TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kimse vazgeçilemez değildir

Yaşam amacını insanlara faydalı olabilme üzerine kurmuş bir yazarımız olan Nilgün Erdem çocuk kitapları ve çeşitli dergilerde yayımlanan hikayeleriyle birçok kulvarda kendini göstermiş bir isim. Yetişkinliklere yönelik eserlerinde kadınların yüzleşmek zorunda kaldıkları hayatın çetin gerçeklerine çözüm önerileri getirmeye çalıştığını belirten Erdem’in hayat felsefesi ise, ‘Kimse vazgeçilmez değildir, mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla dolu’

Haber Giriş Tarihi: 05.03.2015 07:56
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Kimse vazgeçilemez değildir

NİLGÜN TAZE

Nilgün Erdem kimdir ve nasıl gözlerle bakar hayata?

İnsanın kendini anlatması zordur ama anlatacak o kadar çok şey var ki sanırım fazla zorlanmayacağım. İstanbul’da doğdum. İlkokul çağına kadar çocukluğum İstanbul’da geçti. 11 yaşıma kadar tek çocuktum İstanbul’un tepelerinde koşarak, düşe kalka büyüdüm.  Bir öyküme konu olan kapı komşumuz Hakkı Amca’nın daktilo tıkırtıları bana okuma ve yazma sevgisi aşıladı. Çok mutlu bir çocukluğum oldu. İstanbul’da hala, amca ve kuzenler bir arada kalabalık bir aile içinde olmanın keyfini yaşadım.  İlkokula babamın işi nedeniyle taşındığımız Ankara’da başladım. Sonra kardeşim dünyaya geldi.  Ortaokulu Keçiören Hüseyin Güllüoğlu Ortaokulu’nda bitirdim. Hukukçu olmak istememe karşın ailemin ısrarıyla Ankara Ticaret Lisesi’ne gittim. Lise yıllarım çok güzeldi. Orada kurulan arkadaşlıklarım dostluğa dönüştü. Sınıf öğretmenimiz ve birçok arkadaşımla halen görüşmeye devam ediyoruz. Şimdiki adı Gazi Üniversitesi olan,  Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nin Mali Bilimler ve Muhasebe bölümünü bitirdim. Bir süre Muhasebe ve reklam şirketlerinde çalıştım.

Okulla birlikte dikiş ve makine nakışı kurslarına katıldım.  Üniversite yıllarımda yarım gün çalışmaya başladım. 1980 yılında evlendim ve üç yıl sonra kucağıma aldığım kızım benim yaşama sevincim oldu.

Bir iş adamı olan babamın işyerinde vurularak öldürülmesinden sonra eşimle birlikte babamın işini devam ettirdik. Bir süre sonra annemi de trafik kazasında kaybedince ortaklar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle şirketi tasfiye etmek zorunda kaldık. Çalışmadan duramadığım için bir reklam şirketinin muhasebe bölümünde çalıştım. 1992 yılında eşimin işi nedeniyle İzmir’e yerleştik. Bütün yakınlarımı Ankara’da bırakıp İzmir’e yerleşmek önceleri çok zor geldi.  İçine düştüğüm boşluğu doldurabilmek amacıyla çeşitli kurslara katıldım. İngilizce öğrenmeye çalıştım. Kumaş boyama yaptım, örgü ördüm ama hiçbiri beni oyalamaya yetmedi. Gün gezmek gibi bir alışkanlığım da yoktu, hiç olmadı. Karşıyaka Çocuk Yuvası’nın koruma derneğine üye oldum. Çocuklarla ilgilenmek onların sevgiye olan ihtiyaçlarını az da olsa giderebilmek benim için huzur veren bir durum oldu.

Yazmaya hayatınızın hangi aşamasında nasıl karar verdiniz?

Bir aile büyüğünün önerisi olan Nermin Bezmen’in Kurt Seyt ve Shura adlı kitabını okuduktan sonra ‘ben de yazmalıyım’ diye düşündüm. Yakın çevremde bunu ciddiye almayıp ‘Hadi canım sen de, sen mi yazacaksın, bu yaştan sonra olur mu?’ diyenlere hiç aldırmadım. Zaten yazdığım şiirler ve günlüklerim vardı. Çevremi gözlemleyerek yaşayan biri olduğumdan kısa öyküler yazmaya başladım. Yayımlanmasa da kendim için yazıyordum. Yaşadığım ani ayrılıkların, ölümlerin acısını yazdıklarımla hafifletmeye çalışıyordum. Yazarken mutlu olduğumun farkındaydım. Yazmak rahatlatıyordu.

