Kan bağışı konusunda yaşanan esas sorunun, düzenli ve gönüllü bağışçı sayısının yetersizliği olduğunu ifade eden Dr. Ayhan, bunda Kızılay’ın yaşadığı prestij kayıplarının da etkili olduğunu söyledi
Haber Giriş Tarihi: 27.01.2025 08:00
Haber Güncellenme Tarihi: 26.01.2025 13:50
Muhabir:
BERKAY ERDEN
Kan ihtiyacı olan hastalar bazı durumlarda kan bulmakta sorunlar yaşarken, son zamanlarda bu kan ihtiyacı hasta yakınlarının yaptığı bağışlar üzerinden karşılanmaya çalışılıyor. Kan ve çeşitli kan bileşenlerinin bulunmasında yaşanan sıkıntıların Türkiye’deki kan bağışlarının yetersiz ve düzensiz olmasından kaynaklandığını dile getiren Kan Bankacılığı ve Transfüzyon Doktoru (PhD) ve Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı ve İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. F. Yüce Ayhan, bazı kan bileşenlerinin kısa raf ömrü nedeniyle daha da zor bulunduğunu dile getirdi. Kan bağışlarının azalmasında Kızılay’ın prestij kayıplarının da etkili olduğunu söyleyen Ayhan, kan bağışı karşılığında ücretli bir sistemin de uygun olmayacağını vurguladı.
ESAS SORUN YETERLİ BAĞIŞ OLMAMASI
Türkiye’deki esas sorunun yeterli sayıda düzenli ve gönüllü kan bağışçısı olmamasından kaynaklandığının altını çizen Ayhan, Kızılay’ın yaşadığı imaj kayıplarının da bu duruma etkisi olduğunu dile getirdi. Kızılay’ın oldukça gelişmiş kan bankalarına sahip olduğunun da altını çizen Ayhan, “Şu an gelinen noktada Kızılay’ın kamuoyunda uğradığı prestij kaybı kan hizmetlerine de yansıyor. Aslında Kızılay’ın kan merkezleri tüm gayretlerine rağmen zaman zaman bağışçı bulmakta zorlanıyorlar. Bağışçı bulmakta zorlanıldığı için de hastaneler Kızılay’a hasta yakınlarını yönlendirmek zorunda kalıyor. Esas sorun bağışçı sayısının yetmemesi. Ramazan ayı gibi belirli zamanlarda bağış sayısı zaten düşüyor. Deprem sonrası gündeme gelen çadır satışı gibi konular veya Karaburun’da olduğu gibi Kızılay’ın arazi satışlarıyla uğraşması gibi haberler nedeniyle oluşan prestij kaybı kan bağışlarını düşürüyor. Bazen bir felaket durumunda halkımızın aklına kan ihtiyacı geliyor ve yoğun biçimde kan bağışına yöneliyorlar. Ama bu soruna çözüm olmuyor. Aslında bizim beklentimiz sürekli ve düzenli, gönüllü kan bağışçısı olmaları vatandaşların. Hasta yakını olarak gidince bir mecburiyet oluyor. Bu şekilde takas kan bağışı tercih edilmemeli ancak Türkiye’nin gerçeği bu” ifadelerine yer verdi.
