Obezitenin küresel ölçekte önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıktığını ve çeşitli yaş gruplarını etkilediği gözlemlenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (2021) göre, dünya çapında yaklaşık 1,9 milyar yetişkin aşırı kilolu olarak sınıflandırılmakta ve 650 milyondan fazlası obez olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle; obeziteyle ilişkili sağlık risklerini azaltabilecek etkili müdahalelerin daha yakından incelenmesi halk sağlığı adına önemli bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda artan obezite görülme sıklığı, maalesef bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde bozabilecek çok sayıda sağlık komplikasyonuna (şikâyetlerine) yol açtığından, obezite önleme ve yönetim stratejilerinin yaşam kalitesi, metabolik sağlık ve sağlıklı yaşlanma üzerindeki etkisini değerlendirmek öncelik taşımaktadır. Özellikle kardiyovasküler hastalıklar (kalp ve damar sistemi) ile ilgili olarak, obezitenin genellikle bazı kardiyovasküler bozukluklar için birincil risk faktörü olarak tanımlanmaktadır ve bilindiği gibi; kalp ve damar sistemi hastalıları sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesi ve sağlıklı yaşlanma konusunda ciddi bir sağlık problemi olarak kabul edilmektedir. Obezite, metabolik sağlık ve yaşam kalitesi arasındaki etkileşim karmaşık ve çok yönlüdür. Obezite, hipertansiyon, dislipidemi (kan yağları hastalıları) ve tip 2 diyabet (şeker hastalığı) dâhil olmak üzere çeşitli kardiyovasküler rahatsızlıklar için birincil risk faktörü olduğu konusunda yaygın bir fikir birlikteliği mevcuttur. Bu rahatsızlıklar yalnızca kronik hastalık riskini artırmakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin yaşam süresini de azaltabilmektedir. Dahası, obezite beraberinde getirdiği bir dizi fizyolojik ve psikolojik problem nedeniyle yaşam kalitesi üzerinde önemli olumsuzluklara da neden olabilmektedir.
Yapılan klinik çalışmalarda, obezitenin, bireyin yaşam kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilecek bazı fiziksel, psikolojik ve sosyal bozukluklarla ilişkili olduğu giderek daha da net olarak gösterilmektedir. Fiziksel bir bakış açısından, obezitesi olan kişilerin merdiven çıkma veya uzun süre yürüme gibi günlük yaşam görevlerini yerine getirmede zorluk yaşamaları nadir değildir, çünkü obezite hareket kabiliyetinin azalmasına, yorgunluğun artmasına ve eklem ağrısına yol açabilmektedir. Dahası, bu fiziksel sınırlamalar potansiyel olarak sosyal izolasyona ve yaşamsal aktivitelere katılımın azalmasına katkıda bulunmakta ve bu da nihayetinde yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Tüm bu sağlık sorunlarına ek olarak, obezite ile depresyon, anksiyete ve düşük benlik saygısı gibi psikolojik sorunlar arasında bir önemli bir bağlantısı olabileceği de unutulmamalıdır. Obezite problemi yaşayan bireylerin beden memnuniyetsizliği nedeniyle depresif semptomlar (bulgular) yaşama riski altında olabileceği ve bu problemin de onların ruhsal sağlık üzerinde uzun vadeli olumsuz sonuçlara yol açabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılan kapsamlı bilimsel araştırmalarda, aşırı kilolu ve obez bireylerin obez olmayan yaşıtlarına göre sıklıkla daha yüksek düzeyde depresyon ve anksiyete (endişe, kaygı) yaşadığını göstermiştir. Toplumsal yaşam alanlarında, obezite önemli sosyal engellere yol açabileceğinden, bu sosyal konum aynı zamanda potansiyel olarak maalesef sosyal dışlanmaya yol açabilmekte ve kişilerarası ilişkileri engelleyebilmekte ve sonuç olarak, tüm bu olumsuz etkiler ne yazık ki yaşam kalitesinin düşmesine yol açabilmektedir. Obeziteyle ilişkilendirilen bu sosyal hayat zorlukları, genellikle sosyal izolasyona yol açmakta, ruh sağlığı sorunlarını şiddetlendirmekte ve dolayısıyla, yaşam kalitesini de düşürebilmektedir.
