Afetin kadın yüzü: Cinsiyet rolleri, güvenlik ve hijyen tehdidi!

Depremin travmasını atlatamayan kadınlar, toplumsal cinsiyet rolleri, güvenlik endişesi ve hijyen gibi sorunlarının gölgesinde afetin zorluğunu iki kat daha fazla yaşıyor. Mor Dayanışma’dan Sibel Örkmez, depremzede kadınların yaşadıklarını anlattı: “Tüm yük yine kadınlarda!”

Haber Giriş Tarihi: 10.03.2023 05:12
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.ilksesgazetesi.com
Afetin kadın yüzü: Cinsiyet rolleri, güvenlik ve hijyen tehdidi!

ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER

6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli yıkıcı depremlerde, 46 bin yurttaş yaşamını yitirirken, yüz binlercesi de evsiz kaldı. Kaybettiklerinin yasını tutan depremzedelerin bir kısmı başka illere göç ederken, bir kısmı da çadırlara yerleşip bir düzen oluşturmaya çalışıyor. Deprem tramvasını atlatamayan ve toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle çadırdaki bütün işleri üstlenmek zorunda kalan kadınlar ise afetin zorluğunu iki kat daha fazla yaşıyor. Aşırı kalabalık barınma alanlarındagüvenliklerinden kaygı duyarak yaşayan kadınlar, kendileri için ayrı tuvaletlerin, hijyen ürünlerinin ve yıkanma alanlarının azlığından şikayetçi. Depremin üzerinden 1 ay geçmesine rağmen hala duş alamayan kadınlar, bir yandan da bu durumun getirdiği uyuz ve mantar enfeksiyonları gibi hastalıklarla boğuşuyor. ‘Mor Dayanışma’ gönüllüsü olarak İzmir’den afet bölgeye giden hemşire Sibel Örkmez, depremzede kadınların yaşadıklarını anlattı.

KADIN ÇADIRLARI KURULDU

Felaketin ilk günlerinden itibaren toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de öngörerek kadın dayanışma noktaları ve çadırlarla sahada olduklarını belirten Mor Dayanışma’dan Sibel Örkmez, “Arkadaşlarımızla dönüşümlü bir şekilde bölgeye gittik. Kadınlarla bir araya gelebilmek ve onlar için konforlu bir alan oluşturmaya çalıştık. Defne, Harbiye, Serinyol ve Sevgi Parkı’nda, kadınların hem kendilerini ifade edebilecekleri hem de sorunlarına çözüm üretebileceğimiz ‘kadın çadırları’ oluşturduk. Ben Antakya Merkez, Sevgi Parkı’ndaydım. Bahsedilenlerden çok daha kötüydü. Her yer enkazdı. Hemşire olduğum gibi Sağlık Komisyonu üzerinden bölgeye gittim. Sonrasında SES ve TTB’nin kadın sağlığı çadırına destek oldum” dedi.

KENDİLERİNİ GÜVENDE HİSSETMİYORLAR

Deprem sonrasında kadınların ihtiyaçlarını ve taleplerini anlatan Örkmez, “Mantar enfeksiyonları çok yaygındı. Çünkü kadınlar aradan 1 ay geçmesine rağmen yıkanamıyor. Duş alabilmeleri için koşullar yaratılmış değil. Temizlenemiyorlar, bulabildikleri tek şey ıslak mendil. Günlerdir aynı kıyafetle duruyorlar. Abdest alamadıkları için ağlayan kadınlar gördüm. Aradan bir ay geçmesine rağmen hijyen hala büyük bir sorun. Sevgi Parkı, diğer bölgelere göre biraz daha güvenli bir yer diyebiliriz. Ama diğer bölgelerdeki arkadaşlarla konuştuğumuzda, geceleri fiili olarak sokağa çıkma yasağından bahsediyorlardı. Güvenlik açısından böyle bir sorun var. Tuvalet sayısı zaten çok az, mevcut olanlarda da ortak kullanımsöz konusu. Hiçbir kadın tuvaletlere yalnız gitmek istemiyordu. Çünkü genel olarak kimse güvende hissetmiyor. O alanlar kadınlar için çözüm üretilmediği sürece güvenli değil” ifadelerini kullandı.