TROMBOSİTİN RAF ÖMRÜ 5 GÜN
Düzenli kan ihtiyacı olan hastaların özellikle raf ömrü kısa olan trombosit konusunda sıkıntı yaşayabildiklerinin altını çizen Ayhan, bu tür hastalar için donör havuzu oluşturulması tavsiyesinde bulundu. Kan nakli sıkıntısı çeken hastalara yönelik sorunları hastanelerin veya Kızılay’ın değil Sağlık Bakanlığı’nın çözmesi gerektiğini vurgulayan Ayhan, “Bir hastanın hayati durumu söz konusuysa kan öncelikli olarak ona veriliyor ki bu da düzenli kan ihtiyacı olan hastaları zaman zaman sıkıntıya sokabiliyor. Bu aslında bir sistem sorunu. Düzenli olarak kan ihtiyacı olan hastalar randevu ile geliyorlar ve olması gereken düzende kanlarının hazır olması gerekir. Bu tarz öngörülebilir hastalarda bir düzen var, Kızılay da bunu mümkün mertebe uyguluyor. Ancak belli hastalıklarda öngörülemeyen kanamalar veya kan değerlerinde düşmeler olabiliyor. Kronik hasta bile olsa zaman zaman plan dışı ihtiyaçlar olabiliyor. Bağışçının kanından üç ayrı ürün elde ediliyor. Plazmanın raf ömrü uzun, uygun koşullarda 2-3 sene saklayabiliyorsunuz. Eritrosit 42 güne kadar saklanabilirken trombosit ise sadece 5 gün saklanabiliyor. Vücutta kan hücreleri kemik iliğinde üretiliyor. Kemik iliği yetersizliği olan hastalar özellikle trombosite ulaşmakta zorluk yaşayabiliyor. Trombosit elde fazla bile olsa 5 gün sonra biyolojik atık oluyor. O yüzden trombosit için planlama yapılabilir bir durum söz konusu olmuyor. Bu tür hastalara tavsiyemiz donör havuzu oluşturmak. Tabi ki bu hastanın sorumluluğu değil ama ülkede fiili durum bu. Kan bağışından sonra en az iki ay tekrar kan bağışı alınamıyor. Ancak aferez olarak adlandırılan bir yöntem ile bağışçıdan sadece trombosit toplanırsa aynı kişi iki ayı beklemeden tekrar trombosit bağışlayabiliyor bu yöntemle. Yeterli bağışçı popülasyonu olmadığında ise hastaneler hasta yakınlarını Kızılay’a yönlendiriyorlar. Sürekli kan transfüzyonuna ihtiyaç duyan özellikli hastalar açısından bu uygulama bir sıkıntı yaratıyor. Bu durum tek başına ne Kızılay’ın ne de üniversite hastanelerinin sorunu. Esasen bu konu Sağlık Bakanlığı’nın sorunu. Sistemin gözden geçirilmesi, mevzuat ve rehberlerde güncellemeler yapılması gerekiyor” dedi.
ÜCRETLİ BAĞIŞ UYGUN DEĞİL
Kan bağışını teşvik etmek adına yurt dışında farklı modeller olduğunu vurgulayan Ayhan, Türkiye gibi ekonomik sıkıntı yaşayan ülkelerde ücret karşılığı kan bağışı uygulamasının sorunlara yol açabileceğini belirterek; “Dünyada, kan bağışı ve transfüzyon hizmetlerine ilişkin farklı modeller var. Bazı ülkelerde kan bağışı bizde olduğu gibi Kızılay/Kızılhaç örgütleri tarafından yapılırken bazı ülkelerde kamu kurumlarınca yapılıyor. Bu ülkelerde Kızılhaç sadece kan bağışını yaygınlaştırmak üzere destekleyici faaliyetlerde bulunuyor. Dünyada bize en yakın örnek Almanya olabilir nüfus ve transfüzyon sayısı olarak. Kan bağışını teşvik için Amerika Birleşik Devletleri’nde bağış karşılığı ödeme yapıldığı bir sistem var ancak bu sistem Türkiye gibi ekonomik sıkıntıların olduğu ülkelerde ciddi sorun teşkil ediyor. ABD’deki bu uygulamada plazma endüstrisine yönelik bağışçılara ödeme yapılabiliyor. Ancak bu şekilde toplanan kanlar sadece ilaç endüstrisi için kabul ediliyor. Bu kanlarda testler dışında farklı teknolojiler kullanılarak enfeksiyon etkenleri ortadan kaldırılarak güvenlik sağlanıyor” ifadelerini aktardı.