Sonuç olarak, obezite probleminin çok sayıda metabolik bozuklukla köklü fizyolojik ilişkisi olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmak ve obezitenin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna dair farkındalığın arttırılması önem taşımaktadır. Aşırı kilo ve obezite probleminin önlem ve tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri, özellikle düzenli fiziksel aktivite ve dengeli bir diyet programlarının etkin çözümler getirebilme potansiyeline sahip olduğu vurgulanmalıdır. Özellikle orta ve ileri yaş grubu bireyler arasında sağlıklı yaşlanma sürecindeki yaşam kalitesini artırmak için, bu sorunu önlemek ve yönetmek için etkili stratejiler uygulanabilmesi gerekli görülmektedir.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Doç. Dr. Onur Oral
Obezite Problemi ve Yaşam Kalitesi
Obezitenin küresel ölçekte önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıktığını ve çeşitli yaş gruplarını etkilediği gözlemlenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (2021) göre, dünya çapında yaklaşık 1,9 milyar yetişkin aşırı kilolu olarak sınıflandırılmakta ve 650 milyondan fazlası obez olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle; obeziteyle ilişkili sağlık risklerini azaltabilecek etkili müdahalelerin daha yakından incelenmesi halk sağlığı adına önemli bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda artan obezite görülme sıklığı, maalesef bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde bozabilecek çok sayıda sağlık komplikasyonuna (şikâyetlerine) yol açtığından, obezite önleme ve yönetim stratejilerinin yaşam kalitesi, metabolik sağlık ve sağlıklı yaşlanma üzerindeki etkisini değerlendirmek öncelik taşımaktadır. Özellikle kardiyovasküler hastalıklar (kalp ve damar sistemi) ile ilgili olarak, obezitenin genellikle bazı kardiyovasküler bozukluklar için birincil risk faktörü olarak tanımlanmaktadır ve bilindiği gibi; kalp ve damar sistemi hastalıları sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesi ve sağlıklı yaşlanma konusunda ciddi bir sağlık problemi olarak kabul edilmektedir. Obezite, metabolik sağlık ve yaşam kalitesi arasındaki etkileşim karmaşık ve çok yönlüdür. Obezite, hipertansiyon, dislipidemi (kan yağları hastalıları) ve tip 2 diyabet (şeker hastalığı) dâhil olmak üzere çeşitli kardiyovasküler rahatsızlıklar için birincil risk faktörü olduğu konusunda yaygın bir fikir birlikteliği mevcuttur. Bu rahatsızlıklar yalnızca kronik hastalık riskini artırmakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin yaşam süresini de azaltabilmektedir. Dahası, obezite beraberinde getirdiği bir dizi fizyolojik ve psikolojik problem nedeniyle yaşam kalitesi üzerinde önemli olumsuzluklara da neden olabilmektedir.
Yapılan klinik çalışmalarda, obezitenin, bireyin yaşam kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilecek bazı fiziksel, psikolojik ve sosyal bozukluklarla ilişkili olduğu giderek daha da net olarak gösterilmektedir. Fiziksel bir bakış açısından, obezitesi olan kişilerin merdiven çıkma veya uzun süre yürüme gibi günlük yaşam görevlerini yerine getirmede zorluk yaşamaları nadir değildir, çünkü obezite hareket kabiliyetinin azalmasına, yorgunluğun artmasına ve eklem ağrısına yol açabilmektedir. Dahası, bu fiziksel sınırlamalar potansiyel olarak sosyal izolasyona ve yaşamsal aktivitelere katılımın azalmasına katkıda bulunmakta ve bu da nihayetinde yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Tüm bu sağlık sorunlarına ek olarak, obezite ile depresyon, anksiyete ve düşük benlik saygısı gibi psikolojik sorunlar arasında bir önemli bir bağlantısı olabileceği de unutulmamalıdır. Obezite problemi yaşayan bireylerin beden memnuniyetsizliği nedeniyle depresif semptomlar (bulgular) yaşama riski altında olabileceği ve bu problemin de onların ruhsal sağlık üzerinde uzun vadeli olumsuz sonuçlara yol açabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Yapılan kapsamlı bilimsel araştırmalarda, aşırı kilolu ve obez bireylerin obez olmayan yaşıtlarına göre sıklıkla daha yüksek düzeyde depresyon ve anksiyete (endişe, kaygı) yaşadığını göstermiştir. Toplumsal yaşam alanlarında, obezite önemli sosyal engellere yol açabileceğinden, bu sosyal konum aynı zamanda potansiyel olarak maalesef sosyal dışlanmaya yol açabilmekte ve kişilerarası ilişkileri engelleyebilmekte ve sonuç olarak, tüm bu olumsuz etkiler ne yazık ki yaşam kalitesinin düşmesine yol açabilmektedir. Obeziteyle ilişkilendirilen bu sosyal hayat zorlukları, genellikle sosyal izolasyona yol açmakta, ruh sağlığı sorunlarını şiddetlendirmekte ve dolayısıyla, yaşam kalitesini de düşürebilmektedir.
Sonuç olarak, obezite probleminin çok sayıda metabolik bozuklukla köklü fizyolojik ilişkisi olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmak ve obezitenin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna dair farkındalığın arttırılması önem taşımaktadır. Aşırı kilo ve obezite probleminin önlem ve tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri, özellikle düzenli fiziksel aktivite ve dengeli bir diyet programlarının etkin çözümler getirebilme potansiyeline sahip olduğu vurgulanmalıdır. Özellikle orta ve ileri yaş grubu bireyler arasında sağlıklı yaşlanma sürecindeki yaşam kalitesini artırmak için, bu sorunu önlemek ve yönetmek için etkili stratejiler uygulanabilmesi gerekli görülmektedir.