2000 yılının şubat ayında Karşıyaka Belediyesi tarafından açılan Tiyatro Oyunu ve Dramatik Yazarlık kursu ilanını gördüğün an ‘işte benim gideceğim kurs’ dedim. Çünkü çocukluğumdan beri okumak ve yazmak en sevdiğim eylemdi. İki dönem devam ettiğim kurs sonunda dönemin Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Şebnem Tabak’ın elinden aldığım sertifika beni çok mutlu etti.  Belediyenin tiyatro oyunculuğu kursiyerleri tarafından oynanan, yazdığım kısa bir oyunumu sahnede izlemenin heyecanını da yaşadım.  2003 yılında yazdığım Sessiz Tutku adlı radyo oyunum 2005 yılı 2 Ocak günü TRT Radyo 1’de yayımlandı. Onu dinlemenin coşkusu ve zevki de bambaşkaydı.  Arkadaşlarımın önerisiyle katıldığım bazı yarışmalarda öykülerimim dereceye girmesi ve kitapta yer alması beni yüreklendirdi.  Ya-Ba edebiyat, İzmir İzmir, Batısöz ve Öykü Teknesi adlı dergilerde öykülerime yer verildi. Yazdıklarımın sade ve yalın olduğunu söyleyen arkadaşlarım, çocuk öyküsü de yazabileceğimi söyleyince ‘neden olmasın’ dedim. Kısa çocuk öyküleri yazmaya başladım. Yazdıklarımı sevgili Hülya Soyşekerci, İncila Çalışkan, Hamdullah Köseoğlu ve Canan Tan gibi değerli yazarlara okuttum. Onlarda sağ olsunlar ‘yazmaya devam et’ diyerek beni yüreklendirdiler. Onların eleştirilerinin yazılı olduğu belgeleri hâlâ saklarım. Onlar benim rehberim oldu.

İlk kitabınızın basım heyecanı nasıldı?

Sevgili Hülya Soyşekerci ile İzmir kitap fuarında tanışıp dost olmuştum. Bana Kanguru Yayınlarının Ayfer Öneysan Çocuk Öyküleri yarışmasının haberini vererek dosya göndermemi önerdi. Yazdığım öyküleri yarışmaya gönderdim ama doğrusu dereceye gireceği yolunda bir umudum yoktu. 1 Nisan 2009 tarihinde Aydın Şimşek telefonda dosyamın üçüncü olduğunu söylediğinde inanamadım. Birisi ‘1 Nisan şakası yapıyor’ diye düşündüm. İnternette sonuçları ve tebrik mesajlarını görünce inanabildim. Yaşadığım sevinç sonsuzdu.  İzmir Kitap fuarında 23 Nisan günü yapılan ödül töreninde sıra bana gelinceye kadar heyecandan bir şişe su bitirdiğimi sonradan eşim söyledi. 2009 yılının Eylül ayında kitabım basıldı. İlk imza günü için İstanbul kitap fuarına giderek yaşadığım sevinç ve heyecanı unutamıyorum. İkinci bir kitabım da olsun diyerek bu kez yetişkin öykülerimi bir kitapta topladım. 2012 yılında Sessiz Çığlık adıyla çıkan kitabım genellikle kadınların sorunlarını ele alan çözüm önerileri bulmaya çalışan bir kitap oldu. Öykülerimdeki kadınlar yaşamın güçlüklerine karşın mücadeleyi bırakmayan sağlam duran kadınlardır. Birçoğu gerçek yaşamdan öykülerdir.  Seyrek Anam Evi çalışma grubunun Göç konulu öykü yarışmasında birinci olan ‘Naciye’nin Yarım Kalan Aşkı’ ise tamamen kurgudur. O öyküyü yazabilmek için mübadeleyi anlatan onlarca kitap okudum. Ondan sonra yarışmaya öykü göndermedim. Bunun üzerine yarışmayı düzenleyen Sayın Yılmaz Sunucu tarafından sonraki yarışmalarda seçici kurulda yer almam teklif edildi. Değişik, zevkli bir deneyimdi. Onun da heyecanı bir başkaydı.  Yazmak bir yolculuk gibi.. çeşitli durakları, değişik manzaraları ve tatları var. Ben bu yolculuğu çok seviyorum.

