Travma kelimesi genellikle fiziksel yaralanmalarla ilişkilendirilse de, aslında çok daha geniş ve derin bir anlam taşır. Travma, sadece başımıza gelen kötü olaylar değil, aynı zamanda olması gerekenlerin olmaması durumlarında da ortaya çıkabilir. Yani, insanlar kötü bir şey yaşamadan da yaralanabilir. Eksiklikler ve ihmal, tıpkı darbeler gibi yaralayabilir.
İnsanların, fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçları da var. Ne yazık ki, bu duygusal ihtiyaçlar çoğu zaman toplum tarafından ya karşılanmıyor ya da tam anlamıyla göz ardı ediliyor. Birçok çocuk, yalnızca kötü olaylar yaşadığı için değil, aynı zamanda olması gereken sevgi, ilgi ve anlayıştan mahrum kaldığı için de travmatize olur. Örneğin, ailesi tarafından sürekli eleştirilen bir çocuk, zamanla kendine güvenini kaybedebilir ve bu durum yetişkinlik döneminde de sürebilir.
Gelişim psikolojisi ve nörobilim sayesinde, travmanın sadece başımıza gelen olaylardan ibaret olmadığını artık biliyoruz. Travma, bu olayların sonucu olarak zihin ve bedenimizde bıraktığı izlerdir. Duygusal yaralar, tıpkı fiziksel yaralar gibi, zamanla iyileşmezse derinleşir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkiler. Örneğin, sürekli olarak aşağılanmış bir birey, ileride depresyon veya kaygı bozukluğu yaşayabilir.
Çocukluk döneminde karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar, ilerleyen yıllarda bireylerin ruh sağlığını ve genel yaşamını olumsuz etkiler. Bu nedenle, toplumun çocukların bu ihtiyaçlarını karşılamada daha duyarlı ve bilinçli olması gerekir. Bir çocuk, ebeveynleri tarafından desteklenmediğinde yaşayacağı içsel çatışmalar, uzun vadede ciddi problemlere yol açabilir.
Gabor Maté'nin de belirttiği gibi, travmanın tanımı genişletilmeli ve yalnızca dışsal olaylarla sınırlı kalmamalıdır. Gerçek travma, genellikle içsel deneyimlerde ve duygusal yaralarda saklıdır. O yüzden, yalnızca başımıza gelen kötü olaylara odaklanmak yerine, duygusal ihtiyaçların yeterince karşılanmaması durumlarına da dikkat etmek çok önemlidir. Maté, kitaplarında madde bağımlılığı gibi sorunların kökeninde genellikle göz ardı edilen ve karşılanmayan duygusal ihtiyaçların yattığını anlatır.
Yaralar, bazen açıkça görülebilirken, bazen de derinlerde gizlenir. Bu yüzden, toplum olarak daha empatik ve destekleyici bir yaklaşım benimsemeliyiz. Çocuklarımızın ihtiyaçlarını zamanında ve doğru şekilde karşılarsak, gelecekte daha sağlıklı bir nesil yetiştirebiliriz. Örneğin, çocukların eğitim hayatında gösterilen bir başarıyı yüceltmek yerine, çabaları ve süreçleri takdir etmek, onların özgüvenini ve özsaygısını geliştirecektir.
Unutmayalım ki, herkesin bir miktar duygusal desteğe ve anlayışa ihtiyacı vardır. Bunu sağlamak, bireylerin psikolojik ve duygusal sağlığını korumanın yanı sıra, toplumsal barış ve huzura da katkıda bulunacaktır. Duyarlı bireyler yetiştirmek, aslında hepimizin elindedir ve bu sorumluluğu taşımalıyız. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ve ruh sağlığınızı ihmal etmeyin.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Uzm. Psikolog Sadiye Aygün
Travmanın Doğası: Olayların Ötesinde
Travma kelimesi genellikle fiziksel yaralanmalarla ilişkilendirilse de, aslında çok daha geniş ve derin bir anlam taşır. Travma, sadece başımıza gelen kötü olaylar değil, aynı zamanda olması gerekenlerin olmaması durumlarında da ortaya çıkabilir. Yani, insanlar kötü bir şey yaşamadan da yaralanabilir. Eksiklikler ve ihmal, tıpkı darbeler gibi yaralayabilir.
İnsanların, fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçları da var. Ne yazık ki, bu duygusal ihtiyaçlar çoğu zaman toplum tarafından ya karşılanmıyor ya da tam anlamıyla göz ardı ediliyor. Birçok çocuk, yalnızca kötü olaylar yaşadığı için değil, aynı zamanda olması gereken sevgi, ilgi ve anlayıştan mahrum kaldığı için de travmatize olur. Örneğin, ailesi tarafından sürekli eleştirilen bir çocuk, zamanla kendine güvenini kaybedebilir ve bu durum yetişkinlik döneminde de sürebilir.
Gelişim psikolojisi ve nörobilim sayesinde, travmanın sadece başımıza gelen olaylardan ibaret olmadığını artık biliyoruz. Travma, bu olayların sonucu olarak zihin ve bedenimizde bıraktığı izlerdir. Duygusal yaralar, tıpkı fiziksel yaralar gibi, zamanla iyileşmezse derinleşir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkiler. Örneğin, sürekli olarak aşağılanmış bir birey, ileride depresyon veya kaygı bozukluğu yaşayabilir.
Çocukluk döneminde karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar, ilerleyen yıllarda bireylerin ruh sağlığını ve genel yaşamını olumsuz etkiler. Bu nedenle, toplumun çocukların bu ihtiyaçlarını karşılamada daha duyarlı ve bilinçli olması gerekir. Bir çocuk, ebeveynleri tarafından desteklenmediğinde yaşayacağı içsel çatışmalar, uzun vadede ciddi problemlere yol açabilir.
Gabor Maté'nin de belirttiği gibi, travmanın tanımı genişletilmeli ve yalnızca dışsal olaylarla sınırlı kalmamalıdır. Gerçek travma, genellikle içsel deneyimlerde ve duygusal yaralarda saklıdır. O yüzden, yalnızca başımıza gelen kötü olaylara odaklanmak yerine, duygusal ihtiyaçların yeterince karşılanmaması durumlarına da dikkat etmek çok önemlidir. Maté, kitaplarında madde bağımlılığı gibi sorunların kökeninde genellikle göz ardı edilen ve karşılanmayan duygusal ihtiyaçların yattığını anlatır.
Yaralar, bazen açıkça görülebilirken, bazen de derinlerde gizlenir. Bu yüzden, toplum olarak daha empatik ve destekleyici bir yaklaşım benimsemeliyiz. Çocuklarımızın ihtiyaçlarını zamanında ve doğru şekilde karşılarsak, gelecekte daha sağlıklı bir nesil yetiştirebiliriz. Örneğin, çocukların eğitim hayatında gösterilen bir başarıyı yüceltmek yerine, çabaları ve süreçleri takdir etmek, onların özgüvenini ve özsaygısını geliştirecektir.
Unutmayalım ki, herkesin bir miktar duygusal desteğe ve anlayışa ihtiyacı vardır. Bunu sağlamak, bireylerin psikolojik ve duygusal sağlığını korumanın yanı sıra, toplumsal barış ve huzura da katkıda bulunacaktır. Duyarlı bireyler yetiştirmek, aslında hepimizin elindedir ve bu sorumluluğu taşımalıyız. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ve ruh sağlığınızı ihmal etmeyin.