Bir annenin 40 günü: Lohusalık

Doğumdan sonraki 6 haftalık süreci kapsayan lohusalık dönemi bazı anneler için sakin geçebilirken; bazı anneler açısından da psikolojik zorluklara dolu geçebiliyor. Anne ve bebeğin ilk iletişimini kurdukları bu süreçte annelere destek olunması gerektiğini belirten Psikolog Sena Toros, lohusalık dönemi hakkında yaptığı açıklamada konuyu psikolojik olarak ele aldı.

HER ANNE SÜRECİ FARKLI DENEYİMLER

Doğum yapmış annelere eski çağlardan beri destek olunduğunu dile getiren Psikolog Toros, lohusalık sürecinde hormonların normale dönmeye çalıştığını aktardı. Bazı annelerin süreci sakin geçirirken; bazısının da melankoliye kapılabildiğini söyleyen Psikolog Toros, “Halk arasında lohusalık olarak adlandırılan postpartum, doğumdan sonraki yaklaşık altı haftalık süreç anlamına gelir. Bu süreç kadının en hassas dönemlerinden biri olarak adlandırılıyor ve bu süreçte hormonlar normal düzene geçiş yapmaya çalışır. Her anne bu süreci farklı farklı deneyimleyebilir. Kimileri bu süreci sakin bir şekilde geçirirken, kimileri ise çok zorlu depresif bir şekilde tamamlar. Eski çağlardan beri süregelen geleneklere göre tüm aile lohusaya yardım eder, onu üzmemek, yormamak için herkes elinden geldiğince yardım eder. Buna rağmen bir kısım kadın tam nedeni bilinmemekle beraber bir hüzün, melankoli, istem dışı ağlama durumları ile giden bir dönem geçirir. Bu süre genellikle birkaç haftada tamamlanır” diye konuştu.

ANNELER BEBEKLERİNİ İLK TEMASTA ETKİLİYOR

Doğumdan sonra annenin psikolojisinin bebeği doğrudan etkilediğini aktaran Psikolog Toros, ilk temasın önemine dikkat çekti. Bebeğin ilk temas ile hissedeceği güvenin ömür boyu sürebileceğine değinerek; “Çocuk terapilerinde hep sorduğumuz sorulardan bir tanesi, lohusalık sürecinin nasıl geçtiğidir. Anne ile bebek arasındaki ilk temas süreci çok önemlidir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki; anne ve bebek arasında sağ beyinden, sağ beyine aktarım vardır. Anne eğer rahatsa, bebeğine sevgisini ilgisini aktarabiliyorsa bebek dünyada güvende hisseder. Bu güven duygusu ömür boyu onda mühürlenir. Fakat anne mutsuz, kaygılı, dışarıdan destek almıyor ve depresyonda ise; bu da bebeğe geçer. Bebek sürekli huzursuz hisseder ve bu durumda bebekte güvensiz hissetmenin temeli atılır. Bu süreçte iyi bir sosyal destek önemlidir. Dinlenme, sağlığına kavuşma, yeme ve uyuma dönemidir. Böylece annenin; sosyal destekle, bebek bakma, annelik durumunu algılama ve adapte olması sağlanır. Bu dönemde annenin çevresindeki sevdiği ve önem verdiği kişiler tarafından desteklenmesi gerekir” şeklinde konuştu.

BEBEK 40 GÜN SONRA YENİ İNSANLARLA TANIŞMALI

Lohusalık döneminde anne ve bebeğin hassas bir süreçten geçtiğini belirten Psikolog Toros, 40 günlük sürenin bir kültürel alışkanlık olmakla beraber; bilimsel yanlarının da olduğunu dile getirdiği açıklamasını şu ifadeler ile bitirdi; “Ağlama, eleştiriye karşı aşırı duyarlılık, yorgunluk, çökkünlük, isteksizlik, duygu durumunda hızlı değişiklikler, uyku bozuklukları, kaygı, huzursuzluk, lohusa sendromunun en sık görülen belirtilerindendir. Bu dönemde görülen hassasiyetlerden biri de annenin bebeğinin, diğer insanlarla yakınlık içinde olmasını istememesidir. Bir bebek için anne karnı cennettir. Doğumla beraber bebek bilmediği bir dünyaya gelmiştir. Güvende hissetmeye ihtiyacı vardır. Annesiyle senkronize olması gereken bir süreçtedir. Ten tene temas, kucağına almak bilmediği bir dünyada bebeği güvende hissettirecektir. Bebek yeni geldiği dünyaya alışırken ve senkronize olmaya çalışırken bebeğin, 40 günlük süreçten sonra aile dışındaki kişilerle tanışması daha iyi olacaktır. Bu bazı kadim kültürlerde hala devam eden bir gelenektir. Bebek 40 günlük süreç dolduktan sonra yakınlara gösterilir.”