ENDÜSTRİYEL KAN ÜRÜNLERİ ÜRETİLMİYOR
Türkiye’de toplanan kanların bileşenlerine ayrılarak hastalara transfüzyonu dışında bir kullanım alanı olmadığını aktaran Ayhan, kandan endüstriyel ürünler elde etmek üzere Türkiye’de başlatılan girişimlerin de sonunun gelmediğini dile getirdiği açıklamalarını şu sözler ile bitirdi: “Eritrosit ve trombosit kısa raf ömürleri nedeniyle zaten hızla tüketilirken nispeten uzun süreli saklanabilen ihtiyaç fazlası kan plazması ise değerlendirilmiyor ne yazık ki. Kan ürünlerinin değerlendirilmesi ile ilgili doksanlı yıllarda SSK, Milli Savunma Bakanlığı ve Kızılay’ın ortaklığında KANSAŞ adında bir şirket kurulmuştu fakat bunun devamı gelmedi. Daha yakın tarihlerde ise Maxicell isimli bir firma ile Kızılay arasında bir protokol yapıldı. Bu firma, Kızılay’ın topladığı plazmalardan endüstriyel kan ürünleri üretecekti. Hatta bu amaçla Kızılay tarafından fabrika arazisi tahsisi yapıldığı da biliniyor. Ancak aradan geçen sürede bir ilerleme sağlanmadı.”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kan bağışı konusunda yaşanan esas sorunun, düzenli ve gönüllü bağışçı sayısının yetersizliği olduğunu ifade eden Dr. Ayhan, bunda Kızılay’ın yaşadığı prestij kayıplarının da etkili olduğunu söyledi
Kan ihtiyacı olan hastalar bazı durumlarda kan bulmakta sorunlar yaşarken, son zamanlarda bu kan ihtiyacı hasta yakınlarının yaptığı bağışlar üzerinden karşılanmaya çalışılıyor. Kan ve çeşitli kan bileşenlerinin bulunmasında yaşanan sıkıntıların Türkiye’deki kan bağışlarının yetersiz ve düzensiz olmasından kaynaklandığını dile getiren Kan Bankacılığı ve Transfüzyon Doktoru (PhD) ve Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı ve İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. F. Yüce Ayhan, bazı kan bileşenlerinin kısa raf ömrü nedeniyle daha da zor bulunduğunu dile getirdi. Kan bağışlarının azalmasında Kızılay’ın prestij kayıplarının da etkili olduğunu söyleyen Ayhan, kan bağışı karşılığında ücretli bir sistemin de uygun olmayacağını vurguladı.
ESAS SORUN YETERLİ BAĞIŞ OLMAMASI
Türkiye’deki esas sorunun yeterli sayıda düzenli ve gönüllü kan bağışçısı olmamasından kaynaklandığının altını çizen Ayhan, Kızılay’ın yaşadığı imaj kayıplarının da bu duruma etkisi olduğunu dile getirdi. Kızılay’ın oldukça gelişmiş kan bankalarına sahip olduğunun da altını çizen Ayhan, “Şu an gelinen noktada Kızılay’ın kamuoyunda uğradığı prestij kaybı kan hizmetlerine de yansıyor. Aslında Kızılay’ın kan merkezleri tüm gayretlerine rağmen zaman zaman bağışçı bulmakta zorlanıyorlar. Bağışçı bulmakta zorlanıldığı için de hastaneler Kızılay’a hasta yakınlarını yönlendirmek zorunda kalıyor. Esas sorun bağışçı sayısının yetmemesi. Ramazan ayı gibi belirli zamanlarda bağış sayısı zaten düşüyor. Deprem sonrası gündeme gelen çadır satışı gibi konular veya Karaburun’da olduğu gibi Kızılay’ın arazi satışlarıyla uğraşması gibi haberler nedeniyle oluşan prestij kaybı kan bağışlarını düşürüyor. Bazen bir felaket durumunda halkımızın aklına kan ihtiyacı geliyor ve yoğun biçimde kan bağışına yöneliyorlar. Ama bu soruna çözüm olmuyor. Aslında bizim beklentimiz sürekli ve düzenli, gönüllü kan bağışçısı olmaları vatandaşların. Hasta yakını olarak gidince bir mecburiyet oluyor. Bu şekilde takas kan bağışı tercih edilmemeli ancak Türkiye’nin gerçeği bu” ifadelerine yer verdi.