Yazdığınız kitapların türü nedir ve neden?

 Daha çok toplumda ezilen ve aldatılan kadınları konu alan öykülerim var. Çevremde gözlemlediğim o kadar çok örnek var ki. Belki yazdıklarımla onlara bir yol gösterebilirim diye düşünüyorum. Ezilen, hor görülen, aldatılan kadınların başvurabileceği çeşitli yollardan söz ettim öykülerimde. Örnek verecek olursam hiç pişmanlık duymadığım iki boşanmaya önayak olmuş biri olarak o kadınların şimdi bana teşekkür etmesi benim için en büyük ödül.

Edebiyat atölyelerine katıldığınızı biliyorum. Bu atölyeler size neler kattı?

Yalnızca iki dönem Karşıyaka Belediyesinin Tiyatro oyunu ve Dramatik yazarlık atölyesine katıldım.  Turgut Özakman’ın yeğeni olan Sayın Deniz Üstüngel Süer öğretmenimizdi. Kurguyu, çatışmayı ve karakter yaratmayı öğrendim. Kime nasıl yazılmalı, hedef kitlemiz ne olmalı sorularının yanıtını aldım. Deniz Hanım’ın önderliğinde Karşıyaka belediyesi tarafından yayımlanmakta olan önceki adı Yarının Büyüğü olan Kütüphaneler Dergisi’nde altı yıldır çocuk öyküleri yazıyorum. Dergi on beş yıldır ücretsiz kurum içi yayın olarak çocuklara ulaşmakta.  Dergide sekiz gönüllü arkadaş yazıyoruz. Zaman zaman semt kütüphanelerine giderek çocuklarla söyleşiyoruz. Dergide çocukların da resim, şiir ve öykülerine yer veriyoruz. İki yıl önce hep birlikte yazarların deneyimlerini paylaştığı ,  ‘Yazarlık Okulu’ adı altında Konak Belediyesi tarafından düzenlenen çalışmaya katıldık. Orada İnci Aral, Hakan Günday, Buket Uzuner, Neslihan Acu, Gülşah Elikbank ve Nermin Bezmen ile konuşup deneyimlerini ve yazma anılarını dinledik. Gelişmemize yararı olacağını düşündüğümüz söyleşi ve seminerlere katılıyoruz. Aynı zamanda Egeli Kadın Yazarlar Platformu (EKYAZ) üyesiyim.  Her ay yapılan toplantılarda üyelerden birinin kitabı okunup üzerinde eleştiriler yapılmakta. Aynı zamanda bazı anma etkinlikleri de yapılmakta. Geçtiğimiz günlerde Nazım Hikmet ve Dinçer Sezgin için anma programları düzenlendi. Kadına dair söyleşiler ve kütüphanelerde yapılan kitap tanıtımlarına katılıyoruz. Oldukça yoğun bir yaşam sürmekteyim ve buda beni mutlu ediyor.

Kitaplarınızdan bahseder misiniz? Neler anlatmaya çalıştınız onlarda?