YÜK KADINLARIN OMUZLARINDA

Kalabalık çadır yaşamlarında tüm yükün kadınların omuzlarında olduğunu dile getiren Örkmez, şunları söyledi: “Her çadırda yaklaşık 20-30 kişi kalıyor. Orada tüm yük yine kadınlarda... Kadınları konforlu hissedebilecekleri bir alan yok. Erkeklerde bir yük varsa kadınlarda yüz yük var. Çadırın işleyişi, çocukların bakımı, yemek... Her yük kadınların omuzlarında... Bir tane depremzede kadın, ‘Erkeklerin acısını da biz çekiyoruz. Öfkelerini de bizden çıkarıyorlar’ demişti. Kadına yönelik şiddet olaylarında muhakkak bir artış vardır. Kadınlar ve erkekler afeti çok farklı yaşıyorlar. Kadın çadırlarında biz onların ihtiyaçlarını buluşturmaya çalışıyorduk. O çadırı kendi ihtiyaçları için gelen kadın, erkek için de istemek zorunda kalıyor. Aynı anda hem kendinin, hem çocuğunun hem de eşinin ihtiyacının derdinde. Sahada sürekli gördüğünüz ve diyalogda olduğunuz kadınlar. 20-30 kişilik çadırların yükünü sırtlanan yine kadınlar.”

KÖYLERE SAĞLIK HİZMETİ GİTMEMİŞTİ

Aynı zamanda hemşire olan Örkmez, bölgede pek çok şeyin gönüllülük esasıyla yürüdüğünü söyleyerek, “Bölgeye gelen sağlık emekçileri, yıllık izin kullanarak geliyor örneğin. TTB ve SES’ten çok sayıda hekim gönüllü olarak orada. Hemşire, hekim ve psikologlardan oluşan ekipler belirlenen köylere gidiyor. Gebe kadınlar varsa iletişim bilgileri alınıyor. Bunları yapanlar birkaç ay önce terörize ettikleri TTB ve sendikalılar. Kamunun yapması gerekenleri oradaki meslek odaları, sendikalar, sol örgütler yapmaya çalışıyor. Köyleri gezerken son anda fark edip hayatını kurtardığımız insanlar oldu. Çünkü oralara hiç yardım gitmemişti. Büyük bir aşı sorunu vardı” dedi.

EN BÜYÜK SORUN HİJYEN

Kadınların en büyük probleminin hijyen olduğunun altını çizen Örkmez, “Kadınlar yıkanamıyor. 1 aydır duş alamamışlar. İç çamaşırı geliyor ama onu kullandıktan sonra yıkayacak durumu yok. Doğal olarak sürekli çamaşır gitmesi gerekiyor. ‘İhtiyaç yok’ demek gerçekçi değil. Bölgedeki en acil ihtiyaç hijyen... Temiz tuvalet, içme suyu, duş alabilecekleri alanlar... Kendilerini güvende hissedecekleri yaşam merkezlerinin oluşturulması lazım. Mor Dayanışma, buna yönelik bir girişimde bulunacak. Ama bunun için de gönüllülere, herkesin dayanışmasını sürdürmesine ve ağları zinde tutmaya ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.

MÜLTECİ KADINLAR İÇİN DAHA DA ZOR

Bölgedeki mülteci kadınların da düşünülmesi gerektiğini vurgulayan Örkmez, “Mülteciler bölgede hiçbir insani yardıma erişemiyor. Serinyol’dayken gördüğüm iki tane hamile kadın vardı. Yanlarındaki çocuklarının ayaklarında çorap bile yoktu. Bir parkta konuşlanabilmişler, brandalarla derme çatma çadırlar yaratmaya çalışmışlar. İçlerinde ileri seviyede üst solunum yolu enfeksiyonları belirgin bir şekildeydi. Durumu çok kötü olan çocuklar vardı. Depremden önce de var olan mülteci düşmanlığı artık daha da perçinlendi. Dolayısıyla onlar daha da çekimserdi. Yöre halkının çoğu Arap ama buna yönelik hiçbir girişimde bulunulmamış. Bu sebeple iletişim kuramadığım çok kadın oldu. İki tane yaşlı kadın vardı, ihtiyaçları vardı ama iletişim kuramadık. Kimse dil bariyerinin yaratacağı engelleri düşünmemiş. Mülteci kadınlar da aynı şekilde kendilerini ifade edemiyor. Kız çocuklarının öncelikli ihtiyacı kıyafetti. Çünkü orada çamaşırlarını yıkayabilecekleri bir düzen yok. Bir noktadan sonra da oyuncak talebi çok geliyordu. Çünkü hayat akıyor ve o çocuklar bu akan hayatın başka bir tarafında. Bu talebi de bölgede yaratmaya çalışmıştık. Şu an üretim olmayan bir yerden bahsediyoruz. Dolayısıyla beslenme de sıkıntılı. Dışarıdan ne yardım gidiyorsa o! Örneğin günlerce mercimek çorbası içtik, oradaki diğer herkes gibi. İzmir depreminde başka ilçelerden destek sağlanabiliyordu. Ama Antakya’da şu an sağlam duran bir yer yok” açıklamasını yaptı.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.