TROMBOSİTİN RAF ÖMRÜ 5 GÜN
Düzenli kan ihtiyacı olan hastaların özellikle raf ömrü kısa olan trombosit konusunda sıkıntı yaşayabildiklerinin altını çizen Ayhan, bu tür hastalar için donör havuzu oluşturulması tavsiyesinde bulundu. Kan nakli sıkıntısı çeken hastalara yönelik sorunları hastanelerin veya Kızılay’ın değil Sağlık Bakanlığı’nın çözmesi gerektiğini vurgulayan Ayhan, “Bir hastanın hayati durumu söz konusuysa kan öncelikli olarak ona veriliyor ki bu da düzenli kan ihtiyacı olan hastaları zaman zaman sıkıntıya sokabiliyor. Bu aslında bir sistem sorunu. Düzenli olarak kan ihtiyacı olan hastalar randevu ile geliyorlar ve olması gereken düzende kanlarının hazır olması gerekir. Bu tarz öngörülebilir hastalarda bir düzen var, Kızılay da bunu mümkün mertebe uyguluyor. Ancak belli hastalıklarda öngörülemeyen kanamalar veya kan değerlerinde düşmeler olabiliyor. Kronik hasta bile olsa zaman zaman plan dışı ihtiyaçlar olabiliyor. Bağışçının kanından üç ayrı ürün elde ediliyor. Plazmanın raf ömrü uzun, uygun koşullarda 2-3 sene saklayabiliyorsunuz. Eritrosit 42 güne kadar saklanabilirken trombosit ise sadece 5 gün saklanabiliyor. Vücutta kan hücreleri kemik iliğinde üretiliyor. Kemik iliği yetersizliği olan hastalar özellikle trombosite ulaşmakta zorluk yaşayabiliyor. Trombosit elde fazla bile olsa 5 gün sonra biyolojik atık oluyor. O yüzden trombosit için planlama yapılabilir bir durum söz konusu olmuyor. Bu tür hastalara tavsiyemiz donör havuzu oluşturmak. Tabi ki bu hastanın sorumluluğu değil ama ülkede fiili durum bu. Kan bağışından sonra en az iki ay tekrar kan bağışı alınamıyor. Ancak aferez olarak adlandırılan bir yöntem ile bağışçıdan sadece trombosit toplanırsa aynı kişi iki ayı beklemeden tekrar trombosit bağışlayabiliyor bu yöntemle. Yeterli bağışçı popülasyonu olmadığında ise hastaneler hasta yakınlarını Kızılay’a yönlendiriyorlar. Sürekli kan transfüzyonuna ihtiyaç duyan özellikli hastalar açısından bu uygulama bir sıkıntı yaratıyor. Bu durum tek başına ne Kızılay’ın ne de üniversite hastanelerinin sorunu. Esasen bu konu Sağlık Bakanlığı’nın sorunu. Sistemin gözden geçirilmesi, mevzuat ve rehberlerde güncellemeler yapılması gerekiyor” dedi.
ÜCRETLİ BAĞIŞ UYGUN DEĞİL
Kan bağışını teşvik etmek adına yurt dışında farklı modeller olduğunu vurgulayan Ayhan, Türkiye gibi ekonomik sıkıntı yaşayan ülkelerde ücret karşılığı kan bağışı uygulamasının sorunlara yol açabileceğini belirterek; “Dünyada, kan bağışı ve transfüzyon hizmetlerine ilişkin farklı modeller var. Bazı ülkelerde kan bağışı bizde olduğu gibi Kızılay/Kızılhaç örgütleri tarafından yapılırken bazı ülkelerde kamu kurumlarınca yapılıyor. Bu ülkelerde Kızılhaç sadece kan bağışını yaygınlaştırmak üzere destekleyici faaliyetlerde bulunuyor. Dünyada bize en yakın örnek Almanya olabilir nüfus ve transfüzyon sayısı olarak. Kan bağışını teşvik için Amerika Birleşik Devletleri’nde bağış karşılığı ödeme yapıldığı bir sistem var ancak bu sistem Türkiye gibi ekonomik sıkıntıların olduğu ülkelerde ciddi sorun teşkil ediyor. ABD’deki bu uygulamada plazma endüstrisine yönelik bağışçılara ödeme yapılabiliyor. Ancak bu şekilde toplanan kanlar sadece ilaç endüstrisi için kabul ediliyor. Bu kanlarda testler dışında farklı teknolojiler kullanılarak enfeksiyon etkenleri ortadan kaldırılarak güvenlik sağlanıyor” ifadelerini aktardı.