 İlk kitabım ‘Geze Geze Bitiremedik’ bir anlamda kendi yaşamımızdan kesitler. Bir çocuğun ağzından ailece yapılan geziler, taşınma, yeni okul ve yeni arkadaşlarla tanışmanın zevkli ve zor yanları. Çevreye uyum sağlayabilmenin yolları ile bazı tatil beldeleri ile anıt kabir gibi yerlerin de öykü içinde bir şekilde tanıtılması var. ‘Sessiz Çığlık’ adlı öykü kitabım kadınları konu alan bir kitap oldu. Özellikle seçmedim. Kendiliğinden gelişti. Kadınların yaşadığı şiddet ve aldatılma karşısında sağlam durabileceğini anlatmaya çalıştım. ‘Ben Geldim İzmir’ adlı çocuk öyküleri kitabım Yakın Kitabevi tarafından yayımlandı. Bu kitapta da yine bir çocuğun dilinden günlük benzeri yaşam kesitleri bulunmakta. Sekizinci yaş gününde çocuğa annesi onun doğumundan itibaren yazdığı günlükleri veriyor hediye olarak. Sonrasında çocuk bebeklik dönemi günlüğünü okurken öyle etkilenir ki o da günlük yazmaya başlar.  Bence her çocuğun böyle günlüğü olmalı.  Çocuk kitapları yazmanın en güzel yanı da çocuklarla iç içe olmak, konuşmak, onların heyecanlı bakışları ayrı bir mutluluk kaynağı.

‘Filizlenen Hayatlar’ adlı romanımı önce radyo oyunu olarak yazmıştım. TRT tarafından kabul edilmeyince roman olarak yazmaya karar verdim. Filizlenen Hayatlar aldatılan kadın ve yine aldatılan erkeğin duyguları ve her şeye karşın hayata tutunmalarıyla ilgili.  Yine kadın sorunlarına ışık tutmaya çalışan bir roman oldu. Kadının erkeğin yaşadıkları olaylara karşı verdiği tepkiler ve yaşananlardan etkilenen çocuklar var romanda. Yılmaz Sunucu tarafında hazırlanan ‘Arasta’ ve  ‘Şiirini de Alda Gel’ adlı kitaplarda öykü ve şiirlerim var. Yakında çıkacak olan ‘Şiir Bahçesi’ adlı kitapta da şiirlerime yer verildi. Son olarak sevgili Hande Baba’nın önerisiyle hazırlanan ‘Ölüm Vardiyası’ adlı 37 yazarın öykülerinden oluşan ortak kitaba bir öykümle katkıda bulundum. Bu kitabın basımında yayınevi Tilki Kitap ve yazarlar hiçbir gelir elde etmeksizin, kitabın geliri ile Soma’da babasız kalan çocukların eğitimi için yola çıktık. Bu projede yer aldığım için çok mutluyum. ‘Yaşanan facianın ardından ne yapabiliriz?’ diye düşünürken Hande Baba’dan gelen öneriyi seve seve kabul ettik. Kitap 2014 Kasım ayında İstanbul kitap fuarında okurla buluştu. Kitabın tanıtımı için paneller düzenlendi. Televizyon programlarına katılarak kitabı adını ve amacını duyurmaya çalıştık. Şu an bir çocuğumuz üniversite hazırlığına başladı. Bundan yararlanacak çocukların sayısının artmasına çalışıyoruz.  Soma’da kurulan kütüphaneye kitaplar gönderdik. Televizyon programı demişken aklıma geldi.. çok konuşkan biri olmadığım için ilk katıldığım televizyon programında sunucuya zor anlar yaşatmıştım. Canlı yayın oluşu ve benin kamera ile ilk karşılaşmam biraz sorunlu olmuştu. İkinci canlı yayında neyse ki aynı durum olmadı biraz deneyim kazanmanın verdiği rahatlıkla iyi bir program ortaya çıktı diye düşünüyorum. Yazmak yolculuk gibi demiştim.. işte bu yolculukta yaşadığım çeşitli deneyimler sonunda daha aktif, daha verimli olmanın da yollarını öğrendim. Alanya güncel Sanat Dergisi’nden Arslan Bayır tarafından hazırlanan 50 yazarın gezi anılarından oluşacak kitapta da bir gezi yazım yer alacak. Şimdi sırada masal var. Umarım İzmir Kitap Fuarında elimizde olacak.

Kitaplarınıza ilgi nasıl?

