çaba için yola koyulmaya. Benim yazı hayatımın tüm evresi bir itiraz, karşı duruş ve deneyselliği sonuna kadar arama çabasıyla doludur.

Bugüne kadar çıkardığınız kitaplar ve içerikleri hakkında bilgi verir misin ve amaçları nelerdi?

8 şiir kitabım ve 5 kuram kitabım var. Birkaç deneme kitabı da bunların yanına konabilir. Yüzlerce makale, söyleşi vs…Amaç meselesine gelince o alan biraz sorunludur. Bir kitabın eğer amacı aranıyorsa, eğer varsa öncelikle yazan kişiyedir. Kendini yetileriyle birlikte geliştirme çabasının başka birisine –kastedilen eğer okursa- nasıl bir katkısı olur ki. Kısaca –başkalarını bilemiyorum elbette- yazdığım hiçbir şeye ulvi ve büyük anlamlar yüklemedim. Yükleyenlere de hep şaşırmışımdır. Öyle büyük öyle aşılamaz yazılı yapıtlar var ki, onların gölgeleri üzerimize düşmeye devam ederken, birisinin kalkıp kendisini yazar olarak ilan etmesinden de, yazdıklarının amaçlarını açıklamasından da bir sonuç çıkaramam. Sadece ille de bir yanıt  istiyorsanız, kendim için yazıyorum. Ve ne yazdığımdan çok nasıl yazdığımı sorun ederek yazdıklarıma çalışıyorum. Bunun dışında vereceğim her yanıt benim için aşırı yorum olur.

İyi bir okur olmanın kriterleri nelerdir? Okunanları özümseyebilmek için nasıl bir okuma yapılmalı?

Bu okuma meselesi benim çok kafa yorduğum alanlardan birisidir. Okurun da kafası son derece karışık. Çoklu kültürleme alanı var. Kültürleyen ve kültürlenen arasındaki ilişki de karmakarışık. O nedenle ayırt edici okumalar şart. Bu çoklu ve renkli dünyada her okur da yazar gibi seçici, ayırt edici ve eleyici olmalıdır. Bazı kitapların geleceği yoktur, onlar okunur ve bir daha onlara geri dönmezsiniz. İşlevleri o kadardır, günlük ve piyasa işidir. Hiçbir şey katmaz. Bazı kitaplarsa bir tür bellek yaratır. Onlar da kaotiktir; hep aynı şeyi söyleyenlerle hep aynı şeyi duymak isteyenlerin bir sonucudur. Slogana dayanırlar, inanca ve itikada. Orada da geniş bir yaratıcılık alanı yoktur. İyi bir okuma nasıl yapılır sorusuna en iyi cevaplardan birisini “Klasikleri Niçin Okumalı” adlı çalışmasında Calvino veriyor: “Klasikler bize her okuduğumuzda yeni şeyler söyleyen yapıtlardır.” diyen Calvino’nun bakışını çok önemsiyorum. Böylelikle hem klasik kavramını güncelleyip, çağdaşlaştırıyor, hem de her an bir klasik yapıtla karşılaşabileceğimizi söylüyor. Yani klasik sözcüğünün sıkıştığı 18-129. yüzyıl yapıtlarından kurtarıyor. Öyleyse iyi bir okuma daha baştan bize olasılıklar taşımalıdır. Bir olguya birden çok bakma biçiminin olabileceğini duyumsatmalıdır. Dahası bizdeki kimi kalıpları, kuralları, ideaları sarsmalı hatta onları aşındırmalıdır. Geleceği olan kitaplardır bunlar. Sık sık çıkarıp geri dönüşlü okumalar yapacağımız kitaplar. O nedenle yazarla okur arasındaki ilişkiyi “yaratıcı” okurun arayışlarıyla anlamlı bir yere getirebileceğimizi söyler dururum. Her yazar kendi okurunu yaratacaktır ama okur da kendi yazarını bulmak için çabalayacaktır.

Ve yazmanın…

Kendim için yazma çabamı sürdürürken, yazmaya yönelme üzerine ya da iyi bir yazmanın koşulları üzerine nasıl konuşabilirim ki? Yazmanın yerleşik kuralları yok, öğretisi ise bizden önceki yazanların içlerinde gizli. Onlarla başlamadan yazma eylemi koca ve kaba bir tekrardan başka bir şey olamaz. Öyleyse ve belki de bir tek kuralı; bizden öncekilerin ne yazdığını, nasıl yazdığını bilme çabasıdır. Ve onların yer yer bıraktığı kimi izleri, kokuları, deneysellikleri, olasılıkları arayıp bulmak ve bulduklarınızı kendi yazma sürecinizin belleğine aktarmaktır. Bu belleği de sadece sizde bulunan sezgilerle yeniden örgütlemektir. Yazmak tarih bilincini zorunlu kılan bir disiplindir. Ötesi yazan kişinin keyfine kalacaktır.

Türk edebiyatı dünya edebiyatının neresinde? Kat etmesi gereken yollar nelerdir?

Ben edebiyatımızın büyük ve derin birikimini çok seviyorum. Her gün yeni bir şey keşfetmekle de bu sevgim artıyor. Edebi köklerimiz çok güçlü ve çeşitli, büyük ve parçalı. Dede Korkut’tan el aldığınızda günümüzün moda deyimiyle “büyülü gerçekçi” anlatının sözlü kaynaklarına hemen ulaşıverirsiniz. Halk destanları, meseller, masallar, halk şiirler… Son yıllarda ise edebiyatımız çok genişledi, genleşme sürüyor. Her disiplinden uç veren yeni ve olağanüstü yazarlar var. Özellikle de gençlerin diline hayranım. Onları okumaktan büyük zevk alıyorum ve onlardan çok şey öğreniyorum. Dünya edebiyatı bizi yeni yeni tanıyor ve onlar da hayran oluyor. Çeviri sorunlarının azalmasıyla birlikte, birçok yazarımız dünya dillerinde. Önemsenip, izlenip, önerilen yazarlar bunlar. Ben artık dilimizin ve edebiyatımızın evrensel bir sıçrama içine girdiğini ve yakın gelecekte dünya edebiyatındaki yerimizin güçleneceğini görüyorum. Buna katkısı olan her yazarı da ayrıca kutluyorum.

Eklemek istediklerin?

Bu sahici ve içten söyleşi için teşekkür ederim. Kalbimle.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.