ENDÜSTRİYEL KAN ÜRÜNLERİ ÜRETİLMİYOR
Türkiye’de toplanan kanların bileşenlerine ayrılarak hastalara transfüzyonu dışında bir kullanım alanı olmadığını aktaran Ayhan, kandan endüstriyel ürünler elde etmek üzere Türkiye’de başlatılan girişimlerin de sonunun gelmediğini dile getirdiği açıklamalarını şu sözler ile bitirdi: “Eritrosit ve trombosit kısa raf ömürleri nedeniyle zaten hızla tüketilirken nispeten uzun süreli saklanabilen ihtiyaç fazlası kan plazması ise değerlendirilmiyor ne yazık ki. Kan ürünlerinin değerlendirilmesi ile ilgili doksanlı yıllarda SSK, Milli Savunma Bakanlığı ve Kızılay’ın ortaklığında KANSAŞ adında bir şirket kurulmuştu fakat bunun devamı gelmedi. Daha yakın tarihlerde ise Maxicell isimli bir firma ile Kızılay arasında bir protokol yapıldı. Bu firma, Kızılay’ın topladığı plazmalardan endüstriyel kan ürünleri üretecekti. Hatta bu amaçla Kızılay tarafından fabrika arazisi tahsisi yapıldığı da biliniyor. Ancak aradan geçen sürede bir ilerleme sağlanmadı.”
Kaynak: BERKAY ERDEN
TGS İzmir’den gözaltı çıkışı: Bası ve tehditlere rağmen susmayacağız
Gazeteci Serhan Asker gözaltına alındı
Apple'dan AirPods güncellemeleri için kılavuz: AirPods’umu nasıl güncellerim?
Büyükşehir'den 148 işçiye ücretsiz izin dayatması
Başkan Görgün KAAN değerlendirme toplantısına katıldı
Şakran’a verilen altyapı sözü pankartta kaldı
Uyguna tavuk etinin önündeki tek engel ‘Bakanlık’
İzmir'de 53 yaşındaki işçi düşerek hayatını kaybetti
Meteoroloji’den İzmir’e rüzgâr ve gök gürültülü sağanak yağış uyarısı!
HAK-İŞ’ten Ocak ayı değerlendirmesi
Son Girilen Haberler
Meclis Genel Kurulu'nda basın özgürlüğü krizi: Tek sesli bir Türkiye inşa etmek istiyorsunuz
Bolu Kartalkaya’da meydana gelen otel yangının araştırılmasına yönelik Meclis Araştırma önergesinin tartışıldığı TBMM Genel Kurulu’nda “basın özgürlüğü tartışması yaşandı.
Şeref Malkoç’tan anayasa açıklaması
Türkiye’nin Sivil Anayasa Yolculuğu Projesi’nin tanıtımında konuşan eski Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, yeni anayasaya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Başkan Tugay: Gazetecilerin gözaltına alındığı bir ülkede özgür olamayız
Gazeteciler Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Seda Selek’in gözaltına alınmasına ilişkin açıklamalarda bulunan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, “Haber peşinde koşan, habere konu olan kişiye cevap hakkı tanıyan gazetecilerin gözaltına alındığı bir ülkede hiçbirimiz özgür olamayız” dedi.