Çocuk ve genç okurlarımdan güzel geri dönüşler ve övgüler geliyor ve bu da beni çok mutlu ediyor. Küçük okurlarımın bakışı benim için çok önemli. Öyle içten ve doğal davranıyorlar ki… Bir okurum bana soru sormak için yanıma yaklaştığında titrediğini fark ettim. Çocukların dünyası o kadar değişik... Onların seviyesine çıkabilmek için okuduğum çocuk kitaplarının sayısını bilmiyorum. Öykülerimin beğenildiğini sanıyorum. Bazı okurlarım kitabı okurken gözyaşlarını tutamadığı yolunda bildirimlerde bulundu. Amacım ağlatmak değil elbette ama duygulara engel olunamıyor bazen. Kimisi de öyküde kendini bulduğunu söylüyor. Herkesin beğenisi farklı olduğu için elbette olumsuz birkaç eleştiri de oldu. İlgi daha çok sosyal medyadan beni tanıyan kişilerden geliyor. ‘Kitabınız varmış okumak isterim’  diyerek ileti gönderenlere kitap gönderiyorum. Bazı okullara ve kütüphanelere de kitaplar gönderdim.  Geçen yıl kitap gönderdiğim Gemlik Kız Meslek Lisesi, Bursa Kitap Fuarı’na imza için gittiğimizde arkadaşım Gülseren Mungan ile birlikte bizi okullarına davet ettiler. Bu sayede yeni dostluklar oluştu.

Sosyal medyada oluşturduğumuz grup arkadaşlarımızla altın günü yerine kitap günü yapıyoruz. Altışar kişilik grupta herkes okumak istediği kitapları liste halinde görsel olarak paylaşıyor. Her ay bir kişiye beş kitap hediye olarak gidiyor. Kimden hangi kitabın geleceği ise sürpriz oluyor.  Birbirimize kitaplar önerip okuduğumuz kitaplarla ilgili yorumlar yapmaktayız. Aynı şehirde olanlarla buluşup yine kitaplar üzerine konuşuyoruz. Edebiyat dünyasında önemli yeri olan insanları tanımak onlarla konuşarak deneyimlerini dinlemek de ayrı bir keyif vermekte.. Canan Tan ve Nermin Bezmen ile olan dostluğumuz, onların sıcacık sevgisi ve yakınlığı ile edebiyat dünyasında güzel insanlar tanımanın zevki çok büyük.

İnsanın ortak yaşam amacı nedir sizce...

Ortak yaşamın amacı hayatı en güzel şekliyle sevdikleriyle paylaşmak olsa gerek. Çevremizle uyumlu mutlu bir ortam yaratmak elimizde diye düşünüyorum. Yaşam amacı olmayan bir insanın mutlu olabileceğini sanmıyorum. Bizi ayakta tutan yaşam amaçlarımızdır. Amaçsız bir yaşam düşünemiyorum. Benim yaşam amacım insanlara faydalı olabilmek. Bu maddi ya da manevi her anlamda olabilir. İnsanlara yardım etmekten keyif alıyorum ancak kullanıldığımı hissettiğim anda bitirdiğim ilişkiler, hayatımdan çıkardığım insanlar olmuştur. Bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadım. ‘Kimse vazgeçilmez değildir, mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla dolu’ diye bir söz var. Benim düşüncem de bu. İnsan biraz önce ben diyebilmeli. Can Yücel’in ‘Bağlanmayacaksın’ adlı şiiri benim hayat felsefemdir.

Kişisel olarak sizinki nedir?

Öncelik ailem, eşim, kızım, torunum.  Onları mutlu görmek beni de mutlu ediyor. 35 yıllık mutlu bir evliliğim var.  Eşim her zaman bana destek olmuştur.  Şimdi iki yaşını geçen torunumla çocuk olmanın mutluluğunu yaşıyorum. İş hayatının içindeyken, telaşlarla geçen yaşamımda kızımla yapamadıklarımı torunumla yapıyorum.  Bunun yanında her işimi kendim yapmaya çalışıyorum. Seyahat etmek de sevdiğim bir etkinlik. Değişik yerleri gezip görmeyi seviyorum. Özellikle yaz aylarında seyahat etmek deniz, kum güneş vazgeçemediklerim arasında.  Yolculukta ve deniz kenarında en çok sevdiğim şey kitap okumak.  Hayatta en güzel duygu sevmek ve sevilmek.. ben bunu doyasıya yaşıyorum. Geçmişle yaşamıyorum. Sağlığım izin verdiği sürece daha iyi eserlerle edebiyat dünyasında yer almak için okumaya ve yazmaya devam edeceğim. 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.